Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
18.02.2014- 10:52

AKP ve/ya da Erdoğan sonrası?/Metin Çulhaoğlu

AKP ayrı, ama Erdoğan’ın artık “gidici” olduğu çok konuşuluyor.

Böyle olacağını, AKP’nin ise ciddi bir düşüş yaşayacağını varsayıp “sonrasını” düşünelim.

En genel anlamda iki olasılık vardır. Birincisi, düzen içi bir ittifakın Türkiye’yi yeniden AKP iktidarı öncesi dengelere ve işleyiş mekanizmalarına taşıyıp bir anlamda Cumhuriyet’i “kurtarması”dır. Bugün çeşitli “sol” renkleriyle birlikte AKP muhalifi, ama düzen içi çevrelerin gönlünde yatan budur. Bu çevrelerin AKP karşıtlığında sergileyebildikleri şiddet ve keskinlik aslında gerçek bir radikalizmin değil, AKP sonrası bir restorasyonun mümkün olduğuna ve en azından “Erdoğan’ın ipinin zaten çekildiğine” duyulan güvenin belirtileridir.

Ne var ki, eğer mesele AKP iktidarından kurtulmanın ötesinde Türkiye’yi yeniden AKP öncesi dengelere ve mekanizmalara oturtmaksa, bu ilk olasılığın gerçekleşmesi hiç mümkün görünmemektedir.

Neden mümkün görünmediği ise bizi ikinci olasılığa götürmektedir.

On küsur yıllık AKP iktidarı düzenin dengelerini yeniden eskisi gibi kurulamayacak ölçüde değiştirmiştir. Türkiye’de sermaye düzeni AKP iktidarıyla birlikte sil baştan geriye gidilmesine olanak tanımayacak bir rotaya girmiştir. Bu anlamda geriye dönüş, yaratabileceği hoşnutlukları fazlasıyla aşan yoğunlukta toz kaldıracak, kimi temel mekanizmaları büsbütün işlemez hale getirecektir.

Başka bir deyişle AKP iktidarı, kendi olası alternatiflerinin (düzen içi) hepsine AKP’cilik aşılamıştır. Eğer Erdoğan artık bir zombi olmuşsa (Kemal Okuyan) bu zombi başkalarını da ısırmıştır.

Bu durumda ikinci ve çok daha güçlü olasılık, düzen içi herhangi bir AKP alternatifinin Birinci Cumhuriyet’i restore etmesi değil, kendini AKP Cumhuriyeti’ne uyarlamasıdır.

***

“Bunlar teorik laflar” denirse (ki mutlaka denecektir) o zaman “somut” başlıklarla devam edelim.

Şu çok sözü edilen “kuvvetler ayrılığı” mı?

Geçmiş olsun. Üzerine bir bardak soğuk su içilsin. Günümüzün kıyasıya küresel rekabet ortamında yargının yürütmeyi “yavaşlatıcı” şekilde işlemesine bir son verilmesi gerekliliği mutlaka başka kesimlerin de aklına yatmıştır. Siyasal süreçlerde yaşanan her tıkanmanın belirli konularda yeni yasal düzenlemelerle aşılmaya çalışılması mı? Artık yol olmuştur. Bugün geldiği noktada Türkiye kapitalizmi, AKP’nin “ben yaptım oldu” mantığını aşan bir nesnellik çerçevesinde ancak böyle işleyebilmektedir.

“Dinci gericilik” mi?

Birinci Cumhuriyet’in, özellikle kuruluş döneminin bu alandaki “aşırılıkları” artık genel kabul görmektedir. “Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke”, “mütedeyyin kesimler”, “halkımızın değerleri” vb genel kabuller arasına girmiştir. Tarikat ve cemaatlerin “sivil toplumun vazgeçilmez unsurları” oldukları bugün düzen içi yerleşik kanaattir.

Geçmiş olsun…

Efendim TÜSİAD’mış, sermayenin laik-modern kesimleriymiş, suymuş buymuş…

Geçiniz. Sermaye sınıfı içi dengelerle öyle oynanmıştır ki, bundan böyle hiçbir alternatif AKP döneminde yükselen ya da yükseltilen sermaye kesimlerini kollamadan, onların da suyuna gitmeden yapamayacaktır.

Bürokrasinin üst kademeleri mi?

Ordu mu?

Bir kez daha geçmiş olsun. Örnek olsun, CHP kimi belediye başkan adaylarını belirlerken hangi “hassasiyetleri” dikkate almış, hangi gerekçelerle hareket etmişse, bir iktidar alternatifi ya da ittifak ortağı olarak yarınki bürokrasi atamalarında da aynısını gözetecektir.

“Sağlıkta dönüşüm” mü, kamu-özel ortaklıkları mı? Performans sistemi vb mi? Bunlardan geriye dönmeye herhangi bir alternatifin ne niyeti ne de gücü olacaktır.

Medya mı?

Alternatifin başı kel mi? O da “Alo” diye bu kez farklı muhataplara telefon açacaktır. Dese dese, “Ama biz en azından altta geçen bantlara karışmıyoruz” diyebilecektir.

Hani olursa, yeni Anayasa mı?

Geçmiş olsun. Yukarıdaki örnekleri ve daha başkalarını “gözeten” bir Anayasa olacağı kesindir.

***

İki not daha düşüp sonuca gelelim.

Birincisi: Az önce söylenenleri destekleyici mahiyette olmakla birlikte bulunabilecek tek “olumluluk” Kürt sorununa ilişkindir: “AKP sayesinde” sağlanabildiği temel bir itiraz gerektirse bile Türkiye’nin bu sorunda geriye, savaşçı ve “şahin” politikalara dönmesi düşünülemez. Belki de Kürt siyasetinin yanıldığı noktadır: Herhangi bir AKP alternatifinin “barış süreci”, “çözüm” gibi arayışlardan yüz çevirmesi mümkün değildir.

İkincisi ise eğitime ilişkindir. Eğitim, özellikle şu ünlü 4 + 4 + 4, “Bakın işte AKP’nin yaptıklarını temizliyoruz” havasının en fazla atılabileceği alandır.

Yarın bir incir yaprağı aranacaksa, en başta eğitim alanına bakılacaktır.

Ama hepsi bu kadardır.

***

Sonuç?

Çeşitli iktidar alternatifleriyle birlikte bir düzenin kendi “sivriliklerini” bunların özünü içselleştirip sürdürecek şekilde törpülemesi bir tür konsolidasyondur, düzenin kendi içine doğru büzülmesidir. Böyle bir büzülmenin kendi karşıtını radikalleştirmesi, bulunan/bulunacak alternatifle düş kırıklığı yaşayan kesimleri yeni arayışlara yöneltmesi ciddi bir olasılık ve önemli bir potansiyeldir.

Öyle uzun uzun beklemeye de gerek yok; bakalım yararlanabilecek miyiz?

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/akp-veya-da-erdogan-sonrasi-88031

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]