Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Kürt milliyetçi hareketin sola saldırılarının son 5 yılı      

Bir Tekerrür Tarihi


Kürt milliyetçi hareketin sola saldırılarının son 5 yılı


Saldır, yak, yık, yarala... sonra reddet, ‘araştırıyoruz’ diye oyala... Siz de şunu yapmasaydınız gerekçeleriye tehdit et... Özür dile, ama bildiğini okumaya devam et... Bu tavır terkedilmelidir!

Kürt milliyetçi hareketi, devrimcilere, ilericilere yönelik son 5 yıldaki saldırılarında neredeyse hep aynı yöntemi izlemiş, aynı gerekçelere başvurmuş, aynı tehditleri savurmuş, aynı dayatmada bulunmuş ve sonrasında aynı biçimde geçiştirmeye çalışmıştır.

Kalabalık gruplar halinde, maskeli, silahlı, demir çubuklu, molotoflu saldırılar gerçekleştirdiler. Eğer bu saldırılarda bugüne kadar devrimcilerden şehit düşen olmadıysa bu tamamen bir tesadüf sonucudur. Devrimcilerin bulunduğu derneğe benzin döken, tüpü açık bırakan anlayış açık ki katletmeye gelmiştir.

Her tür saldırıyı yapan Kürt milliyetçileri, saldırı sonrası hiçbir açıklama yapmaz, kınamaz, özür dilemez! Tersine tehdit etmekten çekinmez. Yani “hem suçlu, hem güçlüdür!”...

Saldırılar sorulduğunda, cevapları genellikle aynıdır; “Bizim bir ilgimiz yok, ARAŞTIRIYORUZ!”...

“ARAŞTIRMAK” adeta alay etmektir. “ARAŞTIRMAK” sorunu geçiştirmek, bildiğini okumaktır.

Çok zorunlu kaldıklarında ise “sorumluluklarını” kabul ederler. Kabul ederler ama bildiklerini okumaya da devam ederler. Köklü bir özeleştiri yapmadıkları, sol içi şiddetin muhasebesini yapmadıkları, yanlışlığını kabul etmedikleri için aynı yöntemleri sürdürürler.

Son 5 yıldaki saldırıları da bunu göstermektedir. 5 yıldır, aralıklarla devrimcilere, ilericilere karşı saldırılarını sürdürmektedirler.

Kuşkusuz Kürt milliyetçi hareketin sol içi şiddete başvurması, sadece son 5 yıl ile sınırlı değildir. Bu çizgi, kurulduğu ilk yıllardan başlayarak, sol içi şiddete başvurmuştur. Onların kurşunları ile onlarca devrimci, ilerici, yurtsever öldürülmüş, bu “sol içi şiddet” pratiği mücadeleye büyük zararlar vermiştir.

Sol içi şiddete başvurmaya o günden bu yana devam ediyorlar.

Çünkü zaman zaman yaptıkları özeleştirilere, özür dilemelere rağmen, sol içi şiddeti gerçekte mahkum etmemektedirler.

Sol içi şiddeti ortaya çıkaran politikalarının muhasebesini yapmamaktadırlar.

Adeta kendileriyle özdeşleşen faydacılık, benmerkezcilik, mülkiyetçilikle hesaplaşmamaktadırlar.

Bunlar olmadığı için, 5 yıldır bu benzer süreçler yaşanmaktadır. Aşağıda, Kürt milliyetçi hareketin sola saldırılarının “gelişimini”; “gerekçelerini”, “özürlerini” özetledik. Bu tabloya bakıldığında, görülecektir ki, sorun, sıradan özürlerle geçiştirilemeyecek, “işte komisyona havale ettik” diye rafa kaldırılamayacak şekilde “kronikleştirilmiş”tir. Elbette, özür yine gereklidir ve zorunludur, elbette komisyonlar yine tarihi rolünü oynayacaktır; ama sol içi şiddete karşı ideolojik mücadele ve teşhir de sürecektir. Sürmek zorundadır. Çünkü sol içi şiddete karşı, eğer şiddete başvurmayacaksak, devrimcilerin en etkili ve tek yolu budur.

Kürt milliyetçi hareketi, mücadeleye zarar veren, halkın devrimcilere, ilericilere, yurtseverlere karşı güvenini sarsan bu tavırlarını bir yana bırakmalı, özür dileyerek, köklü bir özeleştiri yapmalıdırlar...

Saldırılar Gerçekler!

21 Temmuz 2004: Esenler Temel Haklara Saldırı


Esenler Temel Haklar Derneği, kendilerine DEHAP’lıyız diyen 15-20 kişilik bir grup tarafından basıldı. İki kişi ağır şekilde dövüldü.

GEREKÇE: Gerekçe yok, yalanlar çoktu.

AMAÇ: Sindirmek.

DEHAP’lılar önce; “İLGİMİZ YOK” dediler, ancak daha sonra saldırıyı kendilerinin yaptığını kabul edip üstlenip ÖZÜR dilediler.

Dernekte bir toplantı yapıldı ve DEHAP’lılar özürlerini BİZZAT kitleye açıkladılar.

HÖC bu özrü yeterli gördü, sorunu yerel boyutlarda bir sorun olarak kabul etti. Fakat bu tür duyarlılıkların DEHAP’ın mantığını değiştirmediği görülecekti.

- 25 Aralık 2004: Lavrion Saldırısı...

Yunanistan’da Lavrion Mülteci kampında Kongre-Gel'li 25 kişi, biri kadın, biri ölüm orucu gazisi dört Cephe taraftarına saldırdı.

GEREKÇE: Kürt olduğunuzu söyleyemezsiniz, Kürdistan adını kullanamazsınız, dergilerinizde Kürtlere ve önderliğimize küfür ve hakaret ediyorsunuz...

AMAÇ: Kendilerine biat ettirmek, sindirmektir.

Yunanistan’da yayınlanan O Agonas (Mücadele) dergisi, saldırının ardından Kongra-Gel’in tavrını şöyle özetlemiştir:

“Ne Türkiyeli devrimci hareketlerle olan ilişkilerinde ne de diğer ülkelerden gelen mültecilerle olan ilişkilerinde adalet yoktur. Onlara göre kampta, hatta Yunanistan'da kendinden başka sol yoktur, devrimci yoktur. Politika yapmak da onların hakkıdır... İlke, kural, ahlak yoktur bu tarzda. Tam tersine despotluk vardır. Kongra-Gel'in Yunanistan pratiği budur.”

28 Aralık’ta DHKC, MKP, MLKP, TKP/ML Yunanistan Temsilcilikleri, ortak bir açıklamayla KONGRA-GEL'in özeleştiri vermesini istediler.

Yunan solu da KONGRA-GEL'e “Bundan böyle Cepheli arkadaşlara yapılan saldırıyı kendimize yapılmış bir saldırı olarak algılayacağız” uyarısında bulundu.

Buna rağmen Kürt milliyetçileri, Cephelilere yönelik tehdit ve tacizlere ve yalanlarına devam etti; “sizi buradan sileceğiz...” diyorlardı. Nitekim bu tehditlerden aylar sonra yeniden saldıracaklardı...

- 8 Ocak 2005: Gazi, Nurtepe ve Alibeyköy Saldırısı

Üç ayrı semtte, aynı saatte, aynı sloganlarla sopalarla, silahlarla HÖC'lülere karşı saldırıya geçildi. Gazi caddelerinde “Yurtsever gençlik ayaklandı... PKK burada Cephe nerede... Cephe şaşırma sabrımızı taşırma...” sloganlarıyla önce bir pasaja girmiş, orada dükkanların camlarını indirmiş, sonra da Gazi Temel Haklar Derneği'ne doğru yürüyüşe geçmişlerdir.”

Nurtepe ve Alibeyköy’de de aynı saatte, aynı sloganlarla saldırdılar. Ama saldırılarında halkın barikatına çarptılar. Püskürtüldüler..

GEREKÇE: “HÖC’ün saldırıları” dediler.

SORDUK: DEHAP.. Desin ki, “HÖC’lüler, şu tarihte, şu yerde, bizim mücadelemize şöyle zarar vermiş, bizi şöyle engellemişlerdir... ondan dolayı saldırılmıştır...” DİYEMEDİLER.

AMAÇ: Tek somut gerçek, devrimcilerin Kürt milliyetçi hareketinin çizgisine tabi olmamasıdır. Devrimcilerin, devrim ve sosyalizmi temel alan eleştirileri onları rahatsız etmekte, devrimci hareketi kendi politikalarının önünde ideolojik bir engel olarak görmektedirler.

DEHAP il yönetimi, saldırının ertesi günü Gazi’de esnafları dolaşıp “saldıranların bizimle ilgileri yok, araştırıyoruz, cezalandıracağız” dedi.

Haklar ve Özgürlükler Cephesi, 13 Ocak’ta “Saldırıdan DEHAP Sorumludur” başlıklı bir açıklama yaptı. 65 No’lu açıklamada şöyle deniliyordu: “Üç ayrı semtte, aynı saatte, aynı sloganlarla HÖC'lülere karşı saldırıya geçilmiştir. “Karanlık eller”, “meçhul kişiler” edebiyatı yapmayacak ve yaptırmayacağız. “Körebe” oynamayacağız, oynanmasına da izin vermeyeceğiz. Saldıranlar DEHAP örgütlülüğü içindekilerdir. ... Saldırılardan DEHAP'ı sorumlu tutuyoruz.”

Saldırı sonrası devrimciler, DEHAP’tan bir açıklama, bir özür beklerken, DEHAP’lıların tehditlerine devam etmesi üzerine, Gazi halkı, 16 Ocak 2005 günü provokasyona karşı bir yürüyüş yaptı.

Yürüyüşten önceki akşam, bir grup ESP’li, DEHAP’lıların, “basın açıklamasında çok kan dökülebilir, onlara(?) engel olamayız” dediklerini aktararak, yürüyüşün yapılmamasını istediler. Yürüyüş yapıldı

Kürt milliyetçi harekette aymazlığın devam etmesi üzerine, DEHAP il binası önünde bir açıklama daha yapıldı.

DEHAP’lılar, bir yandan “Bu konu bu şekilde görüşülmez. Burada basın açıklaması yapmanıza gerek yoktu...” diyerek güya “yol yordam” gösterirken, bir yandan da “Açıklamanızı başka tarafta yapın, içerideki insanları tutamıyoruz. İçeride 100 kişi var...” sözleriyle aba altından sopa gösterip tehdit ediyorlardı. Tablo DEHAP adına da sol adına da üzücüydü.

Nitekim, Kürt milliyetçi hareket, bırakalım sorunu tartışıp, özeleştiri yapmayı, bildirilerle SALDIRIYI ÜSTLENDİLER!

Önce DEHAP tarafından, üç gün sonra da “Yurtsever Gençlik” imzasıyla iki açıklama yayınlandı; Birinci açıklamada saldırı daha dolaylı bir biçimde, ikinci açıklamada ise, açıkça ve tehditkâr bir üslupla üstlenildi.

Şöyle deniyordu Yurtsever Gençlik imzalı açıklamada:

“9 Ocak Pazar günü Gazi Mahallesi ve Nurtepe'de yapılan yürüyüşler HÖC'lülerin saldırılarına dönük uyarı eylemleridir. Tüm sağduyumuza rağmen süren saldırılara dönük son uyarıdır.”

Oysa, bir hafta boyunca DEHAP “saldırının merkezi olmadığını, “yurtsever kitlenin kendiliğinden tepkisi olduğunu” anlatıyordu. Üç ayrı yerde, aynı anda, aynı sloganlarla saldırılıyor ve DEHAP, herkesi aptal yerine koyarcasına, bunun merkezi olmadığına inanılmasını istiyordu.

DEHAP da, yayınladığı 17 Ocak tarihli açıklamada saldırıları mahkum ettiğine dair tek bir kelime bile kullanmayıp, tersine saldırıyı gerekçelendiriyordu.

Yapılan toplantılarda, 40 örgütün önünde, Gazi’deki saldırıyı, Cephe’ye karşı atılan sloganları onaylamadığını söyleyen DEHAP, “Basınınızdaki dil bizim mücadelemize yönelik bir saldırıdır. Milliyetçi deniyor...” diyerek de mantıklarını ortaya koyuyordu.

*

Sonuçta, yapılan bir çok görüşme, tartışma sonrası, bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. 26 Ocak 2005 tarihli açıklamayla duyurulan kararda şöyle denildi:

“Solun kendi arasındaki sorunlarının çözümü kesinlikle şiddet olamaz. DEHAP ve HÖC arasında yaşanan olayları bir komisyon oluşturup tartışacağımızı, iddiaları araştıracağımızı ve bunları bu komisyon tarafından halkımıza açıklayacağımızı ilan ediyoruz. (...)

Bu komisyonun alacağı kararlara DEHAP ve HÖC olarak uyacağımızı taahhüt ediyoruz. Yaşanan bu tür olumsuzluklardan egemen güçlerin faydalanma çabalarına da izin vermeyeceğiz.”

Evet: “Solun kendi arasındaki sorunlarının çözümü kesinlikle şiddet olamaz.” yazılı bir bildiriye imza atan Kürt milliyetçi hareketi, bugün yine “sol içi şiddet”le karşımızdadır.




ayhan  |  Cvp:
Cevap: 1
02.08.2014- 17:30

- Mayıs 2005, Ankara; TKP’lilere Saldırı

Ankara’da, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Cebeci Kampüsü, ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde Kürt milliyetçi hareketin gençlik örgütü, Bağımsız Gençlik Hareketi (BAGEH), TKP’li öğrencilere saldırdı.

GEREKÇE: TKP’lilerin “yurtsever” adını kullanması

AMAÇ: Solu sindirmek.

Aynı dönemdeki sol içi bir hukuk ve platform oluşturulması doğrultusundaki çabaların da etkisiyle, saldırıdan kısa süre sonra BAGEH ve TKP’li öğrenciler, çatışmayı durduran ortak bir açıklama yaptılar. Ancak Kürt milliyetçileri, verdikleri sözü çabuk unutacak ve devrimcilere saldırmaya devam edecekti.

- Platform, Komisyon ve OYALAMALAR

Cephelilerin önerisi, yoğun çabaları ve bir çok siyasi hareketin de onayı, katılımıyla 21 Ekim 2005’de Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’nun kurulduğu açıklandı.

Gazi-Nurtepe-Alibeyköy saldırısını soruşturmak üzere Platformun onayıyla DHP, EHP, ESP ve Devrimci Hareket'ten oluşan bir Komisyon kuruldu.

DEHAP, Komisyonun kuruluşuna onay vermiş olmasına rağmen, kurulduğu günden yaptığı son toplantıya kadar sürekli çalışmaları sekteye uğratmaya, zamana yaymaya çalıştı.

Sürecin her aşamasında Komisyonun HÖC'den talep ettiği tanıklar, belgeler anında komisyona sunulmuş, ancak DEHAP tam tersi bir tavırla sürekli toplantıları erteletmeye, tanıkları getirmemeye çalışmıştır. HÖC, DEHAP'ın işi yokuşa sürmesi üzerine 14 Temmuz 2005'te komisyona yazılı bir metin sundu. Bu metindeki vurgular, bugünü anlamak açısından da önemlidir:

“1- DEHAP yapay gerekçeler üretmektedir.

2- DEHAP, ‘Her Kürt benden sorulur’ anlayışından vazgeçmelidir.

3- DEHAP bu tür gerekçelerle saldırıdaki sorumluluğunu gizlemek istemektedir.

4- DEHAP il binası önündeki basın açıklamamızı ‘saldırı’ olarak adlandırmaktadır. Bunu tartışmayız bile.

5- Yurtsever Gençlik bildirisi en az 9 Ocak saldırısı kadar önemlidir. Bu bildiri merkezi bir şekilde kaleme alınmış ve dağıtılmıştır.

6- Dergilerimizde ve bildirilerimizde kullandığımız ifadeler, tanımlamalar, tespitler ideolojik mücadelenin bir gereğidir. Biz 35 yıldır bunları söylüyor, yazıyor, savunuyoruz.

7- DEHAP'ın sürecin baflından beri sergiledi€i tavır... Önce reddeden, sonra mızrak çuvala sı€mayınca sahiplenmek zorunda kalan ve bu nedenle çeflitli gerekçelerle toplantılara gelmeyen, belge sunmayan vb. tavrı sorundaki sorumlulu€unu unutturmaya en azından sürece yayarak sorunun vahametini azaltmaya çalıflmıfltır. Her fleye ra€men, bugün gelinen aflama önemlidir. DEHAP saldırının siyasi sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu saldırı mahkum edilmeli, DEHAP, HÖC'den ve saldırıya maruz kalan halktan özür dilemelidir.”

- Ekim-Kasım 2005: Diyarbakır’da Devrimci Gençliğe Saldırı

Diyarbakır’da Dicle Gençlik Derneği üyesi devrimci öğrencilere yönelik ilk tehdit ve saldırılar, 20-25 Ekim 2005’te başladı.

GEREKÇE: Dergilerinizde bizim hakkımızda şöyle yazmışsınız...

AMAÇ: “size burada siyaset yaptırmayacağız” sözünde somutlanmaktaydı.

Bu gelişmeler BAGEH ve DEHAP yöneticilerine, ve hem de Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’na iletilmiş, sorunun çözümü için gerekenlerin yapılması istenmiş, ancak bir çözüm gelişmemiştir.

Çözülmeyen sorun, 24 Kasım saldırısını ortaya çıkarmıştır.

24 Kasım 2005’de, Dicle Gençlik Derneği üyesi öğrenciler “Öğrenci Haklarımızı İstiyoruz” kampanyasını duyurmak amacıyla bir basın açıklaması yapmak isterken, “size burada çalışma yaptırmayacağız” diyen BAGEH’li bir grubun engeliyle karşılaştılar.

Daha sonra okul çıkışında 30 kadar BAGEH’li sopalarla, demirlerle pusu kurup Dicle Gençlik Derneği üyelerine saldırdı. Saldırıda bir çok öğrenci yaralandı.

Saldırı BAGEH tarafından “devrimci şiddet uyguluyoruz” denilerek sahiplenildi.

Gençlik Dernekleri Federasyonu, darp edilen, kafası gözü yarılan öğrencilerin fotoğraflarını içeren bir mektubu DTP Genel Merkezi’ne gönderdi.

Saldırıdan iki gün sonra BAGEH’liler Gençlik Derneği üyesi öğrencilerin çalışmalarını zorla engellemeye devam etmesi üzerine, Dicle Gençlik Derneği’nden öğrenciler BAGEH ile görüşmeye gittiler. BAGEH’liler şöyle dediler: “Diyarbakır’da Gençlik Derneği’nden kimseye çalışma yaptırmayacağız. Eğer çalışma yapmaya devam ederseniz Gençlik Dernekli herkesi öldürürüz.”

Gençlik Federasyonu üyesi öğrenciler, 5 Aralık’ta yine oradaydılar ve Dicle Üniversitesi’nde, BAGEH’in saldırgan tutumunu kınayan bir açıklama yaptılar. Eylem sırasında “Sol İçi Sorunların Çözümü Şiddet Olamaz / Dicle Üniversitesi Öğrencileri” yazılı pankart açıldı.

6 Aralık 2005’de BAGEH üyeleri, ellerinde demir çubuk, cop ve sopalarla Dicle Gençlik Derneği üyelerinin yollarını keserek saldırdılar.

Görüşmeler yapılır, bakarız, araştırırız denilirken, saldırıları sürdürmenin bir örneği daha yaşanıyordu... Ve daha da yaşanacaktı.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 2
02.08.2014- 17:31

- 2006 yılı başı: Dicle Üniversitesi'nde TKP'lilere Saldırı

YÖGEH’li öğrenciler, bir TKP’li öğrenciye saldırdılar.

GEREKÇE VE AMAÇ: İstanbul'daki çeşitli okullarda "Yurtsever Cephe" imzalı çalışmalara ve afişlere “izin vermeyeceğini” açıklayan Kürt milliyetçiliği, siyaset yasakçılığını “sol içi şiddetle sürdürüyordu.

- 1 Ocak 2006: Lavrion’da Tekrar Saldırı

Lavrion Mülteci kampında PKK’liler, Cephe taraftarlarına saldırdı.

GEREKÇE: “Derginizde Kürtlere ve önderimize hakaret ediyorsunuz.. Kitlemiz tahrik oldu...”

AMAÇ: Kamptan devrimcileri atmak ve sindirmek.

PKK’liler, kamptaki DHKC komününün tabelasını indirip, Cephelileri kamptan atmak için saldırdılar. Odadaki Cepheliler, barikat kurarak direndi.

Bunun üzerine PKK’liler, önce duvarı delerek odaya su sıkıp içeridekileri boğmaya çalıştılar, sonra, odaya peşpeşe 5 adet molotof attılar. Atılan molotoflardan iki Cepheli tutuşmuş, ancak hemen söndürülmüştür.

Saldırı sonrası, Yunanistan’da Yunan Solu ve Türkiye Solu’ndan PKK, DHKC, MKP, TDP ve MLKP’nin katılımıyla geniş bir toplantı yapıldı.

Yunan Solu adına yapılan konuşmalarda PKK saldırısı eleştirildi ve saldırıların sürmesi halinde, bunun dayanışmayı kesmeyi de beraberinde getireceği uyarıları yapıldı.

AYNI MAZERET: PKK temsilcisi, “saldırının kendi hiyerarşileri dışında geliştiği”... kitlelerini tutamadıkları şeklindeki klasik geçiştirmeye başvurmaya çalıştı; ama karşılarındaki kimse aptal değildi... Kimse kabul etmedi bu gerekçeyi.. Sonuçta, PKK sözcüsü, “Bu olayı yargılıyoruz, doğru bulmuyoruz. ... Zoru elbette ki kabul etmiyoruz. Ve bundan sonra da olmamalı” şeklinde sorumluluğu üstlenen bir açıklama yaptı.

Toplantıda üzerinde hemfikir olunan ve ortak metine dönüştürülmesi benimsenen noktalardan biri de şuydu:

“Sol içi şiddeti ve Lavrion’daki saldırıyı kınıyor ve mahkum ediyoruz. PKK kendi taraftarlarının yaptığı saldırıyı kınıyor, mahkum ediyor ve olayın siyasi sorumluluğunu üstleniyor.”

Sorumluluğunu üstlenmişti güya. Ama sorumsuzluğa devam edildi.

Bu arada eklemek gerekir ki, oradaki toplantılarda MLKP ve TDP temsilcileri, saldırganlığı koruyan ve meşrulaştıran bir tutum takındılar; sol içi şiddette saldırganlığın cezalandırılmasına karşı çıkarken, bir de “şiddete neden olan üslup da metne geçmeli” şeklinde devrimci anlayışla bağdaştırılamayacak ve aslında saldırıyı meşrulaştıran bir dayatmada bulundular. Bu çarpık ve yaranmacı öneri kimse tarafından kabul görmedi. MLKP temsilcisi yaranmaya kararlıydı, bu kez de “hareketlere dikkat edilmeli” şeklinde akla ziyan bir ek yapılmasını önerdi metne. Söylediği her söz, sol içi şiddeti meşrulaştırmaya çıkıyordu. Önerisi reddedildi.

- 22-23 Mart 2006: İÜ ve Avcılar’da Ekim Gençliği’ne Saldırı

Kürt milliyetçi hareketinin gençlik örgütü YÖGEH, 22-23 Mart 2006’da İstanbul Üniversitesi'nde, 24 Mart günü de Avcılar Kampüsü'nde Ekim Gençliği öğrencilerinin açtığı masalara saldırdı.

GEREKÇE: Ekim Gençliği'ndeki bir yazıda “önderliklerine ve değerlerine hakaret edildiği...

YÖGEH’liler, bu gerekçeyle söz konusu okullarda, Ekim Gençliği masalarına fiili saldırıda bulunmuş, araya girerek olayları engellemek isteyen diğer devrimci gruplardan öğrencileri de saldırıyla tehdit etmiştir. Avcılar'daki olaylarda sopalar da kullanılarak olay daha vahim bir boyuta taşınmıştır. Saldırılar sırasında devrimci gruplar “Platformun varlığını” hatırlattığında ise “platformla tartışmaların tükendiğini ve artık tanımadıklarını” söylediler.

Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, YÖGEH’in saldırılarının artması üzerine 26 Mart 2006’da bir açıklama yaparak saldırıları kınadı.



ayhan  |  Cvp:
Cevap: 3
02.08.2014- 17:39

- 1-5 Mayıs 2006: Devrimcilere Karşı Dört Ayrı Saldırı

Kürt milliyetçi hareketi, 1-5 Mayıs arasında Haklar ve Özgürlükler Cephesi kurumlarına ve üyelerine karşı dört ayrı saldırı gerçekleştirdi.

GEREKÇE: “Siz bize 1 Mayıs'ta saldırdınız”...

GERÇEK: 1 Mayıs'ta HÖC'ün DTP ve YÖGEH'lilere karflı HİÇBİR saldırı tutumu olmamıştır.

AMAÇ: Devrimcileri sindirmek.

1. saldırı: 1 Mayıs günü saat 16.30 civarı, Gençlik Federasyonu'ndan bir öğrenciye Taksim Tünel hattında son durakta saldırıldı.

2. saldırı: Aynı gün, Eminönü’nde iki kişiye, “Siz HÖC'lü müsünüz?” diye sorarak, cevap da beklemeden saldırıldı.

3. saldırı: 2 Mayıs’ta devrimcilerin faaliyet yürüttüğü İstanbul Üniversitesi Halkbilim Kulübüne baskın düzenleyen Kürt milliyetçi hareketinden 15 kişilik grup, ellerindeki demir sopalarla kulüpte bulunanlara saldırdı.

4. saldırı: 5 Mayıs’ta ise 1 Mayıs Mahallesi'ndeki Anadolu Temel Haklar Derneği, aynı biçimde saldırıya uğradı. Dernek, “Biji serok Apo” sloganlarıyla içeriye giren yüzleri maskeli, ellerinde kalaslar ve silahlar bulunan 15 kişi tarafından basıldı. Dernek üyelerinin kafasına silah dayayıp “vurayım mı, vurayım mı?” diyen saldırganlar, "bir dahakine öldürmeye geleceğiz...” tehditleriyle gittiler.

Saldırılar üzerine DTP’yle diyalog kurmaya çalışan HÖC’lülerin çabaları karşılıksız kaldı.

Saldırıdan uzun bir süre geçmesine rağmen saldırıların sorumluluğunu üstlenen olmadı .

Fakat, Gençlik Federasyonu’ndan öğrencilere saldıranlar tanınmaktaydı; YÖGEH’liydiler. Anadolu Temel Haklar Derneği baskınında ise saldırganlardan birinin maskesi düşmüş ve saldırganın DTP’li olduğu teşhis edilmişti.

Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, tüm sol grupların sol içi şiddet karşısında ortak ve net bir tavır alması doğrultusunda, sol güçlere bir çağrı yaptı. Ancak somut bir sonuç çıkmadı.

- 31 Mayıs 2006; Diyarbakır’da Devrimci Gençliği Tekrar Saldırı

6. Kültür ve Sanat Festivali’ne giden Dicle Gençlik Derneği'nden biri kadın iki öğrenciye, DTP'li 10-15 kişilik bir grup tarafından saldırıldı.

GEREKÇE: Klasik; DTP'li grup, bizim önderliğimize küfrediyorsunuz ne işiniz var bu alanda” diyerek saldırdı.

Tekmelerle, yumruklarla gerçekleştirilen saldırıda 2 devrimci darp edildi. Etrafta konseri izlemeye gelen insanları da “bunlar önderlerimize küfür ediyor ne işleri var aramızda kovalım onları buradan...” diyerek kışkırtmaya çalışmışlardır.

Diyarbakır’da saldırılar sürerken, üç aylık sürede, Platform sorunun çözümü doğrultusunda bir çok toplantı, görüşme, girişimde bulunmuş, ancak “sol içi şiddeti” meşru gören anlayış, saldırılarının özeleştirisini vermediği gibi, sol içi şiddeti yaygınlaştırarak sürdürmüştür.

- Diyarbakır Saldırılarına İlişkin Görüşmeler

Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, aynı açıklamada, Kürt milliyetçilerinin Diyarbakır’da Dicle Gençlik Derneği üyelerine yönelik saldırılarıyla ilgili bizzat Diyarbakır’a giderek yaptığı görüşmelerin sonucunu da açıkladı. Açıklamada şunlar vurgulanıyordu:

“(Platform) YÖGEH'i eleştirmiş, diğer yandan da sorunun diyalog yoluyla çözülmesi için çaba göstermiştir. Böylece, sürecin başlangıcında kapalı görünen diyalog kapıları platformumuzun çabasıyla bir ölçüde açılmış, YÖGEH'le bir dizi görüşme gerçekleştirilmiştir. Daha sonra da platformumuzun görevlendirdiği bir heyet Diyarbakır'a giderek bu özgül olayın yerinde incelenmesi için çaba göstermiştir. Ancak sonuç olarak bütün bu çabalara karşın görüşmelerin YÖGEH tarafından kesilmesi sonucu, hem Diyarbakır özgülündeki sorun çözülememiş, hem de genel olarak mevcut olan şiddet ortamı ortadan kaldırılamamıştır. Bütün görüşmelerde YÖGEH “önderliklerine ve değerlerine hakaret edildiği”ni öne sürerek uyguladıklarının şiddet değil “meşru savunma” olduğunda ısrarcı olmuş, şiddet uygulamaya devam edeceğini açıkça beyan etmiş, bir yandan sorunun da Diyarbakır'daki Gençlik Derneği temsilcisiyle ilgili olduğunu söylerken diğer yandan da özellikle Kızıl Bayrak ve HÖC'e karşı böyle bir tutumlarının olduğunu, olacağını dile getirmiştir.(...)”

Gerekçenin önemi yoktu zaten. Mesele, devrimcileri diyarbakır’da barındırmamaktı, yani söze gelince eleştirdikleri siyaset yasakçılığıydı. Buna hangi gerekçe uydurulursa uydurulsun, özü buydu.

- 8-15 Nisan 2007: DTP'lilerin Ümraniye, Eyüp, Okmeydanı Saldırıları

DTP'liler 8 Nisan 2007’den başlayarak, 9-10-14-15 Nisan 2007’de Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'ndeki Anadolu Temel Haklar Derneği'ne 2 kez, Eyüp Temel Haklar Derneği’ne ve Okmeydanı Temel Haklar Derneğine, 30-40 kişilik maskeli gruplarla saldırdılar. Dernek çalışanlarına silah çekildi, ateş edildi. Dernekler tahrip edildi. Devrimcilerin kafaları yarıldı.

GEREKÇE: 6 Nisan akşamı Welat Dergisi dağıtan iki dağıtımcı bıçaklanmış, hastahaneye kaldırılmıştır. Kürt milliyetçileri, saldırı ile ilgisi olmamasına karşın HÖC’lüleri sorumlu ilan ederek, saldırıların gerekçesi yaptılar.

10 Nisan Salı günü Sol içi hukuk Platformu heyeti, DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş ile görüştü. Bu görüşmede Erbaş, 1 Mayıs mahallesindeki saldırının doğru olmadığını, kınadıklarını, bundan sonra saldırı olmayacağını, yaşananları hiç tasvip etmediklerini, HÖC'le ikili görüşme yapmak istediklerini belirtti.

DTP il başkanı bunları söylerken aynı günün gecesi saat 21.00 civarında bir kısmı maskeli ve silahlı bir grup Eyüp Temel Haklar’a baskın düzenledi.

12 Nisan: Plaftorm adına Heyet oluşturulup Kürt milliyetçi hareket temsilcileriyle görüşüldü.

Görüşmede söylenenler aynen şunlardı:

“Bıçaklama olayında ilk kanaatimiz HÖC'ün yaptığı yönündeydi. Bunun için Anadolu temel haklara giderek uyarıda bulunduk. Fakat HÖC'ün açıklamaları ve sonraki değerlendirmelerimizde bıçaklama olayını HÖC'ün yapmadığını öğrendik. Bunu polis bile yapmış olabilir. Eyüp Temel haklara saldırı o birimimize haberin geç ulaşmasından kaynaklıdır. Size de söylediğimiz gibi saldırıları durdurmuştuk. Ama birime haber geç ulaştığı için o olay yaşandı. Her iki saldırıyı da mahkum ediyoruz. Bundan sonra kesinlikle böyle bir şey olmayacak. Hiçbir biçimde bizden yana gelişen bir olay yaşanmayacak.”

Söylenenler çok net ve açıktı. Saldırı gerekçelerinin bile yalan olduğu ortadaydı... Üstelik “benzer bir olay yaşanmayacak” demişlerdi. Fakat yaşandı.

Bu kez 14 Nisan’da Okmeydanı Temel Haklara saldırdılar.

Söylediklerinin hiçbir anlamının olmadığını yaşam gösterdi. Kürt milliyetçi hareket saflarında öylesine bir “düşmanlık” körüklenmişti ki, HÖC’lüler, saldırganları defalarca püskürtmesine rağmen, tekrar toplanıp, tekrar Okmeydanı Temel Haklar Derneği’ne karşı saldırıya geçiyorlardı... Sanki “düşman kalesini” zaptedeceklerdi.

Polis, saatlerce süren bu çatışmayı izledi. Daha sonra mahalleye giren polis gaz bombalarıyla saldırdı ve ardından Temel Haklar Derneği'ne girerek arama yaptı.

- 15 Nisan 2007: Sözlerin hükmü yok! Saldırılara devam!

Olayların gösterdiği vahim ve tehlikeli gelişme üzerine DTP ile görüşüldü. DTP’den Doğan Erbaş’ın “kitlelerini kontrol edemedikleri” açıklamasının ardından ortak bir açıklama yaparak provokatif ortama son verilmesi kararı alındı.

Bu doğrultuda, 15 Nisan akşamı, Okmeydanı Temel Haklar Derneği’nin kapısının önünde devrimci demokratik grupların da katılımıyla, halka ortak bir açıklama yapıldı.

Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği ile Eşit Özgür Yurttaş Hareketi ortak imzasını taşıyan açıklamada “Bu aşamadan sonra devrimci ve demokratik güçler arasında gerilimi tırmandıracak olayları yeniden başlatacak her türlü girişimi nereden gelirse gelsin provokasyon sayacaktır. Bugüne kadar yaşanan olayları engelleyememekten ötürü büyük bir üzüntü içersindeyiz ve devrimci demokratik kamuoyuyla, türk, kürt ve diğer halklarımızdan özür diliyoruz.”

denilmişti. Ve fakat, aynı akşam... Aynı akşam, ortak açıklamada “provokasyon sayılacağı” açıkça ilan edilen bir saldırı daha gerçekleşti.

Aynı akşam, saat 22.00 sularında Okmeydanı Temel Haklar’ın bulunduğu sokağa giren bir grup Kürt milliyetçisi, sokakta sloganlar atarak ve havaya ateş açarak saldırdı. Derneğin içine molotof atmaya çalışan saldırganlar, derneğin kapısının tutuşmasına neden oldular. Bu arada derneğin önünde bulunan ve halktan birine ait arazi cipi yine saldırganlar tarafından molotoflandı, derneğin yanındaki bir börek imalatçısının camları kurşunlandı.

Yine görüşme, ve yine özür! 18 Nisan’da Kürt milliyetçi hareketin yetkilileriyle bir kez daha görüşüldü. Bu görüşmede, hatalı olduklarını belirterek, özür dilediler. Ama işte sonrasında yine defalarca bu özürler de çiğnendi...

- 30 Ağustos 2009: BDSP standına saldırı

1 Mayıs Mahallesi Kuruluş Festivali’nde Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyeleri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun (BDSP) stantlarına fiili bir saldırıda bulunmuştur.

GEREKÇE: Kızıl Bayrak gazetesinde çıkan M. Can Yüce imzalı yazıyı önderlerine hakaret olarak değerlendirmişlerdi.

BDSP standlarına ve çalışanlarına sopalarla saldıran DTP’liler, saldırıyı durdurmak için araya girenlere de saldırdılar.

Devrimci Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, 13 Ekim 2009 tarihli açıklamasıyla şöyle dedi: “...Sonuç olarak, yaşanan saldırıyı kınıyor, DTP'ye şiddete son vermeye, yaşanan sorunu diyalog zemininde çözmek için adım atmaya çağırıyoruz.”

- 26 Ekim 2009: DHF üyelerine saldırı

Ankara’da DTCF’de bildiri dağıtan DHF (Demokratik Haklar Federasyonu) üyelerine Kürt milliyetçi hareketi tarafından saldırıldı.

GEREKÇE: Bildiride kendilerine ve önderliklerine yönelik saldırı olduğu, hakaret edildiği...

AMAÇ: Devrimci eleştirinin önünü kesmek.

- 9 Kasım 2009: Halk Cephesi’ne Saldırı

Yüzleri maskeli, sopalı, molotoflu, silahlı 20 kişi, 1 Mayıs Mahallesi’ndeki Anadolu Haklar Derneği’ne ve Gülsuyu Haklar Derneği'ne saldırdı. Dernekler yakıldı, dernekte bulunanlara saldırıldı.

GEREKÇE: Çıkan yayınlarda önderliklerine hakaret edildiği...

GERÇEK: Halk Cephesi’nin hiçbir yayın organında Kürt milliyetçi hareketine, önderine, küfür, hakaret yoktur. Böyle tek bir kelime bile gösteremezler ve nitekim YILLARDIR BU GEREKÇEYE SARILMALARINA RAĞMEN BUGÜNE KADAR BÖYLE BİR KANIT GÖSTEREMEMİŞLERDİR.

AMAÇ: Devrimcileri sindirmek.

SONUÇ: Bugüne kadar devrimcileri kimse sindiremedi, bundan sonra da kimse sindiremeyecektir.

Her saldırı, kendilerini vuracak, kendilerini teşhir edecektir.

Halkın Sesi

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 4
02.08.2014- 17:45

PKK'nın siyaset yasağıda yanlış Türkiye Sol'unun siyaset yasağıda yanlış. Birisinin yanlışı diğerinin doğrusu olamaz. Türkiye Sol'u sırf " Kürt milliyetcileriyle" değil kendi arasında da kavgalı ve yasakçı. Eğer devrimciler arasındaki şiddete karşıysak dürüst olmamız gerekli ve kavga yapan, siyaset yasaklayan, kendisinden izin isteyen, mülkiyetcilik yapan,.....   herkesi eleştirmemiz gerekli. PKK'nın Kürdistan'da ve başka bölgelerde yaptığı yasağı ve saldırıları eleştiriken Cephe'nin tutumunu doğru bulursak, haklı bulursak çifte sıtandart uygulamış oluruz ve dürüst olmayız.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 5
02.08.2014- 17:59

Çayan Mahallesinde başlayan olaylar Demirtaş standı sırasında ortaya çıkan anlaşmazlıklarla sınırlı değil. Bu olayların geçmişi de var. Bu geçmişe bakıldığında kürt ulusalcı hareketi ben istediğimi yapar, hiç kimse de bana karışamaz şeklinde özetlenebilecek bir tavır içinde olduğu görülür. Halkın Sesi'nin bu yorumu bunu açıkça gösteriyor. Bu anlayış sadece bugün ortaya çıkmadı, dün de vardı, bugün de sürüyor. Bugün sadece kuyrukçu diyebileceğimiz bir kesim tarafından desteklenen bu siyasi tavır sürdükçe kürt hareketinin Türkiye sosyalist hareketi tarafından tamamen dışlanacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

DevrimVakti  |  Cvp:
Cevap: 6
03.08.2014- 03:32

28 Şubat Pazartesi günü, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde ilki gerçekleşen
saldırılar hakkında kamuoyuna, saldırıları gerçekleştirenlere, politik sorumluluklarını yerine getirmeyenlere, seyirci kalanlara ve saldıranları cesaretlendirmek yolunu seçenlere açıkça hitap etme zorunluluğu doğmuştur.

Partimiz, şimdiye dek, saldırıların karşılıklı polemiklerle boyutlanması ve çeşitli noktalarda bir çatışma halini almasına izin vermemek için, konunun muhatapları ve meşru ilgilileri ile diyaloğu geliştirmeyi tercih etmiştir. Bu yolla gerilimi düşürmek mümkün olmamış,muhataplarımızın samimiyetleri bizim açımızdan kuşkulu hale gelmiş, saldırıların sona ermesini sağlamak konusunda etkili müdahalelerde bulunamadıkları ise kesinleşmiştir.

Bu kadar haksız ve gayrımeşru bir saldırganlığın, büyük bir sorumsuzlukla görmezden gelinmesi, örtülü biçimlerde desteklenmesi ve ısrarla sürdürülmesi gerçekten anlaşılmazdır.

Diyalog ve demokratik çözüm yollarından, sorunların toplum tarafından açıkça ve özgürce tartışılmasından haklı olarak söz eden kesimlerin tavırları, bizim için özgürlükten ve demokrasiden gerçekten ne anladıklarını sorgulanır hale getirmiştir.

Öncelikle yaşanan olayları, bu olaylar sırasında sergilenen kimi tavırları ve kamuoyuna yansıyan değerlendirme ve sonuçları ortaya koymak; tavrımızın bundan sonra nasıl şekilleneceğini anlatmak istiyoruz.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ Cebeci Kampüsü

TKP'nin 12 Haziran seçimlerine dönük hazırladığı bildirge, ülkenin her yerinde olduğu gibi,üniversitelerde de TKP'liler tarafından dağıtılmaktadır.

25 Şubat Cuma günü, BDP yönetimi tarafından "Kürt gençleri" olarak tanımlanan ve
BDP üyesi olmadıkları söylenen kişiler, bildirge dağıtımını engellemek istemiş; konu aynı gün BDP Genel Merkezi'ne bildirilmiş; buna rağmen, 28 Şubat Pazartesi günü bildirgeyi dağıtan TKP'li gençlere saldırılmıştır.

Saldırıda bıçak, satır, demir sopa gibi araçlar kullanılmış; 2'si ağır olmak üzere, 4 TKP'li gencin yaralanması ile sonuçlanmıştır. Ağır yaralananlardan birisi ameliyata alınmış,kafasına aldığı darbe yüzünden ölümcül tehlike atlatmıştır. Bu arkadaşımız, TKP Öğrenci Bürosu üyesi bir Kürt gencidir!

Saldırının gerçekleştiği gün, BDP yönetimiyle görüşmeler yapılmış, bu görüşmelerde
"saldıranların BDP üyesi gençler olmadığı, bir provokasyon ihtimalinin yüksek olduğu" muhataplarımızca dile getirilmiştir.

Bu saldırı, izleyen günlerde "Kürt gençlerinin hassasiyeti" ile açıklanmıştır. Fırat News Ajansı kaynaklı haberlerde, yaralananların kimliğine ilişkin hiçbir bilgi verilmeden, TKP ve TKP'li gençler suçlanmıştır.

ESKİŞEHİR

Cebeci'deki saldırının hemen ardından, Eskişehir'de de benzer bir engelleme ile karşılaşan TKP'li öğrencilere "faşist" oldukları, "saldırılmayı hak ettikleri" söylenmiştir.

İzleyen günlerde gelen talep üzerine yapılan bir görüşmede, BDP adına konuşan
kişi, “saldırıları tasvip etmediklerini, TKP'yi devrimci güçler içinde gördüklerini, bu tavrın son bulması için çabalayacaklarını” söyleyerek kendilerine 2 gün süre tanımamızı istemiştir.

Bu sürenin sonunda tablonun Eskişehir ve başka kentlerde de pek değişmediğini
belirtmek durumundayız.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ Tandoğan Kampüsü

Cebeci Kampüsü’ndeki saldırıdan sonraki günlerde, BDP yönetimi sorunu
araştırdıklarını,çözmek istediklerini belirtmiş; saldırıda ağır yaralanan arkadaşlarımızı hastanede ziyaret ederek onlarla görüşmüştür.

Aynı günlerde, Tandoğan Kampüsü’nde 2 kişi TKP'li bir öğrenciye saldırmıştır. Saldırının ardından Ankara'daki başka üniversitelerde TKP'lilerin BDP'lilere saldırdıkları ve dövdükleri yalan haberi yayılmıştır. Yayılan haberin yalan olduğu BDP tarafından da teyid edilmiştir.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

7 Mart Pazartesi günü, İstanbul Üniversitesi'nde, kimi internet sitelerinde yine "Kürt gençleri" olarak tanımlanan kişiler, TKP bildirgesini dağıtan öğrencilere saldırmış; TKP'li grubun kalabalık olması ve başka sol görüşlü öğrencilerin de müdahale etmesi nedeniyle saldırı durdurulmuş; 4 TKP'li öğrenci yaralanmasına rağmen okuldaki çalışmalar sürdürülmüştür.

9 Mart Çarşamba günü ise, üniversite içinde yine engelleme girişimi olmuş, ortaya çıkan gerilim okula çevik kuvvetin yığınak yapmasıyla devam etmiştir.

Üniversitedeki Eğitim-Sen temsilcisinin araya girmesi ile birlikte, TKP'li ögrenciler, polisin okulu terk etmesi şartıyla çalışmalarını kendi iradeleri ile bitirip okuldan çıkacaklarını duyurmuşlardır.

Daha önce Ankara'da okul çıkışında saldırıya uğradıkları bilgisini paylaştıkları Eğitim-Sen temsilcilerinin okul çıkışında saldırı olmayacağı teminatı ile polisin okulu boşaltmasının ardından topluca okuldan çıkmışlardır.

Okuldan çıkan TKP'li öğrencilere İETT duraklarında ve bindikleri otobüslerde taş, sopa ve soda şişeleriyle saldırılmıştır. Otobüsün camları kırıldığı için, hızla hareket etmesi nedeniyle otobuse binemeyen duraktaki bir TKP'li öğrenci linç edilmek istenmiştir.

Beyazıt'taki bu saldırıyla eş zamanlı olarak, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde 3 TKP'li öğrenci 20 kişilik grubun saldırısına uğramıştır.

Tüm yaşananların özeti, Türkiye'nin birden çok yerinde TKP'nin seçim bildirgesi gerekçe gösterilerek TKP'li öğrencilere taş, sopa, satır, bıçak ve şişelerle saldırılmasıdır.

AÇIKLAMA VE HABERLER

Bu gelişmeler karşısında çeşitli sol kesimlerin, yayın organlarının ve kitle örgütü ve sendikaların farklı tavırları olmuştur.

BDP yöneticileri, kendileri ile yapılan görüşmelerde sergiledikleri tavır ve görüşleri,herhangi bir biçimde kamuoyuyla paylaşma yoluna gitmemişlerdir.

"Ankara'da belli bir grubun çatışma ortamı yaratmak istediği" gibi değerlendirmeler,yapılan görüşmelerde kalmış, BDP kanadından bir açıklama gelmemiştir.

Sadece Fırat Haber Ajansı'nda yer alan bir habere göre, BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis "Kürt gençliği ile TKP gençliği arasında yaşanan gerginlikten dolayı parti olarak rahatsız olduklarını" söylemiş; "hazırlanan bildirinin karşı taraftan, 'düşünce özgürlüğü' kapsamında değerlendirildiğini” hatırlatarak “Mustafa Suphilerin geleneği üzerine oturan ve bu gelenekten gelen TKP'nin Kürt Hareketi'ne yönelik değerlendirme yaparken, daha hassas olmasını bekliyoruz” demiştir.

Habere bakılırsa, BDP tarafından şimdiye kadar yapılan tek açıklamada Sayın Halis,
TKP'nin seçim bildirgesini "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirmemektedir!

Düşünce Özgürlüğü mü?

Partimiz de seçim bildirgesini "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirmiyor! TKP'nin seçim bildirgesi, devletin ya da başka birilerinin koyacağı yasakların konusu olamaz. TKP'nin bildirgesi, TKP'nin bildirgesidir!

“Türkiye Komünist Partisi’ne Oy Vermek İçin 10 Neden” başlıklı bildirgenin saldırıya gerekçe olan 8. maddesini hatırlatmak istiyoruz:

"Komünist partinin güçlü olduğu bir Türkiye'de kimse bir yandan ülkeyi satıp bir yandan da birlik-bütünlük edebiyatı ile milliyetçiliği pompalayıp düşmanlık üretemez; halkları biribirine düşürecek söylemler alıcı bulmaz; Kürtlerin umutsuzluk içinde emperyalist ülkelerden, cemaatlerden ya da ayrılıktan medet umar hâle getirilmesine kimse izin vermez; farklı etnik kökenlerden insanların birbirlerine güveni pekişir; birçok okulda İngilizce, Fransızca, Almanca eğitim verilirken, bu ülkenin dillerinden Kürtçe üzerindeki yasaklama ve kısıtlamalar kolay kolay savunulamaz."

Fırat Haber Ajansı'nın aktarımına göre, Şerafettin Halis'in "yeterince hassas" bulmadığı görüşler bunlardır! Dehşet verici olan, konuyla ilgili yapılan açıklamalarda, özel olarak Fırat Haber Ajansı'nın haberlerinde ve kimi başka haberlerde, "Kürt gençlerinin hassasiyet gösterdiği" öne sürülen cümlelerin uydurularak aktarılmış olması ya da aktarılmamasıdır.

Fırat Haber Ajansı'nın aktarımına göre TKP, bildirgesinde "Kürtleri emperyalizme ve bölücülere" terk etmeyeceğini söylemektedir! Aynı kaynaktaki bir başka aktarıma göre, TKP bildirgesinde "Kürtleri umutsuzluk içinde cemaatin kucağına bıraktılar" yazmaktadır.

Özgürlük mü?

Saldırganları bir yana bırakalım. Konuya ilişkin yapılan kimi yorumlar gerçekten yapanlar açısından utanç vericidir.

Örneğin, TKP afişlerini değiştirmeliymiş! Herkesin gözü önünde duran, ne dediği,
ne demediği belli olan bir bildirge için, bunları söylemenin tek anlamı olabilir. TKP, bildirgelerini TKP üyesi olmayanlara yazdırmalı ya da her türlü saldırıya hazır olmalıdır.

Hele TKP'li öğrencilerin, seçim bildirgelerini asma konusundaki ısrarları nedeniyle suçlanmaları gerçekten ayıptır. Herhangi bir kişinin, çevrenin ya da grubun, kendini, TKP'nin ya da başka bir sol hareketin değerlendirme ve çalışmaları konusunda onay mercii olarak görmesi söz konusu bile olamaz.

Bu yaklaşımların sahipleri, "özgürlük ve demokrasi" sözcüklerini değersizleştirmektedir.Demokrasiden, Kürt sorununun toplumca açık bir biçimde tartışılmasında söz edenler, bu tür tavırlarla sadece tutarsızlığa olmamakta; özgürlükten, demokrasiden, açıklıktan söz ettikleri her yerde kendi sözlerini değersizleştirmiş olmaktadır.

Kimi siyasi kuruluşların, sendika ve demokratik kitle örgütlerinin bu konuda gösterdikleri duyarlılık da bununla bağlantılıdır. Her şey bir yana, TKP bildirgesinin bir "onay" konusu haline getirilmesi, siyasal özgürlüklere bir saldırıdır.

Halkların Kardeşliği

Yaşanan saldırıların, "Kürt halkının hassasiyetleri" ile açıklanması saçmadır. Anadilde eğitim hakkından, halkların kardeşliğinden, milliyetçi yalanlara karşı durmaktan söz edilen bir metinle ilgili hassasiyet gösterilecekse; bırakın bunu milliyetçiler, halkları birbirine düşürmek isteyenler, Turancılar ve Osmanlıcılar göstersin.

Mesele açıktır. Siyasal farklılık ve tartışmaların saldırı konusu edilmesi, solda kesinlikle yeri olmayan bir siyasal rekabet biçimidir. Yaşanan budur. Çeşitli zeminlerde ve çeşitli mücadele başlıklarında yanyana gelebilen TKP ve BDP farklı iki siyasal harekettir. TKP'nin ayrı siyasal görüşleri vardır.

Bu ayrılığı "saldırı gerekçesi" olarak görenlerin ve gösterenlerin tekrar düşünmesi gerekir.

TKP, kendi siyasal söylemine, siyasal hattına ve giderek kendi varlığına yönelmiş olan saldırıları soğukkanlılık içinde karşılamış, sorunun büyümemesini önemsemiştir.

TKP'li gençler, partilerinin bu topraklarda yaşayan halkların kalıcı kardeşliği için bir güvence olduğunu iyi bilirler.

TKP'li gençler, milliyetçi provokasyonlarda kullanılabilecek, Türkleri Kürt halkına karşı kışkırtabilecek gelişmelerin önüne geçmeyi önemserler.

TKP'li gençler, kendi siyasal doğruları için bıçakla, satırla, demirle, sopayla gelen saldırganlara, bunlar nereden gelirlerse gelsinler, bu bilinç ve özveriyle göğüs germişlerdir.

Sorunun bütün akıl sahibi muhataplarını, en başta BDP'yi, kendini zaman zaman "müdahil" konumunda gören sol kişi ve kesimleri, Kürt siyasetini bu süreci geri çevirmeye çağırıyoruz.

Türkiye Komünist Partisi, seçim bildirgesine dönük akıl almaz ve kabul edilemez saldırılar karşısında gerileyecek, duracak, yavaşlayacak bir parti değildir.

TKP'liler, Türkiye'nin her yerinde, bütün bildirilerini dağıtmaya devam edecektir.

Geçtiğimiz günlerde Isparta'da ve Sakarya'da yaşandığı gibi, bu çalışmaları sırasında düzenin beslediği dinci, gerici ve faşist güçler TKP'ye saldıracaklardır ve TKP'liler bu saldırılara gereken yanıtları verecektir.

"Kürt gençliği" adına hareket ettiğini söyleyenlerin de TKP bildirgelerine değil, bu bildirgelere yönelen sağcı saldırılara karşı hassas olmaları beklenmeli, aksini kimse anlamamalıdır, anlayışla karşılamaya kalkmamalıdır.

TKP olarak, şimdiye kadar ki kararlı ve sorumlu tavrını sürdürüreceğimizi ilan ederken, herkesi sorumlu davranmaya çağırıyoruz.

10 MART 2011

DevrimVakti  |  Cvp:
Cevap: 7
03.08.2014- 03:33

Kürt milliyetçilerin şiddete eğilimi ortada.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 8
03.08.2014- 15:04

Bölücü hareketin sola saldırıları yeni değil ki, neden şaşırıyorsunuz. 12 Eylül öncesinde bölgede güçlenmek ve saha kapatmak için de aynı yolu izlemiş ve kendisine engel gördüğü siyasetlere şiddet uygulayarak pek çok solcu, ilerici ve devrimcinin kanını akıtmıştır. Bu saldırıları sol içi tartışma olarak değerlendirmek de doğru değildir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]