Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
30.01.2014- 11:44

Yumuşak geçiş
Metin Çulhaoğlu


Mevcut durumdan, eldeki verilerden ve kimi varsayımlardan kalkarak önümüzdeki durumu görmeye çalışalım.

İlk görünen şu oluyor: Önümüzdeki yakın dönemde Türkiye’de bir “yumuşak geçiş” yaşansın istenmektedir. Gerilimlerin, düzenin temellerini sarsmayacak noktalarda tutulduğu bir geçiş…

Kim istemektedir?

Bu işin tam merkezindeki taraflar birbirine yalınkılıç girişmişken bu işin yumuşağı mı olur?

Yumuşak geçişi isteyen, Erdoğan ve çevresini de, diğer taraftaki Cemaat’i de aşan “üst akıl”dır. Unsurlarının bir araya gelmeleri, toplanıp ortak yol haritası çizmeleri gerekmez. Sözü edilen, büyük sermaye çevrelerinden ve emperyalist merkezlerden başlayıp her durumda düzenin bekasını düşünen kesimlere ve düzenin organik aydınlarına uzanan bir çevrenin ortak aklıdır.

İşte bu akıl, yumuşak geçiş istemektedir.

Aynı aklın içerideki ve dışarıdaki başlıca temsilcileri, Erdoğan iktidarına şimdi çizik atmış olsalar bile her vesileyle yinelemektedir: “Aslında 10 yıllık iktidar çok büyük işler başardı, Türkiye’nin çehresini değiştirdi, ama gel gör ki…”

Ayrıca, nerelere oynadığı belli olan Sarıgül’ün geçenlerdeki bir Erdoğan eleştirisi de manidardır: “Ne istedin Taksim’deki o üç beş ağaçtan…”

Özetleyelim: Geçişin yumuşaklığından kastedilen, AKP iktidarında yapılanların özüne dokunmadan, Erdoğan ve ekibinin son birkaç yıllık sivriliklerinden ve “otoriterleşme eğilimlerinden” arındırılmış, ama temelde AKP zihniyetiyle yönetilen bir Türkiye’dir…

* * *

Peki, başarabilirler mi?

Belirli avantajları vardır; ama “kontrol dışına” çıkması halinde sorun yaratabilecek kimi durumlar da…

En büyük avantajları, önümüzdeki dönemin bir seçimler dönemi olmasıdır.

Yaratılmış olan “gitmek üzereler” havasında, baştakileri götürmenin en meşru ve etkili yolunun sandıktan geçtiği düşüncesi geniş kesimlere benimsettirilmişken, halkın sokağa çıkmayacağına güvenilmektedir. Denmektedir ki, işte önümüzde yerel seçimler var; birilerine ders vermek istiyorsan al sana fırsat. Olmadı mı, “mesajını” Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ver. O da mı olmadı, genel seçimler ne güne duruyor?

Elbette, bunlar söylenirken diğer yandan yumuşak geçişin yolları döşenecek, yeni alternatifin unsurları, bileşenleri belirlenip şekillendirilecektir.

Ya “bozucu faktörler” her şeye rağmen devreye girerse?

Hangileri?

Bir kere, “ana muhalefet”se, CHP böyle bir faktör olmayacağını deklare etmiştir.

“Çözüme” odaklanmış Kürt siyaseti bekleyip görme modundadır ve bozucu faktör olma niyeti taşımamaktadır.

“Gitmek üzereler”, “30 Mart’ı çıkaracakları bile şüpheli”, “sandıkta onlara öyle bir ders veririz ki”, “hele iki büyük ili bir kaybetsinler” havasındaki muhalif kitlenin kendiliğinden sokağa çıkıp kotarılan süreci rayından çıkarması pek olası görünmemektedir.

Sarsıcı bir ekonomik kriz mi?

Ekonomik krizlerin siyasal bir araç olarak istenildiği zaman, istenildiği gibi “patlatılması” kapitalizm denilen şeyin doğasına aykırıdır; ama belirli ülkeler söz konusu olduğunda kontrol edilebilir yanı vardır ve “yumuşak geçiş” adına olabildiği kadarıyla kontrol altında tutulacaktır.

Toparlarsak, bu ülkede solun etkinliği ve müdahaleleri dışında başka bir bozucu faktör görülmemektedir.

* * *

Bir de kontrol dışına çıkması halinde sorun yaratabilecek durumlardan söz etmiştik.

Mevcut iktidar ile Cemaat arasındaki kavga böyle bir durumdur.

Bu kavgada Cemaat, buraya kadar söylenenler ve “üst akıl” bağlamında kontrol edilmeye yatkın, daha doğrusu kalkışması da yatışması da büyük ölçüde kontrol altında olan aktördür.

Ancak, Erdoğan ve çevresi tam böyle değildir.

Bir düzen açısından en yıpratıcı, o düzenin temellerini en fazla kemiren ve sarsan siyasal kavga, iktidardakilerin kendi aralarındaki kavgadır. Üstelik bu tür kavgalar dallanıp budaklandıkça taraflardan herhangi birinin solu yedekleme kapasitesi de azalacaktır.

Tehlikeli bir durum olup mutlaka belirli sınırlar içinde tutulması gerekir.

En azından yumuşak geçiş için…

Bu durumda yumuşak geçişi bozma açısından, Erdoğan eski ortaklarına ve çevresine alabildiğine saldırırken, solun da gücünü ve etkisini artırması en “ideali” gibi görünüyor…

“Diren Erdoğan” (!) demiyoruz elbette, ama direniş oklarını hep malum çevrelere yöneltirse pek de fena olmaz hani…

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]