Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Cumhuriyet Halk Partisi’nin açmazı
Kemal Okuyan


Muharrem İnce’nin CHP’deki Genel Başkanlık oylamasından önce yaptığı konuşmada “siz önümüzdeki seçimde Kılıçdaroğlu’nun başbakan olacağına inanıyor musunuz” sorusunu yönelttiği Kurultay delegelerinin önemli bölümünün zaten CHP’yi bir iktidar partisi olarak hayal etmeyi bile bıraktığını herkes biliyor. İlk bakışta, bu özgüven yitimi, ardı ardına yaşanan seçim başarısızlıklarının doğal sonucu olarak görülebilir. Ancak yine de, Erdoğan gibi bir kutuplaştırma dahisinin liderliğindeki AKP Türkiyesi’nde anamuhalefet partisinin hükümet alternatifi olmaktan kendi yandaşları nezdinde de çıkması, tek başına sandık fobisine bağlanamaz.

“CHP kendi projesini ortaya koymalı, gündemi AKP belirliyor” eleştirisini hatırlatarak başlayalım. Son derece makul gözüküyor. İster düzen içi, ister düzen dışı bir güç olsun, iktidar seçeneği olmak için “bizim farkımız şudur, şöyle bir ülke öngörüyoruz” diyebilmek gerekir. CHP’nin bu anlamda ne dediği gerçekten de pek anlaşılmamaktadır. Söz gelimi, 30 Mart yerel seçimlerinde seçmen gözünde “biz yolsuzluk yapmayacağız”dan ibaret kalan bir partinin seçenek haline gelmesi mümkün müydü?

Ancak… Bir düzen partisi olarak CHP, varolan sistemin dışında bir seçenek yaratamayacağı için, iktidardaki mevcut partiyle olan farklılıklarının bir bölümünü öne çıkarmak, o farklılıklara abartılı bir önem kazandırmak ve toplumu bu farklılıklar ekseninde bir taraflaşmaya zorlamak durumunda. Oysa AKP, bütünlüklü bir karşıdevrim sürecinin siyasal öznesidir ve süreç henüz istikrara kavuşmadığı için, “normal” bir muhalefet tarzıyla geriletilemeyecek pozisyondadır. AKP rejimi ya da İkinci Cumhuriyet kurumsallaşma güçlüğü çekmekte, toplumda “radikal” bir karşı koyuş için geniş bir alan açılmaktadır. CHP bu alana giremez; tekrar olacak, bu alan düzen siyasetinin sınırlarını zorlamaktadır.

“AKP karşıtlığı yetmez, CHP kendini anlatmalı” eleştirisi bu nedenle dayanaksızdır. Bir toplumsal proje, gerçeklik hissini ancak mevcutla hesaplaşarak kazanabilir. CHP’nin ilk ve öncelikli sorunu, AKP’yi tarif edemeyişidir. Tarihsel bir misyon üstlenen, 12 yıldır iktidarda olan gerici bir partiyi nereye koyacağını bilemeyen bir siyasi yapı topluma kendini nasıl anlatacak ya da ne anlatacak?

Çok yaşamsal olduğunu vurguladığımız sosyalizm propagandası bile, AKP Türkiyesi ile güncel bir hesaplaşma zeminine yerleştirilmediği sürece etkili olamaz. Bunu tersinden okuduğumuzda, sosyalist devrimci bir stratejinin, bütün zorluklara karşın, neden başarı şansı olduğu da ortaya çıkar: AKP Türkiyesi, siyasetin minimal farklılıklar temelinde süregiden bir kayıkçı dövüşüne indirgenmesine izin vermeyecek kadar büyük bir sarsıntı yaratmıştır toplumda.

Özetle, Türkiye CHP’nin anlatacağını dinlemeye hazır değildir, CHP AKP Türkiyesi ile hesaplaşmaya niyetli olmadığı için…

CHP’nin kendini anlatabilmesi, yani mevcutla keskin bir karşı karşıya geliş riskini almadan, bir seçenek oluşturması için önce, AKP rejimine “radikal” bir karşı koyuş ihtiyacıyla tanımlayabileceğimiz toplumsal alanın kapanması gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşması tam da bu stratejiye denk düşmekte, Muharrem İnce’nin başta değindiğim sorusu da tam da bu nedenle anlamsızlaşmaktadır.

CHP, geçmişte birçok konjonktürde olduğundan da baskın bir biçimde “muhalefet”i tasarlama göreviyle karşı karşıyadır. Toplumda AKP rejimine dönük açık reddiye yatışmadığı sürece, bir düzen partisi olarak CHP’nin hükümet alternatifi haline gelebilmesi ancak AKP’nin yeni ve ağır bir yol kazası geçirmesiyle mümkündür.

munzur  |  Cvp:
Cevap: 1
06.09.2014- 23:07

CHP'nin en büyük sorunu politika oluşturamaması, oluşturduğu politikayı halka anlatamaması, örgütlerinin çalışmamasıdır. Bu şekliyle sürdüğü sürece CHP iktidar yüzü göremez. Bir kurultay yaşanıyor, ideolojik hiç bir açılım ve tartışma yok. CHP bunu sorun olarak görmüyor ve vitrine çeşitli görüşleri savunan kişileri koyarak farklı kesimlerden oy alacağını umuyor. Bu kurultay sonucunda bu yanlışta ısrar edecekse, AKP 2015'i de siler süpürür.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 2
06.09.2014- 23:33

CHP değişmez. Belki çok özellikli, karizmatik, toplumda kabul gören bir lider ortaya çıkarsa değişebilir. Onun dışında partinin değişeceğine inanmıyorum.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 3
06.09.2014- 23:50

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

CHP değişmez. Belki çok özellikli, karizmatik, toplumda kabul gören bir lider ortaya çıkarsa değişebilir. Onun dışında partinin değişeceğine inanmıyorum.



Tam olarak ne söylemek istiyorsun? Lider kültünü mü savunuyorsun? Erdoğan örneğinden mi yola çıkıyorsun?

munzur  |  Cvp:
Cevap: 4
06.09.2014- 23:56

Sosyal demokrat olma iddiasında bulunan bir partide ideoloji ve siyaset dışta tutularak lider üzerinden yol alınmaz. İdeolojik doğrultusu tutarlı bir parti liderin özelliklerine göre toplumda kabul görmez. Belirleyici olan ideoloji ve siyasettir. CHP bundan yoksun olduğu için iktidar olamıyor.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 5
07.09.2014- 00:01

CHP’de sol hayalet

“CHP’de bir hayalet dolaşıyor – Solun hayaleti. Düzenin bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler… Solcuların açıkça, tüm dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu Solun Hayaleti masalına kendi Manifestoları ile karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.”

Resim Ekleme

L. DOĞAN TILIÇ

O hayalet kısa süre önce bütün ülkede dolaştı aslında. Taksim’de, Gezi Parkı’ndaki ağaçların etrafından yola çıkıp, ülkenin tüm kentlerini, meydanlarını, sokaklarını dolaştı. Hayaleti sevimli bulanlar “Gezi ruhu” dediler adına.

O hayalet, düzenin bütün güçlerini ürküttü. Şimdi öldüresiye birbirine girmiş olan iktidarı ve paraleliyle, üniformalı polisi ve palalı milisiyle, bakanı ve valisiyle, devletlisi ve özeli bilcümle medyasıyla, düzenin bütün güçleri kendilerini korkutan hayaleti defetmek için kutsal bir ittifak içine girdiler.

Sakallı adamın hoşgörüsünden kuşkum yok. 1848’de yazılan Manifesto’nun girişini, bir kurultay bağlamında birkaç sözcüğünü değiştirerek aktarmamı anlayışla karşılayacaktır:

“CHP’de bir hayalet dolaşıyor – Solun hayaleti. Düzenin bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler… Solcuların açıkça, tüm dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu Solun Hayaleti masalına kendi Manifestoları ile karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.”

Gerçi Marx komünistlere söylemişti, ama her parti için geçerli bir tarihsel gerçektir; “herkesin partisi” ancak “sözde” olabilir. “Herkes için” olacağım diye yüzde 1’e de göz kırpar ve yüzde 1’in düzenini tahkim edenlere selam gönderirseniz, yüzde 99’la buluşma şansınızı iyice yok eder, asla bir yüzde 99’lar hareketi olamazsınız.

1848’lerin Avrupa’sında olduğu gibi, bu ülkede de iktidardakiler rakiplerine çığlık çığlığa komünist, solcu diye saldırdılar. Onları işkencelere aldılar.

Bugün, tarihin bir şakası olsa gerek, iktidarlar ve bilcümle sağcı, muhalefete nasıl solcular olmaları gerektiğini öğretmeye çalışıyor. İktidar sözcüleri, bütçe görüşmelerinde, Marx’tan, Gramsci’den bahsederek hava atıyor, malumatfuruşluk taslıyorlar.

Yine tarihin bir şakası olmalı; muhalefet partisi içinde iktidar yarışı yapanlar - sağcılıkla suçlananlar da sağcılıkla suçlayanlar da - solculuk yarıştırıyorlar. Kılıçdaroğlu da “Yoldaşlar!” diye sesleniyor delegelere, İnce de.

Delegeler, Mussolini faşizmine omuz omuza dişle tırnakla direnen komünist, sosyalist, devrimci, anti-faşist İtalyanların Çav Bella’sıyla coşuyor. Roboski’de çocukları bombalananların aileleri salona girince “Katil devlet” sloganları patlıyor.

Devleti küçültme nutukları atarak tek adam kontrolünde gittikçe büyüyen bir baskı mekanizması kuranlar, Çankaya’yı küçük görüp hukuksuzluk temeli üzerine Selçuklu izleri taşıyan büyük saraylar inşa edenler, vesayetinden kurtulduk diye övünülen askere “imzasız ihbar mektuplarını değerlendir” diye jurnalciliği özendirenler, solun Gezi’de sokaklara çıkan hayaletinden korksunlar tabii!

Hiç hazzetmediğim şey; içinde, kurum ve kurullarında yer almadığım bir yapıya dışardan akıllar vermektir. Burada bunu yapmak değil niyetim, hem CHP’ye akıl veren bol miktarda sağcı kalem erbabı var. Ve CHP’liler, nereye nasıl gideceklerine kendileri karar verecek; ister onları dinleyerek ister tabanlarını…

Ancak, bir sosyolog ve gazeteci olarak, dostça, gördüklerimizi söylemek de görevimiz: CHP’nin üzerinde dolaşan hayalet, korkulacak değil, sevilecek bir hayalettir. Gezi’de gördüğünüzde alkışladığınız, salonlarda “Yoldaşlar” diye seslenip alkışlandığınız hayalet… CHP ona sırtını döndükçe, bu sevimli hayaleti korkunç bulanlar kazanacak!

Salonlarda, dört duvar arasında ve delegenin tabanın karşısında, solun hayaletini bütün azametiyle hissederken “Yoldaşlar” deyip, kritik aşamalarda Mansurlara Ekmeleddinlere sarılarak gidilecek yer komşuda PASOK’un geldiği yerdir.

Kendileri bilir tabii, ama sözünü dinlemek için illa da bir Sakallı aranıyorsa, yukarıda konuştu işte: “Bir hayalet dolaşıyor” dedi. “Solun hayaleti!” dedi. Yüzünü sola dönmüş CHP’lilere de seslendi: “Açıkça, tüm dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu Solun Hayaleti masalına kendi Manifestoları ile karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.”

Kendini yakalayamayanı beklemez zaman, geçer gider üzerinden!


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]