SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Silahlı mücadele mi, barışçıl geçiş mi?           (gösterim sayısı: 6.279)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.11.2018- 01:57


''Burjuvazi iktidarını öyle kolay kolay vermez'' diyerek barışçıl yollarla iktidarın elde edilemeyeceğini öne sürenler çoğunlukla silahlı mücadele yolunu savunurlar. Başka sözcüklerle ifade edilecekse, silahlı mücadele sosyalizme geçiş konusunda barışçı yolun bir alternatifi olarak ileri sürülür. Ülkemizde özellikle genç sempatizanlarda bu yaklaşım yaygındır. Solcu olmanın Kürt hareketine kuyrukçuluktan geçtiği algısı ve Kürt hareketinin mücadele yönteminin de bu yaklaşımda epey etkisi olduğu söylenebilir.

Kestirmeden söyleyelim: Kapitalizmin geliştiği ve uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı bir nesnellikte silahlı propagandanın ve silahlı mücadelenin toplum nazarında bir karşılığı bulunmamaktadır. Silahlı mücadele daha çok Güney Amerika modeli bir mücadele yöntemidir ve (bana göre) yoksulluk, yoksunluk ve sömürünün gözle görülebildiği koşullarda kitlelere güven verebilmenin ve bu yolla öncülüğü ele geçirebilmenin bir yoludur. Küba örneğinde olduğu gibi bu tür ülkelerde iktidarda bulunan diktatörleri devirebilmenin yolu çakılacak bir kıvılcımdan geçmektedir ve silahlı mücadele de bu kıvılcımın en kestirme yöntemidir Ne var ki, bu tür ülkelerde gerekli olan bu yöntem, kapitalist bir ülkede yanlış ve gereksizdir. Hareketi marijinal kılmaktan başka bir işe   yaramadığı gibi kitlelerde de istenilen bir etkiye de yol açmamaktadır.

Şuraya gelelim; silahlı mücadele kapitalist bir ülkede iktidarın alınması için yanlış bir stratejiyse, doğru yöntem barışçıl geçiş mi, parlamenter yol mu?

Bence hayır!

Köylü Rusya'da olduğu gibi ayaklanmayla, Çin'de olduğu gibi emperyalizme karşı mücadeleyle, Küba'da olduğu gibi silahlı mücadele stratejisiyle iktidar alınabilmiştir, ama barışçıl geçiş yoluyla sosyalizme geçiş gibi bir örnek hiç yaşanmamıştır. Şili'de Allende örneği vardı, seçim yoluyla iktidara gelmişlerdi, Amerikanın ön ayak olduğu bir faşist darbeyle iktidarda kalamadılar. Bence parlamenter yolla hükümet kurma görevini elde etmek bile önce üstyapıda ve sonra altyapıdaki dönüşümlerin yapılabilmesi pek mümkün değildir. Bu yüzden barışçıl geçiş-parlamenter yolla sosyalizmin kurulabilmesi öyle akla yatkın bir yöntem değil. ( Yine de tümüyle dışlamamak gerek.)

Asıl soruya geldik; silahlı mücadeleyle olmayacaksa, iktidarı elde edilmesi barışçıl geçişle mümkün değilse, nasıl?

Şekspir'in söylediği gibi, ''asıl mesele bu?''





Bu ileti en son melnur tarafından 25.11.2018- 04:55 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 22.11.2018- 22:22


Molla Humeyni'nin Tahran'da uçağın merdivenlerinden inişini hatırlıyorum; muzaffer bir komutan gibiydi. Ortadoğu'nun en güçlü ordusuna sahip İran'da Şah'ın yenilgisi oldukça trajikti; devlete, askere karşı silahlı bir mücadele ortada yoktu ama Şah iktidarını bırakıp ülkeyi terk ediyor ve iktidarını mollalara bırakmak zorunda kalıyordu. Şah'ın gidişi ve Molla Humeyni'nin iktidara yerleşmesi aslında mercek altına alınması gereken ilginç bir deneyimdi. Çok güçlü bir orduya sahip olmasına rağmen İran'da iktidar değişimi neden   kaçınılmaz bir hale gelmişti?

Bu sorunun yanıtı, bence çaresizliktir! Şah çaresiz kalmıştır; yapılacak bir şey yoktur, yaşananlar Şah'a herhangi bir seçenek bırakmamıştır. Şah'ın ülkeden çıkışı ve Humeyni'nin muzaffer bir komutan gibi ülkeye girişi milyonların meydanlara akması, Şah'a yönelik ''artık seni istemiyoruz'' demesi, bu konuda güçlü ve kararlı bir irade göstermesi ve Şah'ı çaresiz bırakmasıdır. Bence kilit kavram da budur. Çaresiz bırakma!

Çaresiz bırakma aynı zamanda sorduğumuz sorunun aranılan yanıtıdır, bana göre.

Kapitalizmin nispeten geliştiği ve temel sınıfların ortaya çıktığı bir ülkede silahlı mücadelenin işe yaramayacağı, kitlelerin güven ve desteğini sağlayamayacağı ve mücadeleye kalkışanları marjinalleştirerek yenilgiye mahkum edeceğini başka başlıklarda da söylemiştik. Barışçıl geçişin, parlamenter yolun sistemi dönüştürmede yetersiz olacağı ise ( bana göre) açık gibi. Düzenin dönüşmesinde gerekli olan ZOR konusu bence düzenin çaresiz bırakılmasıdır. İktidarın sınıfsal el değişimini gerçekleştirecek güç de ( bana göre) burada yatıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 04:52


Evet, sosyalizmin gerektirdiği toplumsal dönüşümlerin gerçekleştirilebilmesinin yolu siyasal devrim perspektifine sahip olabilmek ve siyasal iktidarı elde edebilmenin yolunu-yöntemini bulabilmekten geçiyorsa kapitalist bir toplumda bu durumun karşılığı iktidarı-devleti çaresiz bırakmaktan geçmektedir. Sosyalizmi iktidara taşıyacak yol-yöntem bu çaresiz bırakma yönteminin başarıya ulaşmasıyla mümkündür! Uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı ve düzene karşı iyi-kötü bir mücadele alışkanlığının oluştuğu toplumlarda başka bir yol-yöntemin de bulunmadığını düşünüyorum.

Burada birinci soru, bu ''çaresiz bırakma'' konusunun somut anlamda ne olduğu ve ne anlama geldiğidir. Bunu tamamlayacak ikinci soru ise bu sürecin öncü parti açısından nasıl kurulabileceğidir.

Üzerinde düşünmeye ve tartışmaya değmez mi?







Bu ileti en son melnur tarafından 25.11.2018- 04:52 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 12:56


Melnur, senin "çaresiz bırakma" kavramın, Lenin'in "yönetenlerin yönetememesi" kavramı ile örtüşüyor. İktidar sahipleri yönetemez ve hatta yerinde tutunamaz duruma düşüyor. Kitleler eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Bir boşluk oluşuyor. O boşluğu en iyi örgütlenmiş olan kesim dolduruyor. Bu olmazsa kötüsü oluyor; uzun süren bir kaos, belirsizlik, iç savaş...

İran'da kitlelerin dinmek bilmeyen dalgası öyle sarsıcı   bir etki yarattı ki şah kaçmak zorunda kaldı; rejim dayanamadı. Epey bir süre her gün onlarca, yüzlerce insanın öldürüldüğü katliamlar gerçekleştirdi rejim. Ama kitle hareketi dindirilemedi. Rejimin egemen bloğu yalnız kaldı, dışlandı, ara güçlerden destek bulamadı ve yıkıldı.

Yerine gelen güçler düzenin radikal bir karşıtı değildi. Yine özel mülkiyet ve sermaye kesimi geliyordu. Sosyalistlerin çok güçlü olmadığı biliniyordu. Yani özel mülkiyet rejimine karşı bir eylem değildi bu. O nedenle derin devlet nezdinde fazla sorun edilmedi.

İran'da da devlet geleneği güçlü idi ve egemenler gelecek olanı doğru tahlil edebilme yeteneğine fazlasıyla sahipti.

Tahlil edilen gerçekleşti. Sol bir süre sonra kanlı biçimde tasfiye edildi. Karanlık bir sermaye ve güçlü devlet rejimi tesis edildi.

Burada anahtar kelime "devlet". Bizim gibi doğulu toplumlarda bu kelime güçlü bir anlama sahip. Bizde de mesela Osmanlı'nın son zamanlarında, savaşın ardından vb, asker ve sivil aydınlar arasında sorun hep "devleti kurtarmak" olarak konmuştur. Devleti kurtaracak formül olarak bir ara sosyalizme ve bolşevizme bile arayış ile bakılmıştır. Devleti kurtarmaya böyle önem atfedilmesi de boşuna değildir. Devletsizliğin sonuçları yaşanmış olduğu için bu refleks zamanla oluşmuştur.

İran'da da devleti alıp devam ettirecek bir güç gözüyle bakılmıştır yeni gelen Humeyni hareketine. Bugün bile öyle bakılıyor. Alternatifi gelişirse ona da kucak açılır. Yeter ki devleti, ulus devleti ileri götürsün ve daha da güçlü kılsın.

Lenin Ekim Devrimi'nin Paris Komünü'nden bir gün daha çok yaşadığı gün sevinçten havaya zıplamış. O dönem öyle bir belirsizlik var çünki. Ama sonra devrimin yaşayacağı ve kalıcı olacağı belli oluyor. Nasıl? Önce iç savaşı bolşevik iktidar kazanıyor, sonra ikinci dünya savaşını Stalin yöntemleriyle SSCB kazanıyor, böylece rejim kalıcı olduğunu gösteriyor.

Yani sorun iktidarın ele geçirilmesi ve iktidarda kalıcı olunabilmesi sorunu. İktidarı bir boşluk ve yönetme aczi oluşturulup, onun üzerine yüklenince almak mümkün olabiliyor. Tabii bunu başaracak hareketin güçlü örgüt ve kitle bağları olması gerekiyor.

Sonra da iktidarda kalabilme sorunu. Bu da yine kitlelerle bağların devam ettirilebilmesini ve örgütün devletin tümü hâline gelebilmesini gerektiriyor. Ama örgütün, devletin tümü hâline gelmesi demek kitlelerin bir kısmının nezdinde itibar kaybı demek; anti demokratiklik demek. Bu da kaçınılmaz olarak diktatöryal yöntemleri gerektiriyor. Sadece karşıt güçlere değil, kendi içindeki farklılıklara karşı da...

Hep böyle oluyor ve hep "devrimler kendi evlatlarını" yiyor.

Türkiye'de iktidara şu an sosyalist güçler çok uzak durumda. Aslında öyle bir "sosyalist güçler" var mı, kaldı mı, bu bile tartışılır. Dolayısıyla bugün için iktidarı ele geçirme yollarının tartışılması ancak bilimsel bir taratışma konusu olarak kalabiliyor. Sosyalistlerin güçlenmesi için öncelikle bu konuyu çözmesi gerekmiyor.

Günümüz dünyası bundan iki asır veya geçen yüzyıl öncesinin sorunlarından çok daha fazla meselelere sahip. İktidar değişikliğine aday olacak bir hareketin neyi önerdiği sorunu çok daha önemli şimdi. Eski yöntemlerle, eski çözümlerle, eski önermelerle gelmeyi kabul eden bir sol hareketin iktidarın gölgesine bile yaklaşması mümkün değil.

Bunun için eski öğretinin günümüz koşulları altında yeniden yorumlanması gerekir. Bunu kısmen "Proleterya diktatörlüğü nedir" başlığı altında açıklamak istiyorum.




Bu ileti en son Kaçak tarafından 25.11.2018- 15:11 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 18:01


Sn. Kaçak;

Hiç değişmemişsiniz. Bir araba yazı yazıyorsunuz ve söylemeye çalıştıklarınız bilimsel sosyalizmin reddinden başka bir şey değil. Bir de yazının sonunda proleter diktatörlük konusunun ''günümüz koşullarında yeniden yorumlanması'' gerektiğini söylüyorsunuz ama sanırım dil sürçmesi olmuş; çünkü bir üstte ''eski yöntemlerle, eski çözümlerle, eski önermelerle gelmeyi kabul eden bir sol hareketin iktidarın gölgesine bile yaklaşması mümkün değil. '' derken olumladığınız hiçbir şey kalmamış. Biraz daha açık olmanızı istesek ''en iyi düzen kapitalizm, en iyi yönetim biçimi de burjuva demokrasisi'' diyeceksiniz. Proleter diktatörlükle neden uğraşıyorsunuz, size göre her şey   külliyen yanlış :)

Bir şey daha, bilimsel sosyalizme karşı çıkmak, gerçekte açıkça dillendirmeden kapitalizmi ve liberalizmi savunmaktır. Sizi liberal veya hatırınız için sol liberal olarak nitelediğimin nedeni de buydu zaten!




Bu ileti en son melnur tarafından 25.11.2018- 18:02 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 18:56


Günümüz dünyası bundan iki asır veya geçen yüzyıl öncesinin sorunlarından çok daha fazla meselelere sahip. İktidar değişikliğine aday olacak bir hareketin neyi önerdiği sorunu çok daha önemli şimdi. Eski yöntemlerle, eski çözümlerle, eski önermelerle gelmeyi kabul eden bir sol hareketin iktidarın gölgesine bile yaklaşması mümkün değil.

Öncelikle sorunların özel mülkiyetten ve özel mülkiyetli çözümlerden kaynaklandığını kavramamız gerek. Bu tür yuvarlak, kulaktan dolma bilgiler ve sosyalizme karşı önyargılarla bir konunun anlaşılabilir olması mümkün değil.

Bugünün dünyasının dünün dünyasından farkı sömürünün dünyasal planda daha da katmerleşmiş olmasıdır. Biçimsel farklılıkları öne çıkartarak işin özünü gizlemek solcxuluk falan değildir. Dünya yaşanılır olmaktan çıkmıştir. Kapitalizm insanı ve doğayı yıkıma götürüyor. Çözüm sömürüyü, özel mülkiyeti ortadan kaldırmakken, liberal eğilimlerle, liberal mızmızlanmalarla bir şey söylediğini sanmak solculuk falan da değildir. Geleceğin dünyasının komünizm olacağı Allahın bir lütfu değil demiştin, ya da benzer bir şey. Farklı bir şey söylemiyoruz. Geleceğin dünyası ille de komünizm olmayacaktır. Rosa onlarca yıl önce söylemiş bunu. Ya komünizm, ya barbarlık! Komünizm olmazsa, barbarlık! Seç beğen al. Reel sosyalizm şöyle kötüydü, böyle kötüydü, lafları dilinizden düşmüyor. Ve üstelik bir de kapitalizme karşısınız ve ayrıca solcu-sosyalistsiniz; öyle mi!

Size gerçekten inanamıyorum!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 20:29


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Sn. Kaçak;

Hiç değişmemişsiniz. Bir araba yazı yazıyorsunuz ve söylemeye çalıştıklarınız bilimsel sosyalizmin reddinden başka bir şey değil. Bir de yazının sonunda proleter diktatörlük konusunun ''günümüz koşullarında yeniden yorumlanması'' gerektiğini söylüyorsunuz ama sanırım dil sürçmesi olmuş; çünkü bir üstte ''eski yöntemlerle, eski çözümlerle, eski önermelerle gelmeyi kabul eden bir sol hareketin iktidarın gölgesine bile yaklaşması mümkün değil. '' derken olumladığınız hiçbir şey kalmamış. Biraz daha açık olmanızı istesek ''en iyi düzen kapitalizm, en iyi yönetim biçimi de burjuva demokrasisi'' diyeceksiniz. Proleter diktatörlükle neden uğraşıyorsunuz, size göre her şey   külliyen yanlış :)

Bir şey daha, bilimsel sosyalizme karşı çıkmak, gerçekte açıkça dillendirmeden kapitalizmi ve liberalizmi savunmaktır. Sizi liberal veya hatırınız için sol liberal olarak nitelediğimin nedeni de buydu zaten!




Sence "bilimsel sosyalizm bir dinsel dogmalar demeti midir, ayet midir? Günümüz koşullarında yeniden ele alınması, yorumlanması gerekmez mi? Marx'ın ağzından, kaleminden çıkanlar noktasına, virgülüne dokunmadan kuşaklar arasında iletilmenin ötesine geçilmemeli mi? Senin bilime bakışın bu mu?

Garip!.. Oysa bu başlıkta senin fikrine yakın şeyler söylemiştim. Ama bunu anlamayacağını da tahmin ediyordum.

"Yönetenlerin çaresiz bırakılması" yaklaşımını önemsediğim için yeniden yazmaya başlamıştım.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 25.11.2018- 20:35


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Günümüz dünyası bundan iki asır veya geçen yüzyıl öncesinin sorunlarından çok daha fazla meselelere sahip. İktidar değişikliğine aday olacak bir hareketin neyi önerdiği sorunu çok daha önemli şimdi. Eski yöntemlerle, eski çözümlerle, eski önermelerle gelmeyi kabul eden bir sol hareketin iktidarın gölgesine bile yaklaşması mümkün değil.

Öncelikle sorunların özel mülkiyetten ve özel mülkiyetli çözümlerden kaynaklandığını kavramamız gerek. Bu tür yuvarlak, kulaktan dolma bilgiler ve sosyalizme karşı önyargılarla bir konunun anlaşılabilir olması mümkün değil.

Bugünün dünyasının dünün dünyasından farkı sömürünün dünyasal planda daha da katmerleşmiş olmasıdır. Biçimsel farklılıkları öne çıkartarak işin özünü gizlemek solcxuluk falan değildir. Dünya yaşanılır olmaktan çıkmıştir. Kapitalizm insanı ve doğayı yıkıma götürüyor. Çözüm sömürüyü, özel mülkiyeti ortadan kaldırmakken, liberal eğilimlerle, liberal mızmızlanmalarla bir şey söylediğini sanmak solculuk falan da değildir. Geleceğin dünyasının komünizm olacağı Allahın bir lütfu değil demiştin, ya da benzer bir şey. Farklı bir şey söylemiyoruz. Geleceğin dünyası ille de komünizm olmayacaktır. Rosa onlarca yıl önce söylemiş bunu. Ya komünizm, ya barbarlık! Komünizm olmazsa, barbarlık! Seç beğen al. Reel sosyalizm şöyle kötüydü, böyle kötüydü, lafları dilinizden düşmüyor. Ve üstelik bir de kapitalizme karşısınız ve ayrıca solcu-sosyalistsiniz; öyle mi!

Size gerçekten inanamıyorum!




Ah Melnur ah!... :)

Rosa'nın sözünü ettiği sosyalizm sence Hazar Denizi'ni kurutan türde bir sosyalizm miydi? Hazar Denizi Melnur, koca deniz, aslında bir göl ama o kadar büyük ki deniz olarak adlandırılıyor. Ama artık yarısı yok. Aral Gölü'nün ise tamamı yok.

Kim yaptı bunu? Bilim dışı yöntemlerle sanayileşme ve tarım hamleleriyle o gölleri kurutan mekanizma nasıl bir dinamiğe sahipti? Kapitalizm değildi. Barbalık da değildi.

O tür bir sosyalizmdi.

Biz yeniden başlanacaksa artık o tür bir sosyalizm olmasın diyoruz. Sense bunu sosyalizm karşıtlığı olarak çarpıtıyorsun.

Neyse, açtığı konudan uzaklaşmayalım. Bu başlık altında senin fikirlerine itirazım bulunmuyor şimdilik. Sosyalizmin tartışmasını öbür başlıkta yapalım.




Bu ileti en son Kaçak tarafından 25.11.2018- 20:36 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.11.2018- 10:09


Biz yeniden başlanacaksa artık o tür bir sosyalizm olmasın diyoruz. Sense bunu sosyalizm karşıtlığı olarak çarpıtıyorsun.

Kaçak arkadaş; senden rica ediyorum, şu zırvalıkları bir yana bırak artık. Yıllardır yazıyazforuma gidip geldin, hiç değişmemişsin. Senin sorunun ne Hazar denizi, ne de KIzıl Kmer'ler. Sen eline geçirdiğin her şeyi sosyalizme, reel pratiğe fırlatıyor ve bununla da kalmıyor sosyalizmin temel tezlerini, temel yaklaşımını reddediyor ve sonra da sol-sosyalist olduğunu söylemiyor, öyle olduğu iması yaratarak liberal bir konumlanış içinde ve pek de bilmediğin konularda gevezelik yapmaya çalışıyorsun. Evet, senden rica ediyorum, şu zırvalıkları bırak, gerçekten insanları yoruyorsun. Senin gevezelik yapmaya zamanın olabilir, sen bu tür ipe sapa gelmez konuları konuşmanın sosyalizmi konuşmak olduğunu da sanabilirsin, ama böyle değil. Daha öncesinde de bu tür sözde eleştiriler(!) yapmaya çalışıyordun ve karşı çıkıyordum. Bunlar eleştiri falan değil. Belki birikimin bu kadara el veriyor, ve belki bu konularda da samimi değilsin, ama ne olursa olsun gerçekten rahatsızlık veriyorsun. Sana, yazdıklarına verilecek her yanıt, bu saçmalıkların, bu zırvalıkların günlerce sürmesi anlamına geliyor. Hem yazdıkların ipe sapa gelmez şeyler ve hem de nokta koymayı bilmiyorsun. Kaçak olarak nokta koysan bu sefer başka adlarla girip zırvaları sürdürme alışkanlığın da var.

Bak arkadaş; Hazar konusu, Aral konusu, sosyalizmin tezlerinin, kuramının, işlevinin yanlışlığı anlamına gelmez. Sosyalist kuruculuk konusunda belli bir sorumluluk üstlenmiş tüm yönetici kesimin hem bilimsel sosyalizmin ne olduğu konusuna ve hem de pratiğe nasıl yansıtılacağına ilişkin mutlaka bir doğru siyasal tavır göstereceği ul İÇERİDEN olm sosyalizm karşıtlığı için kullanıyorsun. Bu alışkanlık olmuş. Tıpkı gelip geçen brtt arkadaşın(!) Kızıl Kmer konusuna değindiği gibi, aynı yerde olman, yıllarca değişmemen gerçekten çekilecek gibi değil. Sosyalizm eleştirisi solcular için İÇERİDEN olmalı derken senin için zaten hiç geçerli olmadı ama, düzeyi bu kadar düşürerek sosyalizm düşmanlığı yapman ve burada zamanımızı alman gerçekten hoş değil.

Tavır buysa, bu olacaksa, bir karar ver KAÇAK veya başka isimle buraya giren arkadaşım; seninle tartışmak düzeyin düşmesinden başka bir işe yaramıyor ve hiç keyif vermiyorsun.

Bence bir daha düşün.
Ban'ı açarak bir iyi niyet gösterdim ama bence bunu sıistimal etme!
Böyle sürmeyeceğini çoktan öğrenmiş olmalıydın.






Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kürt sorunu anketi: Yüzde 35.5 demokrasi, yüzde 5.5 silahlı mücadele... melnur 1 1450 23.08.2021- 02:47
Konu Klasör Silahla bir topluma asla huzur gelmiyor ayhan 0 4375 13.01.2016- 16:20
Konu Klasör Barışın muhatabı Öcalan'mış! melnur 1 2678 14.05.2019- 04:39
Konu Klasör Bir barınaktan yükselen çığlık... melnur 0 195 28.09.2023- 07:39
Konu Klasör Kılıçdaroğlu: Türkiye'yi barıştıracağım... melnur 1 1196 18.03.2022- 04:57
Etiketler   Silahlı,   mücadele,   barışçıl,   geçiş
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS