Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Reel Sosyalizmin çözülüşü üzerine...


1991 yılında Noel hazırlıkları yapan Avrupa metropolleri, aynı zamanda, bir zamanların süper gücü olan Sovyetler Birliği için eski ceket, kazak, palto, eldiven, yağ, süttozu, makarna yüklü sadaka konvoyları hazırlıyorlardı. SSCB'nin yıkılışından çok önce başlayan ekonomik çöküntü bir türlü durdurulamamıştı. Uzun zamandır uygulanan "serbest piyasa ekonomisi" ve "eski düzen" ortaya çıkan sefalete bir çözüm bulamıyordu. Sovyet insanı yokluk,açlık ve soğukla karşı karşıyaydı.

Sadece SSCB'de de değil; değişik coğrafyalarda, aralarında bazı ayrımlar olsa da, çoğu Bolşevik Model'e göre örgütlenmiş komünist partilerin yönetimindeki Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri tarihte görülmemiş bir depremle sarsılmış, hiç kimsenin aklından bile geçirmeyecek şekilde komünist partiler iktidardan devrilmiş, yasaklanmış ve bu ülkelerde rejimler değişmişti. Kapitalizm'in sevinç çığlıklarıyla karşıladığı, tarihin sonu olarak nitelediği bu durum, dünya sosyalistleri için tam bir düş kırıklığıydı. 19.yy.ın ortalarına doğru "Avrupa'da dolaşan hayalet" tarih sahnesinden çekilmişti. Şaşkınlığı önce umutsuzluk izledi; ardından ise yoğun bir ideolojik ve politik bir bunalım...

Bunalım atlatılmış değil. Özellikle ülkemizde 12 Eylül'den sonra ortaya çıkan durgunluk, yılgınlık ve bıkkınlık, 89 çöküşünün getirdiği ideolojik bir yıkımla birlikte, sağa savrulmayı ve çeşitli sapmaları daha da yoğunlaştırdı. Çöküş nedenlerini nesnel bir şekilde ortaya koymak bir yana, yaşanan pratik göz ardı edilerek her grubun kendi ideolojik duruşuna göre "haklılıklarını" ortaya koyma ve kendi siyaset anlayışlarına göre mevcut durumdan pay çıkarma çabası konunun dramatik özelliğini de gözler önüne sermektedir. Bunalımın Marksizm'in özünde olduğu eleştirisiyle liberalizm'e kucak açanlardan, eleştiriyi Marksizm'in temel argümanlarına getirenlerin varlığı da ideolojik yıkımın nerelere vardığı konusunda bir fikir verebiliyor. Şaşırtıcı olansa bu tartışmaların giderek bir durulma noktasına varması ve olumlu hiç bir siyasal sonuç yaratmamasıdır.

Sosyalist sistemin çöküşü karşısında ortaya çıkan tartışmaların pek çok boyutu olsa da, -M.Yılmazer'in belirttiği gibi- bu tartışmaların üç farklı tavır ortaya çıkardığını söylemek mümkün.

Bunlardan birincisi SSCB'yi özelikle 60'lı yılların sonundan beri sosyal emperyalist olarak gören siyasal akımların konuya yaklaşım biçimleridir. "Onlar açısından ortada önemli bir gelişme yoktu."Bürokratik kapitalizm"den Pazar kapitalizmine bir geçiş yaşanıyordu." Dolayısıyla bu siyasal akımlar açısından sosyalist sistemin çöküşünden teorik ve siyasal sonuçlar çıkarmak mümkün değildi. Aslında onların mantığı açısından gerekli de değildi.

"Sovyetleri "deforme olmuş işçi devleti" olarak gören Troçkist akımlar açısından da ortada yadırganacak bir yan yoktu. "Tek ülkede sosyalizm deneyi" kaçınılmaz alınyazısına uğruyordu. Bu siyasal akımın en ünlü temsilcisi Ernest Mandel, Doğu Avrupa ülkelerindeki yoğun gösteriler sırasında büyük bir coşkuyla "dünya devriminin" gelmekte olduğunu ilan etmişti. Olaylar tarafından bir kez daha çok insafsız bir şekilde yalanlanan bu Troçkist düşünce, geçici bir parlamadan hemen sonra bir daha parlamamak üzere kömür gibi karardı. "Dünya devrimi" bekleyenler emperyalizm tarafından dünyanın yeniden paylaşımı gerçekliği karşısında gözlerini süzmekten öteye gidemediler.

"Sosyalist sistemin çöküşünden sonra devrimci düşüncenin en güçlü tutunma noktası teoriye sıkıca sarılmak, sosyalizm'in teorisinden "sapan pratiği" yargılamak biçiminde oldu. "teori doğruydu, yanlış olan teoriden sapan pratikti." Sosyalizm'in teorik sorunlarına böyle bir yaklaşım moral olarak çok yaygınlaşan "inkarcılığa" karşı sıkı bir duruş gibi görünse de bizzat Marksizm'in ruhuna aykırıdır. "Yanlış Pratik" nedir? Eğer teori doğru ise bu yanlış pratik nereden ve nasıl üremektedir? Teori ne zaman ve nasıl sınanacaktır? Bütün bu sorular can sıkıcı sonuçlar doğurma potansiyeli taşısa da "saf ve mutlak doğru" bir teoriye inanmaktan daha kötü sonuçlar doğuramaz. "teori ve pratiğin böyle idealist bir tarzda birbirinden koparılması kaçınılmaz bir şekilde insan düşüncesinin gelişme yollarını tıkamaktadır.Sosyalizm'in yetmiş yılı aşan iktidar deneyinden teorik sonuçlar çıkartmanın yolu bu mantıkla tıkanır.."


Sosyalizm'in çöküş nedenleri SSCB de uygulanan pratiğin derinliklerinde yatmaktadır. Bu derinliklere inilebildiği ölçüde geleceğin dünyası hakkında anlamlı sonuçlar çıkartabilmek mümkün olacak, aksi durum, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da boş, yararsız ve bıktırıcı tartışmaların yinelenmesine yol açacaktır.

Ekim devrimi üç aylık Paris Komünü dışında ilk kez yaşanıyordu. Elde sadece denenmemiş bir kuram vardı. Kuramın pratiğe nasıl dönüştürüleceğine ilişkin hiç bir sınanmış bilgi mevcut değildi. Proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürmek, sosyalizme giden yolda taşları bir bir yerine oturtmak, uygun olmayan koşulları uygun hale getirmek, baştan sona feodal bir yapıdan bir an önce sanayi proletaryası oluşturmak...-kısaca sosyalizm'i inşa etmeye çalışmak ve bütün bunları dışarda emperyalizmin, içerde işbirlikçilerin karşı koyuşları ve saldırıları altında gerçekleştirmek hiç de kolay değildi. Sömürü toplumlarının binlerce yıllık geleneklerini ve alışkanlıklarını yıkarak, üretenlerin eşit ve özgür toplumunu yaratma sürecinde "hatalar" yapmadan yol almak mümkün değildi. Burada, bu yazının içinde bu hataların neler olduğu konusundaki saptamaları incelemek zor.

( Bu konular Yazıyaz-GRUP'un "Nedir?" bölümündeki "Marksizm" dosyasında ele alınmaya çalışılacak. )

Şu söylenebilir: Geleceğin dünyasının sınıfsız toplum olduğu Marks'ın kapitalizm eleştirilerinden çıkartılabilmektedir. Ne var ki sınıfsız topluma geçiş sürecinde kuramın pratiğe nasıl geçirileceği konusunda bir yığın belirsizlik ve yanıtlanması gereken pek çok soru vardır. Oysa sürdürülen tartışmaların ve getirilen eleştirilerin yaşanan süreçten dersler çıkardığını söylemek zor. Kapitalizm'den Sosyalizm'e geçiş sürecinde, sürecin temel kavramları olan proletarya diktatörlüğü, özel mülkiyetin tasfiyesi ve planlı ekonomiye geçiş konularının yaşanan pratik de göz önüne alınarak üretenlerin yığın inisiyatifi ile birlikte yeniden ve somut bir biçimde değerlendirilmesi, hem çöküşü anlayabilmek ve hem de sınıfsız topluma varabilmek yolunda önümüzü aydınlatan temel bir öncelik olmaktadır.

Gelecek, yani sınıfsız toplum çöküşün ayrıntılarında yatmaktadır.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 1
04.02.2014- 18:10

Sovyet Rusya'nın çöküşünün en önemli nedeni proleter diktatörlük yerine parti diktatörlüğünü ikame etmesidir. Almanya'da gerçekleşmeyen devrim Rusya'yı kaderiyle baş başa bırakmış, proletaryadan yalıtılmış bir bürokratik yapı sınıf üzerinde baskıcı bir yapının kurulmasına yol açmıştır. Böyle melez bir sistemin yaşaması mümkün olamazdı, Stalin'in despotizmi sistemin yıkılmasını bir süre geciktirmiş olsa da bir müddet sonra yıkılıp gitmesi kaçınılmaz olmuştu.

Sosyalizmde bürokrasi olmaz. Devlet olmaz. Devrimden sonra Komünist partisinin iktidara yerleştiği bir sistemde bürokratik bir yapının iktidara yerleşmesi kaçınılmaz olur. Sovyet Rusya'nın başına da bu gelmiştir. Sistemi çökerten bu bürokratik yapıdır.



ayhan  |  Cvp:
Cevap: 2
04.02.2014- 21:24

Bürokratik yapı hangi sistemi çökertmiştir?

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 3
04.02.2014- 21:28

Alıntı Çizelgesi: ayhan yazmış

Bürokratik yapı hangi sistemi çökertmiştir?



Kurduğunuzu sandığınız sosyalizmi çökertmiştir.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 4
04.02.2014- 21:31

Partinin yarattığı bürokratik yapı yerine proleter diktatörlük olsaydı senin sosyalizmin mi olurdu?

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 5
04.02.2014- 21:34

Benim sosyalizmim olmazdı. Tek ülkede sosyalizm olmayacağını sürekli söyleyen benim.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 6
04.02.2014- 21:36

O zaman Sovyet Rusya'nın çöküşünü neden bürokrasiye bağlıyorsun? Kestirme yoldan tek ülkede sosyalizm olamayacağı için desene. Buradaki yorumların anlamı ne o zaman?

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 7
04.02.2014- 21:38

Sizin yanlışınızı ortaya çıkarıyorum. Sosyalizmin farklı bir yapı olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ama anlamadığınız ortada.

toplumcu  |  Cvp:
Cevap: 8
04.02.2014- 21:40

Lenin ve Bolşevikler yanlış yaptı diyorsun. Marks yanlış hedef gösterdi diyorsun ve Marks ile Lenin'i aştığını iddia ediyorsun öyle mi? Yazdıkların bu anlama gelmiyor mu?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]