Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

iskra  |  Cvp:
Cevap: 9
05.09.2013- 13:39

Sn.melnur, bu verdiğiniz rakamlar doğru mu? Rusya gibi bir ülkede devrimi yapan bir partinin bu kadar az sayıda üyesiyle bunu gerçekleştirebilmesi imkansız gibi geliyor insana. Sanki milyonlarca üyesi varmış gibi düşünüyordum. Böyleyse, büyük bir başarı. Rusya komünist partisi devrimi yaparken illegal bir örgütlenme içinde miydi?

proleter  |  Cvp:
Cevap: 10
05.09.2013- 14:00

Aynı şeyi ben de aklımdan geçirmiştim.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 11
05.09.2013- 18:20

Alıntı Çizelgesi: iskra yazmış

Sn.melnur, bu verdiğiniz rakamlar doğru mu? Rusya gibi bir ülkede devrimi yapan bir partinin bu kadar az sayıda üyesiyle bunu gerçekleştirebilmesi imkansız gibi geliyor insana. Sanki milyonlarca üyesi varmış gibi düşünüyordum. Böyleyse, büyük bir başarı. Rusya komünist partisi devrimi yaparken illegal bir örgütlenme içinde miydi?



Sn.iskra;

Devrimi halklar yapar. İşçi sınıfı, yerine göre köylüler, emekçi halklar...Komünist partiler bu devrimin bir aracıdır. Ve aynı zamanda aklı ve ideolojisidir. ML öğreti işçi sınıfının sınıflı toplumda yığınsal olarak sosyalist bir bilinç edinemez. Bu bilinci ancak dar bir kadro edinebilir ve bu dar kadro da daha çok sınıfın dışındandır. Parti dediğimiz örgütlenme de bu dar kadro çekirdeği etrafında oluşur. Lenin bu yüzden partinin ideolojik bütünlüğüne çok önem veriyordu ve partide her türlü hizbe karşı tavır alıyordu. ( Menşevikler ve Troçki bunun tersini savunuyor ve partinin kitleler açılması gerektiğini savunuyordu. Bu durum Lenin'le Troçki arasında sürekli olarak gerilim oluşturmuştur ve Troçki 1917 Şubat devrimi sonrasına kadar Bolşevik olmamıştır.)

Bu durum Lenin'in örgüt anlayışından kaynaklansa da dönemin koşullarının da bunda payı olduğu açıktır. RSDİP 1917 şubat devrimi sonrasına kadar legal alana çıkamamıştır. Çarlık polisinin yoğun baskısı altındaydılar. Toplantılar çarlık polisi tarafından basılıyor ve çoğu kez zindanlar ve idam mangalarıyla sonuçlanıyordu. Haata RSDİP'nin ilk kuruluş toplantısına katılan dokuz kişilik heyet bir başka toplantı yapmaya fırsat bulamadan tutuklanmışlardı. Koşullar böyleydi. Lenin hem bu koşullar yüzünden ve hem de örgüt-partideki ideolojik bütünlüğe verdiği önemden geniş kitlelere açılmasına pek sıcak bakmıyordu. SAdece yığınların kalkışma döneminde bu merkeziyetçi anlayışı bir ölçüde gevşetiyor, sonrasındaki durağan dönemdeyse yine, hiziplerle ve sıınıfın kendisiyle arasındaki   ilişkiyi belli bir açıyı sürekli korumaya çalışıyordu.

Sayılar bu nedenle doğrudur. 1905 devrimi sırasında da 30 bin civarında bir üyeye sahip olduğu söyleniyor. Yenilgi sonrasında bu rakamın yüzlere düştüğü de ileri sürülüyor. 1917 Şubat burjuva devrimi için ileri sürülen rakamlar da böyle. Nisan Tezleri'nden sonra siyasi iktidarın alınması kararı verildiğinde partiyi geniş kitleler ve her türlü "muhalif" gruplara da açıyor. Troçki de partiye bu koşullarda girer ve Lenin onu MK'ya alır. Sonuçta, o kalkışma sürecinde partiye inanılmaz bir ilgi ortaya çıkar. Bir kaç ay i,çinde üye sayısı 700 binlere ulaşır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
07.09.2013- 21:14

Örgüt-parti konusunda bir başlığımız varken, bu konuda iki yanlış algının, bir anlamda önyargının da altını çizmek gerekiyor. Bunlardan birincisi sosyalist bir örgütlenmenin veya partinin legal olamayacağı ve örgüt ya da partinin sürekli bir eylem, "çatışma" ve hatta "savaş" durumunda olması gerektiği yönündedir. Sözde sol-sosyalist forumlar zaman zaman da olsa takip edildiğinde bu yöndeki yorumlarla çok sık karşılaşma olanağı vardır.Bu yorumlarda özellikle legal alanda çalışma yürüten sosyalist partilere yönelik bir küçümseme hemen göze çarpar. Forumun sahipleri veya yöneticilerinin de bu yanlış algıda büyük pay sahibi olduğu da söylenebilir. Hatta daha da ileri gidersek, bu yanlış algı, bu yanlış bilinç özellikle forum yönetimlerinden de kaynaklanır.

Sözde sol sosyalist forumlarda bu konuda burjuvazinin çizdiği sınırlar" eleştirisi hep bu algı nedeniyle ortaya çıkar. "Burjuvazinin çizmediği-izin vermediği sınırlar"la da yine illegallik ima edilir. Zaman zaman da bu durum için "legal marksizm" eleştirisi de yapılır. Aslında bu tür sözde eleştirilerin de bir tutarlılığı yoktur. Uzun uzun konuşulması gereken bir konu ama, şimdilik şunu söylemekle yetinelim.Kitleye ulaşma açısından legal alan illegal alandan kıyaslanmayacak ölçüde avantajlar getirdiği sürece, sosyalistler bu alanda kalmalı ve siyasal devrim perspektifini de bu zeminde geliştirmeliler. Nesnel koşullar bu zemini var ettiği sürece de, bu zemin dışına çıkmak bir maceracılıktan öteye gitmeyecektir.

İkinci konu, sempatizan kitle açısından örgütlü ya da partili olmanın birey için getireceği varsayılan "tehlikeler"dir. Şunu söylemek gerek; sınıflı bir toplumda sosyalist olmak, bilimsel sosyalizmi savunmak başlıbaşına bir "risk" taşıyorsa, ki, ben buna da inanmıyorum, ama eğer böyle bir risk varsayılıyorsa, sosyalist bir parti içinde bulunmak, varsayılan bu riski minimum düzeye indirmektir.   Sosyalist bir partinin bu anlamda hiç bir tehlikeli yanı olmaması bir yana, bu özel ve güzel durumdan ötürü, kişinin yalnızlıktan çıkıp çokluk durumuna kavuşması demektir. Böyle bir siyasi partide her şeyden önce bilimsel sosyalizmi öğrenme, içselleştirme olanağı vardır. Solcularla, samimi sosyalistlerle bir arada bulunmanın getirdiği huzur ve keyif de cabası. Yurt ve dünya sorunlarına kulaktan dolma çözümler yerine bilimsel sosyalist ideolojinin aydınlatıcı parıltısıyla yaklaşmak, siyaseti çok daha anlaşılabilir bir zeminde yapabilme olanağı da yaratacaktır. "

Elbette işlenebilir bir konu bu.

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 13
08.09.2013- 04:41

Halk kitlelerinin bilinç düzeyini siyah/beyaz diye ayırmamak gerekir. Yani sosyalizm bilincinde olanlar, olmayanlar diye ayırmak isabetli değildir. Sosyalist bilinç düzeyine ulaşanların sayısı çok az olsa da, halk kitleleri içindeki değişik bilinçlenme aşamasında olan gruplar, aşama aşama sosyalist bilince yaklaşmaktadır.

Esasen devrim için, Lenin'in söylediği gibi, hakim sınıfların artık eskisi gibi yönetememesi, halkın da eskisi gibi yönetilmek istememesi gerekli. Yani halk kitlelerinin tümünün veya çoğunluğunun sosyalist bilinçte olması gerekmiyor devrim için. Eskisi gibi yönetilmek istememesi gerekiyor, diğer bir deyişle mevcut düzenden hoşnut olmaması gerekiyor. Ortaya çıkacak büyük bir ekonomik kriz bu ortamı yaratacaktır. Türkiye ekonomisi taşıma suyla dönmektedir. Gelen muazzam döviz ekonominin çarpıklıklarını gizliyor. Bu geri kalmış, derme çatma ekonomi gelen dış para ile ayakta duruyor. Bu para kesilince ekonomi tamamen çökecektir ve halk kitleleri gerçekleri görecek, böyle yönetilmek istemeyecektir.

Devrimi yapacak olanlar tabii ki en bilinçli kesim, sosyalist kesim. Emekçi yığınlar onların peşinden gidecektir. Bunun için de tabii doğru düzgün bir örgütlenme gerekiyor. Ancak günümüzde iletişimin geldiği nokta 1905'ten de, 1917'den de çok farklı. Devrime uygun ortam gelince emekçi kitleleri mobilize etmek çok daha kolay olacaktır. Bir anda yüzbinleri, milyonları harekete geçirmek olanağı var günümüzde. Yeter ki buna uygun yapılanma sağlansın.

Lagal/illegal parti tartışmaları da gereksizdir. Günümüzde tabii ki legalite ortamını olabildiğince kullanacaksınız. 70'li yıllarda legal partinin bile bir kolu illagal olmalı deniliyordu. Bunu da, faşist darbelerden bıkmış olan komünistler, devrimciler, bir darbe geldiği zaman örgütün kolayca dağıtılmasına karşı önlem olarak düşünüyorlardı. Bunun gerekliliği ve ne şekilde olacağı günümüzde tartışılır. Türkiye'de 50'li yıllarda komünistlerin, devrimcilerin sayısı yüzlerle, 70'li yıllarda binlerle ifade edilebilirdi. Bugün bence bu sayı çok daha fazla. Yani umutsuz olmaya gerek yok. Örgüt üyesi olmayan komünistler, sosyalistler, devrimciler, örgüt üyelerinden fazladır. Yani faşistler bir gecede tüm komünistleri, devrimcileri toplayamaz. Devir çok değişik. 1917'de illegalite derken, sayıca çok az olan komünistlerin hepsinin polis tarafından fişlenmemesi ve bir gecede toplanamaması hesaba katılıyor. Günümüzde tüm komünistleri, devrimcileri bir gecede toplamaya güçleri yetmez zaten. Hatta fişlemeye bile yetmez.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 14
08.09.2013- 18:40

Sınıfın siyasal bilinci (sosyalist bilinç) dendiğinde işçi sınıfın tarihsel çıkarlarının farkına varılması anlaşılır. ML öğreti de sınıflı toplumda sınıfın yığınsal anlamda böyle bir bilince sahip olamayacağını söyler. Doğrudur. İşçi sınıfı kapitalizm altında ancak ekonomik bilince sahip olabilir. Siyasal bilinç de bu yüzden ona sadece dışardan ( parti-örgüt) kanalıyla verilebilir ki, bu durum dahi yığınların sosyalist bilince kavuşması anlamına da gelmez. Öncü parti sınıfa dışardan bilinç vermeye çalışır. Ama bunu da bütün bir sınıfın bu yolla sosyalist bilinç edinebileceği şeklinde almamak gerek. Öncü parti, çok daha önemli olarak sınıfı siyaset alanına çekmeye çalışarak, kendi   yaşamı üzerinden, sınıfı eyleme çağırır ve bunun için gereken her siyasal aracı da kullanır. Parti bu yüzden önemli. Sosyalist mücadele bu yüzden partili mücadeledir. Partisiz bir mücadelenin sınıfa bir katkı getirmesi pek de mümkün değildir.

Ekim devrimi'nden bu yana yaklaşık yüz yıl geçti. Ekim devrimi   burjuvazinin ve burjuva ideolojisinin yeterince gelişmediği ama işçi sınıfı ve köylülüğün yoğun bir eylemsellik kazanmasına yol açan nesnel koşulların yerleşiklik kazandığı koşullarda gerçekleşti. Bugünse ülkemizde tam tersi koşullar var. Burjuva gericiliği nerdeyse toplumun tüm dokusuna sinmiş bir haldedir ve buna karşılık -bildiğimiz nedenlerden ötürü- sosyalist hareket çok parçalı ve toplum üzerinde etkisizdir. Yılgınlık ve umutsuzluk nedeniyle köşesine çekilenler bir yana, ulusalcılığa ve liberalizme savrulma, kürt ulusal hareketine kuyrukçuluk yaparak sosyalist mücadelenin dışına çıkma gibi nedenler sosyalist solu hem örgütsel düzeyde ve hem de toplum üzerinde güçsüz ve etkisiz bir duruma sokmuştur ve böyle bir görüntüden de öncü parti çıkmayacağı gibi, yığınların siyasete taşınması konusunda gereken hamlelerin yeterince gerçekleştirilemeyeceği de açıktır.

İşte bu yüzden örgütlenmeye ihtiyaç var.

Özellikle sol'a, sosyalizme sempati duyan gençliğin bu konuda hiç bir duraksamada bulunmaması gerekmemektedir. Yukarda bir yorumumumda söyledim, ulusalcılığa ve   liberalizme savrulmayan, kürt ulusal hareketi konusunda kuyrukçuluk yapmayan, -biraz açarsak- kürt sorunu konusunda kürt halkının her türlü ulusal ve kültürel haklarını savunan,   bu konuda ilkeli bir dayanışmadan yana olan ve sorunu "ulusal haklar da içeren bir emek sorunu olarak" ortaya koyan TKP'yi öneriyorum.

özgür  |  Cvp:
Cevap: 15
13.09.2013- 18:05

Sn.melnur, işçi sınıfı sınıflı bir toplumda sosyalist bir bilince sahip olamayacaksa ve bu sosyalist bilinç devrimden sonra olacaksa ve devrimi de kitleler yapacaksa ( öyle söylüyorsunuz) toplumsal bir devrim için gereken siyasal devrim nasıl gerçekleştirilecek? Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 16
14.09.2013- 03:13

[size=2]

Alıntı Çizelgesi: özgür yazmış

[size=2]Sn.melnur, işçi sınıfı sınıflı bir toplumda sosyalist bir bilince sahip olamayacaksa ve bu sosyalist bilinç devrimden sonra olacaksa ve devrimi de kitleler yapacaksa ( öyle söylüyorsunuz) toplumsal bir devrim için gereken siyasal devrim nasıl gerçekleştirilecek? Bu konuyu biraz daha açar mısınız?




Sn.Özgür;

İşte "öncü"nün zorunluluğu ve gerekliliği de burada ortaya çıkmaktadır. Örgüt-partiye bu yüzden ihtiyaç var. Sosyalist mücadele, işte bu yüzden örgütlü-partili mücadele olmalıdır. Çünkü parti olmadan, işçi sınıfı-emekçi halk sadece "ekonomik bilinç"e sahip olabilir. Yığınsal anlamda sınıf bilincine sahip olamaz. Partinin işi hem bu bilinci sınıfa götürmek ve hem de ondan çok daha önemli olarak sınıfı siyasete çekmektir. Sorunuzu yanıtı en kestirme yoldan "öncünün gerekliliği ve zorunluluğuyla" şeklinde verilebilir. Öncü parti siyasal devrimde, kitlelerin iktidarı alması sürecinde bu kadar önemli.

Soru aslında şu: Öncü bunu nasıl yapacak; en azından büyük oranda sosyalist olmayan yığınlarla sosyalist bir devrim nasıl gerçekleşecek?

Kapitalist bir toplumda yığınlarla   sistem arasında her zaman bir gerilim vardır. Bu gerilim sistemin egemenleri tarafından çeşitli yollarla absorbe edilse bile, belirli dönemlerde -özellikle sistemin yoğun kriz ve bunalım dönemlerinde- bu gerilim önlenemez bir biçimde açığa çıkar. Siyasal devrim öncelikle sistemin bu tür önlenemez buhran dönemlerinde ( Lenin'in ifadesiyle) "egemenlerin artık eskisi gibi yönetemedikleri, yığınların da eskisi gibi yönetilmek istemediği" koşullarda ve o zamana kadar kitlenin güvenini kazanmış bir partinin öncülüğü ve yönetiminde gerçekleşecektir. (O süreç, yığınların en bilinçli olduğu süreç olması yanında yine de sosyalist bir bilince sahip olamadıkları koşullardır.)

Öncü parti kitlelere bilinç götürür. Önemlidir,ama tek başına hiç bir yeterliliği yoktur. Öncü örgütlenme sınıfa bir mücadele ruhu ( bir anlamda kavgacılık), bir otorite anlayışı ve aidiyet duygusu taşır. Sınıfın, emekçi kitlelerin kendiliğinden eylemselliklerini manipule etmeye çalışır, bu yolla geniş kitlelerin hareketliliğine önderlik yapmaya uğraşır. Onları sürekli olarak siyaset alanına çekmeye ve onları kendi yaşamları üzerinden mücadeleye yöneltir vb. Bütün bu süreç öncü ile sınıf arasındaki ilişkinin kurulmasıdır. Bu ilişki yoluyla öncü sadece kitlelere bilinç ve siyaset taşımaz ve aynı zamanda ondan da bir şeyler alır. Aralarında her zaman belli bir açı bulunması gereken öncü ile sınıf arasındaki bu ilişki öncünün siyasi araçlar geliştirmesine de yol açar. Öncü bütün bu çalışmalarla hem kitleyi siyasete taşır, hem bilinç götürür ve hem de o kitle içinden devrimci kadrolar çıkarır.

Bu ilişki öncüsüyle siyasal bağ kurabilmiş sınıfı, devrimci durum koşullarında siyasal iktidarın alınması perspektifiyle de karşı karşıya getirecektir. [/size][/size]

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]