Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
19.02.2014- 10:58

‘Rejimin Adı Ne?’

Önceleri demokratikleşmekte   olduğumuzu düşünen kimi yazarlar şu sırada “Rejimin adı ne” diye   soruyorlar. Belli ki “demokratikleşme” söylemi artık bitti, şimdi ne   diyeceklerini pek bilemiyorlar.

Bu sanıldığı gibi akademik bir   soru da değil; yaşadığımız toplumun   yapısı üzerine sorulabilecek   en politik sorudur. Çünkü bu   sorunun cevabı doğrudan siyasi iktidara, adalete ilişkindir. Dahası bu, salt gözlemlere dayanılarak,   hele olmayana ergi metoduyla   cevaplandırılabilecek bir soru da   değildir...

İktidara, adalete ilişkin en politik   soru deyince de Aristotales’i   anımsayarak başlamanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.   Aristotales’e göre insanlar hayvanlardan   farklı olarak politiktirler,   çünkü adalete ilişkin konuları, sorunları dile getirmelerine olanak   sağlayan konuşma yetisine sahiptirler.   Hayvanlar yalnızca acıyı ve   hazzı ifade eden sesler çıkarırlar.

Politikaya toplumda sesleri anlamlı kabul edilen insanlar katılır.   Sesleri, düşünceleri anlamlı bulunmayan   insanlar (köleler, bazen   yoksullar, işçiler, dini etnik azınlıklar,   kadınlar...) dışlanır, yönetime   katılamazlar. Sözleri anlamlı kabul   edilenlerle edilmeyenler arasındaki   çizgi politika alanının, özgürlüklerin sınırını belirler. Rejimin adına   ilişkin soru da bu sınırın korunmasına ya da değiştirilmesine ilişkin   olacaktır: Bu politik bir sorudur.

AKP hükümeti on yıldır bu çizgiyle   oynuyor, konuşulabilecek olanın   sınırını, siyasal İslam için genişletirken   geri kalan herkes için   daraltmaya böylece eleştirel sesleri anlamsızlaştırmaya çabalıyor.

Çok karmaşık, esnek   bir devlet
Kapitalist devlet çok karmaşık, esnek bir yapıdır. Bu devlet, ekonomik   iktidar (servet) sahiplerinin,   toplumda yükselecek öfkelere açık   hedef olmaktan, kendi adlarına   yönetenlerin arkasına gizlenerek   kaçınmalarına olanak verir. İkincisi,   bir kesimin çıkarlarını, bir ulusa,   dine, ırka atıfla sürekli genel çıkar   olarak sunan bir entelijensiyaya   devletin içinde, çevresinde yaşam   alanı açar. Üçüncüsü egemen sınıf   kendisi doğrudan yönetmediği   için, kapitalist devlet, yönetenleri   denetleyecek göreli bağımsız   kurumlar (güçler ayrılığı), hatta   iktidar noktaları içerir. Dördüncüsü,   kapitalist devlet toplumdaki   karmaşık sınıflar matrisine uygun   olarak çeşitli temsil noktalarını, güç   odaklarını, dolayısıyla bu noktalar,   odaklar arasında pazarlık, uzlaşma   olanaklarını içerir, toplumda   bir bütünsellik/mükemmellik algısı yaratır. Bu özellikleriyle kapitalist   devlet karşımıza, kendini bütünsel   olarak göstermeyen bir “yüce nesne” olarak çıkar.

Burada, “mükemmel” liberal demokratik devlet biçimini betimlemekte   olduğumun farkındayım.   Ama bugünkü rejimin adını koymak   için bu betimlemedeki ölçütlere gereksinim   var. Yukarda betimlediğim   karmaşıklık veri olarak kalmak koşuluyla, bu karmaşıklığın bileşenlerinin   arasındaki göreli etkinlik   ilişkisi/skalası değiştikçe “rejimin adı ne” sorusu da gündeme gelir.   Yukarıda saydığım dört özellikten   biri veya birkaçı ortadan kalkıyorsa, devletin biçiminin değişmekte olduğunu   düşünmeye başlayabiliriz.
AKP döneminde konuşulabilenin   sınırlarının değişmekte olmasının   yanı sıra yargının, polisin,   hükümetin, Başbakanlık makamının “bir”leştirilmeye, devletin   parçalı, farklı seslere, çıkarlara   yansıma olanağı veren ağ yapısının   parçalanarak dikey, sınırları kolayca   görülebilen bir mekanizmaya   (sopaya-kazanç aracına) dönüştürülmekte   olduğunu söyleyebiliriz. “seçilmişler mi, atanmışlar mı” ikilemi bu “bir”leştirme projesinin   liderini, kadrosunu, içerdiği sınıf   çıkarını denetimden kurtarma niyetinin ideolojik ifadesidir.

Gerçekten de Başbakan medyaya   doğrudan müdahale ettiği ortaya   çıkınca “ne olmuş” gibisinden   bir cevap veriyor. Bu cevap onun   iradesinin hükümetin, devletin   dışına taşarak tüm toplumu kapsadığını, liderin devleti ve toplumu   kucakladığını düşündüğünü gösteriyor. Gelişen söylem ve yeni yasalar, bu “bir”leşmeyi normalleştiren   bir anlayışın yerleşmesine   tanıklık ediyor.

  Bunları bir araya koyduğumuzda rejim sorununun çok ötesine   geçilmekte, kapitalist devletin   olağan karmaşıklığının, esnekliğinin   ortadan kaldırılmakta liderde   simgelenen organik ve totaliter   bir biçimin şekillenmekte olduğu   söylenebilir. Bundan daha politik   bir sorun olabilir mi? Yerel ve   arkasından gelecek genel seçimlere her şeyden önce bu kaygıyla   bakmak gerekmez mi?  

Ergin Yıldızoğlu

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]