Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

29.11.2013- 07:51

Partileşme,örgütlenme:

Örgütlenme sorunu legal veya ilegal olma sorunu içinde hapsedilemez. Örgütlenme bana göre bu iki olgunun dışında düşünülmesi gekendir. Örgütlenmek bir arada olmaktan başka beli amacı olan bu amaç ve hedefler içinde bir araya gelmektir.

Yaşam insanların toplumların önüne sorunlar yaratır. İnsanlar ve toplum bu sorunları alt edebilmek için bir araya gelirler ve sorunları nasıl alt edebiliriz düşünceleri geliştirirler. Esasta her bireyin duyumsadığı ve yaşamını sürdürmekte engel gördüğü sorunu tek başına alt edememesinin bunun yerine toplumsal olarak gördüğü ve toplumsal olarak   alt edilmesi gereken sorun olarak görmesinden ortaya çıkandır.   Kısaca bilinçlenme dediğimiz,bireyin toplumsal bilince kavuşması dediğimiz bu durum, aynı zamanda toplumsal bilinçlenme,siyasal bilinçlenmeden başka bir şey değildir.

İşte,toplumsal bilinçlenme denilen esasında siyasal bilinçlenme aynı zamanda kendi örgütlülüğünü de tesis eder. Öncelikli olarak   bireyin ve aynı zamanda biryelerin birleşiminden ortaya çıkan toplumsal bir araya geliş maddi yaşamın bireylere dayattığı sonuçtur. Çünkü bireyin içinde yaşadığı ve alt edemediği sorunu bu yaşamdan kaynaklanır. Buna kaba tabirle muhalefet olma var olanı değişmesi gerektiğine veya başka türlü olması ihtiyaç duyulmasından ortaya çıkandır.

Sorun bu nasıl olacak sorunudur. ? Elbete öncelikli olarak toplumsal sorunun haledilmesi yönünde yine toplumu bir programı olmalıdır.   Ama demiş olduğum gibi bireyler ve toplum öncelikli olarak buna ihtiyaç duymaları gerekmektedir. Eğer bireyde ve toplumda   bunun hiç ihtiyaçı yok ve birey toplum böylesi bir ihtiyacı yok demek ,böylesi talep te yok demek sorunu olmayan birey ve toplumla karşı karşıyayız demektir.

Bu mümkünmü? Hiç sorunsuz toplum ancak siyasal ve sosyal olarak gelişen toplumlarda mümnündür. Yani toplum yaşamdan kaynaklanan sorunların ortya çıkmasına ,içinde bulunduğu sistem cevaplar bulabilmekte ve birey ,toplum: yaşamın meydana getirdiği ve ortya cıkardığı sorunları siyasal ve ekonomik olarak çözmektedir. Bu aynı zamanda her gün ve ay yıllın yani zamanı kendini inkar eden toplum olarak oluşması demektir.   Toplum ihtiyaç duyulan ki maddi yaşamın getirdiği sorunları çözmek için sürekli kendi içinde farklı amacı kapsayan örgütlenmeler yaratıp, bu sorunu haledip yine maddi yaşamın içinde ortaya çıkan bireysel ve toplumsal sorunları haletme örgütlenmesine kavuşmasını gerekli kılar.

Eğer bireysel ve toplumsal olarak örgütlenmede sorunlar yaşıyor ve karşısına :ancak yasalar ve toplumsal siyasi yasalar kadar   izin veriliyorsa, illegal   örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlar.   Çünkü siyasal ve toplumsal kurallar biryelerin,toplumun sorunlarını haletmesine izin ve imkan vermiyor demektir.

Toplumsal örgütlenme yani belli program çerçevesinde örgütlenme siyasal olmaktır. Toplum ve birey sadece biryelerin sorunlarını değil bu biryelerin çözümünü toplumsal çözümle birlikte mümkün olduğuna inanması,aynı zamanda siyasal olmasını gerekli kılar. Çünkü toplumsal olmak aynı zamanda siyasal olmak,bireylerin bir araya gelmesiyle ortak net ,soyutlanmış sorunu bilurlaştırmaktır.

Buradan çıkan sonuç şudur. Birey ve toplum her şart ve koşulda örgütlenme hakkına sahip olması gerekir.   Bu aynı zamanda toplumların siyasalaşmasından başka bir şey değildir. O zaman toplum siyasal olmalıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
30.11.2013- 19:22

Sn.owert;

Yazdıklarınıza biraz daha genişletmeye çalıştığımızda, maddi yaşamın önümüze getirdiği sorunların yanıtlarını bulan ve bu yanıtların çözümünün örgütlenme ve partileşme süreçlerinden geçtiğinin farkına varan ''birey'' toplumun hangi kesimlerindendir? sorusu üzerine de düşünmemiz gerekiyor. Marks'a atıf yapacaksak, Avrupa'da hayaletin dolaştığı dönemlerde kulübedekilerin ayrı, saraydakilerin ayrı bir düşünce tarzına sahip olacağı paradigması bugünün dünyasında biraz daha üzerinde düşünülmesini gerekli kılıyor.

Son çözümlemede altyapının üstyapıyı belirlediği ve aslolanın altyapı olduğu bir gerçek olmakla birlikte,   geniş yığınların bilinçleri bugünün dünyasında kulübede oturmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıyor. Öyle olabilseydi, kapitalizmin giderek daha da vahşileştiği bir dünyada işçi sınıfı ve emekçi kitleler doğrudan sınıf bilincine erişmiş bulunurlar ve burjuvaziyi çoktan tarihin çöplüğüne göndermiş olurlardı.

Burjuvazi kendisini tarihin çöplüğüne gönderecek olan sınıfı ortaya çıkardığından beri gericileşmiş ve kendi sınıfsal çıkarlarını emekçi yığınların zihnine bir şekilde akıtamadıkça sermayesine daha fazla sermaye ekleyemeyeceğini ve yönetim erkini elinde bulunduramayacağını da fark etmiştir. Burjuvazi bunu yapıyor ve bunu yaparak geniş kitlelerin düzenle barışık olabilmesini bir ölçüde sağlıyor. Kendi mutlak egemenliğini de bu yolla sürdürebilmeyi becerebiliyor.

Sözünü ettiğiniz ''birey'' burjuvazinin her türlü ideolojik baskısından bir şekilde arınabilmiş bireydir. Eğitimiyle, kültür düzeyiyle, maddi olanakları ve yaratabildiği boş zamanıyla... İster burjuva, ister küçük burjuva veya ''orta sınıf'', nasıl tanımlarsak tanımlayalım, sonuçta ''maddi hayatın sorunlarını zihninde çözebilmiş, ve bunun sonucunda örgütlenme ve partileşmenin gereğine inanmış bireyler elbette her ülkede var olacaktır. Sosyalist-komünist   olarak adlandırdığımız partiler de zaten bu ''bilinçli birey(ler)'' den oluşmaktadır ve işçi sınıfının, emekçi halkın ''aklı''nı da onlar temsi etmektedir.

Buraya kadar da aslında pek sorun yok denilebilir. Ama ya sonrası? Burjuvazinin yerleşik kültüründen başlayarak koca bir emekçi kitleyi, diniyle, eğitimiyle, basını, sanatı, televizyonları, hukuku, karakolu ve hapishaneleriyle kurduğu o müthiş ideolojik baskıyı, bu baskının emekçi kitlenin zihninde yarattığı yanılsamaları...-nasıl törpüleyeceğiz?

Kitaplarımızla, makalelerimizle, akademik tartışmalar ve sürekli geriye götürmekten başka bir işe yaramayan sanaldaki çekişmelerle böyle bir şey mümkün mü?

Mümkün olmadığı ortada; apaçık gözüküyor bu? Burjuvazi işçi sınıfı ve emekçi halkın hem maddi yaşamını ve hem de zihinsel dünyasını daralttıkça daraltıyor ama, bizler hala içinde bulunduğumuz kısırlığın farkında değiliz.

owert  |  Cvp:
Cevap: 2
01.12.2013- 07:49

Şuna inanmaktayım.

Parti öncelikli değil sonuçtur.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
01.12.2013- 23:32

Sn.owert;

Marksizm daha güzel bir dünyanın tüm bilimsel altyapısını kurdu, bize dünya değiştirecek temel öznenin proletarya olduğunu da ve ayrıca ideolojik doğrultunun tüm uğraklarını da gösterdi. İçinde bulunduğu koşullar proletaryanın iktidarı alabilecek bilinç ve gücün bir ölçüde kendiliğinden olabileceği yolundaydı. Ama tam bu noktada bir açık bulunuyordu. Proletarya kendiliğinden yığınsal bir biçimde tarihsel çıkarlarının farkına varamıyordu. Ona dışardan bir ''bilinç'' ve ''akıl'' gerekliydi. Bu boşluğu Lenin doldurdu. Öncülük ve parti teorisi bu yüzden bilimsel sosyalizmi savunmanın vazgeçilmez bir koşuludur. Bugünün dünyasında, burjuvazinin inanılmaz ideolojik baskısı altında bu durum çok daha önem kazanıyor.

Bir ekleme daha yapmak gerek: Bu coğrafyada solun kitleselleşmesi 61 Anayasası'nın göreli özgürlük ortamında gerçekleşti. Elli küsur yıl olmuş. Solun bugün bu denli ''güçsüz'' oluşunu 12 eylül faşizmi ve reel sosyalizmin çözülüşüyle açıklıyoruz da, o kitleselleşmenin legal bir komünist partisi altında gerçekleşememiş olmasının da bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. 12 eylül ve reel sosyalizmin çözülüşü bir kırılma dönemi yaşandı ama, ne olursa olsun, o kırılmalardan sonra yine de bugünlere aktarılacak bir yığınsal bilinç ( kitle tabanı) aktarılabilmeliydi.

Sonuçta sosyalist örgütlenme kitlenin sola dönebilmesi için temel bir koşuldur. Bence artık bunun her koşulda altı kalınca çizilmelidir. Sosyalistler artık sosyalist partilerde bir araya gelmenin bir zorunluluk olduğunun farkına varmalıdırlar diye düşünüyorum.

owert  |  Cvp:
Cevap: 4
02.12.2013- 13:20

[size=2]İktidar durumuna gelmek için, bilinçli işçiler çoğunluğu kazanmalıdırlar: yığınlar üzerinde hiç bir zor uygulanmadığı sürece, iktidara geçmenin başka yolu yoktur. Biz blankici, yani iktidarın bir azınlık tarafından alınması yandaşları değiliz. Biz marksist, yani
proleter sınıf savaşı yandaşlarıyız; küçük-burjuva coşkunluklara
karşıyız, sonuna değin şovenizme, söz ebeliğine, burjuvazi kuyrukçuluğuna karşıyız biz.

Proleter komünist bir parti kuralım; bolşevizmin en iyi yandaşları bu partinin öğelerini daha önce yaratmış bulunuyorlar; bir proleter sınıf eylemi için bir araya gelelim, ve proleterler,
yoksul köylüler, gitgide artan sayılarla bize katılacaklardır. Çünkü yaşam,
“sosyal-demokratlar”ın, Çheydze, Çereteli, Steklov ve başkalarının,
“sosyalist-devrimciler”in, daha da “arı” küçük-burjuvaların vb
http://www.devrimci-genclik.org/Kitap/Nisan%20Tezleri%20ve%20Ekim%20Devrimi-%20Lenin.pdf   sayfa-17 -1
[/size]

Bunları lenin ekim devrimi arifesinde yazmaktadır. Naıl ki iktidarı almak devrim sorunuysa,iktidarı almak tutku değildir. Yaşama müdehale edebilecek güç olabilmelidir ki iktidarı alınabilsin. Lenin dediği gibi ''Biz blankici, yani iktidarın bir azınlık tarafından alınması yandaşları değiliz'' Yaşama hayata bir yerimiz olmalıdır. Bu da ancak muhalefet potansiyelinin olduğu ve bu potansiyelin ayağa kalktığı aşamalarda olur.

Gezi ayaklanması ortay çıktığında liberal solcusundan en komünist bireyine kadar kara kara düşündüren ''ama örgüt yok'' kelimeleri ortada dolaşmaya başlamıştı. Yine bazıları bu ayaklanmadan medet umarak yeni bir parti örgütlenmesine yöneldi. Onların bildiği de şuydu: ''Muhalefet potansiyeli başladı hemen örgüt yaratalım.'' keşke toplumsal olaylar bu kadar basit olabilse.

Lenin devrim arifesinde kendi dışındakilere adeta yalvarıyor. Gelin'' Proleter komünist bir parti kuralım '' halbu ki kendisinin parti gibi hareket ettiği durumda,kendi dışındakilerine parti kuralım'' diyor .Demek kendi örgütlenmesinin de bu muhalefet söz geçiremeyeceğini ona önerlik yapamayacağını düşünmekte. Çünü kendisininde ifade ettiği gibi yaşamda söz karar sahibi olacak,kitleleri yönlendirecek onları ikna edebilecek   kadrosu yok. Lenin var olanı biliyor   sadece : Toplumsal ayaklanmalar kendi örgütlülüğünü yaratır. Örgüt yaşam içinde o kavga ,gidip gelme ,geri çekilme ,durma ,ileri atılma dönemlerinde ortaya çıkabilir.

Elimizde sadece bilinçli işçiler var. Bunları seferber edebiliriz çünkü şartlar bu koşullarda bunu dayatıyor. İkili iktidar oluşmuş ve kömünistlerin çoğu ki bolşevikler içinde de Burjuva devriminin olmasını bekleyip burjuvaya olanak sağlıyor. Bu lenin deyimiyle kuyrukukçuluk. Herkesin inandığı burjanın yapacağı demokratik devrimden medet umar hale gelimiş, daha sonra sıra bize gelecektir diye beklemekte.

Tıpkı günümüz ülkemizde: , Türkiye solunu örsleyen ve üzerini örten kürt sorunu haledilsin sonra sıra bize gelecektir diyen sosyalistler   gibi   rusyada komünistler burjuvayı beklemekte. Lenin bu yaklaşıma bu eski hikayedir der,o çöp tenekesine atıldı. Bugün sosyalistlerin görevi iktidarı ele geçirmek,kitlelerin çoğunluğunu ikna etmektir'' demektedir. Çünkü sovyet örgütlenmesi yaşama egemen olmuş ve kitleleri peşinden sürüklemekte. Bu sürükleniş ikili iktidar olgusunu ortaya çıkarmış. Sovyetler sosyalistlerin egemenliğinde.

Ancak buraya gelinmesi için çok yol katedildiği de gerçek.

Bu persfektifle parti ve örgütlenme hayatın içinden çıkar. Muhalefettin geliştiği ve azgınca kalktığı yerde kendi örgütlülüğünü yaratır. Forumlar bunun için önemliydi. Forumlar örütlenmenin ayaklarını oluşturuyordu. Eğer dinamizim güçlü olsaydı ve kendini sürükleyebilseydi forumlar iktidarın nüveleri olacaktır. Böylesi bir sürece inanmamış sol kadro yokken ve ihitiyaç duyulmuyorken gezi direnişinden çok fazla şey beklemek küçük burjuva ahmaklığı olur. Devrim kendisi için ölebilecek ne yazıkki toplum arar. Bu yoksa sevda güçsüzdür, Ama bir sevdanın olduu da gerçek.

Örgütlü insanlar bilinçli insanlardır ama yaşamdan da o denli uzaktır. Bu konuda Türkiye devrim tarihi bana göre çok acılar ve kayıplara uğramıştır. Ünveriste karidorlarından seçilen insanlar yaşam cephesine sürülmüştür. Buna muhalefet potansiyeli zorunlu kılmıştır . Bu kadroların öğreneciği çok şeyler vardı. Bunun yerine yaşam içinden çıkan kadroları eğer Türkiye devrimci hareketi bünyesine alabilseydi bu kadar kayıplar yaşanmazdı. Ama jekobenist anlayışla yukardan muhalefete egemen olmam gerek anlayışı ,yukardancılığı berebareinde getirmiş,öncelikli olarak muhalif güç olabilmek için örgüt olunması gerek düşüncesi sosyalistlerin kafasında tabu olarak kalmıştır.

hayatın örgütlenmesi buna ihitiyaç duyulamsı elzem olmalıdır ki örgütlenme ortaya çıkabilsin. Yukardan emirlerle hiç bir şey olmaz. Bu halkı ,toplumu keriz ,aptal, kakavan görmekten başka bir şey değilidir.

İşçiye, ücretiyle geçinene de bu ağır gelmektedir. Aşağılandığını hemen hissetmektedir. Aşağılandığı yerde de yer almaz.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
02.12.2013- 14:10

Sn.owert;

Lenin kendini devrim için var eden bir insandır. Bu iş tutkusuz, heyecansız da olmaz. Düşünebiliyor musunuz, yaşamınızı bir mücadeleye adayacaksınız ve içinizde hiç bir tutku, heyecan olmayacak! Bu mümkün değil. Bu saptama, ''bir örgüt kuralım, nesnel koşulları göz ardı ederek devrim yapalım, iktidarı alalım'' anlamına gelmiyor. Lenin'in de hiç bir zaman böyle bir düşüncesi olmadı, Hem blankiciliğe ve hem de narodniklere karşı mücadelesi   bunu çok açık bir şekilde belirtiyor. Ama Lenin'de yığınların bilinçlenmesini beklemek diye bir şey yok. Bolşevikler kendilerini toplumun öncüsü olarak topluma benimsettikleri ölçüde o halkın bilincinden söz edebilmek mümkündür. Zaten Lenin'i Lenin yapan şey de budur. Örgütün-partinin ML'deki anlamı da aşağı yukarı budur.

''Nisan tezleri'' Lenin'in ''bütün iktidar Sovyetlere'' şiarının somutlaşmasıdır. Yoksa ''ekim devrimi arefesinde'' bilinçli olmayan işçi sınıfının Temmuz'da bilinçli hale gelmesi değildir. Rusya 1905 öncesinden beri sürekli kaynamaktadır. Sürekli bir ayaklanma hali, burjuvasından işçi sınıfına ve köylülüğe uzanan geniş bir memnuniyetsizlik ve devrim durumu hakimdir Rusya'da. Lenin bu süreçte ne önce ve ne de sonra olmak üzere hep kendine en uygun zamanı ve koşulları aramaktadır. 1917 Temmuz'u artık kafasında şekillendirdiği ayaklanma çağrısını pratiğe dökme zamanıdır. Çünkü o dönemde Petersburg ve Moskova Sovyetleri'nin yönetimi   Menşeviklerden Bolşeviklere geçmiştir. İkinci çekincesi de Kerensky hükümetinin   savaştan vazgeçme kararı alması ihtimaliydi. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde Rusya'da ayaklanma durumunda bulunan muhalefetteki tansiyonun düşmesi korkusuydu. Devrim bu koşullarda gerçekleşti. Gerçekte kitleler 1905 yenilgisinden itibaren zaten ''bilinçliydi'', artık aynı şekilde yönetilmek istemiyorlardı. Sorun Bolşeviklerin öncü haline gelebilme koşullarını yani Bolşevik parti'yi yaratabilmesiydi. Lenin baştan beri bunun için çabaladı.

Kısaca şunu söylemeye çalışıyorum; Sosyalist-komünist parti (öncü parti) sınıfın aklıdır. Sınıfın aklı sınıfın dışından oluşturulmadan bir toplumun yüzünü sola dönebilmesi, bir adım ötesinde devrim yapabilmesi ise hiç mümkün değildir. Öncünün öncülüğü öncelikle sınıfı siyasete çekmek, sınıfın   yığınsal olarak ve kendiliğinden elde edemeyeceği sınıf bilincini onu siyasete çekerek çözmeye çalışmaktır. Öncünün çabası olmadan yığınların kendiliğinden bir ayağa kalkışı ancak bir yere kadar olabilir ki, bu tür hareketlenmeler güçlü bir öncüden yoksunsa ya rahatlıkla bastırılabilmekte, ya da belli ödünlerle rayından saptırılarak toplumun gazı alınabilmektedir.

Bu yüzden (bence) parti önceliklidir ve bu süreçte her şeydir.  

che21  |  Cvp:
Cevap: 6
02.12.2013- 18:05

Türkiye'de parti ve örgütten bol hiçbir şey yok ama halk hala burjuva partilerine oy vermeyi sürdürüyor.

owert  |  Cvp:
Cevap: 7
02.12.2013- 20:55

Alıntı Çizelgesi: che21 yazmış

Türkiye'de parti ve örgütten bol hiçbir şey yok ama halk hala burjuva partilerine oy vermeyi sürdürüyor.



Sayın che21 zaten sorun budur. Esasta benim tartışmak istediğim konu da budur. İşçiler gece gündüz çalışırlar hele son 30 yıl kapitalizm işçilerin (ücretli çalışan ,köylünün küçük burjuva sınıfına atlamak isteyenlerin) ensesinde boza pişirmektedir. Temel ihtiyaçlarını görebilmek için bu insanlar sıkıntı ve zulüm içersinde çalışmaktadır. Çevremize bakalım. Hiç mesaisiz çalışanları görebiliyormuyuz. Özelikle günümüzün gözdesi hizemet sektörün de. Sanai ürettimi zaten kalifiye nitelikli işgücünü barındırmakta ve bunlar bile makinelere hizmet eden konuma sokmaktadır. Kapitalizm kadın işçiler yönelmiştir. Çünkü yıllarca baskılayım altına aldığı bu kadın işçileri iş alanı açarak sesiz köleler istemektedir.

Ücretli çalışanlar her ne dersek diyelim burjuvanın her yönüyle egemen olduğu idelojik,düşünsel hegomanyası altındadır. Çünkü yaşam içinde olan nesnel gerçeğin açıklamasını burjuva düşüncesi yapmaktadır. Hatta çaresiz kaldığında bu gelişmeleri magazinleştirerek ,korkutarak,toplumu tedirgin ederek yapmaktadır. Örneğin bir doktoru bir vatandaşın dövmesini konu yaparak ,gündemi doldurmaktadır. Gerçekte bu bir biçimdir ve bunun yoğunlaşması bu sorunun irdelenmesi gerekir. Ama bunu basının o günlük haberlinde bulamayız. Bir serseri gelmiş doktoru dövmüş deriz. Bu kez aman biz serseri olmayalım doktoru ,aynı zamanda otoriteyi dövmeyelim düşüncesi egemen kılınmaya çalışılır. Gerçekte sorun sağlık sisteminin tutarsızlığı gözardı edilerek ,konu burada sapmış olur. Halbu ki ne doktor ,ne vatandaş bura da haksılığı uğramıştır.Haksız olan sistemin kendisidir.

Örgütlenme sorunundan bahsedecek olursak. Yukarda ekim devrimin arifesinde Leninin çaresizliğini görmekteyiz esasında. Bu daha sonra iktidarı alan sosyalistlerde daha barız olarak görülmektedir.   Rusya da devrim gerçekleşmiş ama devrimin amaçları yaşa geçirilmesinde sıkıntıları lenin den okuyabiliriz. Bu konuda lenin hala şikeyetçidir. Yaşama egemen olamıyoruz,olmamız gerek diye düşünmektedir. Kitleleri ikna edip onları aktifleştiremiyor,kendi sorunlarına kendilerinin sahip çıkmasını öğretemiyoruz. Tüm kömünistlere '' çara hizmet etmişlerden yararlanın,ama egemenliği onlara vermeyin ''diyor.

Bu bize neyi gösterir. Kadro denilenin yokluğunumu? Hayır. Yaşam içinden ortaya çıkanların örgütlenip kadro düzeyine çıkarılamadığını gösterir. Evet ,baştan iyiydi. Kadro oluşturmak,bilinçli insanları biraraya toplamak ve hep birlikte mücadele etmek.Bu mücedeleyi hayata geçirecekler sahip olmak.

Gerçekte yukarda leninden aldığım alıntı ,leninin çaresizliğinin ifadesidir.

Hemen hemen bütün komünistlerin ilk düşündüğü örgütlenme,parti kurmadır. Bu yapılmadığı müdetçe yaşama müdahale edeilemeyeciği düşünülür. Bu bir kısmıyla doğrudur Ama parti kurmak ,üç beş on kişinin bir arada olması yaşamı ,gerçeği ,nesnelliği kaçırmayı gerektirmez,egemen de yapmaz.. Çünkü kadro dediğimiz o nesnelik ve yaşamın içinden çıkar. Eğer kafamıza göre kadro aramaya yönelinirse ki genelikle böyle olur,O zaman yaşamın nesneliğini kaçırma olasılığı fazlalaşır.

Kısaca :Olması gereken,Yaşam muhalifliği içinde ki kapitalizmin siyasal,sosyal,ekonomik uygulamalarıyla çelişen ,kavga eden ,ama lafta değil nesenel yaşamda kavga edenleri örgütlemek ile ancak partileşme ve örgütlenme yaratılıabilinir. Bunlar nerededir.? Yaşamın kavganın tam içindedir. Eğer sömürüüyor eziyet çekiyorsak, bu bizi bir araya getirecek en büyük zorunluluktur. Evet zorunluluk, en büyük güçtür,bunun önüne hiç bir güç o tanklar toplar silahlar ,gaz bombası,jop,hapisahane ,işkenceler duramaz.





melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
03.12.2013- 20:28

Alıntı Çizelgesi: che21 yazmış

Türkiye'de parti ve örgütten bol hiçbir şey yok ama halk hala burjuva partilerine oy vermeyi sürdürüyor.



Burada da sorun bizlere düşüyor. Lafa gelince hepimiz solcu sosyalistiz ama iş pratiğe geldiğinde üzerimize düşen sorumlulukları hiç de yerine getirmiyoruz. Aslında şuna karar vermeliyiz, dışardan ''yardım'' olmaksızın kitleler burjuvazinin ideolojik baskısından kurtulabilirler mi? Böyle bir şey mümkün mü? Mümkün değilse, bunun yanıtı ne ve nasıl?

Lenin'de bunun yanıtı var.
Ve bu yanıt hala aşılamadı.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]