Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dinler-İnançlar

Huzâa oğullarını etkisiz kılmak amacıyla onların ''cahiliyye'' döneminde sürdürdükleri güzel gelenekleri yok etme siyaseti
(Bkz.Mâide Suresi,ayet 103)


Huzâa,eski bir arap soyu olan Azd kabilelerinden olup 5.yüzyılda bazı kolları Mekke'ye,bazı kolları da Medine'ye gelip yerleşmişlerdir..Hepsinin de silsilesi Luhay lakaplı Amr b.Rabi'a Harisa b.Muzaykiya'ya dayanır..Luhay,küçük kabilesiyle birlikte Mekke'ye geldiğinde Mekke kenti ve harem alanı(yani Kâbe'nin anahtarları ve muhafızlığı)Curhum adında bir kabilenin elinde idi.Huzâa'lar Mekke'ye yerleşince,gerek evlenmeler ve gerek çatışmalar yolu ile az sonra Curhum'lardan iktidarı almışlar ve bu sayede Kâbe'nin anahtarlarına ve tüm imtiyazlarına sahip çıkmışlardır..Böylece Kâbe'yi ziyaret eden hacıların güvenliği onların sorumluluğuna geçmiştir..Bu arada kendi ilahlarını (örneğin Hubel ve Lât adındaki putlarını da)Kâbe'ye yerleştirmişlerdir..Bununla beraber olumlu ve insancıl sayılabilecek birtakım gelenekler getirmişlerdir ki,bunlar arasında Arapların ''Sâibe'',''Bâhire'',''Vâsile'' ve ''Hâm'' diye adlandırdıkları vardır..

''Bâhire''diye bilinen gelecek gereğince,eğer bir dişi deve,beş kez doğurur ve doğurduğu beşinci deve erkek olursa onu kıra,otlamaya salarlar,özgürlüğüne kavuştururlardı..Bu deveye artık ne binerler ne de yük yüklerlerdi..Yemeğini,içeceğini muntazaman verirler ve ona böylece rahat bir hayat sağlamış olurlardı..Bu durumda bulunan deveye de ''Bâhire'' derlerdi..Söylemeye gerek yoktur ki,beş kez doğuran ve artık görevini yapmış sayılan bir deveyi böylesine bir rahata kavuşturmak insancıl nitelikte bir davranıştır..

Yine bunun gibi,eğer erkek bir deveden ön döl alınmış ise ''Bu devenin sırtı korunmuştur'' derler ve artık onun sırtına binmezlerdi;onun yemini,suyunu verirler ve yazıya koyuverirlerdi..Daha başka bir deyimle onu,on batın nesil yetiştirdi diye,rahat bir hayata kavuşturmuş olurlardı;buna da ''Hâm''denirdi..

Öte yandan kişiler herhangi bir hastalığa yakalanır ya da üzüntü ve derde uğrar ya da herhangi bir hususta dilekte bulunurlarsa,deve adarlar ve eğer diledikleri tahakkuk eder ya da hastalık ve üzüntüden kurtulurlarsa deveyi salıp özgürlüğüne terk ederler,onun yiyeceğini,içeceğini vermeye devam ederlerdi..Daha başka bir deyimle,bu deveyi ''Bâhire'' gibi beş batın doğuran dişi bir deve gibi kabul ederler,fakat ''Sâibe'' diye adlandırırlardı..

Yine bunun gibi,dişi doğan koyun yavrularını kendilerine ve erkek doğan yavruların ilahlara (putlara) ait olduğuna inanırlar ve erkek yavruyu kurban ederlerdi..Eğer bir koyun ikiz olarak dişi ve erkek yavru doğurursa dişi yavru,erkek kardeşine kavuştu diyerek erkek yavruyu,dişi yavrunun yüzü suyu hürmetine kurban etmezlerdi..Buna da ''Vâsile'' derlerdi..

Görülüyor ki,bütün bunlar olumlu nitelikte geleneklerdi..Fakat Muhammed bunları kötüleyerek kaldırmıştır..Kaldırırken de Tanrı'dan vahiy geldi diyerek Kuran'a şu ayeti koymuştur;

''Allah, ne bahîreyi meşru kılmıştır, ne sâibeyi, ne vasîlayı, ne de hâmı; fakat kâfir olanlar, Allah'a, yalan yere iftirâ ederler ve onların çoğunun da aklı ermez.''-MÂİDE - 103

Huzâa'ların yerleştirdikleri bu gelenekleri kaldırmasının nedeni,kendisine bir rakip olarak gördüğü Huzâa'nın,halk arasında sürüp gitmekte olan etkisini kökünden silmektir..Hatırlatalım ki Muhammed'in büyük babalarından Kusay İbn-i Kilâb,vaktiyle Huzâî reislerinden Hüleyl'in kızı Hibâ ile evlenmiş ve böylece Kabe'nin gerçek varisi olmuştur..Bu olay sonucu Huzâa'ların Mekke'deki 300 küsur yıllık iktidarı sona ermiş ve Kureyş Mekke'nin hakimi ve Kabe'nin koruyucusu ve işleticisi durumuna girmiştir..Bununla beraber Mekke halkı Huzâa'nın ve oğullarının iyiliklerini unutmamıştır..Bu iyilikler arasında Amr'ın her hac mevsiminde,hicaz gibi yoksul bir bölgenin insanlarına on bin deve kesip dağıtması,onbinlerce insanı giydirip kuşatması gibi güzel davranışlar vardır..Bundan dolayıdır ki,Huzâa'nın yerleştirmiş olduğu bu uygulamalar,hatta evvelce halka belletilen bazı inanışlar,sanki Muhammed'in şeriatı imiş gibi sürdürülmüştür..Ne var ki Muhammed,Huzâa'nın geçmişe inen bu köklü etkisini kendisine rakip bir güç olmaması için Huzâa'yı ve oğullarını kötüleme yoluna gitmiş,onları lanetlemiş ve Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre şöyle demiştir;

''(Küsuf namazı kılarken)ben Cehennem'de Huzâî Amr İbn-i Amirî'yi kendi bağırsaklarını (ateş içinde)sürükler bir halde gördüm..Çünkü Amr-ı Huzâî develeri salma adak yapanların önderi idi..''

Fakat bununla da yetinmemiş,bir de Huzâî tarafından yerleştirilmiş olan yukarıdaki gelenekleri kökünden silmek üzere Kuran'a özel ayet koymuştur ki,biraz önce sözünü ettiğimiz Maide suresinin 103.ayeti,bu ayettir..Hemen ekleyelim ki,Muhammed,bir yandan ''batıl'' inanışlardır diyerek,bu gelenekleri yok ederken diğer yandan kendisi,batıl olmak gereken inanışlara yönelmiştir;örneğin biraz önce değindiğimiz gibi,kara taşı öpmek,şeytanları taşlamak,tükürüklü ve tükürüksüz üfürükle hastalık tedavi etmek,sağın ya da tek sayıların ''fazlına'' inanmak gibi saymakla bitmeyecek nice şeylere önem vermesi bunun en belirli kanıtlarındandır..

KAYNAK;İLHAN ARSEL'in ''CAHİLİYE'' kitabının 50-51-52 ve 53.sayfaları..

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]