Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

CHP nereye? Emine Ülker Tarhan

Resim Ekleme

CHP yönetiminin değişmesine ilişkin talep ve beklentim kişisel değil ilkeseldir. İlkeleri ve umudu bulma özlemidir. Bunlar için Genel Başkanın müdahil olmayacağı bir tartışma ortamı istedim. Açıklamam kısmen sonuç vermiştir, en azından partiyi büyük bir yenilginin ardından, yenilginin nedenlerini hiç tartışmadan seçimsiz bir kurultayla 2015 genel seçimlerine gitmekten vazgeçirmek de önemli. Ama bakıyoruz, düşündüğümün tersine demode bir koltuk kapma anlayışıyla Türkiye’nin geleceği, delege hesapları ile karartılıyor. Yönetimin manipüle ettiği baskın bir kurultayla süreç geçiştirilmek isteniyor. Biz Başbakan istifa etmeden seçime girmesin demiştik, çünkü iktidar gücüyle süreci etkileyecekti.

Sayın Genel Başkan da aynısını yapıyor, oysa eleştirdiğiniz hiçbir şeyi siz yapmamalısınız, aksi halde kimse size güvenmez… Türkiye’nin bu olağanüstü döneminde özellikle genel seçimde AKP’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşması, Cumhuriyetle hesaplaşma, sınırlarımızdaki tehditler, güçlü bir iktidar alternatifi yaratmayı zorunlu kılmışken, bu önemsenmiyor, çözüm arayışlarının önü kesilmek isteniyor. Daha şimdiden kurultay, hesap verme veya hesap sorma değil, hesap yapma, yer tutma kurultayına dönüştü. Ön seçimi bile kaldırmak istiyorlar. Hatırlayın ön seçimden 12 Eylül darbecileri de çok korkardı. Bu kadar kurnazlık kurgulayan bir anlayış halktan oy almaya niye yeterli gelmiyor gerçekten anlamıyorum? Benim derdim koltuk değil, özgürlüğün, adaletin temsilcisi bir parti oluşturulmasını ve iktidar olmasını istemektir. Partinin bir davası, kimliği, önerdiği bir model olmalıdır. Bunu sokaktaki herkes bilmeli, kabul etmeli ya da etmemeli, eleştirmelidir, ama ne olduğunu ortaya koymalı, kimliğini oluşturmalıdır. Halkta heyecan ve umut yaratmalıdır. Ayrıca, doğru zamanda ve örgütlerin ve halkın desteğiyle bir gün bir kadın genel başkanı neden olmasın? Geç bile kalınmıştır.

CHP BAŞKASI GİBİ OLDU

Bu zihniyetle devam edilirse başarısızlık yazgımız olur. Bu da CHP’ye emek vermiş, gönül vermiş herkese hakarettir. Bir siyasi parti kendi değerleri üzerinden yükselmek, halkı ikna etmek, bir çekim alanı haline yükümlüdür. Bunun için vardır. Başkalarına benzemeye çalışarak sağa sola savrulması başarı getirmez. İnsan hakları, bölüşüm, özgürlük, eşitlik, yoksullukla mücadele yerine sürekli aday ithal etmek olacak şey mi? Bakın, bu topraklarda özgürlükçü, kimseye bağımlı olmayan, aydınlanmacı kadrolara bugün daha çok ihtiyaç var. Işid'in sınırlarımıza dayanıp, kafa kestiği bugünlerde bu temelde bir hat oluşturmaya daha çok ihtiyaç var. Bu ihtiyaca CHP cevap verecekken Ortadoğu’nun gerici monarklarıyla içli dışlı olan ve yaşananlarda sorumluluğu bulunan AKP’yi taklit etmeye çalışıyor ve gün gün inandırıcılığını yitiriyor. CHP başkası gibi oldu ve kaybetti artık bunu görmesi gerek. Cumhurbaşkanlığı seçimi göz göre göre kaybedildi. Benim daha en başında “yanlış bile değil” dediğim hata yapıldı. Katılım konusu, iki turlu seçim gerçekleri göz ardı edildi. Ayrıca, yönetimin kendini var kılan felsefesinden utanmaması gerekirdi. Utanıyorsanız niye o koltuklarda oturursunuz ki? Diğer yandan adayın emekten, özgürlükten, kadın haklarından, eşitlikten, hele hala adaletten hiç söz etmemesi, Gezi olaylarına bakışı vs. kabul edilebilir miydi? CHP tabanı da kabul etmedi, kan uyuşmazlığı vardı. Katılımın düşmesi nedeniyle, güçlü bir adayla alabileceğimiz seçimi ilk turda kaybettik. Daha da utanç verici olan yönetim kendi özeleştirisini yapmak yerine oy vermeyi reddeden seçmenleri suçlamasıydı.

Yenilgiyi zafer kabul etmek, kendini değil de seçmeni suçlamak “hastalıklı” bir anlayış değil mi? Üstelik sağdan oy alacağız diye sol söylem Demirtaş'a teslim edilerek oy artırmasına da neden olundu. Bir kısım oyların o alana kayacağını bile öngörülmedi. Sağdan da oy alınamadı. 14 partinin toplamı yüzde 38’de kaldı. Oysa kendi ideolojinize sağlam tutunursanız savrulmazdınız. Sorun sadece bu seçim değildi ki, savrulup durmanızdı. Öyle vitrine koyduğunuz bir iki kişiye ettirdiğiniz temelsiz entel laflarla sadece “sol illüzyon” yaratabilirsiniz ama gerçek halkçılıktan gün gün uzaklaşırsınız. Birkaç muhafazakar isimle de illüzyon yaratırsınız belki ama samimiyetiniz sorgulanır. Bu halkın sezgileri çok güçlüdür, ordan, tam da o halkın göbeğinden geliyorum, ondan iyi bilirim. Benim değil halkın nasıl bulduğu önemli ve o da ortadadır. Başarının ölçütü üretmek, ikna etmek ve kazanmaktır. Yerel seçimlerde Antalya, Mersin, İskenderun, Adana, tüm Akdeniz kıyı şeridini kaybettik. Eridik, eriyoruz. Karadeniz’de, Doğu'da yokuz, İzmir’de 8 ilçeyi kaybettik. İlk kez oy kullanan genç seçmenler CHP’ye oy vermedi. AKP’nin onca yıpranmışlığına, yolsuzluklarına rağmen oldu bunlar. Stratejik hatalar, özgüven eksikliği, ilkesizlik bizi bu günlere taşıdı. Ve yönetim halâ zafer edebiyatını yapabiliyor. Köşke adayımız çıktı da bizim mi haberimiz yok. Anlaşılır gibi değil.


CHP EŞ BAŞKANLIĞI UYGULAMALI

CHP sadece medyaya bakmak yerine halkı dinlemeyi bilmeli. İdeolojik zafiyet sorundur. Kendine inanan inandırır, eninde sonunda kazanır da. Tabanını inkar etmeyen, aksine yönetime taşıyan her parti kazanır. Sorun çok. Ülkeye kadın erkek eşitliğini getiren bir anlayış ama kadın temsilinde dibe vurmuşuz. Kota filan hak getire. Kağıt üstünde var ama yaşamda yok. Kadınları engellemekten vazgeçmeli, kadın-erkek eşitliğine inandığını broşürlerle değil, uygulamalarla göstermeliyiz. Kaç kadın meclis üyesi, milletvekili var? Kadın grup başkanvekili AKP’de bile var bizde yok. Hiç mi değerli kadın arkadaşımız yok? Kadın ve gençler engelleniyor. Söz dinler susarsanız sizden iyisi yok. Oysa bir süs biblosu değil kadınlar, yaşayan, çalışan, sorgulayan, üreten kadınlar sadece kadın kollarında broşür dağıtmamalı. Hatta kadın kolları kaldırılmalı, kadınlar oraya sıkışmamalı. Siyasi partiler yasasında artık engel yok, her kademede eşbaşkanlıklar tartışılmalı. Gençlere, kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacak o yapılacak bu yapılacak diye 5 yaşındaki çocuğu şekerle kandırır gibi boş söylemlerde bulunulmamalı, çünkü yaşam pratiğinde ne var ona bakılır. Kaç belediye başkanı kadın var diye sorarlar sonra. C. Başkanı adayımız kadınlar için "onlar olmazsa ayağımız aksak kalır" dedi. Oysa ben kimsenin ayağı aksamasın diye var değilim ki. Hiç kusura bakmasınlar ama haklarıma bu ve benzer zihniyet sayesinde ulaşmadım ben ve onların yüzünden de kaybetmeye, vazgeçmeye de niyetim yok. Yaşlılar ve yoksullar için yerel yönetimler daha çok çalışmalı.

Düşünün herkes bir gün yaşlanacak ve herkesin bir yaşlı annesi babası var onlarla ilgili yaşamı kolaylaştırıcı çözümler üretmeli. Hepimiz cumhuriyetin okullarına, öğretmenlerine borçluyuz. Ben de, çocuklarım da orada yetişti. Devlet okulları güçlendirilmeli. Yoksulların, dışlanmışların, güçsüzlerin, hele hele gençlerin kendini ihmal edilmiş hissetmediği bir ülke nasıl yaratılır kafa yormalı. İnsanımızın içgüdülerine, sağduyusuna, değerlerine inanıp güvenmeli. Gezi direnişinden dersler çıkarmalı. Türkiye bölünüyor. Sadece Kürt-Türk, Alevi-Sünni değil, zengin-yoksul, dindar ya da değil, kadın-erkek diye daha bir yığın nedenle bölünüyor. Buna engel olacak, bu kutuplaşmayı kıracak yöntemleri tartışmalı. İnsanları Erdoğan'ı taklit ederek değil ancak alternatif olduğunuzu samimiyetle, kararlılıkla ve güven vererek, pratikte kanıtlayarak, cesur ve özgün yöntemlerle ikna etmek mümkündür. Sol eğer özgürlük, eşitlik, adalet, kardeşlik demekse CHP sadece bunlara sahip çıksa bile yeter. CHP Türkiye haritasının önemli bölümünde yok. Bunun nedenleri nedir? Cumhurbaşkanı adayını açıkladıktan sonra eminim yöneticiler kendi çocuklarına bile açıklama yapamadılar. Bazı bölgelerde, illerde, ilçelerde bile yokuz. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra şezlongcular diye halk suçlandı, söyler misiniz Doğudakiler, Karadenizdekiler de mi şezlongdaydılar da bize oy vermediler?

ASIL PİŞMANLIĞI ONLAR YARATTI

Kendi hatalarını sorgulamak yerine bize AKP’ye çalıştığımız gibi utanç verici suçlamalar bile yapıldı. Biz biber gazına boğulurken, gençlerin tırnağına zarar gelmesin diye meydanlarda başbakanın hedefindeyken, çocuklar can verirken, Gezi’den bucak bucak kaçan asıl şezlongçular, bize solculuk dersi vermeye kalkışıyor. Daha ne olsun? Başbakanın aile dostunu cumhurbaşkanı adayımız yapmak onlara göre makulse bana göre değil. Hala yine olsa onu gösterirdik, doğru aday diyorlar evet çatı aday, Erdoğan'ı ilk turda seçtirmek isteyenler için gerçekten doğru adaydı. Bu süreç kimin ne olduğunu anlamamız için gerçekten doğru bir zamandı. AKP’ye asıl çalışanlar kim biliyor musunuz?

Tek derdi memleket değil, koltuk olanlar, solculuğu lüks restoranlarda yapanlar, viski masasında ülke kurtaran yöneticiler. Ankara’nın doğusunu görmemiş, lüks semtlerin dışına çıkmamış yöneticilerden benim alacağım hiçbir ders yoktur. Dişiyle tırnağıyla hayatını kurmuş, zorluklardan gelmiş, yıllarca bu ülkenin dört bir yanında ülkesi ve insanı için gece gündüz çalışmış birinin alacağı herhangi bir ders yoktur. Ben, bu konuda ders verebilirim ama almam. Söyleyin, hangi lider her cephede mücadele etmiş bir milletvekili için “bunları milletvekili yaptığım için pişmanım"der? Asıl pişmanlığı siz yaratmadınız mı diye soranlar da olabilir oysa. Ben içtenlikle destek olmak için gelmiştim. Ve insanlar farklı düşününce nasıl düşman safa konulur? Ben bir turuncu koltukla var olmadım ki.

Ama asıl önemli olan şu; rakip parti, ülkedeki iki oydan birini almasına rağmen herkesi kazanmaya çalışıyor, bizimkiler ise tasfiyeden bahsediyor. İdeolojik hiç bir derinliği olmayanlar temsil ettiğimiz her değeri küçümseyerek “kovacağız onları” filan diyorlar. Eğer CHP’de iseniz ve ulusal değerleriniz yoksa asıl bu sorgulanmalıdır. Bana yeryüzünde Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar, ulusal değerlerini küçümseyen bir devlet adamı gösterebilir misiniz? Partiye ait bazı ilkeleri bile AKP’ye kaptırıyorlar haberleri yok. "Şahsi sorumluluk aldım risk benimdir" deseydim ve sonuç hezimet olsaydı aynı gün istifa ederdim.

KALICI MUHALEFET ZEHİRLENMESİ

Buna kalıcı muhalefet zehirlenmesi denebilir. Bu şekilde umutlar tüketiliyor, hareket ve taban dinamizmini yitiriyor. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan vahim hatalarda olduğu gibi içe kapanıyor, taban umutsuzluktan sandığa gitmiyor. Bu şekilde bir şeyin değişmeyeceğini görüyor, sandığa ve dolayısıyla demokrasiye küsüyor. Ancak yönetim tüm bunları görmezlikten geliyor, kendisi yerine halkı suçluyor. Oysa son seçimde seçmen yeni bir siyasal tavır ve duruş geliştirdi bence. özellikle “tıpış tıpış” söylemine karşı. Bu, aslında bir tür Gezi tarzı kitlesel eylem, bir protesto yöntemiydi. Sandığa gitmedi. İçine sinmediği bir aday, siyasi yapı ve oluşum tespit ettiğinde, pasif bir direniş geliştiriyor sandığa gitmeyerek veya gidip oyunu iptal etmek şeklinde. Cumhuriyet tarihinde ilk kez böylesine geniş ve kitlesel bir boykot olmuştur. Düşünün, on beş buçuk sandığa gitmemiş. Bir milyon geçersiz oy var, yani sandığa gitmiş ama içine sinmediğinden verememiş insanlar. Bu şezlong saçmalığı ve sığlıkları ile açıklanamayacak kadar anlamlı ve önemlidir. Böyle giderse bu güne kadar ne olmuşsa o olur.

Değerlerine inançsızlıktan kaynaklanan söylem zafiyeti inandırıcılığı da yok ediyor çünkü. Cumhurbaşkanlığı seçimi son uyarıydı. Değişim ve kazanma umudunu yitirmek bize her seçimde sahip çıkan fedakâr insanlarda sandığa küskünlük yaratır. Sonuç olarak iki ihtimal var. Ya, aynı tas aynı hamam her hezimetin ardından kendi kendine ben başarılıyım diye zekamızla alay etmeye devam edilecek, ya da bu yönetim anlayışını değiştirecek, kadrolarını, söylemlerini güçlendirecek. Bir çekim alanı oluşturup, alternatif olduğunu gösterecek. Umarım geç olmadan bu kararı verir. Yoksa bir şey değiştirilemiyorsa koltuklar beyhudedir. Beğenmediğiniz bir metni buruşturup atar gibi çekip gidiverirsiniz koltuklardan olur biter. Benim bakış açım budur. Genel başkanının makamı terk ederek bunların tartışılmasını sağlamasını istemem kimilerine göre bu "çoban

Birgün

umut  |  Cvp:
Cevap: 1
03.09.2014- 20:05

Emine Ülker Tarhan CHP başkanlığına yakışır. Kılıçdaroğlu'na nazaran daha derli toplu görüşleri var. Kılıçdaroğlu gibi savruk değil. Muharrem İnce'nin destek çağrısına sadece teşekkür etmesi genel seçimlerin sonuçlarına göre kendisini genel başkanlığa hazırladığı izlenimini veriyor.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 2
04.09.2014- 11:57

“Yoksulluk edebiyatı ile sol siyaset olmaz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek ve CHP Muhabiri Okan Konuralp’in sorularını yanıtladı. Kurultay’daki rakibi Muharrem İnce’nin “Sağcıları seviyor” sözlerine “Yoksulluk edebiyatı üzerinden sol siyaset olmaz. Herkesin zenginleşmesi lazım. Herkesin hayat standardının yükselmesi lazım” yanıtını veren Kılıçdaroğlu, söyleşiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya kararını yorumlayarak başladı:

“Yoksulluk edebiyatı ile sol siyaset olmaz"

Resim Ekleme

“Ben artık Erdoğan’ı muhatap almak istemiyorum. O başbakanlıktan ayrıldı. Anayasa da kendisinin görev alanlarını, sınırlarını belirlemiş durumda. O ölçüler içinde kalması gerekiyor. Cumhurbaşkanı olarak yerinde oturmalı, hukuka saygı göstermeli, beklentim bu. Çankaya’dan yeni binaya geçme kararı... Ne zaman toplumlar, yarattıkları geleneklerden kopar, bir kaosun içine sürüklenirler. Geleneğe saygıyı da muhafazakârlık olarak görmemek gerekiyor. Gelenekler, toplumun uzun yıllar oluşturduğu, kabul ettiği değerlerdir. Bu geleneklere bağlılık, sağlıklı bir toplumun olmazsa olmazıdır. İngiltere’de Maliye Bakanı bütçeyi 100 yıllık bir çantayla parlamentoya götürüyorsa, hangi parti iktidarda olursa olsun bu gelenek bozulmadıysa, bu o devletin aynı zamanda gücünü, özgüvenini gösterir.

- Peki, olası bir CHP iktidarında, 2015’te örneğin, iktidar olursanız Erdoğan’a ‘Çankaya’ya dön’ der misiniz?
Orası Başbakanlık olarak inşa edildi ve elbette herkesin yeri, konumu neresiyse oraya gidecektir. Cumhurbaşkanı olarak gidip Çankaya’da oturacaktır. Ancak, ‘Çankaya’da gerçekten oturabilecek mi?’ Soru budur...

EVREN DE KAPATMIŞTI

- Biraz açar mısınız?
Yolsuzluk dosyalarını açacağız, o dosyalar görüşülecek, dokunulmazlıklar görüşülecek. Kul hakkı yiyenin dokunulmazlığı yoktur bana göre. Hesabını vermek zorundadır. Nerede oturur, onu bilmem ama hesabını verecektir. Yolsuzluk dosyalarını kapatmak kimsenin haddi değildir. Kenan Evren de pek çok dosyayı kapattı, aradan yıllar geçti yargılandı. Yani “Zamanaşımı olacak, ben kurtulacağım” beklentisi içinde olmasın hiç kimse. Herkes hesabını verecek, Erdoğan da hesabını verecek.

- Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu muhatabınız. Onun bu mekânsal değişimi kabul etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Davutoğlu henüz başbakan olarak kişiliğini kanıtlayamadı. İlk zaafı, adli yılın açılışına gelmemekle oldu. Oysa başbakan olarak, yasama, yürütme ve yargı ilişkisine saygı duymak zorundaydı. Kendinden önceki ismin tavrını sürdürdü. Erdoğan’ın her dediği olacaktır, başbakan olarak kendisinin değil. Davutoğlu sadece usulen başbakan. Bizim açımızdan Erdoğan eski Erdoğan’dır, AKP Genel Başkanı. Biz ise Davutoğlu’nun daha kişilikli bir başbakan olmasını istiyoruz. Nihayetinde, Meclis’e hesap verecek olan Erdoğan değil, Davutoğlu’dur. Pek çok önemli konuda bakanların gidip Erdoğan’a bilgi verdiğini görüyoruz. Bir bilgi verilecekse Başbakan gider, haftalık görüşmesi sırasında verir. Umarım bu böyle devam etmez. Bir süre sonra Davutoğlu’nun rahatsızlığını dile getirmesi lazım.

- Getirir mi?
Örneğin, Davutoğlu kurultaydaki konuşmasında ‘Yolsuzluk yapanların, gerekirse ellerini kıracağım’ dedi. Ellerini kırması gerektiği kişilerden biri Köşk’te oturuyor. Elini öpecek mi, kıracak mı, bunu göreceğiz. 25 Aralık yolsuzluk dosyasının üstü kapatıldı, en büyük tepkiyi Davutoğlu’nun göstermesi gerekirdi, göstermedi.”

YANLIŞ ALGILIYOR


- Muharrem İnce; ‘Kılıçdaroğlu sağcıları daha çok seviyor’ diyor. Sağcıları daha çok mu seviyorsunuz?
Ben sosyal demokrat gelenekten gelen birisiyim. Bütün söylemlerim sosyal demokrattır. Aile sigortası, sosyal demokrat bir proje değil mi? ‘Hiçbir çocuk bu coğrafyada yatağa aç girmeyecek’ demek sosyal demokrat bir söylem değil mi? Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi savunmak; ‘Herkese iş, aş’ demek ne zamandan beri sağ söylem olmaya başladı? Solun bir eksikliği vardı, zenginleşmekten söz etmezdik. Sadece paylaşmaktan söz ederdik. Ama şimdi ‘Önce üreteceğiz sonra hakça bölüşeceğiz’ diyoruz. Yoksulluk edebiyatı üzerinden sol siyaset olmaz. Herkesin zenginleşmesi lazım. Herkesin hayat standardının yükselmesi lazım. Şimdi bu söylemi, sağ söylem olarak algılıyorlar ki yanlış.

- Kasıtlı bir propaganda olarak mı görüyorsunuz ‘sağcılık’ yakıştırmasını?
Şöyle ki, ‘Ben varsam sol var, ben yoksam CHP’de sol bitti’ anlayışıdır bu. Birileri ‘Benmerkezci sosyal demokrat anlayış’ sahibi, ben ise ‘Halk merkezci sosyal demokrat anlayış’ sahibiyim. Birileri listelerde yoksa ‘Ben listede yokum, öyleyse sol elden gitti’ diyor. Önce söylemlere baksınlar, hangi söylemlerimizde sağcılık var. Gelir dağılımda eşitsizliği mi savunuyor, bunu normal mi görüyoruz ki sağcıyız. Solu sevmediğimi söyleyenler, bunun altını doldursun da öğrenelim hangi solu sevip sevmediğimizi.

- Muharrem İnce belki kurultay konuşmasında değinir bu konuya.
Muharrem İnce de kurultay konuşmasında söylerse sevinirim tabii... Ki ‘Sağcıları sevmem, solcuları severim’ diye bir ayrımı doğru bulmuyorum. Sol kültürden gelen biri bütün insanları sever. Hani biz ötekileştirmeye karşıydık? Ben bütün insanları seviyorum. İster sağcı, ister solcu olsun. Hepsinin karnını doyurmaya, hepsine iş bulmaya hazırım. Aşı, işi olmayan adam sağcı olmuş, solcu olmuş, neye yarar. Ekonomik özgürlüğü olmayanın da zaten siyasal özgürlüğü olmaz. Bu gerçeği herkesin görmesi lazım. Siz işsizlik ve Kürt sorunu gibi ülkenin iki temel sorununa çözüm üretemeyip ne yapacaksınız. Kuru sol söylemlerle bir yere varılmaz ki.

YUMRUK İNECEK YOLLAR AYRILACAK

- CHP’yi hangi siyasi zemine oturtacaksınız.
CHP sosyal demokrat kimlik üzerine oturmak zorundadır. Evrensel kurallarını kabul etmek zorundadır sosyal demokrat kimliğin. Bu yolda kim partiyi geri çevirmeye kalkarsa önüne ben çıkacağım. İnsan odaklı bir politika üretiyoruz. Onun mutluluğu hedef alan bir politika izliyoruz. Toplumun hiçbir kesimini ayrıştırmayacağız. Etnik ve inanç üzerinden siyaset yapmayacağız.

- Aksini dile getirenlerle de yolunuzu mu ayıracaksınız?  
Her yeni söylem, bir karşıt yaratabilir. Sonuç olarak partinin politikalarını beğenirsen, bizimle yola devam edersin. Etmezsen de partiden ayrılırsın. Parti sosyal demokrat ilkeler üzerine oturmak ve yoluna devam etmek zorundadır. Dolayısıyla bu ilkeleri benimsemeyen isimlerle yolumuzu ayıracağız.

- Nasıl ayıracak sınız?
  Ben her zaman farklı söylemlere de saygı duydum ama partinin kamuoyunda güvenilirliğini sarsacak söylemlerde bulunanlara da bu kurultaydan sonra izin vermeyeceğim. Gerekirse yollarımızı ayıracağız. Her önüne gelen çıkıp konuşmayacak. Partinin kuralları var, kurallara uyarsın ya da partiden ayrılırsın. Senin fikirlerini savunan parti varsa oraya gidersin.

MİKROFONU BULAN KONUŞMASIN

- Örneğin “ulusalcı” olarak nitelendirilen isimler giderse, onlarla birlikte seçmeninizin bir kısmı da gitmez mi?
Bugün geldiğimiz süreçte kendini ulusalcı olarak nitelendiren seçmen tabanımız da partide farklı sesler çıkmasının, partiye zarar verdiğini görmeye başladı. Ve en çok da o seçmen kitlesi ‘Yeter artık kardeşim yumruğu masaya vur’ diyor.

- Metafor olarak “Yumruğun masaya vurulacağı kurultay” mı olacak?
Evet öyle olacak, toplum da taban da bunu istiyor. ‘Yeter’ diyor artık. Mikrofonu bulan çıkıp konuşmasın. Partinin bir disiplini var. Özgürlük ‘sorumsuzluk’ değil ki. Bir partinin kimliğini kabul ettikten sonra o partinin kurallarına uyacaksınız. Partinin kuralları ilkeleri belli. Ki partinin kurallarına uyma şartıyla her şeyi de söylersin. Kim kendini nasıl tanımlıyorsa, ulusalcı ya da solcu, kurallara uyması şartıyla istediği şeyi de söyleyebilir. Ancak önce kurallara uymak şartıyla.

ÇALIŞMIYOR AMA SESİ ÇIKIYOR

- Milletvekillerini ve diğer parti yöneticilerini performansları üzerinden değerlendirdiğinizde kimler gider?
Parti içinde çok çalışanlar ama öne çıkmamış isimler bunlar. Çok önemli şeyler yapıyorlar ama kamuoyu çok bilmiyor. Bir de hiçbir şey yapmayıp, çok gürültü çıkartanlar var, gürültücüler... Sesleri çok çıkıyor ama çalışmıyorlar. Bu kurultay gürültücülerle, çalışanların ayrıştığı bir kurultay olacak. Kurultayın ismini ‘Birlik ve Kardeşlik Kurultayı’ olarak belirledik. Bir hesaplaşma kurultayı olarak görmüyoruz. Ancak sıklıkla vurguladığım gibi bundan sonra bir yol haritamız olacak. O yol haritasında devam etmek isteyenlere kucağımız açık. ‘Devam etmek istemiyorum’ diyenlerin de partiden ayrılması gerekiyor. Artık benim de bahanem kalmayacak. Yol haritasına uymayan partiden ayrılacak.

2010’DAKİ KADAR DEVRİMCİYİM

- Sadece dinlemiyor musunuz?
Her düşünceyi dinlerim, gerekirse oturur tartışırım. Bu çok olmuştur. Sonuçta ise bir karar vereceksiniz, dinlemek yetmiyor. Biz de o kararı veriyoruz.

- 2010’daki “Devrimci Kemal” misiniz?
2010’daki kadar devrimciyim. O gün neysem bugün de oyum.

- Partiniz uzun bir süre sonra ilk defa 2015 milletvekili seçimleri için ön seçim yapacak. Ön seçimi partide kökleştirmek adına siz de önseçime girer misiniz?

Gerekirse ben de girerim önseçime. Neden girmeyeyim, bir genel başkan olarak girerim seçime, bunda sorun görmem.

- Genel Başkan olarak genel başkana kontenjan tanımazsınız...
Yok tanımam, girerim gerekirse. Zaten son derece sınırlı bir alan bırakıldı merkezden aday belirlenmesine tüzükte, ağırlık zaten önseçim.

BÖLGE HEDEFİ YÜZDE 8-10

- Kürt sorunu çerçevesinde CHP’nin bölgeye yönelik hedefi nedir?
Şimdi biz bölgede her yere gidiyoruz. Ben de dahil sıklıkla bölgeye gidiyoruz. Tabii bunları yaptık diye oy patlaması yaşamayacağız. Ancak oyumuzu arttırmayı başarırsak, ilk aşamada yüzde 8-10 oranına taşıyabilirsek, bence çok önemli bir hamleyi gerçekleştirmiş olacağız. Bir-iki milletvekili çıkarmayı amaçlıyoruz.

BAZEN DOĞRU İNSANLARI SEÇEMEDİĞİMİ GÖRÜYORUM

- Genel Başkan olarak MYK’da 50’den fazla isimle çalıştınız? Bazen ‘Doğru isimleri seçemiyor muyum’ diyor musunuz?
O da hayatın bir başka gerçeği. Özeleştirilerimden biri de bu olabilir, bazen doğru insanları seçemediğimi görüyorum.

- Bu özeleştiri kurultayda oluşacak PM’ye nasıl yansır?

Mevcut PM’deki arkadaşlarımızın hepsini PM dışında bırakmayacağız tabii. Ancak dışarıdan da çok fazla isim gelmeyecek. Gazetelerde yazılıyor ama bunların hiçbiri doğru değil. Ben de okuyorum ve şaşırıyorum. Mustafa Sarıgül ve Mansur Yavaş da PM dışından destek vermek istediklerini belirttiler. PM’yi milletvekili olmak için bir basamak olarak görmek isteyenler de var, onlara da prim vermeyeceğim.

- Eski Genel Sekreter Önder Sav’a yakın bir isimle bir süre sonra yolunuz yönetim kademesinde kesişti, Tekin Bingöl. Sav’a yakın bir başka isim Hakkı Süha Okay ile de yolunuz yeniden kesişir mi bu kurultayda?
Ben Hakkı Bey’i seviyorum. İyi bir politikacı, yolumuz da hiç ayrılmadı aslında.



Yön haber

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]