Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Marksistler için bu ülkede en yakıcı iki sorun nedir diye sorulsa, verilecek yanıttan birincisi işçi sınıfı mücadelesinin etkisizliği ise diğeri de kürt sorununun çözümsüzlüğü olacaktır. Kürt sorunu veya dinamiği olarak adlandırabileceğimiz bu sorunu hemen her gün tüm halkımızla birlikte yakıcı bir şekilde yaşıyoruz. Kürt halkının onlarca yıldır ezilmişliği, asimilasyonu bir yana, son otuz yıldır da, hemen her gün gelen ölümlerle insani yönden acı da çekiyoruz.

Forumda bu konuda çok başlık da vardı, ama burada bu sorunun ne olduğundan ziyade, bu soruna marksistlerin nasıl bakması gerektiği konusunda tartışalım. Evet soru şu; Marksistler kürt sorunu-dinamiğinin neresinde durmalıdır? Nasıl bir çözüm?

Her siyasi-ideolojik yapılanmanın bir bakış açısı vardır, olmalıdır ve soruna da öyle bakılır. Bu yüzden marksistlerin ulusal soruna bakış penceresi de sadece ve sadece enternasyonalizm perspektifidir. UKKTH sorununa enternasyonalist pencereden bakmayan bir kişi herşeyden önce işçi sınıfının ulusal çıkarlarına ters düşüyor, tersinden davranıyor demektir.

UKKTH'ye bir çerçeve çizeceksek, Ulusal sorun her şeyden önce ezilen ulusun siyasi ayrılma hakkı da dahil her türlü ulusal ve demokratik hakkını içerir. 1913'te yazılan Stalin'in "Marksizm ve Ulusal sorun" adlı çalışması ve Lenin'in 1913'ten 1917'ye kadar yazdığı bu sorunla ilgili makale ve çalışmaları da aşağı yukarı bu tanımı işaret eder. Bir marksistin öncelikle ezilen ulusun böyle bir hakkı olduğuna karşı çıkması beklenemez. Bunu bir kenara koyalım.

İkinci olarak madem ki, marksistler her konuya olduğu gibi UKKTH konusuna da enternasyonal bir perspektiften bakma zorunluluğu içinde, enternasyonalizmin ne olduğu konusuna da açıklık getirmek gerekiyor.Bir kere şunu bir kez daha vurgulamakta yarar var: Enternasyonalizm sosyalistler açısından tartışmasız bir sabit durumundadır. Böyledir de, enternasyonalizm tam olarak nedir? Enternasyonalizm başka ülkelerin sorunlarına duyarlık göstermek veya empati kurabilmek midir? Ya da milliyetçiliğin karşı kutbu mudur, nedir bu enternasyonalizm? İşçi sınıfının uluslarası çıkarları dediğimizde bunları mı anlayacağız; bunlar mı anlaşılmalı?

Yanıtı bellidir bu sorunun."Hayır!" Kuşkusuz, enternasyonalizm bütün bunların hepsini de içerir.Ama bütün bu sayılanlar enternasyonalist bir tavır için yeterli gelmez. Enternasyonalizm her şeyden önce dünya devriminin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmak demektir. Hangi soruna bakarsanız bakın, hangi süreci değerlendirmek isterseniz isteyin, marksist-leninist bakış size gereken yol göstericinin sadece marksist kuram olduğu ve bu yüzden her zaman ve her koşulda devrimci bir perspektife ihtiyaç duyulduğunu dayatır. Perspektifimiz bu değilse, herhangi bir soruna veya spesifik olarak kürt sorununda marksist bir perspektiften bakıldığını iddia etmek mümkün değildir.

Enternasyonal bakışı dünya devriminin çıkarları olarak koyduğumuzda ( ki öyledir) bu sürecin parçalı, kesintili, karmaşık, kopuşlu ve doğal olarak karmaşık bir süreç olduğunu da söylemek durumundayız. Sorunlara dünya devrimi açısından bakmak da bu çerçevede her halkayı ve özellikle kendi içinde bulunduğumuz halkayı Marksist-Leninist kuram çerçevesinde doğru anlamdırmak gereği ortaya çıkmaktadır.Ve bu nedenle, enternasyonalist tavır, ( kürt sorunu bağlamında) bütün ile parça arasındaki etkileşimi dünya devrimi çıkarları açısından değerlendirebilmekten geçmektedir. Peki, ülkemizde soruna bu açıdan yaklaşıldığını gözleyebilmek mümkün mü? En azından büyük bir çoğunluk için bu soruya "evet" yanıtını verebilmek mümkün mü? Bunun da yanıtı kocaman bir "hayır"dır.

Ve bu kadar "hayır"lı olan bir durumun türkiye işçi sınıfı açısından durumu açısından pek de hayırlı olmadığı kuşkusuz sorgulanması ve üzerinde titizlikle durulması gereken bir konu olduğu açıktır. Bu yüzden kürt sorununa yaklaşımın bir marksist açısından perspektifi sadece enternasyonalizmdir. Şimdi bu çerçevede bakıldığında ustalardan bir yığın alıntılarla süslenmiş yazıların "ayrılalım da ayrılalım" diye haykırmasını haklı görebilmek mümkün mü? Kürt ve türk halklarının birbirinden uzaklaştığıı koşulları veya kürt bölmesinin türkiye bütünününden koparılma çabalarının kürt ve türk yoksulunun ( türkiye işçi sınıfının) çıkarları açısından ilerletici ya da önaçıcı olarak görebilmek mümkün mü? Böyle bir sürecin her iki halk arasında düşmanlık, ve nefret üretmenin dışında dünya devrimine en ufak bir katma değer sağlayabileceğini iddia edebilmek mümkün mü? Böyle bir sürecin her iki "taraf"ta da milliyetçiliği yükselttiğini ve sürecin devamında giderek nefretten ve bir arada olamama duygusundan başka bir şey veremeyeceğini görebilmek o kadar zor mu? Nerede ve hangi koşullar altında olursa olsun, komünistlerin öncelikli görevi sınıf mücadelesini yükseltmek ve emperyalizme kendi bastıkları zeminde en ileri karşı koyuşu gerçekleştirmekse, ve enternasyonal duruş bundan başka bir anlama da gelmiyorsa, kürt ulusal hareketine endeksli bir siyasetin böyle bir çaba için yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün olabilir mi?

Ne kürt türkten ve ne de türk kürtten ayrılabilir. Ne kürt olmadan türk, ne de türk olmadan kürt ayağa kalkabilir. Bu bakımdan kürt ulusal hareketine endeksli bir mücadelenin enternasyonalist bir mücadele olmadığı ve olamayacağı da anlaşılmalıdır. Konuya devam da ederiz, ama şunu söylemek gerek ki, birliğin tek bir zemini vardır; o da türkiye işçi sınıfıdır. Kürt sorununda öteden beri böyle bir müdahalede böyle bir etkin müdahalede bulunulmadı. Ortaya çıkanlar da o kadar cılız ki, bu hengame içinde seslerini duyurabimelerine imkan yok. Öncelikle Türkiye solunda ( ne yazık ki) etkin olabilen liberal ve ulusalcı sol taşmaların ayıklanması gerekmektedir. İdeolojik mücadele sadece sistemin kendisine yönelik olmamalı, sola alan bırakmayan bu sözümona retoriğe karşı da yapılmalıdır. Yoksa günün birinde ve hengame içinde gerçekten marksist olanları mumla aramak durumunda kalacağız.

Türkiye'de kürt sorunu ulusal haklar da içeren bir emek sorunudur. Marksistlerin konuya yaklaşım biçimi bu, ayaklarını bastıkları zemin Türkiye bütünü ve karşılarına koyacakları hedef te kürt ve türk burjuvazisi olmalıdır. Yoksa, liberal sola, ulusalcılığa ve kürt ulusal hareketine savrulma devam ettikçe sınıf mücadelesini sürdürebilmenin zemini de ortadan kalkacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
03.08.2013- 02:29

Bir marksistin, ( bir komünistin) UKKTH konusunda enternasyonalist bir yaklaşımda bulunması gerektiğinden söz ederken, herhalde marksist ustaların konuya böyle bir perspektiften bakmadıkları düşünülemez. Tersi olabilir mi? Bir yandan daha güzel bir dünyanın sadece sınıfsal bir yaklaşımdan geçeceğini ileri sürüp, öte yandan ulusal bir sorunu tüm sınıfsal çıkarların önüne koymak elbet beklenemez. Beklenmemelidir.

Marks'ın İrlanda konusuna yaklaşımı enternasyonalist perspektife tipik bir örnektir. Bilindiğğ gibi Marks İrlanda konusunda önce, daha gelişmiş işçi sınıfına sahip olan İngiltere'den yana tavır koymuş, daha sonra gelişen süreçte, ingiliz işçi sınıfının gericileştiği ve taşıyıcılık yapamayacağını, bunun yanında İrlanda işçi sınıfının devrimcileştiğini gördüğü anda da bu kez bağımsızlıktan yana tutum almıştır. Benzer şekilde Marks'ın hindistan konusundaki görüşleri var. İngiliz sömürgeciliğinin Hindistandaki tüm acımasız yöntemlerini eleştirirken, kapitalizmin hindistan'daki gelişmenin önünde duran kast sistemini parçalayabileceği yönünde bir savunma içine de girmiştir. Bütün bunlar bir çelişki gibi dursa da, bunun tek nedeni, her spesifik durumun sadece işçi sınıfının uluslarası çıkarlarından bakma çabasından kaynaklandığı açıktır.

Marks'da çok belirgin olan bu durumun Lenin'de karmaşık olduğu söylenebilir. Lenin, UKKTH konusundaki polemikleri Rus imparatorluğunun kuzeyde, buz denizinden güneyde karadenize, doğuda hint okyanusundan batıda Baltık denizine kadar koca bir coğrafyada yaşananların özgül ve karmaşıklığı içinde yazıldığı gözardı edilmemelidir. O dönem Çarlık Rusya'sı tam bir halklar hapishanesi durumundadır. Ulusların dil, eğitim, okul ve her türlü kültürel hak ve özerklikleri ve her türlü idari yapılanmalarının nasıl çözüme kavuşturulacağı konusu tam bir tam bir keşmekeşlik halindedir. Sorunun karmaşıklığı, UKKTH'ye yönelen eleştirilerin yoğunluğu, her ulusal sorun ilişkisinin farklılığı, asimilasyon konusunun sorun içinde farklı özellikler göstermesi, konuya ilkesel düzeyde çözüm bulma arayışı içinde olan Lenin'i de zorlamadığı asla söylenemez. Belki de bunun için yaptığı çalışmanın sonunu "bu konuda çalışmaların devam ettirilmesi" temennisiyle bitirmek zorunda kalır ve bu çalışmalar devrime kadar da sürer.

Lenin'in UKKTH'yi savunması, her ulusun kendi geleceğini belirleme hakkı bulunduğu, her türlü demokratik hakkın kullanımında sadece o ulusun karar vereceği ve bu hakkın siyasi ayrılma talebini de içereceği şeklindedir. Bu yaklaşıma, özellikle siyasi ayrılma hakkına karşı çıkanlara da çok sert ifadelerle karşılık da veriyor. Bir kaç örnek:

"Sosyalistler, ulusların her türlü ezilmişliğine karşı mücadele etmeden büyük amaçlarına ulaşamazlar. Bu nedenle sosyalistler hiç yılmadan ezen ulusların sosyal demokrat partilerinden (...) ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını, kelimenin tam da politik anlamıyla, politik ayrılma hakkını tanımalarını ve savunmalarını istemelidirler. Bu hakkı savunmayan egemen ya da sömürgeci bir ulusun sosyalisti şovenisttir." (lenin/ Sosyalizm ve Savaş/Evrensel basın Yayın, sah.30)

"Bütün komünist partiler, bağımlı ya da eşit tutulmayan uluslarda ( örneğin İrlanda'da, ABD zencileri arasında vb) ve sömürgelerde devrimci hareketleri doğrudan doğruya desteklemelidirler." (lenin, ulusal sorun ile sömürge sorununa ilişkin tezlerin ilk taslağı/ işçi sınıfı partisi üzerine/ sol yay.sah.342)

"Öte yandan, ulusal sorunu "toplumsal devrim adına yadsıyan prudoncuların tersine marks, her şeyden önce gelişmiş ülkelerdeki proleter sınıf savaşımının çıkarlarını gözönünde tutarak enternasyonalizmin ve sosyalizmin temel ilkesini - yani başka ulusları ezen bir ulusun özgür olamayacağını- önplanda tutmuştur." (Lenin; Marks Engels; Marksizm /Sol yayınları Sah.326)


Benzer tanımlamalar Stalin'in 1913 yılında yazdığı Marksizm ve Ulusal sorun adlı çalışmasında da var. Bir tane örnek:

"UKKTH şu anlama gelir: Kendi geleceğini belirleme hakkı yalnızca ulusun kendisine aittir; kimse ulusun hayatına zorla müdahale etme, okullarını ve diğer kurumlarını yok etme, gelenek ve göreneklerine tecavüz etme, dilini baskı altına alma ve haklarını kısıtlama hakkına sahip değildir." (Marksizm ve Ulusal Sorun; Evrensel Basım Yayın/sah.25)

Özellikle Lenin'de şu konu çok net: Bir ulus devlet içinde ezen ya da ezilen ulus komünisti ezilen ülke ulusunun her türlü demokratik ve kültürel hak isteminin yanında yer almalıdır ve onların bu hak talebini desteklemelidir ve bu destek siyasi ayrılma konusunda da verilmelidir. Lenin'in bu konuda yazdığı yazılarda bu sorunu bir ilke durumuna getirme çabası böyle bir saptamayı karşımıza çıkartıyor.

Peki, şu sorulamaz mı? Madem enternasyonalizm işçi sınıfının evrensel çıkarlarıdır, o halde, bu tanımlamaya göre kayıtsız koşulsuz bir destek ve öncelik anlamına gelebilecek yorumla ( ya da ilkeyle) çelişmiyor mu?

Bence tartışılması ve ülkemizdeki kürt sorununa nasıl yaklaşılması gerektiğinin bam teli de burası. Çeşitli forumlarda UKKTH konusunda özellikle Lenin'den yapılan bu ve benzeri yaklaşımlar, sadece bu yaklaşımlar, konuyu bağlamından uzaklaştırıyor ve sanki bu alıntılardan her iki ülke komünistlerinin kayıtsız koşulsuz bir destek ve dahası kürt ulusal hareketinin ardına yedeklenme gibi siyaseti zorunluluk ve komünist olmanın bir gereği haline getiriyor. Bunu savunanlar "leninist" veya "gerçek komünist" farklı duruş sergileyenler ise "ulusalcı" veya "sosyal-şoven" etiketini rahatlıkla yiyebiliyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
03.08.2013- 02:34

Soruyu bir daha yineleyerek devam edelim; özellikle Lenin'in UKKTH'yi bir ilke durumuna getirme çabaları ve bu konudaki polemiklerinde keskin bir tavır alması, sadece burada verilen ve benzer alıntılardan, ezen ve ezilen ulus komünistlerine kayıtsız koşulsuz bu "ilke"yi savunmalarına, o ilkenin hayata geçirilmesine çalışılmasına ve hatta herhangi bir ulusal hareketin burjuva önderliğine yedeklenme çabalarını haklı göstermeye yol açar mı? Soru bu. Ama bu soruya sadece yukarda verilen ve benzer alıntılarla yaklaşıldığında o zaman enternasyonalist tavırla çelişen bir durum ortaya çıkmaz mı? Bir ulusal hareket kayıtsız koşulsuz ve işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarının önüne koyulacak biçimde desteklenecekse, bu durumun,komünistlerin sabit bir ilkesi durumunda olan enternasyonalist perspektifle uyumsuzluğu nasıl açıklanabilir?Ve çok daha önemlisi Lenin gibi bir önderin böyle bir sabite rağmen onunla "uyuşmayan bir ilkeyi" pek çok karşı çıkışlara rağmen nasıl ortaya atabilir ve nasıl savunabilir?

Aslında sorun, UKKTH'nin hem enternasyonalist sabit dışında ele alınmasından ve hem de Lenin'in pek çok çalışmasında ileri sürdüğü düşüncelerin bir çeşit cımbızlama yöntemiyle bağlamından koparılarak değerlendirilmesinden kaynaklanıyor.Lenin sanki bu ve benzer alıntılardan başka hiç bir şey söylememiş, UKKTH konusunu her koşulda kayıtsız koşulsuz desteklemiş gibi... Özellikle demokratik ve kültürel haklar konusunda Bundçularla yaptığı tartışmalarda sorunu çok net olarak ortaya koyuyor. Kapitalist gelişmeyle birlikte ortaya çıkan asimilasyon konusunu sosyalizme dönüşümün bir öncülü olarak görüyor ve böyle bir süreci alkışlıyor. Benzer görüşler Stalin'de de var ve Lenin Stalin'in bu görüşlerini aktardığı marksizm ve ulusal sorun adlı çalışmasını onaylar.

Proletaryanın sınıfsal çıkarları ulusal kimliklerin üstündedir. Proletaryanın sınıfsal mücadelesi ulusal mücadelerin önündedir. Proletaryanın birliği herhangi bir ulusun bir başka ulusun her türlü demokratik ve kültürel hakkının zorla baskılandığı koşullarda sağlanamaz. Bu anlamda proletaryanın sınıfsal çıkarı sınıfsal mücadeleyi, ezilen ulusun her türlü demokratik haklarını kapsayacak ölçüde genişletmesinden geçmektedir. Bu mücadele hiç bir şekilde, her etnik kökenin veya kapitalistleşme sürecinde asimilasyona uğramış her "ulus", toplum ya da kastın demokratik ve kültürel haklar kapsamında görüleceği anlamına da gelmez. Bu tür çabalar Lenin tarafından "milliyetçi ahmaklık"ve "gericilik" olarak değerlendirilir. Eğer buradan ülkemizde yaşananlara bir göndermede bulunacaksak, geçmişi bir yana bıraktığımızda bile, son otuz yıldaki mücadelesinde asimilasyona direnen kürt halkının her türlü demokratik ve kültürel haklarına karşı çıkmak nasıl ki milliyetçi bir tutum ve savrulmaysa aynı şekilde, bu topraklarda yaşayan laz, çerkez vb. gibi asimilasyona uğramış toplumların demokratik ve kültürel hakları konusunda söylem ve eylem birliği içinde bulunanlar da milliyetçi bir savrulmanın içindedirler. Lenin bir yandan bir ulusun demokratik ve kültürel haklarının zorla bastırılamayacağını söylerken, öte yandan milliyetçiliği hortlatacak ve proletaryayı zayıf düşürecek her talebe de karşı çıkar.

Bu nedenle Lenin "kapitalizm koşullarında mümkün olabildiği kadarıyla ulusal sorunun tek çözümünün tutarlı demokrasi" olduğunu söyler. ( Ulusların Eşitliği ve Ulusal azınlıkların hakları/ Marksizm ve Ulusal Sorun; Evrensel Bas.Yay.Sah:95)

"Ulusal baskının her türüne karşı mücadele -evet, mutlaka-. Her türlü ulusal gelişme için, "ulusal kültür" için mücadele-asla. Kapitalist toplumun ekonomik gelişimi bize, tüm dünyada tam gelişmemiş ulusal hareketlerin örneklerini sunar, bir dizi küçük ulustan ya da bir dizi küçük ulusun sırtından büyük ulusların oluşmasının örneklerini sunar. Burjuva milliyetçiliğinin ilkesi, kendi başına milliyetin geliştirilmesidir, burjuva milliyetçiliğinin diğerlerini dışlayıcılığı bundandır, umarsız ulusal kavgalar bundandır. Proletarya ise kesinlikle, her ulusun ulusal gelişimini savunmaya eğilimli değildir., bilakis tam tersine, kitleleri bu tür hayallere karşı uyarır, kapitalist ekonomik sistemin tam özgürlüğünü savunur ve zorla gerçekleştirilen ya da ayrıcalıklara dayananlar hariç ulusların her türlü asmilasyonlarını selamlar. (Lenin; Ulusal politika proleter enternasyonalizm sorunları / İnter yay.-sah.33-34)

Lenin ulusal sorunda her türlü ulusal ve kültürel özerkliğe de karşı çıkar. Bu konuda tıpkı Marks gibi "merkeziyetçi"dir.

"Ulusların ve dillerin tam eşitliği savunusu, her ulus içindeki yalnızca tutarlı demokratik öğeleri ( yani proleterleri) diğerlerinden ayırır ve onları ulusal temelde değil, büyük ve bütünlüklü devlet sistemi geliştirme arzusuyla birleştirir. "Ulusal-kültürel özerklik" savunusu ise, tam tersine, bazı birey ve grupların din kisvesi altındaki isteklerine rağmen ulusları böler. ve herhangi bir ulusun işçi ve burjuvalarını birbirine yakınlaştırır." (Lenin/ Marksizm ve Ulusal sorun; Evrensel; sah.97-98)

Bir başka örnek:

"Marksistler, elbette ki federasyona ve yerinden yönetime karşıdır. Bunun çok basit bir nedeni vardır, çünkü kapitalizm kendi gelişimi için mümkün olan en büyük ve en merkezileşmiş devletlere ihtiyaç duyar. Diğer koşullar eşit kalmak kaydıyla, sınıf bilinçli proletarya daima büyük devleti savunacaktır. O daima ortaçağ tutuculuğuna karşı mücadele edecek, daima proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesinin genişçe gelişebileceği büyük toprakların olabilir en sıkı ekonomik kaynaşmasını içtenlikle karşılayacaktır.

Kapitalizmin üretici güçleri geniş ölçüde ve hızlı biçimde geliştirmesi, büyük politik bakımdan derli toplu ve birleşik topraklar gerektirir. Çünkü burjuva sınıfı -kaçınılmaz karşıtı olan proletarya ile birlikte- ancak böyle bir alanda birleşir ve bütün eski, ortaçağa ait kast, dar görüşlü, küçük-ulusal, dinsel ve diğer çitleri ancak böyle bir alanda silip süpürebiliriz.

(...) farklı uluslar tek bir devlet kurabildikleri ölçüde, marksistler hiçbir durumda, ne federalizmi ne de yerinden yönetimi savunacaklardır. Merkezileşmiş büyük devlet, ortaçağın dağınıklığından bütün dünyanın gelecekteki sosyalist birliğine doğru atılan devasa bir tarihsel adımdır. Böyle bir devlet dışında sosyalizme giden başkaca bir yol yoktur." ( Marksizm ve Ulusal sorun/Evrensel/ sah.101)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
03.08.2013- 02:35

Şurası kesin; Lenin UKKTH konusunda o koşullardaki karmaşaya bir çözüm bulma çabasında.İlkesel düzeyde bir çözüm arayışı içinde. Bunun sonucunda her ezilen ulusun her türlü demokratik ve kültürel hakkının zorla engellenmesinin ulusal gelişimin önünde bir set oluşturduğunu, oluşturacağını görüyor.Bu duruma karşı çıkarken sadece empati yapmakla kalmıyor, bu gelişmenin o ülke proletaryasının da gelişimini engelleyebileceği ve halklar arasındaki birlikteliğin önüne set çekeceğini görüyor. Bu anlamda ulusların eşitliğini savunuyor. Ama tarihsel sürecin kapitalistleşme sürecinde birtakım ulusların asimilasyonunu ve etnik niteliklerin belirsizleşmesini de yine proletaryanın sınıfsal çıkarı için alkışlıyor. Hatta Yahudi işçi birliği konusunda da görüldüğü gibi, bu durumda yeniden uluslaşma çabasını ortaya çıkartacak çabaları da en sert bir biçimde eleştiriyor. Buraya kadar tüm yaklaşımında sadece işçi sınıfının çıkarlarını gözetmekten başka bir amacının olmadığı çok net bir biçimde ortada.

Aslında UKKTH'nin merkezinde olan siyasi ayrılma hakkında da farklı bir davranış sergilemiyor. Öncelikle söylediği sosyalistlerin, ezilen ulusun ayrılma taleplerini meşru olarak görmeleri ve bu hakkın ezilen ulusun meşru bir hakkı olduğudur. BU çok kesin. Tartışılması bile gereksiz. Ama sorun şu; komünistler ne yapacak? Böyle bir durumla karşılaşıldığında ezen ve ezilen ulus komünistleri ne yapacak? Kimi konuşmalarında "komünistlerin ayrılma hakkı talebinde bulunmaları gerektiği"ni söylemesini, ayrılma talebinin meşruluğuna vurgu yapması olarak değerlendiriyorum.

"Proletarya, herhangi bir ulusun bir devlet sınırları içinde zorla tutulmasını dışarda bırakan bir demokrasi talep eder. Bu yüzden kendi kaderini tayin hakkını ihlal etmemek için (...) ayrılıktan yana oy kullanmakla değil, ayrılan bölgenin sorunun çözümüne kendisinin karar vermesi yönünde oy kullanmakla yükümlüyüz."Lenin-Stalin Marksizm ve Ulusal Sorun. Evrensel basın yayın say.117.

Ayrılma talebi meşru, ayrılma kararına sadece ezilen ulusun kendisi karar verecek. Peki komünistler ne yapacak? Bu tür spesifik konularda komünistler parçanın bütünden ayrılmasından yana davranabilirler mi? Bu soru Polonya konusunda Lenin'in önüne geliyor? Yanıtı da açık:

"Kendi kaderini tayin hakkının tanınması "en kötü burjuva milliyetçiliğine yardım etmek" demektir diye temin ediyor Bay Semovski. Bu çocukça bir saçmalıktır. çünkü bu hakkın tanınması, kesinlikle ne ayrılmaya karşı propaganda ve ajitasyonu dışlar, ne de burjuva milliyetçiliğinin teşhirini..." (lenin, ulusal politika ve proleter enternasyonalizm sorunları-inter yay. sah.13)

...bu hakkın tanınması kesinlikl ne ayrılmaya karşı bir propaganda ve ajitasyonu dışlar ve ne de burjuva milliyetçiliğin teşhirini...

Lenin sadece burada da durmuyor. Ukrayna konusunda bağımsızlık isteyen ukraynalı marksistlere de karşı çıkıyor ve ukrayna'nın rusya ile birlikte yürüyeceğini açıkça altını çiziyor.

"Milliyetçi önyargılara saplanıp kalmayanlar, kapitalizmin yol açtığı ulusların bu asimilasyonu sürecinde muazzam bir tarihsel ilerleme, özellikle rusya gibi geri ülkelerde var olan tüm taşranın ulusal kemikleşmesinin yerle bir edildiğini görmeden edemezler.

Rusyayı ve büyük rusların ukraynalılarla ilişkisini alalım. bırakalım marksistleri, her demokrat bile, ukraynalıların eşi görülmedik aşağılanışına karşı mücadele edecek ve onların tam hak eşitliğini talep edecektir. fakat ukrayna proletaryasının büyük rus proletaryası ile şimdi bir devlet çerçevesinde mevcut olan bağını ve ittifakını zayıflatmak, sosyalizme düpedüz ihanet ve ukraynalıların burjuva "ulusal görevleri" bakış açısından bile budalaca bir politika olurdu." ( lenin-ulusal politika/İnter/sah.28)


Devam ediyor Lenin:

"Burjuva milliyetçiler, ulusal dava önce, proletarya davası sonra gelir diyorlar.(...)Biz ise, önce proletarya davası, diyoruz. Çünkü bu dava sadece emeğin ve insanlığın sürekli ve temel çıkarlarını korumakla kalmaz, aynı zamanda demokrasinin çıkarlarını da korur. ve demokrasi olmaksızın ne bağımsız ne de özerk ukrayna sözkonusu olabilir.(ulusal sorun üzerine eleştirel notlar/ sah.86

Başlıktaki yazıda verilen alıntılar gibi burada da verilen örnekler çoğaltılabilir. Gerek olduğunu da düşünmüyorum. Ama bütün buradan komünistlerin UKKTH konusunda parçanın bütünden ayrılmasını kayıtsız koşulsuz destekleyeceği anlamı çıkmayacağı gibi, hele ayrılma yönünde karar verecek halkın önderliği ardında bu yönde bir mücadeleye girmesi gerektiği anlamını da çıkarmak mümkün değil. Özellikle günümüzde kürt sorununda bu konuda bir inanılmaz bir akıl durması yaşadığımız da çok açık. Pek çok siyasetin "ayrılalım da ayrılalım" siyasetinin ardına geçtiğini, bunu Lenin'e dayandırdıkları ve belki de en acısı bu siyasete karşı çıkıp, birlik, bütünlük ve işçi sınıfı siyasetinden dem vuranları da ulusalcılık ve sosyal şovenizmle nitelemeleri.

Şu noktayı da bir komünist olarak gözetmek zorundayız. Bir komünistin sonuçta bir burjuva siyasetinden başka bir şey olmayan herhangi bir ulusal harekete bırakın yedeklenmeyi verebileceği destek bile sınırlıdır. Ne kadar ilerici bir hareket olsa bile bu desteği Lenin "negatif destek" olarak nitelendiriyor ve ötesininin de, sadece milliyetçiliği desteklemek anlamına geleceğini belirtiyor.

"Kitlelerin feodal uykudan uyanışı, her türlü ulusal baskıya karşı halkın egemenliği için mücadelesi ilericidir. Buradan marksistler için, ulusal sorunun tüm kısmi alanlarında en kararlı ve en tutarlı demokratizmi savunma mutlak görevi doğar. Bu esas olarak negatif görevdir. Fakat proletarya, milliyetçiliği desteklemekte daha öteye gidemez, çünkü buradan itibaren, milliyetçiliği güçlendirmeyi amaçlayan burjuvazinin pozitif faaliyeti başlar." (Ulusal politika-İnter/sah.33)

Hem Marks'ın İrlanda ve Çekoslovakya konusundaki tutumu, hem bu tutumun Lenin tarafından değerlendirilmesi ve hem de burada yazılan doğrudan doğruya Lenin görüş ve yaklaşımları, sosyalistlerin UKKTH konusunda şu sonuçlara varmasını gerekli kılıyor.

Bir komünist:

1-Soruna öncelikle enternasyonalist sabit açısından bakmakla yükümlüdür.

2-Bu bağlamda hiç bir sorun işçi sınıfı mücadelesinin önünde değildir.

3-Ustaların pek çok vurguladığı gibi sorun her iki "taraf"ta da milliyetçi bir yükselişe neden olmamalıdır. Bir yandan halkların kardeşliğinden sözedip, öte yandan halkların birbirine düşman olabilecekleri bir süreci, proletarya adına olumlayabilmek mümkün değildir.

4-Lenin'in şu sözü önemli:"Yalnızca ulusları birbirine daha yakınlaştırmak da değil, ulusları birbiriyle kaynaştırmaktır." Kürt ulusal hareketinin herhangi bir kopuşunun "yakınlaştırmak" ve/veya "kaynaştırmak" olarak değerlendirebilmek mümkün mü?

Kürt halkının her türlü demokratik ve kültürel haklarının elde edilebilmesi ve bu ülkede iki büyük ulus/halkın tam eşitliği üzerinde kurgulanmış bir siyasi yapının pratiğe dönüştürülmesi için tüm komünistlerin bu çerçevede bir mücadele içinde olması gerekir. Bunun tartışılması bile doğru değil. Ama sdadece bu kadar. Ne özerklik ve federasyon ve ne de ayrı bir devlet yapılanması. Bu iki halkı birbirinden ayırmaya yönelik her siyasi söylem, kimden gelirse gelsin bu iki halka ihanetten başka bir şey değildir.

Kürt sorunu bu bağlamda ulusal haklar da barındıran bir emek sorunundan başka bir şey olarak değerlendirilmemelidir.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 4
31.05.2015- 11:08

Kürtler özerklik, federasyon veya ayrı bir devlet kurma yolunda yıllar süren bir mücadelenin içindeyse ve bu konuda yoğun bir irade gösteriyorlarsa sosyalistlerin bu mücadeleye saygı göstermesi ve bu iradeye karşı çıkmaması gerekmiyor mu? Neden bunun adını sürekli olarak kuyrukçuluk koyuyorsunuz? Burada Lenin'den örnekler vermişsiniz, Marks bile İrlanda konusunda ezilen bir halkın yanında yer alarak sosyalistlere ulusal sorunda nerede bulunması gerektiğini göstermedi mi? Konuyu Marksizm Leninizm'den ayırıp sadece ahlaki açıdan, veya hümanist açıdan bakıldığında bile sosyalistlerin kerterizi ezilen bir halkın yanında yer almaktır. Kürt sorunu karşısında takınılacak tutum ne kadar solcu, ne kadar Marksist Leninist olunduğunun belirleyiciliğini taşır. Üstelik yasal partisi HDP'nin baraj sınırında, bıçak sırtında olduğu bir durumda solun HDP'yi desteklemeyip karşısına dikilmesi Türkiye'de marksizm   leninizmin ayaklar altına alınması demektir. Ezilen bir halkın yanında yer almamayı marksizm leninizm olarak anlatmaya çalışmak türkiye solculuğuna özgü bir değerlendirme olsa gerek!

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 5
31.05.2015- 18:53

Alıntı Çizelgesi: tekyoldevrim yazmış

Kürtler özerklik, federasyon veya ayrı bir devlet kurma yolunda yıllar süren bir mücadelenin içindeyse ve bu konuda yoğun bir irade gösteriyorlarsa sosyalistlerin bu mücadeleye saygı göstermesi ve bu iradeye karşı çıkmaması gerekmiyor mu? Neden bunun adını sürekli olarak kuyrukçuluk koyuyorsunuz? Burada Lenin'den örnekler vermişsiniz, Marks bile İrlanda konusunda ezilen bir halkın yanında yer alarak sosyalistlere ulusal sorunda nerede bulunması gerektiğini göstermedi mi? Konuyu Marksizm Leninizm'den ayırıp sadece ahlaki açıdan, veya hümanist açıdan bakıldığında bile sosyalistlerin kerterizi ezilen bir halkın yanında yer almaktır. Kürt sorunu karşısında takınılacak tutum ne kadar solcu, ne kadar Marksist Leninist olunduğunun belirleyiciliğini taşır. Üstelik yasal partisi HDP'nin baraj sınırında, bıçak sırtında olduğu bir durumda solun HDP'yi desteklemeyip karşısına dikilmesi Türkiye'de marksizm   leninizmin ayaklar altına alınması demektir. Ezilen bir halkın yanında yer almamayı marksizm leninizm olarak anlatmaya çalışmak türkiye solculuğuna özgü bir değerlendirme olsa gerek!

Arkadaşım, seslendiğin arkadaşlar sosyalist maskeli Türk milliyetçileri. Onlara ne desen kar etmez. Ağızlarından sosyalizmi bırakmazlar ve hatta şunu bunu sosyalist değiller diyede eleştirirler ama kendi sosyalistlikleri sadece kağıt üzerinde kalıyor, aynen Milesoviç sosyalistliği gibi en keskin milliyetcilerdir. İşlerine gelmeyende ya liberal oluyor, ya sol karşıtı ilan ediliyor veya kuyrukçu oluyor.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 6
31.05.2015- 18:58

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: tekyoldevrim yazmış

Kürtler özerklik, federasyon veya ayrı bir devlet kurma yolunda yıllar süren bir mücadelenin içindeyse ve bu konuda yoğun bir irade gösteriyorlarsa sosyalistlerin bu mücadeleye saygı göstermesi ve bu iradeye karşı çıkmaması gerekmiyor mu? Neden bunun adını sürekli olarak kuyrukçuluk koyuyorsunuz? Burada Lenin'den örnekler vermişsiniz, Marks bile İrlanda konusunda ezilen bir halkın yanında yer alarak sosyalistlere ulusal sorunda nerede bulunması gerektiğini göstermedi mi? Konuyu Marksizm Leninizm'den ayırıp sadece ahlaki açıdan, veya hümanist açıdan bakıldığında bile sosyalistlerin kerterizi ezilen bir halkın yanında yer almaktır. Kürt sorunu karşısında takınılacak tutum ne kadar solcu, ne kadar Marksist Leninist olunduğunun belirleyiciliğini taşır. Üstelik yasal partisi HDP'nin baraj sınırında, bıçak sırtında olduğu bir durumda solun HDP'yi desteklemeyip karşısına dikilmesi Türkiye'de marksizm   leninizmin ayaklar altına alınması demektir. Ezilen bir halkın yanında yer almamayı marksizm leninizm olarak anlatmaya çalışmak türkiye solculuğuna özgü bir değerlendirme olsa gerek!

Arkadaşım, seslendiğin arkadaşlar sosyalist maskeli Türk milliyetçileri. Onlara ne desen kar etmez. Ağızlarından sosyalizmi bırakmazlar ve hatta şunu bunu sosyalist değiller diyede eleştirirler ama kendi sosyalistlikleri sadece kağıt üzerinde kalıyor, aynen Milesoviç sosyalistliği gibi en keskin milliyetcilerdir. İşlerine gelmeyende ya liberal oluyor, ya sol karşıtı ilan ediliyor veya kuyrukçu oluyor.



Anlamadığın konulara dalmışsın yine. Fırsat kolluyorsun, biri sola çaksın da ben yandan yandan bir şey söyleyeyim. Fırsatı buldun kaçırmıyorsun:)

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 7
31.05.2015- 19:28

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: tekyoldevrim yazmış

Kürtler özerklik, federasyon veya ayrı bir devlet kurma yolunda yıllar süren bir mücadelenin içindeyse ve bu konuda yoğun bir irade gösteriyorlarsa sosyalistlerin bu mücadeleye saygı göstermesi ve bu iradeye karşı çıkmaması gerekmiyor mu? Neden bunun adını sürekli olarak kuyrukçuluk koyuyorsunuz? Burada Lenin'den örnekler vermişsiniz, Marks bile İrlanda konusunda ezilen bir halkın yanında yer alarak sosyalistlere ulusal sorunda nerede bulunması gerektiğini göstermedi mi? Konuyu Marksizm Leninizm'den ayırıp sadece ahlaki açıdan, veya hümanist açıdan bakıldığında bile sosyalistlerin kerterizi ezilen bir halkın yanında yer almaktır. Kürt sorunu karşısında takınılacak tutum ne kadar solcu, ne kadar Marksist Leninist olunduğunun belirleyiciliğini taşır. Üstelik yasal partisi HDP'nin baraj sınırında, bıçak sırtında olduğu bir durumda solun HDP'yi desteklemeyip karşısına dikilmesi Türkiye'de marksizm   leninizmin ayaklar altına alınması demektir. Ezilen bir halkın yanında yer almamayı marksizm leninizm olarak anlatmaya çalışmak türkiye solculuğuna özgü bir değerlendirme olsa gerek!

Arkadaşım, seslendiğin arkadaşlar sosyalist maskeli Türk milliyetçileri. Onlara ne desen kar etmez. Ağızlarından sosyalizmi bırakmazlar ve hatta şunu bunu sosyalist değiller diyede eleştirirler ama kendi sosyalistlikleri sadece kağıt üzerinde kalıyor, aynen Milesoviç sosyalistliği gibi en keskin milliyetcilerdir. İşlerine gelmeyende ya liberal oluyor, ya sol karşıtı ilan ediliyor veya kuyrukçu oluyor.



Solun s'sinden anlamıyorsun, kalkmış aklınca sollu eleştiriyorsun. Anladık kürt milliyetçisisin, kuyrukçu olmayan sola nefret duyuyorsun. Her konuda bunu açık etmenin anlamı yok ki!

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 8
31.05.2015- 19:31

Koro iş başında gene. Bir tiyatrosunuz, komik bir tiyatro. Kendi kendinize gelin güvey oluyorsunuz. Bu dünyayı sadece etrafınızdaki 5 kişiden zanneden komik bir tiyatrosunuz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]