SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Marx Cumhuriyetçiydi!           (gösterim sayısı: 6.106)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 29.10.2013- 10:14



Kemal Okuyan yazdı: Marx Cumhuriyetçiydi!


Resim Ekleme

"Cumhuriyetçi Parti'nin 1860'lardaki mücadelesine "yerin dibine girsin" denilebilir mi? Marx dememiş. Daha sonra neler olacağını öngörmediğinden değil. Tarihin mantığına inandığı için! Eşsiz bir aydın, sıkı bir ihtilalci olduğu için!"

Marx Cumhuriyetçiydi!

Marx'ın ABD'deki Cumhuriyetçilerin destekçisi olduğunu bilir misiniz?

Bush'un partisinin yani...Hani, bir kısım aklı evvellerin, bizim ve oraların yetmez ama evetçilerinin başlangıçta aşık olduğu Barack Obama'nın lideri olduğu Demokrat Parti'nin rakibi parti!

Şaşırdınız mı?

Demokrat Parti'yi daha solda bilir, Cumhuriyetçilerin sağcı olduğunu mu sanırdınız? Yanılıyorsunuz. Cumhuriyetçi Parti sağcı evet. Ama Demokrat Parti solda değil, o da sağcı. İkisi de ABD emperyalizminin, dev tröstlerin çıkarlarını temsil ediyorlar. Çok uzun süredir. Ama 1860'larda işler biraz karışık. 1854 yılında kurulan Cumhuriyetçi Parti, dönemin koşullarında, "ilerici" bir misyonla kuruluyor, bir devrim partisi denebilir ona. Karşısındaki Demokratlar ise, gerici, hatta karşıdevrimci bir oluşum. Kavga, köleciliğin yasaklanması için uğraş verenlerle, köle emeğinin meşrulaşmasını isteyenler arasında.

Abraham Lincoln, Cumhuriyetçi Parti'nin lideri, kuzey eyaletlerini arkasına alarak güneydeki köleci zihniyetin karşısına dikiliyor. Başkan seçiliyor, ardından "kölecilik isteriz"   diyerek kendi birliklerini kuran güneyle savaşa tutuşuyor, sonunda kazanıyor. Amerikan İç Savaşı bu! Sekiz yıl süren (1775-1783) Bağımsızlık Savaşı'ndan sonra ABD tarihinin bir diğer ilerici sayfası. Birinde Washington, diğerinde Lincoln "bizim" tarafa liderlik ediyor.

Bütün bu mücadelelerden sonra ABD'de "emek özgürleşiyor", açgözlü kapitalistler tarafından "özgürce" sömürülmeye açık hale geliyorlar. Benzersiz bir endüstrileşme yaşanıyor ve bir süre sonra artık İngiltere'nin tahtına talip emperyalist bir ülke haline geliyor Birleşik Devletler.

20. yüzyılda ve bugün insanlığı derin acılara sürükleyen İmparatorluk böyle ortaya çıkıyor! Şimdi... Bu barbarlık nedeniyle Washington ve Lincoln'e küfretmek, onların tarihsel değerini sıfırlamak olur mu? İnsanlığın tanık olduğu en alçak siyasetçilerden Senatör McCarthy, baba ve oğul Bush, Reagan bu partiden diye, Cumhuriyetçi Parti'nin 1860'lardaki mücadelesine "yerin dibine girsin" denilebilir mi? Marx dememiş. Daha sonra neler olacağını öngörmediğinden değil. Tarihin mantığına inandığı için! Eşsiz bir aydın, sıkı bir ihtilalci olduğu için! Mektup yazmış. Abraham Lincoln'e. 1864'te yeniden Başkan seçilmesini kutlamış. "Avrupalı emekçi kitlelerin yıldızlı bayrakta kendi kaderlerini gördüğü"nü belirtmiş. Lincoln'e, "işçi sınıfının evladı" sıfatını lâyık görerek! Kimbilir belki belki resminin 100 hatta, 500, 1000 dolarlarda değil de 5 doların üzerine kondurulması da bu nedenledir!

29 Ekim 1923'ten bize ne diyen solculara hatırlatılır!

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/kemal-okuyan-yazdi-marx-cumhuriyetciydi-haberi-81717




Bu ileti en son melnur tarafından 29.10.2013- 10:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.10.2013- 10:22



Sosyalizmin Cumhuriyet'te hakkı var
Kemal Okuyan


Erdoğan "Cumhuriyet'in tapusu"ndan söz etmiş. Aklı fikri sahiplikte, mülkiyette... Millet iradesinden dem vurarak, "cumhuriyeti istediğimiz kılığa sokarız" diyebilir rahatlıkla...

Tapusu onda değil mi!

İşin aslı, Cumhuriyet'in tapusu sermaye sınıfında! Acı ama gerçek bu.

Gerçekleri söyleyince birileri sinirleniyor. İstiyorlar ki, "cumhuriyet"le ilgili her tür tartışma fetişler, semboller, kutsallıklar üzerinden yürüsün.

Böylece, kimse AKP'yi bu ülkenin başına saranın kapitalist düzen olduğunu söyleyemesin, burjuva sınıfının bir dönemine ait bağımsızlıkçı ya da aydınlanmacı eğilimlerin aynı sınıfın bencil sınıf çıkarlarınca nasıl tahrip edildiği konuşulmasın.

Bağımsızlıkla kapitalizm arasında kan uyuşmazlığı var. Türkiye'de cumhuriyet, "bağımsızlık" fikriyle doğduysa, bilinsin ki, cumhuriyetin tapusunu üstüne çıkaran burjuva sınıfı, kapitalist dünyaya bağlanmak, ekonomik ve siyasal objektivite doğrultusunda ülkeyi bağımlılaştırmak durumundaydı. Başka bir yoldan gidemezdi.

Bağımsızlık, niyetlerden bağımsız güme gitti!

Niyetlerden bağımsız ama, göz göre göre ve güle oynaya...

Büyük, çok büyük paralar kazandılar.

2,31 milyar TL...Bu Koç Holding'in 2012 yılındaki net kârı.

Osmanlı'nın son yıllarındaki bir bakkal dükkanına Cumhuriyet'in hediyesi!

Doğrudur, Koçzade Ahmet Vehbi'nin Koç İmparatorluğu'na evrimi İkinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşti.

Ya öncesi?

Genç Cumhuriyet'in olanakları, geleceği, Erdoğan'ın deyişiyle tapusu Vehbi bey ve benzerlerinin elinde toplanmaya başlamadı mı? Daha 1920'lerde uluslararası tekellerle "seçilmiş" şahsiyetlerin temsilcilik ilişkisi kurulmadı mı?

Bu ilişkiyle Türkiye'nin bağımsızlığı arasında tersinden bir ilişki var!

Tercih yapılmıştır. Cumhuriyet'in öngününde, 1923'ün ilk çeyreğinde toplanan İktisat Kongresi'nde devlete "özel teşebbüs" yaratma ve ona yardım etme rolü biçilirken, keyfi bir karar alınmıyor, dünyanın birçok ulusunun yaşadığı tarihsel bir sürecin yasaları işletiliyordu.

Bu nedenle cumhuriyete düşman kesilecek, sürecin tarihsel anlamda ilerici karakterine görmezden gelecek değiliz. Değiliz de, gerçeklere gözümüzü kapatacağımızı kim söyledi?

Sermaye Türkiye Cumhuriyeti'ni, önce yavaş yavaş, sonra da büyük bir iştahla kemirdi. Ameleden işçiye geçiliyordu geçilmesine ama Cumhuriyet'ten işçinin payına yalnızca perişanlık düşerken, patron kısmı hızla zenginleşiyordu.

Yoksulun aydınlanması tehlikelidir.

Şimdi sol bu gerçeği unuttu ama olsun, biz yine yazalım!

Türkiye'de gericiliği sermaye sınıfı yaratmadı muhakkak. fakat bilinmeli ki, Türkiye gericiliğinin önündeki barajı kaldıran tam da o sınıf.

Bu anlamda Cumhuriyet'e ihanet etmiştir sermaye sınıfı ama Cumhuriyet de kendine ihanet etmiştir, tapuyu sermayeye bırakırken.

Şimdi hakkımızı istiyoruz.

Cumhuriyet fikrini yaşatabilecek biricik toplumsal güç olan emekçi halk adına.

Büyük bir zihin açıklığı ve cesaretle, "Kahrolsun sömürü, yaşasın Cumhuriyet" diyerek!

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/sosyalizmin-cumhuriyette-hakki-var-81576




Bu ileti en son melnur tarafından 29.10.2013- 10:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.10.2013- 11:13


Yeniden…

Orhan Aydın


Bugün 29 Ekim.
Ülkemin dört bir yanında insanlık meydanlara çıkacak.
Memleketin başındaki gericilik belasına karşı "Cumhuriyet" diye haykıracaklar!
İtirazım yok, bu ülkenin kuruluş felsefesini savunan insanların elbette Cumhuriyet'i kutlama hakları vardır ve var olacaktır.
Sorun şu ki ortada kutlanacak bir "Cumhuriyet" kalmamıştır.
11 yıllık AKP dönemi, bu ülke gericiliğinin elli yıldır hazırlandığı "ele geçirme operasyonunu" başarıyla gerçekleştirmiş, ülke kurum ve kuruluşlarıyla işgal edilmiştir.
Meydanlara çıkıp itirazlarını dile getirenler bu gerçeği bilmiyor olamazlar!
Bugün tarlalardan ovalara, dağlardan nehirlere-derelere-ormanlara, okullardan hastanelere, fabrikalardan madenlere, yollardan caddelere, meydanlardan sokaklara, insanlığın ortak mirası kültürel kalıtlara kadar hepsi tek tek satılmış, tüm kamu malları adeta talan edilmiştir.
Hukuk ve adalet gerici faşist kuşatma altındadır.
İnsan hayatlarına birebir müdahaleler gerçekleştirilmiş, toplumsal yaşam dini esaslar doğrultusunda düzenlenmiş, eğitim sistemi gericileştirilmiş, iş yaşamları taşeron denen canavarlara verilmiş, sanat alanlarının tamamının önü kesilmiş, medya alanları iç edilmiş bir ülkeyiz.
11 yıllık dönemin yıkıcıları değişik inançlara tahammül göstermemiş, farklılıkların yaşam alanlarını yok etmiş, kendisi gibi düşünmeyenleri "hain-düşman" ilan etmiş, bu uğurda insanlarımızın güpegündüz katledilmesini gerçekleştirmiş, ülkeyi ekonomik anlamda da iflasın eşiğine getirmiştir.
Gericilik, adeta Cumhuriyet'ten intikam almıştır.
Cumhuriyet'in kuruluş ilkelerini simgeleyen altı okun altısı da yok edilmiştir.
Cumhuriyetçilik: İslam faşizmine,
Halkçılık: Ümmetçiliğe,
Milliyetçilik: Irkçılığa,
Laiklik: Dinci gericiliğe,
Devletçilik: Taşeronluğa dönüştürülmüş ve Devrimcilik ise ayaklar altına alınmıştır.
Bunların tersini iddia edip "hayır biz bu değerleri yaşatıyoruz" diye ortaya çıkmak elbette onurlu bir davranıştır ama gerçeği örtecek gücü yoktur.
Sonuç elbette can acıtıcıdır.
Ancak bu saptama buradan bir çıkışın olmadığı anlamını içermez.
Bu ülke halkı daha iyisini yapabilir.
21. yüzyılın emperyalist saldırı ve kuşatmalarını kıran, kapılarını sömürücülere kapatan, içerdeki gericiliği ve ırkçılığı süpürerek insanlarının özgürce yaşadığı bir Cumhuriyet'i yeniden kurabilirler.
Emeğin özgür olduğu, kimsenin ötekileştirilmediği, pazarlanmış-peşkeş çekilmiş ortak değerlerinin geri alındığı, fabrikaları çalışan, toprakları işlenen, dereleri-nehirleri özgür akan, okulları bilimin yuvası, sanat alanları özgür, iş yaşamı-sağlığı-eğitimi-ulaşımı-barınması yurttaşlık hakkı olan yeni bir Cumhuriyet.
Hayır, zor değil.
"Yalan söylemenin bile suç sayılacağı" yeni Cumhuriyet kurmak hiç zor değil.
Yeter ki, içerde ve dışarıda ülkemizi kuşatan bu gericilik vebasından kurtulmak adına saf tutalım.
Yeter ki, "kulluk" boyutuna ulaşmış tapınmayı ve "muhafazakârlık" adıyla servis edilen canavarlaşmayı alt edelim.
Yeter ki, başımızdaki bu kara aklı ve yandaşlığını bir daha geri gelmemek üzere tarihin çöplüğüne süpürelim.
İşte o zaman bağımsız eşit özgür sosyalist bir Cumhuriyet'in bayrağı, emeğin ve barışın, kardeşliğin ve dayanışmanın bayrağı olarak yükselecektir.
Bu kavga kutlu olsun


http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-aydin/yeniden-81715




Bu ileti en son melnur tarafından 29.10.2013- 11:17 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.10.2013- 11:20



Bugün 29 Ekim "kan damlar yüreğime..."

Tuğrul Keskin


1923'de silahla kurulan cumhuriyet ile, 2013 Ekim'indeki cumhuriyetin ortak paydası var mıdır acaba? Buradan bakılınca pek yokmuş gibi geliyor hepinize, biliyorum. Çünkü birinci cumhuriyet topyekün bir savaşla kurulmuş, bağımsızlıkçı yanı gelişkin, Tevfik Fikret'in bir şiirinde söylediği gibi "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller istiyordu ve bunun için de gerekli önlemleri almıştı.

1946'dan sonraki cumhuriyet (buna ikinci cumhuriyet diyorum ben), ağa-patron ilişkisine yenik düşmüş ve Köy Enstitüleri başta olmak üzere, birinci cumhuriyetin kendisini var ettiği yeni kurum ve yapılara saldırarak, onları tasfiyeye girişmişti.

2002'den itibaren haraketlenen ve tabir yerinde olursa üçüncü cumhuriyet diyebileceğimiz ve akepe ile başlayan süreç, ikinci cumhuriyetin bütün gerici kalkışmalarına karşın, yarımyamalak da olsa, birinci cumhuriyetten günümüze taşıdığı her aydınlık, aydınlanmacı değerin karşısında konumlanmış ve hem birinci cumhuriyetin hem de ikinci cumhuriyetin yasalarla korumaya çalıştığı laik, aydınlanmacı değerleri tümden tasfiyeye girişmiştir. Aydınlanma değerlerini toplumun dışında, bize ait olmayan "ecnebi işi" gereksizlikler olarak görüyorlar, her ne kadar bunun aksini iddia ediyor olsalar da.

Aydınlanma değerleri dediğimiz değerler silsilesi elbette soyut bir toplam değildir. Hayatlarımıza çarpan somut değerlerdir. Sözgelimi masada oturuşumuzdan çatal bıçak kullanışımıza, meydanlarda toplanabilme irademizden sokakta yürüyüşümüze, hangi okulda eğitim aldığımızdan ne giyindiğimize, çocuğumuza nasıl davrandığımızdan annemizle ilişkimize, ne okuduğumuzdan neler yazdığımıza, eğitim sisteminden din ilişkisine kadar aklınıza gelebilecek neredeyse her şey, aydınlanmanın hayatlarımıza sunduğu öğrenilmiş değerlerin bir kısmıdır. Peki bu değerlerin toplumsal düzlemde yaşanır hale gelmesi için neden amansız mücadele vermişti bizden öncekiler? Çünkü dogmayla mücadelenin bir aracı olarak görüyorlardı aydınlanma değerlerini. Hurafeye pek düşkün eski zaman gericileri (doğal olarak şimdikilerin atalarıdır) hayatı yaşanamaz kılmışlardı (tıpkı şimdilerde olduğu gibi)...

Hatırlayınız, ondokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı'yı yönetenlerin teslimiyetçi ve kendi iktidar alanları dışındaki herşeyi reddeden, herşeye düşman tutumlarını... İktidarlarını sağlamlaştırmak için bütün bir imparatorluk sınırları içinde öngördükleri baskıları hatırlayın. Yaptıkları bütün pisliklere bir din kılıfı arar ve bulurlardı. Fetva verenleri çoktu. Yurtseverlerin bütünü "vatan haini" ilan edilmişti bu fetvacılar sayesinde. Batı'nın yüzlerce yıl boyunca biriktirdiği çağdaş değerlere tamamen kapalı bir din devleti olan imparatorluk, iş Batı'dan nemalanmaya gelince, ordularını dağıtmak, her milliyetten insanını kapitalistlere satmak, koca imparatorluğun dağılmasına çanak tutmak, kısacası kendi iktidarları dışında kalan herşeye karşı umursamaz bir tutum alabiliyorlardı.

Sosyalistler, komünistler bir iktidar alternatifi olmanın çok uzağındaydılar. Bildiğiniz gibi TKP 1920'nin 10 Eylül'ünde kurulmuş ve kurulur kurulmaz Anadolu'daki milli mücadeleyi destekleme kararı almıştı. Ayrıca milli mücadeleye komünist birliklerin katıldığını da hepimiz biliriz. Çünkü o gün de komünistler, gelecek güzel günlerin, ancak aydınlık dünyalara açılan günler olduğunu tespit etmişlerdi. İmparatorluktan ardakalan topraklarda savaşan milisleri; "onlar burjuva devrimcileridir ve burjuva bir cumhuriyet kuracaklar, bu da bizi ilgilendirmez" diye terslememiş, aksine bu savaşı karanlıkla savaşımın bir aracı olarak görmüş ve sonuna kadar desteklemişlerdi.

Bugün ülkemize bakın şöyle bir, ağır aksak, yaralı bereli de olsa, çağdaş dünya değerleri ile örtüşen ne varsa hayatlarımızda, pekçoğunu o savaşlar ve cumhuriyet sürecinde kazandı bu yurdun insanları. Çünkü cumhuriyet, karanlıkla mücadelenin zaferiydi. Çünkü cumhuriyet tarihin tekerleğinin ileriye doğru hareketiydi ve Anadolu insanının ileriye sıçrayışı... İşte bugün yeniden, o değerlerin bütünü dinci/faşist grupların saldırısı altındadır. Saldırı altında olan doğal ki yalnızca siyasanın değerleri değildir, kültürel ve sanatsal olan ve hatta yaşamsal olan herşey o saldırıdan payına düşeni almaktadır. Bu koşullar altında sosyalistler ve sosyalist bir kültür insanı olan bu satırların yazarı ne yapmalıdır, ne yapmalıyım?

2013 senesinin Ekim ayından geçerken düşünüyorum, cumhuriyeti savunmak dışında bir seçeneğim var mıdır? Bugünün Türkiye'sinde saldırı altında olanlar kimlerdir ve daha kimlere yönelecektir bu saldırı. O zaman bir kez daha şimşekler çakıyor aklımda, saldırı altında olan bizleriz; geleceği, aşkın ve insanın billurlaşmış emeğine yaslamak isteyen bizler; herşeyi din merkezli düşünmeyen on milyonlarca insan yani...

Bugün, bu on milyonlarca insanın (sosyalist ve komünistler dahil) cumhuriyeti ve aydınlanma değerlerini savunmak dışında bir seçeneği ne yazık ki kalmamıştır. Bunun aksi her tutumda "kan damlıyor yüreğime..."

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tugrul-keskin/bugun-29-ekim-kan-damlar-yuregime-81713




Bu ileti en son melnur tarafından 29.10.2013- 11:23 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.10.2013- 11:33


Cumhuriyet yıkıcılarını yıkmaktır devrim!

Ender Helvacıoğlu


Haziran Ayaklanması sosyalistlere yepyeni ufuklar açtı. Bu, birçok verimli tartışmayı da beraberinde getirdi. Zihinler tıkır tıkır işlemeye başladı. Çok kuşağa nasip olmamış muazzam bir kitle hareketi yaşadık. Yeni, beklenmedik tartışmaların ve ufukların gündeme girmesi doğaldır. Politik arenada iddia sahibi sosyalistler de bu deneyi kılı kırk yararcasına analiz etmek, açılan bu büyük alanı değerlendirmenin araçlarını yaratmak durumundadırlar ve bunu yapmaya çalışıyorlar.

Haziran hareketi bazı kadim tartışmalara da son noktayı koydu. Örneğin bayrak tartışması... Masa başında sabahlara kadar konuşup da bir sonuç alamadığımız bir tartışmaydı bu. Ama yüz binlerce emekçi al yıldızlı bayraklarını alıp gericiliğe karşı sokaklara, meydanlara aktığında bu tartışma da biter. Bitirmeyen, o yüz binlerin yanında değil karşısında saf tutmuş olur artık.

İskender'in kılıcı gibidir eylem. Lafın sittin sene çözemeyeceği sorunları anında sonuçlandırıverir.

Bir diğer bitmez tükenmez tartışma konusu da "cumhuriyet" meselesi. 29 Ekim 1923'ün 90. yıldönümünde TKP inisiyatifiyle Kadıköy'de bir miting düzenleniyor ya, "cumhuriyet" sözcüğüne alerjisi olan bazı "solcu"lar hemen cadı kazanını kaynatmaya başladılar: "Ne oldu, cumhuriyetçi mi oldunuz?"

Bu arkadaşlar "cumhuriyet"in ne olduğunu bilmiyorlar.

Hiç titrememek gerek: Biz yeni cumhuriyetçi olmadık ki, zaten öteden beri öyleydik. Tıpkı Marx gibi; Lenin, Mao, Castro gibi...

Bu büyük sosyalistlerin kuruluşuna önderlik ettikleri devletlerin birkaçının resmi adlarını anımsayalım:

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği.

Çin Halk Cumhuriyeti.

Demokratik Alman Cumhuriyeti.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti.

Küba Cumhuriyeti.

Demek ki bu ülkelerin hepsinin rejimi, bir kere cumhuriyet. Monarşi, oligarşi veya teokrasi değil; cumhuriyet... Cumhuriyet, elde var bir.
Ama bu noktada kalmamışlar. Kendilerini diğer cumhuriyetlerden ayırmışlar. Cumhuriyetlerine bir sıfat eklemişler. "Sosyalist cumhuriyet", "halk cumhuriyeti", "demokratik cumhuriyet" demişler... Kübalılar buna gerek bile duymamış; bizi bilen bilir demek istemişler herhalde.

Kısacası, bugüne kadar kurulan bütün sosyalist devletler, öncelikle birer cumhuriyettir. Bu ne demektir? Günümüze kadar aristokrasiye, teokrasiye karşı verilen sınıf mücadelelerinin bütün kazanımlarını, insanlığın aydınlanma ve demokrasi birikimini mirasımız olarak kabul ediyoruz demektir. Bir kere bunu geri dönülmez olarak savunuyoruz, sonra işimize bakıyoruz, demektir.

Cumhuriyetçi olmayan, zaten "halkçı", "demokratik" veya "sosyalist" olma şansını tepmiş oluyor. Önce cumhuriyetçi olacaksın, sonra o cumhuriyetin niteliğini belirlemeye çalışacaksın.

Eğer bugün sadece sosyalistliğine, demokratikliğine veya halkçılığına değil de, cumhuriyetçiliğine de bir saldırı varsa, o mevzi de elinden alınmak isteniyorsa, cumhuriyetin kazanımlarını sonuna dek savunacaksın. Savunacaksın ki, halkçılığa, sosyalizme doğru yol alabilesin.
Cumhuriyet, sosyalizmin kalkanıdır.

***

Diyebilirler ki: Biz sosyalist cumhuriyetlere, halk cumhuriyetlerine karşı değiliz; Türkiye Cumhuriyeti'ne karşıyız. Pek sever böyle "radikal solcu"ları, cumhuriyet yıkıcısı AKP'liler...

O halde gelelim Türkiye Cumhuriyeti'ne...

Türkiye Cumhuriyeti'nin 90 yıllık tarihinin en az 70 yılı, cumhuriyetin törpülene törpülene sıfırlanma tarihidir. Türkiye sosyalist hareketinin 100 yıllık tarihinin son 70 yılı da cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkma ve savunma tarihidir. Zaten yeni bir cumhuriyetin neden bir emekçi cumhuriyeti olması gerektiğinin en büyük kanıtı da budur. Türkiye burjuvazisi cumhuriyetin kazanımlarını adım adım küpeşteden atarken, bu kazanımları korumak ve daha ileriye götürmek görevi emekçilerin sırtına kalmıştır.

Çağımızda, köktenci bir cumhuriyetin ve aydınlanmanın, artık gericileşmiş burjuvazi ile değil, ancak emekçi sınıflar öncülüğünde gerçekleşebileceğini göstermiştir Türkiye'nin yakın tarihi.

Bizim hovarda solcumuz, cumhuriyet yıkıcılığını devrim sanır. Oysa cumhuriyeti zaten işbirlikçi-küresel burjuvazi yıkmıştır; AKP de tüy dikmekle meşguldür. Cumhuriyet yıkıcılarını yıkmaktır devrim! Hovardamız tarihin maddesini kavrayamadığı için, küresel burjuvazinin ve AKP'nin yanına düşüverir.

***

29 Ekim'de Kadıköy'deyiz. Cumhuriyet yıkıcılarına karşı çıkan ve bir emekçi cumhuriyetini kurmak isteyen herkesi de bekleriz. Aynı gün İstiklal Caddesi'nde ve Ankara-Tandoğan'da toplanacaklara da selam olsun. Yollar ve farklar bellidir; ama pratik bu sorunları da çözer. Herkes deneyeceğini dener, dersini alır. Pratiğe bakarız, dersimizi alırız ve birlikte akarız günün birinde...

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ender-helvacioglu/cumhuriyet-yikicilarini-yikmaktir-devrim-81524




Bu ileti en son melnur tarafından 29.10.2013- 11:39 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
şibusa
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: şibusa
Cevap Tarihi: 04.11.2013- 22:20


“Marx Cumhuriyetçiydi” ya da okuduğunu anlamak (Volkan Algan)


soL Portal’da Türkiye sosyalist hareketinin herhangi bir öznesine dair hakaret içeren yazılar yayınlanmaz. Gerektiğinde elbette polemik yapılır, en sert cinsinden. Ancak bu, siyasi pratik ve söylemler üzerinden, tartışmayı kişiselleştirmeden yapılır. Fakat aynı özeni solun diğer bazı yayınlarında göremediğimizi üzülerek bir kez daha anlamış bulunuyoruz. Uğraşacak onca sorun varken bu da nereden çıktı şimdi, diyenler için şimdi konumuza gelelim.

Halkevleri çizgisinde yayın yapan sendika.org’da Özay Göztepe imzası ile yayınlanan bir yazıda TKP MK üyesi Kemal Okuyan’ın “Marx Cumhuriyetçiydi” yazısını bahane edip, (bahane edip diyoruz, çünkü bahsi geçen yazıda yazılanı anlamamak için ya iflah olmaz bir TKP düşmanı ya da okuduğunu anlama problemi olması gerekiyor) TKP’ye, benzeri ancak Süleyman Demirel’de görülebilecek bir demagojik yaklaşımla saldırıda bulunuldu.

Göztepe’nin ipe sapa gelmez iddiaların hepsine cevap verecek değiliz. Yazıdaki kötü niyeti anlamak için niyeti açık eden bir iki yöntemsel noktaya ve bahsi geçen yazı için yapılan tahrifata değinsek yeter.

1) Yöntem üzerine
HERKESİN ADINA KONUŞ Kİ…
Aslında yazı derli toplu bir siyasi eleştiri içermediği için yanıt vermek de zor. Her kötü “polemik” yazısı gibi, söylenenlerı bağlamından kopararak cımbızla, evirip çevir, söylenmemiş şeyleri söylenmiş gibi yap, tarihten bir iki olayı kendince yorumlayıp hatırlat, en son da “zaten eskiden şunu yapanlar, şimdi de bunu yapmışlar çok mu?” de, olsun bitsin.

Ne diyor Özay Göztepe yazısının girişinde “Türkiye sosyalist hareketiyle ilgili olan hiç kimse, Kemal Okuyan’ın ve Aydemir Güler’in provokatif kibirli söylemlerine yabancı değil. TKP’nin önde gelen iki ismi Okuyan ve Güler çaresizce saldırma tavırlarından yıllardır vazgeçmiyorlar”

Anlaşılan “Türkiye sosyalist hareketi adına konuşan” Göztepe bir anket yapmış ve Kemal Okuyan ile Aydemir Güler hakkında kimlerin hangi görüşe sahip olduğunun istatistiğini tutmuş. Öyle olmadığını biliyoruz, ancak kötü polemiklerin basit kuralı, herkes için ortak bir kabul varmış gibi konuş ki, mesnetsiz iddialarının kofluğu anlaşılmasın. Bilindik yöntem, geçelim.

Dar çevresinin eski ezberleriyle konuşan Göztepe’nin, siyasi etkisi ve örgütlülüğü artan TKP düşmanlığını herkese mal etmeye çalışması artık karikatür bir görüntü vermekte.

HERŞEYİ BOCA ET, NE DEDİĞİN ANLAŞILMASIN
Göztepe, Kemalizm tartışması ve HDP’nin kurulması ile TKP’nin siyasi söylemi arasında bağ kurarak konuya giriyor ve Okuyan’ın “Marx Cumhuriyetçiydi” yazısı üzerinden yaptığı tahrifat ile birlikte aklına gelen tüm argümanları boca ederek asıl derdi olan cumhuriyet tartışması üzerinden TKP’ye “laf çakıyor”

2) Okuduğunu anlamak üzerine
Yazının başında her iddiaya cevap vermeye gerek duymadığımızı söylemiştik. Zira karalama amaçlı yazılmış bir yazıda herhangi bir sistematikten yoksun olduğu için bu boş bir uğraş olacaktır.

Ancak Göztepe’nin yazısına Okuyan’ın yazısı bahane olduğu için o kısma dair söylenenlere cevap vermek yerinde olacak. Uzun olacak ancak tahrifatın büyüklüğünü görmek için gerekli olduğundan Göztepe’nin yazısının o kısmını olduğu gibi aktaralım:

    “Okuyan, daha başından kelime oyunlarına başvurarak, koca bir tarihi tersyüz etmekle kalmıyor; Marx’ın analizlerini, TKP’nin manevralarına alet ederek şöyle giriş yapıyor: “Marx’ın ABD’deki Cumhuriyetçilerin destekçisi olduğunu bilir misiniz? Bush’un partisinin yani…”

    “İki cümlede maksimum başarısızlık nasıl sağlanır?” tarzında bir yarışma olsa, kuşkusuz Okuyan, liderliği zorlardı. Ancak iddiaların sahibi bir “komünist” partinin ideologlarından ve önderlerinden olunca, yukarıda andığım gerekçelerle bilinçli olarak tahrif edilen gerçekleri düzeltmek daha doğru bir tutum olacaktır.

    1-İddia: Marx, ABD’deki Cumhuriyetçilerin destekçisi idi. Doğrusu: Marx, Amerikan İç Savaşı’nda köleci Güney’e karşı Cumhuriyetçilerin liderliğindeki Kuzey’i desteklemiştir. Bütün Marksistler bilir ki Marx’ın buradaki tutumunun nedeni ne ise, İngiltere’nin Hindistan’daki rolüne dair tutumundaki nedenler de aynıdır. Okuyan’ın mantığını takip edersek o zaman kestirmeden “Marx, İngiliz sömürgeciliğini destekledi” de demek lazım; çünkü Hindistan’ın sosyoekonomik yapısı üzerine İngiltere’nin sahip olduğu ilerici role vurgu yapmıştı. Hatta Okuyan’ın zihniyetine sahipseniz, Marx’ın tarihsel bir dönemde ve özel bir nedene dayanarak verdiği desteği evrenselleştirip genelleştirerek Marx’ın burjuvaziyi savunduğunu da iddia edebilirsiniz. Öyle ya, Komünist Manifesto’da da Marx ve Engels, burjuvazinin ilerici yönüne vurgu yapmadılar değil.

    2-İddia: Bush’un partisi. Doğrusu: Marx’ın tarihsel bir dönemde ve özel nedenlerle desteklediği Bush’un değil Lincoln’ün partisidir. Kaldı ki şu anda da Cumhuriyetçilerin lideri Bush değildir. Peki Okuyan bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Ama bir taşla birden çok kuşu vurmaya çalışıyor. Önce Marx’ın “iyi niyetli ortalama adam” olarak tanımladığı Lincoln yerine Cumhuriyetçileri, dünya halklarının baş düşmanlarından Bush’un ismiyle bir araya getiriyor, ardından da “Marx, Bush’un Cumhuriyetçileri’ni bile desteklemişti, biz Kemalizm’i desteklemişiz; çok mu?” kurnazlığıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Bu niyetini de saklamıyor, yazının son cümlesinde açıkça belirtiyor: “29 Ekim 1923’ten bize ne diyen solculara hatırlatılır!”

Göztepe’nin iddia diye verdiği “Marx, ABD’deki Cumhuriyetçilerin destekçisi idi” ve “Bush’un partisi” kısmının dışında Okuyan yazısında nelerden bahsetmiştir ve yazının kalan kısmı acaba okuyucuya neden verilmez? Biz aktaralım, cevabı anlayacaksınız:

    “Abraham Lincoln, Cumhuriyetçi Parti’nin lideri, kuzey eyaletlerini arkasına alarak güneydeki köleci zihniyetin karşısına dikiliyor. Başkan seçiliyor, ardından “kölecilik isteriz” diyerek kendi birliklerini kuran güneyle savaşa tutuşuyor, sonunda kazanıyor. Amerikan İç Savaşı bu! Sekiz yıl süren (1775-1783) Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra ABD tarihinin bir diğer ilerici sayfası. Birinde Washington, diğerinde Lincoln “bizim” tarafa liderlik ediyor.

    Bütün bu mücadelelerden sonra ABD’de “emek özgürleşiyor”, açgözlü kapitalistler tarafından “özgürce” sömürülmeye açık hale geliyorlar. Benzersiz bir endüstrileşme yaşanıyor ve bir süre sonra artık İngiltere’nin tahtına talip emperyalist bir ülke haline geliyor Birleşik Devletler.
    20. yüzyılda ve bugün insanlığı derin acılara sürükleyen İmparatorluk böyle ortaya çıkıyor! Şimdi… Bu barbarlık nedeniyle Washington ve Lincoln’e küfretmek, onların tarihsel değerini sıfırlamak olur mu? İnsanlığın tanık olduğu en alçak siyasetçilerden Senatör McCarthy, baba ve oğul Bush, Reagan bu partiden diye, Cumhuriyetçi Parti’nin 1860’lardaki mücadelesine “yerin dibine girsin” denilebilir mi? Marx dememiş.”

Görüldüğü gibi Okuyan, Marx’ın neden Cumhuriyetçileri desteklediğini son derece açık bir şekilde anlatıyor. Ancak Göztepe’nin okuyucusuna uyguladığı sansür bu kısımları el çabukluğu ile yok ediveriyor.

Göztepe’nin tuhaf mantığını nerelere vardırdığını bir kenara koyarsak Okuyan yazısında Marx’ın aldığı siyasi tavrın nedenini şöyle tanımlıyor: “Tarihin mantığına inandığı için! Eşsiz bir aydın, sıkı bir ihtilalci olduğu için!” Yani Göztepe’nin cevap diye verdiği kısım aslında Okuyan’ın yazısında geçiyor. Eğer yazı iyi niyetle okunsa burayı görmek zor olmaz, “Marx burjuvaziyi mi destekledi, sömürüyü mü destekledi” gibi saçmalıklar yazılmazdı.

Uzatmanın gereği yok, buraya kadar aktardığımız kısım yazının hangi güdülerle ve amaçla yazıldığını, bir dost eleştirisi olmadığını yeterince anlatmış olsa gerek. Yazının kalan kısmında da aslında konuyla ilgisi olmayan, 1 Mayıs hatırlatmaları, Ermeni sorunu, TKP ismi üzerinde yürütülmeye çalışılan tartışma… gibi üzerine daha fazla konuşma gereği duymadığımız, sadece yeminli TKP düşmanlarının gündeminde olan bir dizi başlık çuvala doldurulmuş.

Türkiye tarihsel bir dönemden geçiyor. Burjuva siyaseti krizde, halk arayış içinde. Üstüne üstlük Haziran direnişi sonrasında sosyalist hareketin imkânları öngörülemeyecek bir biçimde arttı.

Türkiye solu da tartışacak elbette, polemikler olacak. İsteriz ki bunlar geliştirici ve kötü niyetten uzak yapılsın. Küçük siyasi hesaplar ve eski ezberlerle değil. Kimin doğru söylediğini ise elbette tarih gösterecek.

soL



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Mümtaz Hoca, faşizm, cumhuriyetçiler ve sosyalizm melnur 1 3106 20.11.2019- 09:57
Konu Klasör ''Marx İstanbul'da...'' melnur 0 1848 01.10.2019- 09:15
Konu Klasör Marx'ın Düşüncesi... melnur 0 1053 23.01.2021- 10:05
Konu Klasör Marx'ın Temel Kavramları tiktaalik 4 5322 05.10.2019- 23:41
Konu Klasör Marx ve doğanın diyalektiği... melnur 0 1343 18.05.2020- 00:00
Etiketler   Marx,   Cumhuriyetçiydi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS