Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Felsefi Tartışmalar

Pek çok başlıkta tanrıyı, dini konuşmaya çalışıyoruz. Dinler nasıl ortaya çıktı, Tanrı var mı, yok mu ve benzeri konularda genellikle konu arasında geçtiği için ayrı bir başlık altında tartışmanın daha aydınlatızı olacağını düşünüyorum. Konuyu felsefe başlığı altında açmamızın nedeni de referans noktasının bilim ve felsefe olması gerektiğindendir ki, inançlarımız ne olursa olsun hepimizin ortaklaşacağı alan bilim ve felsefedir diye düşünüyorum.

Şöyle bir başlangıç yapılabilir sanıyorum: Dinlere ve tanrılara ihtiyacımız var mı? İnsanlık tarihinin uzun bir evrimsel sürecinde doğayı açıklamak, özellikle anlamlı kılmak için hep tanrılara başvurduk. Bilemediğimiz, ürktüğümüz ve anlamlandıramadığımız her şeyi tanrıya, tanrılara bağladık. Bugün geldiğimiz noktada buna ihtiyaç var mı?

Bence bu soru işin bir kısmını ilgilendiriyor. Son bir kaç gündür yazılan mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla doğanın anlaşılması konusunun ötesinde insan mutlu olmak, kendini mutlu hissetmek ve en önemlisi ölümü ve sonrasının "ürkütücülüğünü" yadsımak için de tanrıya muhtaç En azından bir kesim için böyle. Doğrudur, yanlıştır ayrı konu. Ama bunları konuşalım. Kuşkusuz, böyle incitici özellikler barındıran bir konuda abuk subuk karalamaları ve alaycı yaklaşımları da klavyeden uzaklaştırarak...

Kendi yorumumla başlayacaksam, doğanın ve toplumun oluşum ve gelişiminde hiç bir dinsel kavram ve doğa üstü bir güce ihtiyaç duymuyorum. Bilimin yaklaşımları, ve materyalist felsefe ( bana göre) doğanın anlaşılmasında ( bilmediğimiz pek çok şey olmasına rağmen) yeterli geliyor. Anlayabildiğimi sanıyorum.

Ölüm ise bir gerçeklik. Hayatın devamını sağlayan bir gerçeklik. (Bir parantez açarsak evrimsel süreçte canlılık eğer ölümü keşfetmeseydi yaşam gelişemezdi.) Hayat böyle devam ediyor. Madde dönüşümünü böyle sağlıyor. Öldükten sonra başka bir mekanda dirilmeyeceğiz. Bizim için her şey bitmiş olacak. Doğaya karışacağız. Yaşam bizim için doğmadan önce ne ifade ediyorsa, ölümden sonra da onu ifade edecek.

Dolayısıyla hem bireysel duygulanım açısından ve hem de doğanın anlaşılır olması bakımından hiç bir doğa üstü güce ihtiyaç duymuyorum. Bir adım öteye gittiğimizde hangi gerekçelerle olurla olsun, tanrının olduğuna inananların hem bireysel yaşamlarını ve hem de doğanın anlamlandırılması açısından yetersizlik hissetmeden kaynaklandığını düşünüyorum. ( Yetersizlik duygusu yerine başka bir sözcük bulamadım şu an. Başka bir niyetim yok.) Ben işin bu kısmını anlayabiliyor, kendimce de yorumlayabiliyorum. Ama bu gerçekliğe rağmen tanrının olduğunu kanıtlama çabasına girişmenin çok da anlamlı olmadığını düşünüyorum. Ama bu başlıkta bu konu da tartışılabilir sanıyorum. Birileri de "yetersizlik değil gerçeğğin taa kendisi" olarak da bir iddia ortaya atabilir.

Başlıkla şöyle bir ilgi de kurulabilir: İnanıyorsak, neden deizm değil de teizm, ya da agnostisizm; ya da başka bir şey.

"Tanrıya inansaydım, yine de bilimi ve materyalist felsefeyi kendime referans alır mıydım?" diye bir soru sorsam, kendimce bunun yanıtını yine "evet" olarak verirdim. Düşüncelerimle çelişkiye düştüğümü de asla aklıma getirmezdim. Hep yineliyorum; Tanrı inancı hiç bir şekilde, bilimin ve materyalist felsefenin yadsınması anlamına gelmez. Kimi düşüncelerimi biraz yumuşatır, kesinliğini bir ölçüde törpüler ve tanrıyı mutlaka ve mutlaka sadece bir inanç biçiminde varederdim. Onu kendimin yarattığının da bilincinde olurdum. Olgusal olan hiç bir süreci tanrıyla ilişkilendirmezdim. Anlama çabasını hep bilim ve materyalizmle sürdürürdüm.

Şunun için söylüyorum: İnanç, bilimi ve bilimin özü olan materyalist yaklaşımın yok sayılmasını gerektirmez. Sorun inançlarımızı doğayı ve toplumu anlama çabasının bir başvuru noktası haline getirdiğimizde ortaya çıkıyor. Bu yüzden Agnostisizm, teizm, panenteizm ve deizm bu bağlam içinde yorumlandığında birey ve toplum için çok sorun oluşturmaz diye düşünüyorum. Belki burada biraz zorlanılacak olan teizm olabilir. Onun dışında ben inançların bu tür referans noktalarına özen gösterildiğinde çok sorun oluşturmayacağını düşünüyorum. Bugün evrim konusunda çok önde olan bilim insanlarının tanrı inancı yok değil ki, sözgelimi. Bu inanç, sanılanın aksine de evrimin bir gerçek olduğunu yadsınmaına da neden olmuyor. Önemli olanın bilimi ve bilimsel felsefeyi, anlama çabasının bir yöntemi olarak benimsemekten geçiyor.

Panenteizm bence konuyu çok fazla sulandırıyor. Doğanın kendisine tanrı adını vermek bana hem anlamlı gelmiyor, hem de zoraki ve gereksiz bir tanrı yaratımı olarak ortaya çıkıyor. Detaylarını bilmiyorum ama doğayı tanrı haline getirdiğimizde yaptığımız şey ne? Ve neden böyle bir yorumlayış içine giriyoruz? Bunu pek anlayamıyorum. Bana çok karışık geliyor. L.Da Vinci "doğaya baktığımda tanrıyı görürüm" demişti. Bu anlayışta doğaya duyulan saygı var, önem var, azamet var. Bu anlamda kullanıyor. Tığkı "tanrı parçacığı" gibi. Böyle bir yaklaşım ve yorumlayış anlaşılabilir. Ötesi pek bir şey ifade etmiyor.

Sempatizan  |  Cvp:
Cevap: 1
18.08.2013- 22:28

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Tanrı inancı hiç bir şekilde, bilimin ve materyalist felsefenin yadsınması anlamına gelmez.



Tanrı inancı: "ol dedik oldu."
Bilim, materyalizm: "madde yoktan var olmaz"

İki görüş birbirini yadsır, yalanlar.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.04.2021- 02:54

Alıntı Çizelgesi: Sempatizan yazmış

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Tanrı inancı hiç bir şekilde, bilimin ve materyalist felsefenin yadsınması anlamına gelmez.



Tanrı inancı: "ol dedik oldu."
Bilim, materyalizm: "madde yoktan var olmaz"

İki görüş birbirini yadsır, yalanlar.



Yeni fark ettim bu yanıtı, yanlış olmadığı söylenebilir, ama doğruyu bütün yönleriyle yansıttığı da söylenemez. Aslında şunu söylemek istedim, alıntı yapılan cümleyle, insanın bir tanrıya inanması o inanç da sadece inanmak boyutunda kaldığı sürece bilim ve materyalizm açısından çok sorun ortaya çıkarmaz. İnanırsınız, o inanç ruhunuzda olası bir boşluğu da doldurabilir ama doğaya ve topluma bilim ve materyalizm açısından bakarsınız. Olabilir mi, elbette olabilir. ''Ol dedik oldu'' demezsiniz de, '' bilimin, materyalizmin işaret ettiği şekilde oldu'' dersiniz.

Marksist felsefe bir dünya görüşüdür. Elbette bilimi referans alır, materyalist bir bakış açısına da sahiptir. Kendini marksist olarak niteleyen biri aslında dünya görüşünün marksizm, materyalizm olduğunu ileri sürüyor demektir. Bu duruş, bu sav doğanın ve toplumun değişim ve dönüşümünün evrimsel bir süreçte gerçekleştiği anlamına gelir. Bir sosyalist veya bir marksist böyle bir referansa sahip olmasına rağmen içinde bir tanrı inancını yaşatabilir mi, sorusuna olumsuz bakmıyorum. Olabilir, çok önemli evrimci bilim insanlarından kimilerinin tanrıya inandıklarını biliyorum. Burada sorun, maddi hiçbir konuda bilimin ve bilimsel yaklaşımın önceliğini yitirmemekte yatıyor, diye düşünüyorum.

Sosyalist mücadele açısından da böyle bir yaklaşımı önemsemek gerekiyor. Şöyle, sosyalist olmak, işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunmak için tanrı inancının reddi gibi bir koşul olmamalı. Tıpkı bunun gibi, doğayı anlamak ve açıklamak için de tanrı inancının ( sadece inanç boyutunda kalmak koşuluyla) bir sorun yaratacağını düşünmüyorum.

Alıntı yapılan cümleyle söylenmek istenen budur.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]