Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

AKP iktidarı neden halk iktidarı değildir? (Kerem Cantekin)


Halkın iktidara geldiği, yönetimde halkın söz sahibi olduğu bir ülke, sol hareketlerin büyük bölümünün, sosyalist ve komunist hareketlerinin ise hemen hemen tamamının hedefidir. Günümüz Dünyasında sol hareketler “Halk iktidara gelmelidir.” söylemini güçlü bir şekilde dile getirdiğinde genelde iki tür eleştiri getirilir önlerine. Ya Sovyetler Birliği ya da sosyalist ya da komunist ideolojiyi benimsemiş kadrolarca kurulan devletlerden bahsedilir, ve bizim savunduğumuz ideolojileri benimsemiş kadrolarca kurulan bu devletlerde halk iktidarının olmadığı ima edilir, ya da eğer söylemin dile getirildiği ülke, çok partili seçimlerin yapıldığı ve temsili demokrasinin olduğu bir ülke ise, zaten halkın seçtiği partinin iktidarda olduğu, dolayısı ile halkın zaten iktidarda olduğu dile getirilir.

Bu tür tepkilerin yakın zamandaki örneklerinden birini Emre Aköz’ün 10 Ocak tarihinde Sabah Gazetesi’ndeki köşe yazısında okuyabilirsiniz. Aköz’ün yazısı yukarıdaki iki tepkinin bir karışımını görüyoruz. Yazı önce “eski sosyalist” ülkelerden bahsediyor, bu ülkelerde yönetimin bürokrasi tarafından yapıldığını “hatırlatıyor” ve sonra eğer halk iktidarı istiyorsanız işte karşınızda, AKP iktidarı halk iktidarıdır diyor. Kişisel olarak Aköz’ün yazısında belirttiği iki noktada da hatalı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle eski sosyalist ülkelerle ilgili yorumu eksik bir bilgiye ve yanlış bir bakış açısına dayanıyor bence. İkinci olarak dil getirdiği idda, yani AKP’nin halk iktidarı olduğu iddası ise bence tamamen yanlış. Bu yazıyı gereğinden fazla uzatmamak için sadece AKP iktidarının neden halk iktidarı olmaktan çok uzak bir iktidar olduğundan bahsedeceğim. Eski sosyalist ülkeler hakkında getirilen eleştirilerle ilgili ayrı bir yazı yazmayı düşünyorum.

Yazının bu noktasında durup düşününelim. Acaba biz haksız mıyız? Halkın yarısı ya da en azından oy verenlerin yarısı AKP’ye destek verdiyse bu AKP’yi halk iktidarı mı yapar? Acaba biz “Halk iktidara gelmelidir.” derken, bu talebi dile getirirken tam olarak ne dediğimizin, ne istediğimizin farkında değil miyiz? Bu soruları cevaplamanın, net bir şekilde cevaplamanın, sol hareketlerin içindeki herkes için çok önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü bence sol bir hareket için halk ile bağını düzgün tanımlamak ve kurmak hayati bir konu. Öyle ki bunu yapamayan bir sol hareketin, hele sosyalist ya da komunist hareketin, ne denli güçlü ve örgütlü olursa olsun, önce çürümeye, sonra da çökmeye mahkum olduğu söylenebilir.

Öyle ise bir daha soralım, Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı bir halk iktidarı mı? Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığı üç seçime rağmen bu soruya evet yanıtı vermenin çok zor olduğunu düşünüyorum. Sonuçta halk iktidarı halkın yönetimi eline alması demektir ve halk yönetimi eline aldıysa, halkın farklı kesimlerinden insanların, ülkenin nasıl yönetileceği konusunda, nasıl bir tarım politikası izleneceği, şehirlerin nasıl yönetileceği, dış siyasetin nasıl olacağı, nasıl bir ekonomi politikası, nasıl bir eğitim politikası izleneceği belirlenirken aktif rol oynamasını beklersiniz. Oysa Recep Tayyip Erdoğan iktidarında ise halkı bir yana bırakalım, hangi politikanın izleneceği, hangi yasanın çıkacağı konusunda, AKPli bakanların, milletvekillerinin ve hatta başbakandan tamamen bağımsız olması gereken belediye başkanlarının önemli bölümünün bile değil etkisi, başbakan izin vermedikçe söz hakkının bile olmadığını görüyoruz. Defalarca gördük ki, halkın örgütlü her hangi bir kesiminden gelen talebi, başbakan kendi iktidarına tehdit olarak algılıyor. Basından ve internetten takip ettiğim kadarı ile AKP örgütü, Türk halkının, hiç değilse AKP’ye oy verenlerin taleplerini, düşüncelerini başbakana taşımak yerine, insanlara başbakanın düşüncelerini benimsetme görevi üstlenmiş durumda. Erdoğan için halkın sadece sandıkta ona onay veren bir kitle olduğu, o halkın içinden birilerinin, seçimden sonra kendisine şikayetlerini, taleplerini dile getirmesini hoş karşılamadığına defalarca şahit olduk. Dolayısı ile Recep Tayyip Erdoğan iktidarının, halkın paylaştığı bir iktidar olduğunu söylemek mümkün değil. En iyi ihtimal ile, bu iktidarı halkın bir bölümünün desteklediği bir tek adam iktidarı olarak görebiliriz, onu destekleyenler tarafından her şeyin en iyisini bildiği varsayılan bir adamın her konuda ya mutlak söz sahibi olduğu ya da olmaya çalıştığı bir iktidar.

Peki Recep Tayyip Erdoğan iktidarını halk iktidarına nasıl dönüştürebiliriz böyle bir şey mümkün müdür? Halk nasıl iktidara gelir? Halkın, yani Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanın düşüncelerinin, fikirlerinin, şikayetlerinin, isteklerinin doğrudan siyasete yansıması, siyaseti belirlemesi mümkün müdür?

Bu soruları bir siyaset bilimciye sorarsanız, muhtemelen çoğu size Türkiye’de halkın iktidara gelmesi mümkün değildir diyecektir. Sonra sözüne şöyle devam edecektir. Eğer Türkiye küçük bir ülke olsaydı, mesela nüfusu 10 bin, 20 bin kişiden oluşsaydı, o zaman Türkiye vatandaşlarının hepsinin bir araya gelmesi ve herkesi ilgilendiren tüm kararların beraberce alınması mümkün olurdu. Ancak milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede halk iktidarı mümkün değildir. Böyle bir ülkede ancak o ülkedeki halkın seçtiği insanların, yani seçimlerle ellerine güç verilen küçük bir kesimin iktidarı mümkündür. Tabii bizim ülkemizde genellikle güç tek bir insanın, iktidar partisi liderinin elinde toplanır. Avrupa ülkelerinde ve ABD’de ise daha fazla sayıda insan güç sahibidir, ama bu toplumlarda da siyasi güç sahipleri toplumun tamamı ile karşılaştırıldığında küçük bir azınlıktır.

Ancak ABD’de de, Avrupa ülkelerinde de, Türkiye’de de değişmeyen bir gerçek vardır. Siyasi güç kimin elinde olursa olsun, eninde sonunda toplumun içinde, bu güç sahipleri üzerinde en büyük etki sahibi olan kesimler, o toplumun en örgütlü kesimleridir. Bu ülkelerin hemen hepsinde siyasetin üzerinde en büyük etki sahibi kesim iş adamları, yani sermayedarlardır, çünkü iş adamları, yani sermayedarlar, ellerindeki büyük ekonomik olanaklar sayesinde, en büyük örgütlenme gücüne sahiptir. Diğer kesimler, işçiler, küçük esnaf, eğitimli iş gücü, farklı kültürel, etnik gruplar, hatta o ülkenin vatandaşı olmayan yabancılar örgütlü oldukları ölçüde siyasetin nasıl işleyeceği konusunda söz sahibidirler.

Kısacası temsili demokrasilerde bile, doğrudan siyasi gücün sahibi olmayan halkın farklı kesimleri, siyaseti etkileme imkanına sahiptir, ancak bu imkanı örgütlenebildiği ölçüde kullanabilirler. Halkın tamamı bu tür örgütlerin içinde aktif olarak yer aldığında, siyaset halkın tüm kesimlerinin taleplerini dikkate almak zorunda kalır, örgütlenmeyen bir halkın temsili demokrasilerde bile siyasetçiler tarafından dikkate alınması çok zordur. Bunun bir adım ötesine geçersek, siyasi partiler üzerinden örgütlenen, o partileri siyasetçilerin kendilerine kendi düşüncelerini dayatmak için kullanmasına izin vermeyen, bunun yerine, o partiler üzerinden siyasetçilere hangi siyaseti izlemeleri gerektiğini, hangi sorunları çözmeleri gerektiğini anlatan, siyasetçileri ellerindeki gücü, kendilerinin, yani halkın talep ettiği şekilde kullanmaya mecbur bırakan bir halk, yönetimde çok çok büyük bir söz sahibi olur. Bir ülkede siyasi sistem bir defa bu noktaya geldiğinde bunun da bir adım ötesine geçerek kararların tamamen halk tarafından alındığı, siyasetçilerin bu kararları uygulayan memurlar haline geldiği bir sistem yaratmak mümkündür.

Halk iktidarı bir günde kurulmaz, ancak günümüz Türkiyesindeki en iyi ihtimal ile halkın yarısının desteklediği tek adam iktidarından adım adım halkın gerçekten iktidar olduğu bir Türkiye’ye yürümek mümkündür. Bu da halkın örgütlenmesi ile sağlanır. Sendikalarda, vakıflarda, sivil toplum kuruluşlarında, ama herşeyden daha önemlisi, siyasi kurumların içinde örgütlenmesi ile.

http://haber.sol.org.tr/serbest-kursu/akp-iktidari-neden-halk-iktidari-degildir-kerem-cantekin-haberi-87722

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]