Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kültür-Sanat haberleri

Mahir Ünsal Eriş: Direnişe siyaset lazım

2013 yılında yazdığı Olduğu Kadar Güzeldik kitabıyla bu sene Sait Faik ödülünü alan Mahir Ünsal Eriş, Haziran direnişi ile patlayan halk tepkisinin ileriye taşınması için "siyaset" gerektiğini söylüyor.

Görüşme: Sinem Burgu

Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde adlı öykü kitabı 2012 ve Olduğu Kadar Güzeldik adlı öykü kitabıysa 2013 yılında yayınlanan Mahir Ünsal Eriş, Mayıs ayında Olduğu Kadar Güzeldik adlı kitabıyla Sait Faik Abasıyanık anısına her yıl bir öykücüye verilen Sait Faik Hikaye Armağanı’nın 60.’sını; ‘İlk kitabım 2 yıl önce çıkmıştı. 2 yıldır gittiğim her yerde benim için ‘genç edebiyatçı’ dediler. Ben Cahit Sıtkı’nın hesabıyla yarıyı buldum. Artık genç sayılmam. Ama geçen yazın pırıl pırıl çocuklarının hiçbiri 30 yaşını bulmamıştı. Ben, bu onurlu ödülü onların anısıyla paylaşmak isterim” diyerek almıştı.

Bu yıl yıllardır yaşadığı Ankara’dan ayrılarak çocukluk öykülerini anlattığı kitaplarında da geçen memleketi Bandırma’ya yerleşen Eriş, aynı zamanda birçok dille arası çok iyi olan bir çevirmen. Bandırma’dan İstanbul’a yaptığı yolculuklar da, İstanbul’da verdiği dil atölyeleri sebebiyle gerçekleşiyor. Gençlerbirliği taraftarlığıysa herkesçe biliniyor.

Önce istersen hayatında değişmeye başlayan durumdan bahsedebiliriz biraz? Şehir değiştiriyorsun. Daha küçük bir şehre taşındın. Neden böyle bir değişiklik? Hayatının örneğin son 10 yılını özetlesen ne güzel olur aslında. Neler yapıyorsun şu an yazıp, çizmek dışında?
Babam bana, “oğlum senin Ankara’da toprağın mı var, akraban mı var; ne yapıyorsun orada sen!” dedi ve ben uyandım. Zaten hiçbir zaman çok sevemediğim, ama bir türlü alıştığım bir şehirdi Ankara, gitmek istiyordum. Kentsel dönüşüm zorbalığı oturduğum apartmanı yıkınca ben de belki bu bir işarettir deyip terk ettim Ankara’yı. Hayatımın son on-on beş yılına damgasını vurmuş bütün mecburiyetlerin vücuda gelmiş hali gibi önümde duruyordu şehir. Ben de çelmeyi takıp sıvıştım. Daha çok zamanım olursa daha çok yazarım hem dedim kendime. Şimdilerde geziyorum. Böyle güzel havada, doğası şahane bu memlekette oturup yazmak ömrüme haksızlık gibi geliyor, yaz günü.

Bir yazarın hayatının arka planı, ya da yönetmenin yaşamının kimi magazinel olmayan detayları aslında birçok insan için merak unsuru. Kitap yazmadıklarında, film çekmediklerinde ne yaparlar, ne yer, ne içer, nasıl geçinirler?
Benim, köylere arazi ekspertizi yapmaya gittiğim bir işim var. Çalıştığım bölgede yüz elliden fazla köy olduğu için her günü başka bir macera, başka bir hikaye. Eh, geçiniyor da sayılırım. Bedellinin borcu bitince daha da rahatlayacağım. Daha ne olsun. Güzel arkadaşlarım var. Sinan Sülün var. Akşamları Ersin abinin orda çay içmek var, okumak yazmak var. Sakin ve ortalama bir hayat. Bence merak edilecek hiçbir yanı yok.

'ÜMİTSİZLİK ARAMIZDA BİR TRUVA ATI'

Soma faciasının etkilerini hala gözlemleyebiliyoruz ülkede, ve bununla bağlantılı olarak da Gezi direnişinden sonra aydın ve sanatçılarda da bir toparlanma olduğu, bunun üretimlere de yansıdığı konuşuldu çok. Soma faciasından sonra da sanatçıların artık edebiyatta veya sinemada (edebiyatın diğer bütün sanat dallarını oldukça etkilediğini düşünürsek) eskiden çokça üzerine gidilen temaları seçmedikleri üzerine de tartışmalar kendini usulca hissettirdi. Bundan sonra ne olacak sence? Aydın ve sanatçılar üretimlerinde yüzlerini bu tarafa dönecekler mi ve dönerlerse bu uzun vadede neyi değiştirebilir bu ülkede? Kısaca özetlemek ve 'sorumluluk'tan bahsetmek gerekirse...
Yine soL’la konuşmuştuk galiba, edebiyat devrim yapamaz ama yaptırabilir demiştim. Bunu sanatın geneline yaymak mümkün. Sanatın hakikate döktüğü yaratımları dışarıda devam eden hayattan ne kadar koparabiliriz ki? Ben, yaşadığımız ülkede, Gezi’yle birlikte yeni bir devrin başladığını düşünüyorum. Yükselen ve sokaklara dökülen hareketin gerek iktidarın gerekse muhalefetin el birliğiyle pasifize edilişinden, forumların bir bir sönüp, tüm meydanların yeniden kaybedilmesinden duyulan ümitsizliğe, seçim sonuçlarının getirdiği kaygı da eklenince insanların biraz yılgınca pozlar vermeye başladıklarını görüyorum. Ama bu içimi soğutmuyor benim. Türkiye’de Gezi ile birlikte bir çağ açıldı. Sanatıyla da, kültürüyle de, sosyalliğiyle de artık bu çağın içindeyiz. Bundan sonra gördüğümüz ve göreceğimiz her şey buna dâhil ve bazı şeyler öyle bir günde olmuyor. Bu yeni devrin meyvelerinin toplanmasının çok uzak olmadığını düşünüyorum. Ümitsizlik aramızda bir Truva atı, önce ondan kurtulmalıyız.

'ENSEYİ HİÇ KARARTMADIM'

Peki ne olacak bundan sonrasında sence? Bu ülkede artık bir takım yamaların tutmayacağı görüldü mü, direniş sonrası fikrin nedir geleceğimize dair?
Bence gördüğümüz şey şu, birden bire, hemen hiçbir siyasal altyapısı olmadan, patlayıveren kitle hareketlerinin parlayan bir ateşten daha öteye gitmesinin tek yolu bu kalkışmanın altını politikayla doldurmamız gerektiği. Bir de tabii galiba taşınmayan ya da doğrudan sınıfın iradesiyle yeşermeyen bir kitle hareketinin sönümlenmeye mecbur olduğu hakikati. Ben umutluyum. Enseyi hiç karartmadım.

Yeni çalışmalar, yazmalar çizmeler, ya da bambaşka projeler, neler var bundan sonrasında?

Var tabii, etrafıma duyurduğum bütün yazı-çizi işlerimi bitireceğim kısmetse Bandırma’da. Ama biraz dinleneyim önce. Şimdi burada, çok fazla zamanım oluyor. Okumak, film izlemek için daha iyi fırsat mı olur? Biraz şarj edeyim kendimi.

Sol

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]