SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Yerel seçimlerde sol ne yapmalı(ymış)!..           (gösterim sayısı: 10.147)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 16.12.2018- 10:47


Metin Çulhaoğlu'nun son yazısını okumuşsunuzdur. http://www.solpaylasim.com/k7548-ne-yapmali-.html Yazıda da belirtildiği gibi Metin Çulhaoğlu Ne yapmalı? sorusunu Lenin bağlamında yanıtlamış. Merak edip KÖZ'ün sayfasına girildiğinde ''Ne Yapmalı?'' sorusu Lenin'in öncülük, örgütlenme ve dışarıdan bilinç bağlamında değil, yerel seçimlerde solun ne yapması sorusu üzerinden yanıtlanmaya çalışıldığı görülecektir. Bir yanlışlık var ama, iyi ki de olmuş; Çulhaoğlu'nun soruya verdiği yanıt da yararlıydı.

KÖZ'ün ''yerel seçimlerde sol ne yapmalı?'' sorusunu yanıtlamaya çalıştığı toplantıda konuya verilen yanıtlar:

''Ekim Devrimi Tartışmaları 2018 panellerinin ikinci günü “Yerel Seçimlerde Ne Yapmalı?” başlığı altında gerçekleşti. Panelde ÖDP adına Berkan Gültekin, KöZ adına Gülistan Özdemir, ESP adına Pınar Türk konuşmacı olarak yer aldı.

İlk sözü alan Berkan Gültekin şunları vurguladı:

İktidarın secimde MHP ile hareket etmemesi ‘Cumhur İttifakı’nda bir çatırdamayı gösteriyor, ama AKP – MHP ittifakına basit çıkar ittifakı değildir. 2013 yılında en büyük müttefik Gülen Cemaati ile AKP arasındaki kopmadan sonra AKP yeni müttefiklere ihtiyaç duydu. MHP emniyette ve adaletteki kadrolarıyla ve AKP’ye seçmen taşıyarak AKP’ye değnek olmuştu. Bu ittifak hem AKP’nin Kürtlere karşı savaşı yoğunlaştırmasının hem de AKP’nin Suriye stratejisinin onu derin devlet dediğimiz faşizan klikle yan yana getirmesinin sonucuydu. Secim ittifakı bunun siyasal tercümesiydi. Hem yerel seçimlerde hem de sonrasında AKP’nin MHP’ye ihtiyacı olacak. AKP tek başına toplumu konsolide edemiyor. AKP’nin oyları Erdoğan’ın oylarının gerisinde, Erdoğan da oyları MHP’den aldı. Yerel seçimlerde birliktelik yok ama daha derine inen bir ilişki var. AKP’nin büyükşehirlerde kaybetme ihtimalinden söz ediliyor. Sosyalistlerin seçim sonucuna doğrudan etki edeceğini söylemek abes olur. Ama belediyeleri AKP’den alma yönünde bir ittifak olabilir.

Seçimlerin hakkaniyetli gerçekleşeceğini düşünmemek lazım. Tekrar kayyum kozu açıklandı. Kaybedersem kabul etmiyorum dedi. Referandumda geçersiz oylar kabul edildi, YSK bunun üstünü örttü. 2019 Mart’ındaki yerel seçimlerin adil şekilde gerçekleşeceğini düşünmek iyimserliktir. Sadece devrimcilerin değil toplumun geniş kesimlerinin de düzenin siyasal araçlarına inançları azaldı. Seçimler vasıtasıyla demokratik meşruiyet yaratan sisteme inanç düşmüş durumda. Yine de insanlar bir şeyler değişir umuduyla oy veriyor. Sosyalistler bu seçimin adil ve hakkaniyetli olmadığını bilmeli ve şeffaf bir seçim için mücadele etmelidir.
Seçimlerde elimizde çok büyük bir fırsat yok. Gezi sürecinden sonra toplumda çevre, kadın, kent talanı konularında ciddi bir direniş var. Ama bir siyasal program etrafında hareket edemeyen dağınık mücadeleler bunlar.   Bir partinin çatısı altında olmayan, çeşitli STK’larda kendilerini ifade eden bireylerden oluşuyor. Meclisleşme faaliyeti bu noktada önemli bir fırsattır. Seçimler toplumun politikleştiği dönemlerdir. Yerel seçimlerin dağınık direniş eğilimlerinin meclisleşmeye dönüşmesinde önemli araç olacağını düşünüyorum. Bazı yerellerin   özgünlükleri de olabilir. Hopa gibi devrimcilerin aday çıkarabileceği yerlerde muhtarlık vs. çalışması yapılabilir.

Emekçilerin alım gücü azalıyor, ciddi bir ekonomik kriz var fakat devrimcilerin ciddi bir cevap verdiğini söylemek güç. Bu noktada aza çoğa bakmadan yerel seçimlerde hareket etmek gerekir diye düşünüyorum. İktidar sallanıyor, yerel seçimler onlar için çok önemli. Onlar bu işe yerel seçimleri kazanarak başladılar. İktidara geldikleri süreden bu yana yerel seçimlere hiç bu kadar zayıf girmemişlerdi. Oy potansiyelleri yüzde 35’lerde gezmekte. İkna gücünü yitirmiş İslamcılığa hapsolmuş bir iktidar var. Muhalefetin stratejisi ise yerel seçimlere hapsolmamalı. Meclisleşme olmalıdır.

KöZ adına konuşan Gülistan Özdemir şunlara değindi:

“Yerel seçimlere giderken sol ekonomik krizden bahsediyor. Ekonomik   kriz söylemlerinin temelinde ekonomik krizle emekçilerin harekete geçeceği, sonradan daha siyasal taleplerle sokaklarda olacakları beklentisi var. Bu beklenti yanlış. Ekonomik kriz yorumları yoksulluğa, zamların artışına vs. dayandırılıyor. Bu da Marksist bir yorum değil. Kitlelerin ekonomik taleplerle ayaklanacağı, arkasından siyasallaşacağı beklentisi hem ekonomizmdir hem de gerçekçi değildir. Türkiye’de herkesin varlığını kabul ettiği bir siyasal kriz var, kitleler zaten siyasal taleplerle sokağa çıkar halde. Biz de ekonomik değil, 12 Eylül rejiminin siyasal krizinden bahsediyoruz. Rejimin kendi dayanaklarıyla ayakta duramadığını görüyoruz. Bugünkü rejim krizi Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte Türkiye’nin yaşadığı en büyük rejim krizidir.

Rejim krizinin düğüm noktası Erdoğan’dır, solun genelinin aksine Erdoğan’ın gittikçe zayıfladığını söylüyoruz. Tek başına iktidar olamayan, MHP’ye mecbur kalan, kabinesini partisizlerden kuran, Ortadoğu’da sıkışan, ABD ile ilişkileri bozulan bir Erdoğan var. 12 Eylül rejiminin önemli bir unsuru olan TSK dahi bugün bir bütünselliğe sahip değil. Yerel seçim öncesi Erdoğan sıkışmış durumda ancak onun karşıtları da sıkışmış durumda.

Ekim devrimi ile bir paralellik kurmak gerekirse devrimci bir durum için gerekli 3 koşuldan ikisinin bugün var olduğunu söyleyebiliriz. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor; yönetilenler eskisi gibi yönetilemiyor. 2. koşul olan yönetilmek istemeyen kitlelerin eylemlilikleri ise siyasi bir özne tarafından yönlendirilemiyor, Gezi’de bunu gördük.

Türkiye’de kitleler zayıf fikri solda hakim olan parlamenterist bakış açısından kaynaklıdır.   24 Haziran yaklaşırken seçimlerde bağımsız bir tutum almaktan ziyade Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını kaybedeceği beklentisiyle hareket edildi. Yerel seçimlerde de AKP’nin geriletilebilmesi için Erdoğan’dan belediye alınması beklentisi var. Amerikancı muhalefet çizgisiyle de uyumlu hareket eden parlamenterist bakış açısı aslında solun gücünü, kitle eylemlerinin seyrini de bu yönde düzenliyor. ABD, Erdoğan’ı   kontrol edemeyeceği bir sokak hareketi yerine skandallarla, seçimlerle götürmeye çalışıyor. Bizim de bu yolların açmaza girdiğini, Amerikancı muhalefetin çizgisinin başarısızlığını teşhir etmemiz gerekir. Türkiye’de en ufak demokratik sorunun dahi iktidar sorununa düğümlendiği bir dönemde yerel seçimleri de siyasal olarak ele almamız lazım. Yerel seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. Turu olarak düşünmemeliyiz. İkinci tur olsaydı ve Muharrem İnce kalsaydı solun çoğunun İnce’yi Erdoğan’a karşı destekleyeceğini görebilirdik. CHP, AKP’nin alternatifi değildir. Amerika’nın Türkiye’deki operasyonel partisidir. Erdoğan’a karşı CHP’yi destekleme çizgisi solun bağımsız bir tutum almasının önünü keser. Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğünü kurduğunu söylemek aslında CHP’yi ehveni şer gösterir. Buna karşı bizim yapmamız gereken bağımsız bir çizgi izlemektir. Bugün sol aslına tüm tutuklamalara, baskılara, KHK’lara rağmen bitmiş değildir. HDP’yi meclis dışında bırakma çabaları amacına ulaşmamıştır. AKP karşıtı mücadeleyi büyütmek için yerel seçimlerden nasıl yararlanabiliriz? Esas olan AKP’ye karşı mücadeleyi eylemli bir çizgiyle büyütmektir. Bu da CHP’den bağımsız varlık gösterip bu varlığı yerel seçimler sonrasında sürdürmektir. Bin Umut Adayları’ndan 7 Haziran seçimlerine kadar sendeleyerek yapılmış olsa da bu çizginin gelişebildiğini gördük. Bağımsız hareketin beraberinde sokak hareketini, kitlelerin kendilerine duyduğu güveni büyütebildiğini gördük. HDP’yi meclis dışı tutma planının başarısız olduğunu gördük. Ancak sol cenahta bir seçim başarısı kazanılmış gibi bir atmosfer yok çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2. Tura kalınamadı. Bu, bağımsız tutum alınamaması ve parlamentarist bakış açısıyla Erdoğan’ı gönderme ümidiyle alakalıdır.

Yerel seçimlere ortak bir sol blokla çıkmak gerekir. AKP karşıtı bir çizgiyi onların yedek lastiği olan CHP bu mücadeleyi veremez. Biz varız diyen, AKP’yi sokakta götüreceğiz diyen bir çizgi verebilir.”




Bu ileti en son melnur tarafından 20.12.2018- 11:24 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.12.2018- 10:50


ESP adına konuşan Pınar Türk şunları söyledi:


Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği yönetilenlerin eskisi gibi yönetilemediği bir süreç olarak tarif edebiliriz. Faşist bir diktatörlük içerisinde olduğumuzu ve bir takım politik kazanımlarımızın elimizden alınmaya çalışıldığını görebiliriz. Kadın cinayetlerine karşı ve erkek söyleme karşı girişilen mücadelede, fabrikalarda var olan işten atılmalara, sendikasızlaştırmaya karşı mücadeleden görebiliriz var olan mücadeleyi. AKP’nin bir dizi sıkışmışlığını arkadaşlar tarif etti.

Kitlelerin örgütlendirilmesi ve politize edilmesi bizim asıl görevimizdir. Seçimlere giderken en önemli soru: Kitleleri nasıl seferber edeceğiz? Tek tek sol partiler bunu yapamaz, birleşik bir mücadele hattı örerek seferber edebiliriz kitleleri. Birleşik mücadele hattını örmek için adımlar var. HDP-HDK’nin örgütlediği yerel demokrasi buluşmaları var. Bu hem koşulların tartışıldığı hem yerellerde anti-faşist mücadele birliklerinin kurulmaya çalışıldığı, seçimlerden sonrasına da uzanacak bir süreçtir.

Ekonomik krize karşı krizin bedelini biz ödemeyeceğiz buluşmaları var. Bunların hepsi birer adım. Biz bir dizi salon buluşmalarıyla faşizmi geriletemeyiz. İşçilere, kadınlara, LGBTİ’ye gidemeyen her şey boşa düşer. Kitlelere gitme konusunda pasif kaldık. Israrlı bir şekilde emekçilerin kapılarını çalmalıyız. Yerel seçimlere giderken birleşik bir hattı örgütlemek, belediyeleri ve muhtarlıklara kazanmaya odaklanmamak gerekir. Bu iktidarın seçimlerle devrilemez, mücadelemiz de seçimlere endeksli olmamalı. Bizce de AKP’yi geriletmenin yolu CHP ile ittifak değildir. Ötekileştirilenlerle, halklarla buluşarak faşizmi yıkabiliriz. Tek alternatifin HDP olduğu fikriyle hareket edeceğiz.

Şunu da yok saymamalıyız: Seçimler yaşadığımız coğrafyanın bir çelişkisidir. Durum seçimlerle değişmese de halk seçimi tartışıyor. Beklentimiz yok ama adaylar belirlenirken mahallelerde semtlerde yapılan toplantılar, halkın diliyle konuşan adaylar, daha fazla kadın aday çıkartmak önemli. AKP’nin istediğini alamadığında zor aygıtlarını üzerimize salacağını görmek gerekir. Bizim yapabileceğimiz en önemli şey yerellerde mücadeleyi genişletmek ve antifaşist mücadeleyi büyütmektir.”

İlk turun ardından dinleyicilerden gelen soru ve görüşler şöyleydi:

– Berkant Gültekin meclisleşmenin önemine vurgu yaptı. Solun geneli yerel meclislerin öneminden söz ediyor ve HDK-HDP “Yerel Demokrasi Buluşmaları” düzenliyor. Meclisleşmeyi de yeterli görmüyorum. Gündemine yerel sorunları alıp merkezi sorunlara ilişkin bir hat ortaya koymadığını düşünüyorum. Bu konuda ESP’nin genel bir çağrısı var mı?

– KöZ solun seçimlerde ne yapması gerektiğine dair çağrısını açabilir.

– Erdoğan kayyum atayacağını söyledi fakat MHP’nin daha bağımsız çizgi izleyeceği, AKP’nin de Kürtlere göz kırptığı bir siyasi tabloda seçimin ertesi günü kayyum ataması bu kadar kolay mıdır?

– İttifaklar konusunda genel bir eğilim varken HDP’nin diğer sol kesimlerle birlikte aday belirlemesi söz konusu olamaz mı? Muhtarlıklar da önemli denildi, buralarda bütün sol kesimlerin ortak çalışma yürütmelerinin önündeki engel nedir?

– Yerel seçimlerde adayları belirleyecek ön seçim hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Sokağı hareketlendirmek için ciddi bir potansiyel var, Gezi de 7 haziran da bunları gösteriyor. Sorun kitlelerin sokağa çıkmaması mı yoksa sokağa çıkan kitlelere solun bir çözüm sunamaması mı?

– Faşizmden bahsederken HDP’nin aldığı yüzde on anımsanacak bir kesim midir?

– ESP’ye: En güçlü aday Demirtaş iken en geç deklare edilen o oldu. Antifaşizan bir birlikten söz ederken sol blok gibi bir çağrının yükseltilmemesinin sebebi nedir?

– HDP’nin meclisteki varlığı, Kobane olayları vs. Solun gücünü gösterirken HDP köklü bir ittifak aramıyor. KöZ 3 koşuldan bahsetti. Devrimin koşulları varsa bu topraklarda eksik olan nedir?

– ESP kurulurken faşizm çözülüyor deniliyordu şimdi tekrar faşizm tesis ediliyor kazanımlarımız geriliyor diyorlar. Tabi ki egemen olmadıkça köklü kazanımlar korunamaz. Faşist diktatörlük rejim değişikliği olmadan tesis edilir mi? Anti-faşist cepheyi ESP mi kurma yönünde irade gösterecek?

– Seçimler işçi sınıfına sesimizi duyurmaya elverişliyken, herkesin gündemindeyken seçimlerin çok önemli olmadığı söyleminin sebebi nedir?


– ÖDP için sol blok nasıl olabilir?
-Bütün konuşmacıların seçimlerde izlenmesi gereken çizgi ve CHP ile ilişkilenme konusundaki görüşleri?

-Ekim Devrimi 2019 yerel seçimlerine ışık tutar mı? KöZ sol güçlü olduğu için kitle sokağa çıkmıyor dedi. Sol sokağa çıkmayın mı diyor sokağa çıkanlara duvar mı örüyor bunu açabilir mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.12.2018- 10:53


Konuşmacılar ikinci turda sorulara su şekilde cevap verdiler:

Berkant Gültekin:
Sol içinde CHP haddinden fazla tartışılıyor. Bizim esas geriletmemiz gereken AKP. CHP soldan sağa sürekli sallanan bir parti, tek bir CHP’den bahsedemeyiz. Şu anki CHP’nin dümen suyuna girmek tabi ki bir çıkış olamaz. Çünkü kendisinin bir adım attığı yok. Ama sanki CHP iktidarmış gibi konuşursak AKP’yi görmezden geliriz. Biz meseleye ilkesel bakmalıyız, ilkelere yakınlaşırsa bir ortaklık yerel veya ulusal düzeyde kurulabilir.

Bağımsız devrimci hat anti emperyalist, ulusal veya uluslararası herhangi bir güce dayanmayan, laikliğe sahip çıkan, kültürel meselelere yabancı olmayan sınıfsal bir hattır. İçinde bulunduğumuz süreçte solun farklı yerlerde durup farklı yerlere taş atması daha iyi olabilir.

Yerel seçimlerde sol bir ön seçimle kendi adayını çıkarmalı. Meclisleşme siyasi partilerin yan yana gelip meclisleşmesi değil, direniş eğilimlerine girip politize edecek bir süreç. Bu başarılır mi bilemeyiz ama bize görünen çıkış yolu burası. Toplumdaki muhalefet siyasal hareket haline gelmiyor. Örneğin Gezide sokağa çıkanları bu meclislerde toplamak lazım.

Sol birlik bana inandırıcı gelmiyor. Toplumun karşısına bu iddiayla çıkıp yenilmek daha kötü. Zaten bir araya gelebilenler geliyor. Ama zorlamak çok mantıklı değil. Farklı öncelikleri var solun. Ama aynı noktaya hücum ediliyor farklı noktalardan olsa da.

Gülistan Özdemir:
Bağımsız hat 24 Haziran baskın seçim olduğu için kurulamadı dendi. Yerel seçimlerde ise böyle bir durum söz konusu değil. Ki yerel seçimlerin tarihini de değiştiremiyor Erdoğan. Peki sol blok halinde giriyoruz demek için ne bekliyor? Öncelikle bir sol birlik değil sol bloktan bahsediyorum altını çizmek lazım. Yerel seçimlere sol blok olarak giriyoruz, adaylarımızı da halk toplantılarıyla belirliyoruz demenin önünde bir engel yoktur. Böyle bir bağımsız tutum solun “biz varız” demesi anlamına gelir. Beklenen ise CHP’nin tutumu. Onun tutumuna göre HDP, HDP’nin tutumuna göre solun geri kalanı bir tutum oluşturacak. Yerel seçimler için böyle bir bağımsız tutumun alınamadığı ortadadır. Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bu şekilde oldu. ÖDP’nin içinde olduğu BHH’nin sol birlik oluşturma çağrısı vardı ve HDP’yi kapsamıyordu. Biz bu toplantılara katılmıştık ve HDP’nin içinde olmayacağı bir sol bloktan bahsedilemeyeceği ve güçlü bir şey yapmak gerektiğini vurgulamıştık. Meclisi AKP’ye vermemek için HDP’nin içinde   olduğu bir blok kuralım demiştik. Cumhurbaşkanı adayı olarak da isim bellidir Demirtaş demiştik ve ÖDP Demirtaş’ın olmaması gerektiğini söylemişti.

Bugün de gelin toplanalım belediye başkanı adayımızı belirliyoruz desek -ki Gezi’den forumlardan tecrübelerimiz var- aday kazanamasa bile bizim için başlı başına bir kazanım olur. Beklemek ise muhalefet sahnesini CHP’ye bırakmak olur. Berkant arkadaş eleştirdi CHP’yi tartışmayı. Doğru, ben de Erdoğan rejim krizinin düğüm noktasıdır dedim. Biz isteyelim ya da istemeyelim yerel seçim , kadın sorunu, mahallelerdeki sorunlar hepsi AKP ve Erdoğan’da düğümleniyor. Buna rağmen neden biz CHP’ye ilişkili konuşuyoruz?   Çünkü CHP’yi AKP’nin götürülmesindeki bir engel. Bir benzetme yapmak gerekirse Şubat devriminden sonra Kornilov harekete geçtiğinde Bolşevikler önce Kornilov sonra Kerensky,   tüm iktidar Sovyetlere dedi. Kerensky’i devirebilmek için biz Kornilov’u devirmeliyiz dediler. Bugün AKP karşıtı mücadelenin başarıya ulaşması için CHP karşıtı mücadele sol içerisinde önemlidir. Bu mücadelede başarılı olmazsak AKP karşıtı mücadelede başarılı olamayız.

Biz AKP’nin zayıfladığından saldırganlığının da bundan kaynaklandığını söylüyoruz. AKP 7 Haziran’da tek başına iktidar olamadığından en saldırgan politikaları izlemeye başladı ancak 1 Kasım’a gelirken politikaları aynı şiddetle sürdürdüğünü söyleyemeyiz çünkü bunları sürdürmek de güç isteyen bir şey. Kayyum atamaya gücü olduğu kesin olmadığı gibi bunu kolaylıkla hiçbir tepki görmeden gerçekleştirebileceği de kesin değildir. Böyle bir siyasi kriz varken daha çok şey yapılabilir; ancak Gezi’de hiçbir ortak noktada birleşmeyen siyasetlerin Gezi’nin bitirilmesi gerektiğine dair fikirde birleştikten sonra,   Ankara katliamının ardından sükunet çağrısı yapıldıktan sonra evlerine yollanan kitleyi bir daha sokağa çıkarmak kolay olmayacaktır. Solun bağımsız çizgi yürütmemesi bunun önünde engeldir.

Yerel seçimlerin AKP sorunundan bağımsız ele alınıp kısmi sorunlara düğümlenmemesi gerekir. Örneğin mahallede bir muhtarlık çalışmasına başladık. Daha güçlü bir muhtarlık çalışması için adaylar ön seçime girsin, mahalle meclisleri kurulsun ve muhtarlık bu kararların icra mercii olsun,   muhtarlık bir geçim kapısı olmaktan çıksın gelirlerini meclise bıraksın, muhtarlığın işleyişleri şeffaf olsun gibi noktaları öne çıkarıyoruz. Hizmet, katılımcılık gibi vurgulardan imtina ediyoruz. Bugün muhtarların kendisi dahi politik bir sorundur, AKP’nin kendisi muhtarları politikleştirmiştir. Seçimlerde “Beştepe’nin değil mahallenin muhtarı” vurgusunu öne çıkaran politik bir çalışma ezilenlerin lehine olur.

Bugün sorun yığınların harekete geçmemesi değildir. HDP bağımsız bir çizgi izlerse CHP’den hatta AKP’den kopartacaklarımız vardır. Ancak önemli olan mahallelerde ilmek ilmek örülecek bir çalışma değil net bir tutumu bu kitleye göstermektir. Muhalefeti değil iktidarı hedefleyen bir çizgiyi savunmaktır. Böyle bir iktidar mücadelesi ise var olan iktidarı devirecek bir parti olmadan verilemez. Bizim için de esas sorun Erdoğan’ın nasıl ve kim tarafından götürüleceğidir. Bugün bu görevi üstlenen bir parti yoktur ve bunu yaratmak esas görevdir. Sol blok çağrımızın altında da buna yönelik adımlar yatar.

Pınar Türk:
CHP ile ittifak meselesini gündemleştirmek gibi bir derdimiz yok. Biz HDP’nin içinde yerellerde bir mücadele yürütüyoruz.

Kayyum meselesinde şunu da söylemek gerekir. Erdoğan Kürt hareketinin güçlü olduğu bir yerde bunu yaptı. Simdi de kayyum demesinin sebebi halka korku salmak. Bunu yapıp yapamayacağı bizim örgütlülük düzeyimize göre değişir.

Sol sosyalistlerle ittifak ve adaylık meselesine gelirsek, ancak HDP bileşeni olarak konuşabiliriz ama HDP kimliğiyle gelmedim buraya. HDP’nin içerisinde de farklı düşünceler var. Bir ön seçimle adaylıkları oluşturmak bizim için de önemlidir. Ama HDP-HDK pek çok dernek ve kurum ile görüşüyor. Görüşlerini alıyor adayların belirlenmesi ve siyaset tarzının oluşturulması bakımından.

Bizce anti-faşist mücadele halkın birliğini oluşturma meselesidir. Bulunduğumuz yerlerde bunu oluşturmaya çalışıyoruz. HDK’nin oluşturduğu yerel meclislerde de yapılabilir.

ÖDP’nin tutumu Kürt meselesine bakışıyla alakalıdır. HDP kapısını herkese açmıştır ama HDP ile   yan yana görünmekten çekinilmesi Kürt Özgürlük Hareketi’ne bakışla ilgili bir meseledir.
Sandıkların korunması, YSK’nın tutumu önemli meseleler.   O yüzden bugün seçimlerin tek araç olmadığını vurguluyoruz. Kitleler de seçimlerden ümidi kesmiş değil.   AKP’nin belediyeleri kaybetmesi bizim açımızdan önemli olur.

Biz kurulurken de faşizm çözülüyor diyorduk ama bugün de diyoruz. 15 Temmuz’dan sonra devletin kendi içindeki güvensizliği açığa çıkardığı ama bir yandan da bunun kitlelere saldırı olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Yani faşizm kendini yeniden örgütlüyor.

Ekim Devrimi ile bugünkü durum tabi ki belli başlı bakımlardan farklılık gösteriyor. İzlenecek yol aynıdır. Halk hareketi, halkın örgütlenmesi bunlar geçerliliğini koruyor.

https://www.kozgazetesi.org/ekim-devrimi-tartismalari-2018-istanbul-yerel-secimlerde-ne-yapmali/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.12.2018- 11:20


Yani... Gerçekten de sonuna kadar okuyamıyorum.

Yazıyı buraya asarken ve asmadan önce de okuyamamıştım. Şimdi de öyle!

Yanıt vermek, yorumlamak bile zor geliyor.

Yani...

Bir cam fanus içinde yaşıyorlar sanırım. İyi ki de Kürt hareketi var! Öncesinde keskin solcu-sosyalist görünmek için bir kaç cümle kuruyorlar; sonra bir punduna getirip CHP'yi tu kaka ilan ediyorlar ve ne yapıp edip konuyu Kürt hareketine getirip bir şekilde yazıyı bağlamaya çalışıyorlar! Peki ne söylenmiş oldu? Ne anlaşılmalı bu tür yazılardan?

''...devrimci bir durum için gerekli 3 koşuldan ikisinin bugün var olduğunu söyleyebiliriz. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor; yönetilenler eskisi gibi yönetilemiyor. 2. koşul olan yönetilmek istemeyen kitlelerin eylemlilikleri ise siyasi bir özne tarafından yönlendirilemiyor, Gezi’de bunu gördük.''

Gören, duyan, okuyan da ''...yönetilmek istemeyen kitlelerin eylemlilikleri''ni yönetme iddiasında bulunanları beğenmediklerini ve dolayısıyla yeni ve farklı bir ''siyasi''ve dahi komünist bir '' özne'' yaratma peşinde olduklarını sanırsınız!

Oysa öyle mi?

Ne AKP'nin geriletilmesi umurunda, ne komünist siyasi özne!

Yani...
Eh, işte!
Kem küm!

Baştan sona rahatsız edici ve önüne geçilmez bir kuyrukçu anlayıştan başka nedir ki, bu yazılanlar!







Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2018- 17:46




Bağımsız hat 24 Haziran baskın seçim olduğu için kurulamadı dendi. Yerel seçimlerde ise böyle bir durum söz konusu değil. Ki yerel seçimlerin tarihini de değiştiremiyor Erdoğan. Peki sol blok halinde giriyoruz demek için ne bekliyor? Öncelikle bir sol birlik değil sol bloktan bahsediyorum altını çizmek lazım. Yerel seçimlere sol blok olarak giriyoruz, adaylarımızı da halk toplantılarıyla belirliyoruz demenin önünde bir engel yoktur. Böyle bir bağımsız tutum solun “biz varız” demesi anlamına gelir. Beklenen ise CHP’nin tutumu. Onun tutumuna göre HDP, HDP’nin tutumuna göre solun geri kalanı bir tutum oluşturacak. Yerel seçimler için böyle bir bağımsız tutumun alınamadığı ortadadır. Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bu şekilde oldu. ÖDP’nin içinde olduğu BHH’nin sol birlik oluşturma çağrısı vardı ve HDP’yi kapsamıyordu. Biz bu toplantılara katılmıştık ve HDP’nin içinde olmayacağı bir sol bloktan bahsedilemeyeceği ve güçlü bir şey yapmak gerektiğini vurgulamıştık. Meclisi AKP’ye vermemek için HDP’nin içinde   olduğu bir blok kuralım demiştik. Cumhurbaşkanı adayı olarak da isim bellidir Demirtaş demiştik ve ÖDP Demirtaş’ın olmaması gerektiğini söylemişti.


KÖZ'den Gülistan Özdemir söylemiş bunları!   Bağımsız bir sol hat kurmak istiyormuş ama CHP olmasınmış, HDP olsunmuş! Nedeni, niçini, nasılı falan yok! CHP Amerikancıymış, Kürt hareketi değil(miş)!

Gezi'ye karşı çıkan, ve ''demokrasi dışı yollarla Erdoğan'ın devrilmesini istemeyen'' kişi ( yani Demirtaş) bu zihniyetin Cumhurbaşkanı adayı değil miydi? Yanlış mı hatırlıyoruz! Güney sınırımızda Amerikan askerleriyle içli dışlı olan ve 14 adet olduğu söylenen Amerikan üslerini orada konumlandıran da Kürt hareketi değil mi? AKP ve Erdoğan'ı iktidarda tuttuğunu söyleyenler de yine Kürt hareketi ve onun lideri değil mi? KÖZ bunları bilmiyor mu? Yoksa ''Kürt hareketiyle bozuşursam benim esamem okunmaz, zaten sağdan bak üç kişi, soldan bak üç kişiyiz, bir de onları küstürürsem, ortada dımdızlak kalırım'' diye mi geçiriyorlar akıllarından?!

Bağımsız sol birlik kurmak istiyorlar ama Kürt hareketinin kuyruğundan ayrılamıyorlar!

AKP'yi geriletmek istiyorlar ama önce CHP'yi kırıp dökmek gerekiyormuş!

Böyle bir zihniyetin arka planında ne olabilir, diye sorup yanıt bulmaya çalışıyorum da, gerçekten zorlanıyorum. Yani bir bilgi içermiyor, tamam da, bir tutarlılık da yok. Baştan aşağı çelişkili bir söylem. Solcu olduğu iddiasında bulunan bir kişi kürsüye çıkıp karşısındaki beş on kişiye ( artık ne kadarsa) hitap ederek bunları dile getirebilmesi nasıl mümkün olabiliyor? Gerçekten inanılmaz bir şey! Sürekli adlarını duyduğumuz birtakım örgütlerin yöneticilerinin zihinsel yapıları bu mu? Bu kadar mı? Bunları okuyanların en azından bir kısmının ''herhalde mantıklı bir şey söylüyordur'' diye düşünüp, aynı şeyleri zihnine akıtmaya çalışmaktan başka bir şey yapmadığını gördükleri için mi, bu cümleleri bir düşünce iddiasıyla kürsüden dile getiriyorlar!

Bir araba söz söyleyip arkasından ''haydı oylar HDP'ye'' demek bu zihniyetin bir alışkanlığı   haline   gelmiş! Bu zihniyette bütün yollar hep Kürt hareketine çıkıyor! Kendi başlarına bir şey yapamayan ve günceli okurken bile kafası karışan, çözümü de hep Kürt hareketinde arayan bir zihniyetten sol adına ne beklenebilir?

Bağımsızlık mı, AKP'yi geriletmek mi?

Geçiniz!





Bu ileti en son melnur tarafından 20.12.2018- 11:29 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.12.2018- 08:39


Bugünkü yerel seçimler, düzen siyasetinin kendi iç çekişmesinin bir aracı haline getirilmiş, anlam buradan yüklenmiştir. Bu anlamı, öne çıkarıp buradan bir siyasal pozisyon almak komünistlerin işi olamaz.

Her seçim süreci, kendi koşulları içinde büyük anlamlar yüklenerek ele alınmaya çalışılıyor. Ancak seçimleri, bir tarihsel sürecin parçası olarak gördüğümüz ve temelde düzenin üzerine inşa edildiği ayaklarını tespit ettiğimizde, düzeni karşıya almayan her türlü yaklaşım sükut-u hayaldir.
Bu açıdan, yerel seçimler ne emekçi halkın kurtuluşunu sağlayacak ne de bugünkü verili koşullarda sermaye düzenini geriletecek bir öneme haizdir. Komünistlerin, sosyalizm adına yerel seçimlerde elde edeceği mevzilere yükleyeceği anlam ile başka anlamlar yüklenerek düzen solunun destekçiliğine oynanması arasında büyük fark var. İlkine evet, ama ikincisi tam bir kandırmaca.


https://gazetemanifesto.com/2018/pusula-yerel-secimler-bir-sey-ama-duzen-degismeden-asla-228281/

Yazı böyle başlayıp devam ediyor. Kim önemsiyordur bu yorumları, kendi sempatizanları bile bu minvalde yazılanlara bir önem verip sonuna kadar okuyorlar mıdır. Ben bu kadar okuyabildim. Gerçekten ruhum daralıyor. Gazete manifesto'daki bu tür yazılarla bir yerlere göz mü kırpıyorlar, ön mü almaya çalışıyorlar, TKP'ye   ''bak ben de böyle düşünüyorum, gel beraber bir berber dükkanı açalım'' mı demek istiyorlar; anlamıyorum; anlamak da istemiyorum zaten!

Bana öyle geliyor ki, bu partilerimiz birbirlerini kollayarak ve birbirlerine göre siyaset yapmaya çalışıyorlar. TKP ne yapacaksa bir başkası başka türlü davranmaya çalışıyor! TKH ise aynısının tıpkısı bir siyaseti önceden açıklamaya çalışıyor. HTKP, sonrasında TİP farklı bir kulvarın partisi haline geldi. Komünist bir siyaset izleyip izlemediği tartışılabilir; ama Türkiye gerçekliğinden koptuğu söylenemez en azından. TKP ve TKH'ye ne oluyor? Farklı davranmak, komünistçe bir tepki gösterip ona uygun bir siyasi pozisyon almak Türkiye gerçekliğinden kopmak anlamına gelir mi? Böyle bir şey olabilir mi?





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.12.2018- 11:19


Türkiye'de kaç sol-sosyalist yapı, örgüt, parti ve dergi çevresi vardır? Aklımda yanlış kalmadıysa geçenlerde okuduğum bir çalışmada 100'ün üzerinde olduğu söyleniyordu; 136 gibi... Bu kadar farklı düşünce, siyaset, fraksiyon anlaşılabilir bir bölünme değil. Bunun tek bir anlamı var; sosyalist soldaki bu parçalanmışlık içinde bir tek kitleselleşerek merkezi bir çekim alanına dönüşmüş parti veya örgüt yok! Birbirlerinden hem nitel ve hem de nicel farklılıklar taşısalar bile   bu farklılıkların içlerinden birini bir çekim merkezi haline getirebilmiş değil. Hepsi de kitleselleşme problemi yaşıyor ve bu halleriyle de bu sorunu aşabileceklerini iddia edebilmek kolay değil. ( Sorunun sadece bu yapılanmaların kendisinden kaynaklanmadığını da ayrıca belirtmek gerek.)

Fotoğraf bir yanıyla böyle olunca, parti, örgüt ve dergi çevrelerinin nesnel durum üzerine söylediklerini sadece nesnel durum üzerine söylenmiş gibi algılamamak gerekiyor. Genellikle, hatta çoğu kez   kendi kulvarlarına yakın durduklarını düşündükleri diğer parti, örgüt ve dergi çevrelerinin açıklama ve pozisyonlarına karşı da bir açıklama niteliği taşımaktadır. ''O öyle söylüyorsa, ben böyle söylüyorum; o öyle bir pozisyon alıyorsa, ben böyle pozisyon alıyorum.'' Ya da ''onun söylemeye çalıştıklarından ve aldığı pozisyondan çok daha keskinini ben söylüyorum, ben alıyorum!'' Bir yanıyla sevimsiz bir kör dövüş! Giderek gerçeklikten kopuş! Bıktırıcı bir sözde siyasi analizler!

Böyle olduğu için de solun AKP'nin geldiği hükümranlığa cepheden bir karşıtlık içine girememesinin başka bir anlamı olabilir mi? Kıyısından köşesinden solculuğa bulaşmış, kendini öyle nitelendiren, öyle sanan ve dijital ortamın faydalarından (!) yararlanıp ego tatmininde bulunanlardan söz etmiyorum, yıllardır, on yıllardır sol-sosyalist çevrelerde adlarını duyuran ve buralarda yer tutan yapılarımızdan söz ediyorum. ''Hepsi bir'' anlamına gelecek bir yorumda bulunmanın akla mantığa uygun bir yeri olabilir mi? Oluyorsa ve bu türden yorumlarda bulunuluyorsa bunun diğer sol grupların alacağı pozisyon ve yapacakları açıklamalarla bir ilgisinin bulunmadığı iddia edilebilir mi?

Ne kadar üzüntü verici ve ne kadar rahatsız edici, değil mi?






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.01.2019- 12:29


Solun ne yapması daha doğrusu ne yapmaması gerektiğini söyleyenler furyasına son yazılarıyla Orhan Gökdemir de katılmıştı. Yeni yılın ilk yazısını da buna ayırmış.   Önce yazı:

İki cami arasında kurtuluş düşü

Ne zaman söyleyecekler diye beklerken, bir arkadaşım dillendirdi ilk. “31 Mart’taki son seçim, Ekrem İmamoğlu’na oy vermezsek AKP’yi durduramayız” dedi. “Oğluna oy vererek imamı mı durduracaksın” dedim, şaşırdı.

Kılıçdaroğlu’nun icadıdır, ismiyle müsemmadır. Aday olarak atandıktan sonra dolaşmadığı cami, kapısını çalmadığı AKP’li kalmadı. “İstanbul’u yönetme tecrübesine sahip olmuş değerli başkanlarımla bir araya gelmeye devam ediyorum. Sayın Kadir Topbaş ve Sayın Ali Müfit Gürtuna’ya benimle paylaştıkları tecrübeleri ve önerileri için teşekkür ederim” diye paylaştı marifetini. “Yönetme tecrübesi” dediği şehrin yağmalanması ve bir beton denizine dönüştürülmesinden ibaret. Ayrıca adı geçenlerin şehre başkan oldukları da şüphelidir. İhtiyaç oldu atandılar ve ihtiyaç oldu görevden alındılar. Ne Müfit Gürtuna’nın ne Kadir Topbaş’ın şehri yönettiğine tanık olan kimse yoktur. Şehrin gerçek yöneticisinin kim olduğunu herkes biliyor. Belli ki İmamoğlu da biliyor. Saray’a çıkıp el etek öpmenin şart olduğunun farkında, randevu istedi, umutla bekliyor.

O arada yaptığı hazırlıkları paylaştı sosyal medya hesabından. Şöyle bir şey: Çizgi ilerliyor ve bir camiye dönüşüyor. Sonra camiden çıkan çizgi İstanbul yazısı oluyor. İstanbul çizgisi ilerleyip bir başka camiye dönüşüyor. Altta kırmızıyla “İmamoğlu”nu okuyoruz. Şiiri de var: "Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi`nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi." İmlasına dokunmadım. Şairi Ziya Osman Saba’ymış. Herhalde içinde minare geçiyor diye seçilmiş olmalı.

Seçtiği şiir mi, yoksa iki camili çiziktirmesi mi daha sefil karar veremedim. CHP’nin İstanbul adayı iki cami arasında “bicumhuriyetçi”dir. Kılıçdaroğlu’nun hiçbir masraftan kaçınmayarak imal ettiği ikinci Ekmeleddin vakasıdır. "Ekremeddin" de onun kadar sağcı, onun kadar dincidir. Ekremeddin İmamoğlu, yeni nesil Ekmeleddin İhsanoğlu’dur...

***

Bizi ilgilendirmez ama not edelim; CHP’nin İstanbul adayı CHP’li de değildir. “Kazanırsam seçimin bittiği gün CHP rozetini çıkaracağım” dedi mesela. Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı, rakibi Meclis Başkanı rozeti taşırken söyledi bunu. Niye çıkarıyorsun rozetini? Üstelik “AKP’den kurtulalım da kim olursa olsuncular” sana sırf o rozet yüzünden oy vermeye niyetliyken. Utanıyor rozetinden. Ekmeleddin de öyleydi. Cumhurbaşkanı adaylığından sonra Kılıçdaroğlu kapısını çaldı, vekillik teklif etti. Reddetti, gidip MHP’den aday oldu. CHP’yi “komünist” sanan geleneğin doğal refleksidir. Rozetini takmazlar, takmışlarsa çıkarmak için yol ararlar, bulurlar.

***

Ankara’da Mansur Yavaş var, aslen MHP’li. Ankaralılar da İstanbullular gibi CHP’ye oy verip bir MHP’linin kazanmasını ve kendilerini AKP’den kurtarmasını bekleyecekler yeni yılda. Piyangodan büyük ikramiyenin çıkmasını beklemekten daha az rasyonel değil. Olur mu, olur!
İzmir’de bir muğlaklık var hala. Muğlaklık İzmir’in “çantada keklik” sayılmasından kaynaklanıyor. Kılıçdaroğlu kimi işaret ederse o kazanmış olacak, umulan bu. Adı geçen isimlerin ekseriyeti müteahhit-tüccar, Aziz Kocaoğlu’nu aratmayacak tipler. Dün Kılıçdaroğlu'nun aklındaki isimlerden birinin Prof. Sedef Gidener olduğu açıklandı. Zihin okuyan birileri yoksa etrafında, “uçuruldu” demek daha doğrudur. soL’da haberi var, biyografisi gayet net. DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi başhekimiyken sendikalaşmak isteyen işçileri işten çıkarmış. Sonra Fethullah Gülen cemaatiyle irtibatı olduğu iddiasıyla akademiden ihraç edilmiş. Böyle sicili olan biri Kılıçdaroğlu’nun aklına düştüyse, başkasına yer açılması imkânsızdır. Fethullahcıları ve inşaatçıları sever, işçi düşmanlarına bayılır. Birkaç ay önce büyükşehirlere “ceo” aday bulmak için holding holding dolaşıyordu. Ciddiye almadılar, bunlara kaldı.

***

Kendine benzeyenleri buluyor, aday atıyor. İmamoğlu’nun adaylığı açıklanınca sosyal medya hesabı ortalığa döküldü. Anlaşıldığı kadarıyla Suriye’yi parçalamak üzere gönderilen cihatçı katillere İHH tırlarıyla yardım göndermişliği bile var. Neo Osmanlı yancıları gibi davranıyorlar her adımlarında. Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı adaylık açıklama töreninde “Fatih'in koyduğu ilkelerle, ruhla yönetmek zorundayız” diye özetlediler yerel yönetim felsefelerini. Fatih döneminde İstanbul’un nüfusu 50 bin civarındaydı, şimdi 20 milyon insan yaşıyor. Hem ne felsefesi olacak Fatih’in? Düşürmüş şehrin kalelerini, işgal etmiş, ölen ölmüş, kaçan kaçmış. Sağdan soldan insan toplayıp yıkımına yol açtığı şehri yeniden şehre dönüştürmeye çalışıyor.

Hepsi bundan ibaret.

Eskiden seçim çalışmalarında bol keseden para dağıtan siyasilere kaynak sorarlardı. Yıkıldı o gelenek. Zaten Kılıçdaroğlu kaynağını açıklayıp konuyu ilelebet kapattı, kul hakkına müdahale edilmezse İstanbul’un milyarları vardı.

Yağmurdan kaçarken doluya, imamdan kaçarken oğluna tutulma durumu bu. İktidarı muhalefeti, hepsi, tepeden tırnağa AKP’li. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de AKP’nin kaybetme olasılığı sıfır. Böyle bir ihtimal ortaya çıktı diyelim, YSK’nin görev süresi uzatılmış neferleri aportta bekliyor. Sağa açılanlara bu seçimde de çıkış bırakmadılar anlayacağınız.

***
İmamoğlu’nun İHH’cılarının sütkardeşleri kapımıza “Noel’le mücadele” bildirileri bıraktılar yılbaşından önce. “Noel’e Karşı Topyekûn Mücadele” başlığını taşıyordu bildiri ve Müslümanları Noel kutlamamaya davet ediyordu. “Topyekûn Mücadele” bölümü iktidarın “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” logosundan ödünç alınmıştı. “Müdafaa-i İslam Hareketi” imiş organizasyonlarının adı. “Türkiye'nin İlmi ve Fikri, Mukavemet, Mücadele ve Farkındalık Hareketi” olarak tanımlıyorlar kendilerini. Dinle, toplumla, tarihle ile ilgili bilgileri bunalımlı bir kişisel gelişimci düzeyinde. Kültürel olarak da yakın oldukları “farkındalık” lakırdısından belli.
Laiklerimiz İslamcı cihatçıların bu “Noel” takıntısını bir türlü anlamlandıramadılar. Şöyle itiraz ediyorlar bu baskıya: “Müslüman Noel kutlamaz. Peki, Müslüman rüşvet alır mı? Müslüman kendisine dinini öğrensin diye teslim edilen erkek çocuğuna tecavüz eder mi? Müslüman devletini soyup soğana çevirir mi? Müslüman kul hakkı yer mi, adaletsizlik yapar mı?”
Bizim “Aklın Gözü”nden aktarayım: Dar-ül Harb'te rüşvet alınabilir. Çocuğa tecavüz recm ya da had cezası gerektirmez, küçük günahlardandır. Devlet kâfirse, yani laikse soyabilir. Kul hakkı fasa-fisodur, şirk dışındaki tüm günahları Allah affedebilir. İmamlara, İslam üzerinden gol atamazsınız, boş uğraş bunlar… Bu durumda neyi kutluyorsanız ona adıyla sanıyla sahip çıkacaksınız. İçiyorsanız saklamayacaksınız, inanıyorsanız altını çizeceksiniz, inanmıyorsanız söyleyeceksiniz, yaşam biçiminize saldırı varsa savunacaksınız.

Hem “Noel’i kutlamayın” diye yola dökülen sadece bu şaşı tarikatlar değil ki. Diyanet de karşı o akşam yaptıklarınıza. Devlet yaptırmamak için fırsat kolluyor, şehir merkezlerine çıkan bütün yollarda sıkıyönetim vardı dün. Sağcı-dinci koalisyonu esir aldı ülkeyi. Noel haram, OdaTV’yi hedef göstermek sevap, Çorum-Maraş tiyatro, grev imkânsız, bütün kabahat “sokaklarda dudak dudağa sevişenler”de...

***
Seçimi denk getirdikleri 31 Mart tarihi, 1909’daki gerici ayaklanmanın yıl dönümüdür. “Şeriat isteriz” diye sokaklara döküldüler, amaçları “Hürriyet” devrimini boğmaktı. Sonra başka bir fırtına çıktı, bütün karanlığı sildi süpürdü.
Boş verin imamı, oğlunu, yancısını, sağcısını. Sol bir rüzgâr gerek bize, bu karanlığı başka türlü dağıtmamız imkânsız.

Aydınlık yıllara öyleyse!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.01.2019- 09:28


En çarpıcı değerlendirmeyi Kamil Tekerek yazmış; ''hepiniz aynısınız'' diyor, bu günkü yazısında. Yazı da baştan sona düzen muhalefetini Erdoğan ve AKP'yle birmiş gibi değerlendirme üzerine.

Doğan Tarkan Anayasa referandumu öncesinde yetmez ama evet'in propagandasını yaptığında seçim sonuçları istenilen şekilde çıkınca Erdoğan'dan çabaları için teşekkür aldığını söylemişti. Kamil Tekerek ''hepiniz aynısınız'' dediğinde TKH'li üyelerin tamamından destek alacak mı bilinmez ama kendi kendisiyle tutarlı olmak adına bari seçime katılan TKP'ye desteğini bildirmeliydi. Bu sayede TKP'den teşekkür alabilir ve bu destek ve teşekkür de bekledikleri birlikteliğin kapısını aralamaya bir vesile olmuş olur(du).

Türkiye'nin sosyalist sola ihtiyaç gösterdiğini sürekli yineliyorum. Sosyalist solun da kitleselleşmeye ihtiyacı var. Kitlesellik kazanamayan sosyalistlerin kitle üzerinde etkisi de olmuyor. Belki de bu yüzden ''hepiniz aynısınız'' söylemini Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürmekten çok kitlesellik yolunda   gerekli bir söylem ve konumlanış olarak görüyorlardır. Ya da zaten seçime katılamıyoruz ( onu bile beceremiyoruz), bari yağmasak bile gürleyelim ki, farklılığımız iyice anlaşılsın diye düşünmüşlerdir; kim bilir!

31 Mart Belediye seçimleri dahil AKP'nin iktidarda gittiği her seçim kendince meşruıyet kaynağıdır. Erdoğan çok uzunca bir zaman, bir tarih verilecekse 17-25 Aralık söylenebilir, gücünü sadece seçimlerle elde etmektedir ve bu yüzden seçim kazanmak, nasıl olursa olsun seçim kazanmak Erdoğan için her şeyi kazanmaya dönüşmüştür.AKP için Anayasa diye bir meşruiyet kaynağı da yoktur. Türkiye bir kabile toplumuna dönüştürülmüş ve bu kabile toplumunun süregenliği de sadece sandıktan çıkmak olarak ortaya konulmuştur. Türkiye'de seçimlerin önemi uzun bir zamandır sadece bu gerçeğe dayanmaktadır. Kısaca seçimlerin önemi sadece bu gerçekte yatmaktadır. Bu gerçeği göz ardı ederek siyaset yapabilmek mümkün mü?

Daha önemlisi bu ülkede sosyalist sol Erdoğan ve AKP gerçeğini görmezlikten gelerek siyaset yapabilir mi; yapmaya çalıştığı siyasetin bu ülkede bir karşılığı olabilir mi? ''Hepiniz birsiniz'' demek ya da bu anlama gelecek siyasetlere sarılmak bu ülkede kendince Erdoğan karşıtlığında siyaset yapmaya çalışanlara Erdoğan muamelesi çekmek değilse nedir? Ya da Erdoğan'ı bu siyasetçiler seviyesine indirgemek anlamına gelmez mi? Bu tür siyasetlerin doğru, sağlıklı ve ülke-sınıf çıkarlarına uygun bir siyaset tarzı olduğu iddia edilebilir mi? Bu siyasetle mi kitlesellik konusunda yol alacağız? Bu siyasetle mi, AKP karşıtı yüzde ellinin güvenini kazanacağız?

Bu siyaset ''ben oynamıyorum'' siyasetidir; bunun anlamı ''siyaset üretemiyorum, elimden bu kadarı geliyor'' demektir.

Üzücü!






Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Seçimlerde solcular ne yapmalı? melnur 5 3735 24.03.2019- 03:22
Konu Klasör Ne yapmalı, nasıl yapmalı? melnur 1 3797 06.03.2019- 06:26
Konu Klasör Ne yapmalı? melnur 3 4240 23.01.2021- 03:41
Konu Klasör Sol Ne Yapmalı? melnur 7 1787 19.07.2021- 01:14
Konu Klasör Sol bu dönemde ne yapmalı? melnur 5 2110 05.09.2020- 04:24
Etiketler   Yerel,   seçimlerde,   sol,   yapmalıymış
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS