SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bugün Lev Tolstoy’un ölüm yıldönümü: Yeşil dalı araya           (gösterim sayısı: 3.589)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 20.11.2013- 18:33


Bugün Lev Tolstoy’un ölüm yıldönümü: Yeşil dalı arayan çocuk


Resim Ekleme
 

Hıristiyanlık dışında bağnaz olmayan bir toplum düzenine ihtiyaç olduğunu düşünür, basit bir yaşamın doğruluğuna inanırdı. Tüm çocuklar koşarken, o ağır ağır yürür “yeşil dalı” arardı. Ne var ki, aradığı sakin hayatı, huzuru bir türlü bulamadı.

Levent Özübek - soL

Hayatının son yıllarında o, tren istasyonlarına merak sarmıştı. Evden sessizce çıkar, doğruca yakındaki tren istasyonuna giderdi. Orada boş bulduğu bir banka oturur, saatlerce gelen geçeni, gelen giden yolcuları, trenleri, arabaları seyrederdi. O arada, o engin dimağından neler geçerdi, bilinmez. Bir gün, halini, dış görüşünü pek tuttuğu bir yolcuya yaklaşmıştı; Trenden inen adamın valizlerini aldı, arabaya taşımaya başladı. Valizler arabaya yüklenince yolcu cebinden üç beş kopek çıkarıp uzattı. Tolstoy parayı alıp cebine koyduğunda yolcu onun kim olduğunu anlamıştı. Mahcubiyetle özür dilerken o, “üzülmeyin rica ederim, bu yaşlı adam bir işe yaramış oldu, karşılığında hakkıyla bir ücret de kazanmış oldu” diyordu.

Stefan Zweig “Tarihte Yıldızı Parladığı Anlar” adlı sevilen eserinde büyük yazar Lev Tolstoy’un son günlerinin ilginç öyküsünü çok güzel anlatmıştır. O son günler, öyle alışılmadık, öyle çarpıcı bir öyküdür ki, ondan daha sonra başkaları sanat eserleri yaratmışlardır. Ama biz yazarın o maceralı son günlerinden bahsetmeyi ileriye bırakalım, yazarın çocukluğuna ve gençliğine dönelim önce.

Tula kenti yakınlarında, çok geniş arazileri, koruları, tarlaları ve köyleri içine alan Yasnaya Polyana çiftliğinde doğdu Lev Tolstoy. Bütün bu geniş araziler, tarlalar, köyler babası Kont Nikolay Tolstoy’a aitti. Yemyeşil güzel kırlarda kardeşleriyle koşa oynaya, mutlu bir çocukluk geçirdi Lev Tolstoy. Çocuklar kırlarda koşup eğlenirlerken o, üç ağabeyinden hep gerilerde kalır, ağır ağır yürürken gözden kaybolurdu. Sorulunca, “yeşil dalı arıyordum” derdi. Yeşil dal çocuğun önceden dinlemiş olduğu bir masaldan zihnine yerleşmiş, yer etmişti. Bu yeşil dal sihirli bir daldı ve bulan kişi tüm insanları sonsuz mutluluğa ulaştıracaktı. Çocuk bu dalı bulmayı hayatının tek amacı haline getirmişti. Bu emelini yıllarca ve yıllarca, yaşamı boyunca devam ettirdi. Hayattan ayrıldığı güne kadar yeşil dalı aradı durdu. İnsanları sonsuz mutluluğa ulaştırma tutkusu içinde hiç azalmadı.

Kazan Üniversitesi’nde okurken yol gösterici olarak aldığı Jean-Jacques Rousseau’nun fikirleriyle yoğurdu kişiliğini. Göğsünde onun resminin bulunduğu bir madalyon taşırdı o yıllarda. Kırım savaşı patladığında üniversiteyi bırakıp orduya yazıldı, savaşa katıldı. Savaş bittikten sonra da, otuz yaşında Avrupa’ya gitti, oradaki yeni fikir akımlarını gördü, inceledi, zihninde kendince bir senteze ulaştı.

Yurda dönünce evlenerek çiftliğine çekildi. Üniversite döneminde, savaşta ve ondan sonrasında gittiği Avrupa’da geçen hareketli, fikir bakımından yoğun karmaşa dolu yıllardan sonra kendi sentezine ulaşmıştı. Yasnaya Polyana’da sakin bir hayat yaşamaya ve orada büyük eserlerini art arda vermeye başladı.

Basit bir hayat özlemi
Ne var ki, aradığı sakin hayatı, huzuru yine bulamayacağını kısa sürede anlamıştı. Düşüncelerindeki karmaşa, zihnindeki soru işaretleri büyüyor, bunlar onun ruhunu sürekli meşgul ediyordu. Değişik, karmaşık fikirleri yüzünden eşiyle sürekli anlaşmazlık içindeydi. Paradoksal bir kişilik yapısı vardı onun. Olaylara ve kavramlara bakışı fazlasıyla karmaşıktı. O, insanlığı kurtarmak istiyordu. Bu konularda çok değişik fikirleri vardı. Ona göre, kurtuluş için insanların Hıristiyanlık dışında başka, yeni bir dine, bağnaz olmayan bir toplum düzenine gereksinimi vardı. İşte bu fikirlerini eşiyle hiç paylaşamıyor, böylece huzursuzluğu giderek büyüyordu. Mutsuz hayat, sürüp giden geçimsizlik onun dünyasını karartmış olsa da o, evliliğini devam ettirmekte kararlıydı.

Tolstoy içinde yaşadığı Yasnaya Polyana’yı gerçekte kendi hakkı olarak görmüyor, arazileri, tarlaları orada yaşayan, çalışan insanlara dağıtmayı, kendisi ancak basit bir hayat yaşayacak kadar bir gelire sahip olmayı doğru buluyordu. Bu fikirler elbette önce eşi, sonra da yakınları tarafından hiç kabul görmüyor, tehlikeli bulunuyordu. Eşiyle başlıca anlaşmazlığı da buydu. Yine de topraklarının hiç olmazsa bir kısmını, üstünde çalışan insanlara dağıtma işini zor da olsa başardı. Ancak bu arzusunu daha ileri götüremedi çünkü eşi buna kesinlikle izin vermiyordu. Tolstoy kalan hayatını hep bu mücadeleyle geçirdi.

Bunalımlarının epeyce derinleştiği bir gün evden kaçtı. Seksen iki yaşında bir delikanlıydı evden kaçtığında. Kimseye haber vermeden, 10 Kasım günü evinden gizlice çıktı, istasyona gidip, geçen bir trene bindi. Nereye gideceğini bilmiyor, buna önem de vermiyordu. Birkaç gün trenlerde yaşadı. Ne var ki, bu uzun ve yorucu yolculukta biraz üşümüştü. Hastalığı hemen zatürreeye çevirdi. Onu Astapovo İstasyonu’nda trenden indirerek istasyon memurunun evine yatırdılar. Ailesine haber verildi, istasyona doktorlar, daha başka birçok insanlar koştu, geldi. O, aklına ölümü hiç getirmeyerek çıktığı bu yolculukta artık hayatının sonuna gelmişti.

Doktorlar ellerinden gelen her şeyi yapmış olsalar da onu kurtaramayacaklarını anlamışlardı. Astapovo’da istasyon memurunun evi onun son durağı olmuştu. Orada yapılan cenaze törenine çevreden binlerce ve binlerce köylü katıldı. Onun kim olduğunu bile bilmeyen kalabalık köylü grupları, sadece duydukları “Soylu bir bey ölmüş” sözüyle cenazeye katılmaya koşuyorlardı. Polisin kontrol etmekte zorlandığı geniş bir insan kitlesi caddeyi tümüyle doldurmuş, çevreye taşmıştı. Hayatını yeşil dalı arayarak geçirmiş olan bu büyük insan artık hayat macerasını tamamlamıştı.

Lev Tolstoy’un İvan Turgenyev ile kavgası
Rus edebiyatının önemli yazarlarından İvan Turgenyev, Lev Tolstoy’dan yaşça daha büyük, yazarlıkta da elbette ondan daha kıdemliydi. Turgenyev 1861 yılında uzun zaman kaldığı Avrupa’dan memlekete yeni dönmüş, bu arada ailece samimi görüştüğü Lev Tolstoy’u ziyarete onun Yasnaya Polyana’daki evine gitmişti. İki büyük yazar çay içip sohbet ederlerken, Turgenyev biraz öğünerek kızını anlatıyordu Tolstoy’a.
Kızı için tuttuğu İngiliz mürebbiyeyi anlatıyor, onu pek methediyordu. İngiliz hocanın kızına hayırseverlik öğrettiğinden bahsederken bir örnek olarak hocanın genç kıza yoksulların harap elbiselerini aldırıp onları temizleyip tamir edip, yırtıklarını yamadıktan sonra yoksullara geri götürmesini istediğini anlattı. Bu anlatılanlar, Tolstoy’un aklına yatmamıştı;
-“Sen de bunu doğru buluyorsun ha?” dedi…
-“Elbette, insan böylece yoksulluğun ne olduğunu daha iyi anlar.”
-“Ben öyle düşünmüyorum, yoksulların pis, mikroplu, kokmuş paçavralarını neden kibar, temiz bir kız ellesin ki, bu ukalalık, soytarılık…”
-“Lev Nikolayeviç, rica ederim böyle konuşmayın…”
-“Düşündüğümü söylüyorum ben…”
-“Siz şimdi benim kızımı iyi yetiştiremediğimi mi söylüyorsunuz?”
-“Ne düşünüyorsam onu söylüyorum ben, niye söyleyemeyecekmişim?”
-“Ama ben de şimdi size iki tokat atar, sustururum…”

Turgenyev ayağa kalkıyor, Tolstoy’a doğru yürüyor ama bir an sonra ruhundaki asalet ağır basıyor, dönüp odadan çıkıp gidiyor.

Birkaç saat sonra Turgenyev Tolstoy’dan bir mektup alıyor: “Bizim düellomuz ziyafetle biten o edebiyatçı düellolarından olmayacak. Av tüfekleriyle gerçek bir düello olacak.”
Turgenyev şöyle bir cevap gönderiyor: “Sizi hiç yoktan tahkir ettim, onu biliyorum. Ne var ki özür diledim. Öfkemin sebeplerini şimdi konuşmak istemiyorum. Sizinle benim gibilerin yaratılışları arasındaki her türlü anlaşma girişiminin boşuna olacağını tarih hep göstermiştir. Onun için size şunu bildirmeyi faydalı hatta zorunlu görüyorum, sizinle aramızdaki bağlar tamamen kopmuş bulunuyor.”

Bu olayla başlayan kırgınlık tam on yedi yıl sürdü. O gün elbette bir düello olmadı aralarında. İş oraya kadar varmamıştı. Ama kolaylıkla varabilirdi de. Turgenyev’in o andaki yumuşak başlılığı, asil duruşu biraz bozulmuş olsaydı, belki de iki yazar arasında kanlı bir düello olacak, sonuçta biz bugün bu iki dâhiden en az birinin, belki de ikisinin birden, eserlerinden mahrum kalacaktık.

http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/bugun-lev-tolstoyun-olum-yildonumu-yesil-dali-arayan-cocuk-haberi-82942



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör İsmail Bilen'in 36. ölüm yıl dönümü... melnur 1 2642 20.11.2019- 19:08
Konu Klasör ''Teori gridir, yaşamın sonsuz ağacı ise yeşil.'' melnur 1 2175 19.11.2020- 09:11
Konu Klasör İzmir'in kurtuluşunun 100. yıl dönümü kutlamalarına yüz binlerce kişi katıldı... melnur 3 810 11.09.2022- 04:14
Konu Klasör Şu ''ölüm orucu'' denilen şey... melnur 2 2485 28.08.2020- 07:12
Konu Klasör Ölüm yıldönümünde Emin Karaca... melnur 0 745 13.01.2022- 05:00
Etiketler   Bugün,   Lev,   Tolstoy’un,   ölüm,   yıldönümü:,   Yeşil,   dalı,   araya
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS