SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sürünmeyen insanlık için/Can Soyer           (gösterim sayısı: 2.644)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.11.2013- 17:46


Sürünmeyen insanlık için/Can Soyer

Platon “Phaidon” adlı diyaloğunda Sokrates’in ağzından, güneşi gözlemekten kör olmuş doğa felsefecilerine değinir. Doğayı, özellikle de gökyüzünü büyük bir merak ve tutkuyla izleyen doğa filozofları, sürekli delici güneş ışınlarına bakmaktan en sonunda gözlerini kaybetme noktasına gelirler. Bilgiye ulaşmak için harcanan çabanın destansı bir örneğini sergilerler bir anlamda.

Ancak bilgi arayışı, ne Antik Yunan’a ne de doğa filozoflarına özgüdür sadece. Deyim yerindeyse, insan türü çevresini akılla kavramaya başladığı andan itibaren, bilgiye ulaşmak için çaba harcamıştır. Sadece arzu edilen bilgiye ulaşmak da değil, bir kere ulaşılan bilginin ya da bilgeliğin bir sır ya da giz olarak korunması da uzun yıllar başlıca kaygılardan olmuştur.

Günümüzden beş bin yıl önce Mısır’da yaşadığı varsayılan bir terzi vardı. Mısırlıların Hermes dediği bu terzi, kalemle yazı yazan ve giysi diken ilk insan olmakla kalmıyor, aynı zamanda göklerin esrarını da biliyordu. Hermes’e göre “insanlar ölümlü tanrılar, tanrılarsa ölümsüz insanlar”dı; “insan gibi ölümlü olmak da, tanrı gibi ölümsüz olmak da elimizde”ydi. Ölümsüzlüğe kavuşmak için yapılması gereken, dünyadaki sınavı başarıyla geçebilmek için iradeye hakim olmak, bedenin ruhu kirletmesine izin vermemek ve ruhun göğün yedinci katındaki Zühal yıldızına ulaşmasını sağlamaktı.

Antik Yunan’da Ermis, İslamiyette ise İdris adını alan Hermes’in büyük sırrı buydu ve sırrın kötü niyetlilerin eline geçip felaketlere yol açmaması için saklanması; yazıya dökmek tehlikeli olacağı için ancak akıl almaz derecede zorluklarla dolu olan sınavlardan geçenlere sözlerle iletilmesi gerekmekteydi. Hem de ne sınavlar...

Hermes’in sırrını öğrenmek isteyen bir aday, önce İsis tapınağına başvurup tek bir söz dahi sarf etmeden yıllarca temizlik, bulaşık, hamallık gibi tapınak işlerini yapmak zorundadır. Ardından, küçük bir delikten sokularak karanlık bir labirentin içine bırakılır. Kapı üzerine gürültüyle kapandıktan sonra, aday için artık geri dönüş söz konusu değildir. Dizleri ve dirsekleri üzerinde, karanlık ve çamurlu dehlizlerde aylarca dolaşır. Zaman zaman ayağa kalkabileceği kadar küçük odalara denk gelir; bu odalar daha önce oradan geçerken ölmüş adayların iskeletleriyle ve yılan, akrep, çıyanlarla doludur. Ama eğer sırrı öğrenmek istiyorsa, açlığa, susuzluğa ve korkusuna direnmesi, derinlerden gelen çığlıklara aldırmadan, karanlık dehlizlerde ilerlemeye devam etmesi gerekir. Dehlizler adayı bir uçurumun dibine götürür. Bu uçurum öyle derindir ki, ya derinliğin sarhoşluğuyla boşluğa yuvarlanır ya da korkudan çıldırır. Oysa kendisini ve aklını kaybetmeyecek kadar güçlüyse, hemen sol tarafında bir kapının olduğunu görür. Kapıyı açıp, masallardaki gibi renk renk döşenmiş bir odaya girer. Osiris’in tapınağıdır burası. Odada, kendisine en güzel yiyecekleri ve içecekleri sunan, çıplak ve olağanüstü güzellikte bir genç kadınla karşılaşır. Çektiği cefaların ödülünü almış olduğunu düşünür.

Oysa sınav daha yeni başlıyordur. Aday, eğer o uzun ve korkutucu serüvenden sonra iradesine ve bedenine hakim olmaya devam edebiliyor ve karşısına çıkanlara el sürmüyorsa, bu defa küçük bir taş odaya kapatılır. Aylarca burada kendisiyle baş başa kalarak düşünür. Odadan çıktıktan sonra ise, son sınava geçilir. Özel bir törenle diri diri gömülür. Çünkü bedeni artık ölmüş sayılır; mezar sınavından da başarıyla geçebilirse geriye kalan tek şey arınmış ruhu olacaktır. İşte o zaman, tapınağın en büyük rahibi tarafından, bol yıldızlı bir Mısır gecesinde rasathaneye çıkarılır. Orada, rahibin ağzından, yedi kat göğün bilgisini, Hermes’in sırrını öğrenir. Artık sahip olduğu bilgi ile tanrısal ölümsüzlüğünün mutluluğunu yaşayacaktır.

Bütün bu öyküyü, salt bilgi karşısında duyulan merakın, bilgi uğruna katlanılan çilelerin, bilgiye sahip olmak için hissedilen karşı konulmaz tutkunun bir örneği olarak okumak, kuşkusuz, anlamlıdır. Öte yandan, günümüzden binlerce yıl öncesinde insanların bilgi ile kurdukları ilişkiye göz atarken, çağımızın içinde bulunduğu cehalete ve karanlığa dikkat çekmek de mümkündür.

Çünkü bilgi, basitçe belirli bir konu hakkında öğrenilebilecek verilerden daha ötesidir. Bilgiye sahip olma tutkusu, somut ve tekil bir alanın özellikleri hakkında kanılara sahip olmaktan daha fazlasıdır. Bilgi, kendisini aşan bir genişlik yaratarak, dünya hakkında yüksek ve geniş bir görüş açısı sunarak, görünenin ardındaki özü ya da özlerin kendini görünür kıldığı biçimleri anlamayı sağlayarak, bilgeliğe giden yolu açar. Sokrates’in doxa (kanı) ile episteme (bilgi) arasında yaptığı ayrıma dayanırsak, gündelik hayatın içerisinde edinilen kanılar, bir bilgi ile bütünleştirilmediği sürece, gerçeğin donuk, mat ve sığ yüzeyini gösterir. Çünkü bilgi, aynı zamanda, yöntemli, tutarlı ve gelişime açık bir aydınlık bilinç anlamına gelir.

Kapitalizmin ve gericiliğin bilgiye, bilgi ile kurulabilecek ilişki biçimlerine, bilginin yüceliğine bu kadar ısrarla ve vahşice saldırmasının bir nedeni de budur. Bilgi sahibinin “entel”likle, nazeninlikle, hayat karşısında acemilikle ilişkilendirilmesinin, hatta bilgiye ulaşmak için çaba harcayanın bir tür “enayi” olarak görülmesinin ardında, tam da gerici kapitalizmin insanlığa yönelik saldırısı bulunmaktadır. Zira kapitalizmin uzlaşma gösterebileceği tek bilgi, kar oranlarını artırmaya yarayacak bilgidir.

O halde, bilgi, bir mücadele başlığı haline de gelmiş sayılmalıdır artık. Gericiliğin bilgiyi aşağıladığı her yerde, bilginin yüceliğini savunmak için saflar kurulmalıdır. Kapitalizmin bilgiyi pragmatik hesaplarına kurban ettiği her anda, bilginin asaleti ayağa kaldırılmalıdır. Bilgi, bilgi aranışı, bilgi tutkusu, insanlığın güçlü ellerinde korunmalıdır.

Her mücadele gibi, bu da üstlenilecek görevler anlamına gelmektedir. Artık karanlık dehlizlerde sürüne sürüne bilgiye ulaşmak zorunda değilsek, görevin adresi kütüphanelerdeki kitap sayfalarında ve sokaktaki mücadelededir.

Okumayan, tartışmayan, düşünüp üretmeyen ve dünyayı değiştirmek için mücadele etmeyen bir insanlık, er geç sürünmeye geri dönecektir yoksa.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/can-soyer/surunmeyen-insanlik-icin-82970



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ve insanlık Güneş Sistemi'ni terk ediyor melnur 0 3741 16.08.2013- 19:29
Konu Klasör Yenilmedik, ama yenemedik!- Can Soyer denizcan 0 2747 04.11.2015- 12:05
Konu Klasör “Gerilemede eşitlenme”-Can Soyer denizcan 0 2396 15.07.2015- 11:51
Konu Klasör Haziran titreşimleri-Can Soyer denizcan 1 3077 01.03.2015- 16:26
Konu Klasör Can Soyer:Saltanatınızı sıfırlayacağız denizcan 1 3203 02.02.2015- 09:49
Etiketler   Sürünmeyen,   insanlık,   içinCan,   Soyer
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS