SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Diyarbakır'da 'Açılım Korosu'           (gösterim sayısı: 3.901)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 16.11.2013- 19:27




Özkan Öztaş 'Açılım korosu'nu yazdı


Resim Ekleme

Tüm bunlar olurken Perwer ise yöresel kıyafetlerinden sıyrılıp artık Bölgesel Kürt Yönetiminin kültür çalışmalarına omuz verip Barzani referansları ile “kırmızı bültenle arandığı” Avrupa ülkelerinde diplomatik ziyaretlerde bulunuyordu. ABD de bunlardan biriydi.

Özkan Öztaş - soL

Açılım korosu

Kürt müziği deyince ilk akla gelenler arasındadır Şivan Perwer. Kürtçe müziğin yasaklı olduğu yıllarda, kasetleri evlerde gizli saklı dinlenen ve elden ele geçen bir sanatçı olmuştur. Ancak her ne koşulda olursa olsun seslendirdiği ve bestelediği ezgiler dilden dile yayılmıştır. Bilenler, duyanlar ya da yaşayanlar anımsayacaktır, polis ya da askeri kontrol noktalarında Türkçe kasetlerle değiştirilen Şivan Perwer kasetlerini.

İşte o arama noktalarında dönemin kolluk kuvvetlerini ekarte etmek için, “Ne dinliyorsunuz siz bakayım?” sorusuna en şık cevaptı “Tatlısestir abe kasetteki!”

Tatlıses ise Kürtçeye çalan ya da Kürtçeden çaldığı! ezgiler ile bilindi uzunca bir dönem. Çıkardığı kasetlerin arasına tamamı Kürtçe ezgilerden oluşan bir kaset de sıkıştıran İbrahim Tatlıses, mümkün mertebe var olan Kürtçe ezgileri –ilk kez kendisi tarafından seslendiriliyormuş edasıyla- Kürtçe formatlarından alakasızca aklına geldiği gibi okumuştur. Ancak kontrol noktalarındaki kolaylaştırıcı işlevini yine hatırlatmak isterim. Hatta Kazım Öz’ün Fotoğraf adlı filminde bu konu Diyarbakır-Van arası bir yolculuk tema’sında da işlenmiştir hatırlanacağı üzere. Karakterlerimiz yine Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’ti o sahnede de.

E tabi. Eşyanın tabiatı. Yıllar geçti ve değişti bir çok şey. Sözün üstatlarının ifade ettiği gibi “Zaman eskimedi eskitti, değişti o duygu bilinene benzedi.” Yıllar sonra AKP’nin açılım salvoları karşısında siyasi aklını kaybeden Kürt aydınlarının kervanına katılan Şivan Perwer de (Kemal Burkay kadar inletmese de ortalığı) açılımcı, saçılımcı, yetmez ama evetçi, “barışçı” bir zemine kaydı. Yer yer Kürt siyasi hareketi tarafından da eleştirilen Perwer, bir dönem Kürt halkının siyasal haklar ve talepler ile kimlik mücadelesinde bir bayrak iken sonralarda artık Fethullah Gülen’e övgülerle hafızalarda yer etmeye başladı.

Bu aydınlardan geriye düşüp AKP’nin açılımına kapak olanlar arasına İbrahim Tatlıses’i katmak insafsızlık olur. Ancak “kapak olmaktan” kaçındığı için değil, Tatlıses’e Kürt aydını demenin aydınlara hakarete varan yanları barındırdığı için orada durmak gerekir. Gerekliliğin nedenlerinden biri de Tatlıses için zaten “beraber yürüdük biz bu yollarda” albümünün kapağındaki yeri taaa Özal’dan bu yana ayırtılmış olmasıdır.



Tatlıses özellikle Kürtçe ezgileri Türkçeye çevirmekten ziyade, bir dönem Kürt halkını asimile etmek için kullanılmaya çalışılan bir alan olan sanatın icracılarından olduğu için çok eleştirilmişti. Şivan Perwer’in Peşmerge adlı ezgisini “Zurnacı İbo Dayı” şekliyle okuyunca, mesele artık Kürtlerin ruhunu okşamaktan ziyade farklı bir yere oturmaya başlamıştı. “Sînemê” adlı ezgi Zap Suyu, “Le Xanımé” Hanım, “Ez Berfim” ise Keşkem Keşkem olup çıkmıştı. Açılımla birlikte de “Şemmame” alakasız cümlelerle vitrindeki yerini almıştı.

Tüm bunlar olurken Perwer ise yöresel kıyafetlerinden sıyrılıp artık Bölgesel Kürt Yönetiminin kültür çalışmalarına omuz verip Barzani referansları ile “kırmızı bültenle arandığı” Avrupa ülkelerinde diplomatik ziyaretlerde bulunuyordu. ABD de bunlardan biriydi. Artık o sembolleştiği kıyafetlerden arınan, Kürt aydınlarının birikimine hakaretler eden, Fethullah Gülen’e ve AKP’ye övgüler yağdıran bir kıvama gelmişti. Açılımın mayası tutmuştu anlaşılan. Marks, Lenin, Stalin, Ho Chı Minh için ezgiler besteleyen sanatçı hiç gocunmadan meselenin bu yanını bir kenara itip artık popüler kültür simgelerinden biri olmaya çaba gösterdi. Bir dönem Kürt halkının sözlü kültür geleneğini en iyi yansıtan sanatçılarından biri olan Perwer, destanları, dengbéj hikayelerini, masallardaki temalarını, Şairlerin şiirlerini bir kenara bırakıp artık kliplerde boy gösteren bir konuma yerleşmişti.

Yıllarca Kürtçe ezgileri asimile etmesiyle suçlanan Tatlıses’in toplu nikah töreninde Şivan Perwer ile aynı sahneye çıkacağı haberi gelince sadece güldüm. Evet, biraz kızgın ve bilindik bir gülümsemeydi daha çok. Tatlıses, yıllarca ezgilerini rezil ettiği Şivan Perwer ile aynı sahnede olacaktı. AKP’nin seçim öncesi manevralarından biri olan açılış etkinliği ve muhtemelen “en az üç çocuk isterim” diyeceği bir nikah töreninde sahne alacaklar. Saz arkadaşları da geliyor elbette. Barzani’nin de korodaki yerini alacağı esirgenmeyen bilgiler arasında idi. Bu ilk değil. “Kaybedenler Kulübü Kongre Topladı” haberleri içinde de ya adı geçen ya da davet edilen isimlerdi bunlar.

Resim Ekleme

Hep bir ağızdan kol kola girip “beraber yürüdük biz bu yollarda” derlerse, TRT ŞEŞ’i, “Kültür” ve Turizm Bakanlığından çıkan Ahmedé Xanî’nin Mem û Zîn’i, Kürtçe savunma hakkı ve seçim çalışması yapma hakkını tezgahlayıp bir de araya içinde Kürtçe kelimelerden oluşan cümleler kurmaya çalışırlarsa demeyin keyiflerine.

AKP’nin özellikle Açılım Süreci ile gericileşen, gericileşmediği noktada baskılanan Kürt kültür ve sanat çalışmaları bu haliyle yediği darbenin vesikalık fotoğrafını çektirmiş olacak bu nikah töreninde. Kürtçe çıkan dergiler ve eserler, İslami eserlere yer verdiği ölçüde sponsor bulurken, yayın izninin cemaatlerden geçtiği bir zamanda Diyarbakır’da gerçekleşecek bu buluşma tarihi bir önem taşımıyor! Kürt kültür ve tarihi nasıl olsa Kürt aydınlarının ve ilericilerinin omuzlarından yükseldi ve yine aynı zeminden ilerleyecek. Açılımlarla dağılan sözüm ona Kürt aydınları sadece yazık dedirtmektedir o kadar. Ve bu yazık kelimesi bir dönem ürettikleri ile bu birikimi bir süreliğine ileri taşıyanlara yakıştırılmıştır. Elbette “Zurnacı İbo Dayı” hariç.

http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/ozkan-oztas-acilim-korosunu-yazdi-haberi-82722



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.11.2013- 19:40


Heybemdeki masallar: Perwer olan Şivan’lar efsanesi – İskender Kahraman


Yine bilirsin sen, nicesi seni dinledikleri için idam edildi. Kurşuna dizildi. Hapislerde çürüdü… Ama sözcüklerinin, türkülerinin sahibi halkın seni terk etmedi ve şimdi de seni terk etmek istemiyor! Sen de terk etme onu

İnsanlık tarihi boyunca her efsane kendi toplumunu yaratmıştır; her toplum da kendi efsanesini…

Ve toplum var oldukça efsanelerini dillendirir, dilden dile; kulaktan kulağa, insanların ruhunu okşayan tanrısal melodilerle…

Ama ne zamanki ‘efsane’ toplumun hasmına esir düşer işte o zaman artık efsanenin her ninnisi, her sihirli kelimesi toplumun kalbine sokulmak istenen okların ucundaki zehir olur.
Dile kolay asırların birikimi, acıları bir birey, bir türkü, bir şarkı ya da bir efsane oluveriyor. Bir toplumun diğerinden farkını belirleyen kültür dinamiği…

Bu kültür öğesi, zamanla içinden çıktığı toplumu yok etmek, onurunu kırmak için bir araca, bir politik argümana dönüştürülüyor.

Bir zamanlar bilinmeyen bir ülkede sürgün bir şair varmış. Bu sürgün şair kendi yurdunda kendi diliyle şiirler yazdığı için memleketinden kovulmuş.

Halkı da çil yavrusu gibi darmadağın edilmiş.

Bir süre sonra sürgün şair kendi dilinde şiirler yazmak istemiş ama kendi dilinin sihirli kelimelerini, kalbinin yazması için onu zorladığı güzel sözcükleri unutmuş ve kendi dilini konuşamaz olmuş.

Sonra içinden çıktığı halkından da, kültüründen de kopmuş.

Zamanla bu sürgün şair ülkesinden gelen insanlara rastlayınca onlardan bilmediği kelimeleri satın almaya başlamış.

Duyduğu her yeni ve güzel kelime için saygıyla yerlere kadar eğilip sözcüğün sahibine para verirmiş.

Zaman böyle akıp gitmiş.

Derken bir gün ülkesini işgal eden, insanlarını aşağılayan yüksekçe bir adamla karşılaşmış.

Bu kurnaz adama; “güzel kelimelerin var mı diye sormuş?” Adam “hangi dilde demiş.” Şair, tabi ki “benim dilimde…” Adam, “senin dilin yok ki” demiş. “Hem o ‘bizim’ dilimiz, bizim eski dilimiz…”

Ve eklemiş yüksekçe adam: “Bizler senin insanlarının dilini unutturmak için çabalıyoruz. Kültürünü, her şeyini yok etmeye çalışıyoruz. Ve biz bunları senin halkının iyiliği için yapıyoruz.”

“Eğer gelip ‘yurdum’da şiirler okursan, şarkılar söylersen ve insanlarına aslında böyle bir dil yokmuş ve ben de yokum dersen tüm ülke olarak seni onurlandırırız” demiş.

O güzelim şair bu teklifi kabul etmiş ama sonunda olan olmuş ve o yüce ruhlu şair şairlik ruhunu kaybetmiş.

Yani o efsane, kirli siyasetin oyuncağı olup halkından kopup gitmiş. O toplumu yok etmek isteyenlerin naylon efsanesine dönüşmüş. Çok ağlamış ama olan olmuştu artık.

Şimdi gönül isterdi ki bu sürgün şair gibi suçu sadece kendi dilinde şarkı söylemek olan sürgün Şivan’ımız da onun dilini, şarkılarını yok etmek isteyen, yasaklayanların oyun ve hileleriyle değil de kendi öz iradesiyle gelebilseydi.

O güzel sözcükleriyle, o güzel sesiyle yıllardır gönlümüzde, dillimizde taht kurmuş o güzelim şarkılarını dillendirebilseydi.

Umulur ki vicdanı ona şöyle seslensin: Sen sanatının tahtındasın, hak ettiğin yerlerdesin ve o büyüklüğün hazzıyla belki halkı anlamayabilirsin. Fakat seni yaratan toplumun az da olsa beklentileri vardır.

Onları aşağılayanların, onlara hakaret edenlerin oyunlarına düşmeni istemiyorlar.

Onların kirli siyaset malzemesi olmanı istemiyorlar.

Bilirsin, ‘filler tepişir çimenler ezilir.’

Bundan dolayı halkın gönül sancıları çekiyor.

Çünkü insanın kendi sözcükleriyle, şarkılarıyla zehirlenmesi, efsaneleriyle vurulması zordur.

Hatırlar mısın bilmem, şarkılarının, türkülerinin, sesinin sahibi olan bu toplum yok edilmek üzereydi. Sen bir yıldız gibi doğdun.

İnsanların gönlünde taht kurdun. Milyonlarca insanı uyandırdın. Onlara milli bilinci verdin. Onlar tekrar senin sihirli sesinle, şarkılarınla kendilerine gelebildi.

Yine bilirsin sen, nicesi seni dinledikleri için idam edildi. Kurşuna dizildi. Hapislerde çürüdü…

Ama sözcüklerinin, türkülerinin sahibi halkın seni terk etmedi ve şimdi de seni terk etmek istemiyor! Sen de terk etme onu.

Bir kısım insanlar çocukluk edip sana dil uzatabilir, bir kısmı başında sazını kırma densizliği yapabilir, bir kısmı da seni kendi küçük siyasi emellerine alet etmek isteyebilir ama unutma ki sen onların değil halkın efsanesisin.

Yarattığın toplumun, yani seni yaratanların efsanesisin…

Hem sen demiyor muydun, ‘Ez hevalê bargiran im, hevalê Kurdistan im, hozanê Kurdistan im, ax ez dengê Kurdistan im?’
Zaten senin gibi siyaset üstü bir sanatçının siyaset oyunlarına alet edilmesi abesle iştigal değil mi be üstad?

Hatta vicdanlara ziyan…?

http://www.sendika.org/2013/11/heybemdeki-masallar-perwer-olan-sivanlar-efsanesi-iskender-kahraman/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.11.2013- 14:50


Güvercin taklası/Alper Birdal

Macar Marksist György Lukacs, Almanya'da faşist ideolojonin yükselişinin izini sürdüğü sarsıcı eserine "Aklın Yıkımı" adını vermişti. Lukacs hacimli yapıtında Nazi ideolojisinin köklerini, Aydınlanma felsefesinin kriziyle büyüyen çatlaklara yerleşen, sermaye sınıfı için ve onun adına Aklı geri dönülmez bir biçimde parçalayan "irrasyonalizmin" (akıldışıcılık) yükselişine dayandırıyor. Bu, nereden baksanız 70-80 yıl içinde gelişen düşünsel izleği, Schelling, Schopenhauer, Kierkegaard ve Nietzsche'ye kadar götürüyor ve bu izleğin neden bir yol oluşunu da şöyle özetliyor: "Anlayış ve aklın kötülenmesi, sezginin yüceltilmesi, aristokrat bir epistemoloji, sosyo-tarihsel ilerlemenin reddi, mitler yaratılması vb neredeyse her usdışıcıda bulunabilecek motiflerdir."

"Aklın Yıkımı"nın günümüz Türkiyesi'ne tercümesi nedir?

Daha bir hafta önce öğrenci evleri üzerinden haneye tecavüz eden diktatörün, dün Diyarbakır'da barış güvercini kılığında takla üzerine takla atmasıdır örneğin. Ya da Irak'ın işgalini ellerini ovuşturarak izleyen, sınır kapılarını kapatarak Suriye Kürtlerini aç bırakan Barzani'nin, onbinlerin karşısında "bilge lider"i oynamasıdır.

Aklı yıkıyor, aklı her gün, her tavır ve sözleriyle kötülüyorlar. "Duygulara" sesleniyor, bir gün "muhafazakar halkın değerleri" diye gericilik kusuyor, öteki gün halkların barış özleminin sözcülüğüne soyunuyorlar. Sezgiyi yüceltiyor, "biz düşersek sizi lime lime kesecekler" diye sezdiriyorlar geniş yığınlara. Sürekli yeni mitler üretiyorlar: "Şu kadar milyonluk yatırım yaptık, artık buralar bambaşka"... İlerlemenin can düşmanları, kendilerini ilerlemenin temsilcisi olarak sunuyor; yollar, köprüler, TOKİ'ler dillerinden düşmüyor. "100 yıl önce sınırlar çizildi, bizim gönül dostluğumuza sınır çizemezsiniz" diye haykırırken, kafaları ya boru hatlarıyla çizdikleri yepyeni sınırlarla ya da sınırlara ördükleri duvarla meşgul.

Peki, bütün bunlar Aklı nasıl yıkacak? Yıkabildiler mi?

Tek şansları var: diktatöre karşı ayağa kalkan halkın güvercin taklalarına vurulması... Kürt sorununun, Türk sorununun, Ortadoğu sorununun, Alevi sorununun ve daha nice can yakıcı sorunun bir bütün olduğunu unutturabildiklerinde parçalayacaklar Aklı. Bir yumak halindeki sorunların "yeni"yi ve "ileri"yi arayarak ve ille de halkın iradesiyle çözülebileceğine duyulan güveni sarstıkları ölçüde egemenlikleri sürecek. Kürde ve Türk'e barış vaaz edenin haneye tecavüz eden, sınıra duvar ören, İslamcı milisleri Suriye halklarının üzerine salan olduğunu unutup "yeni Türkiye" zokasına bağladıkları oltalardan herhangi birine yakalandığında yıkılacak Akıl.

Çünkü Akıl çatladığında, yani bütünlüğünü yitirdiğinde yıkılır. Parçalanan Aklın çatlaklarından "irrasyonel" olan sızar. Yani demagoji, mitler ve yalanlarla beslenen faşizm. Artık öğrendik; o bazen de detone naralar eşliğinde taklalar atan güvercin kılığında gelir.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/alper-birdal/guvercin-taklasi-82747




Bu ileti en son melnur tarafından 17.11.2013- 14:54 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Diyarbakır, Van ve Mardin'de yeniden kayyum... melnur 0 1914 19.08.2019- 22:29
Konu Klasör Diyarbakır anneleri: Biliyoruz, kandırdılar! melnur 4 2626 23.01.2020- 11:44
Konu Klasör Diyarbakır merkezli birçok ilde operasyon: Gazeteci, siyasetçi ve sanatçılara gözaltı... melnur 0 262 25.04.2023- 19:41
Etiketler   Diyarbakırda,   Açılım,   Korosu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS