Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Yoldaşlık güzel şey be kardeşim! - Sedat Göçmen

Kitabı günlük şeklinde yazmış Melih. Ancak bu kitap yalnızca Melih Pekdemir’in kişisel serüveni değil, Türkiye’nin yaklaşık 10 yıllık siyasal almanağı aynı zamanda. 1971’den 1981 yılına kadar Türkiye’de yaşanan önemli olaylar, 12 Mart faşizmi, Kızıldere Katliamı, toplumsal mücadelenin yeniden örgütlenmesi bir delikanlının gözünden aktarılıyor.

BirGün Gazetesi'nde yazılarını keyifle okuduğunuz Melih Pekdemir benim 40 yıllık dostumdur.   Mecazi anlamda değil, kelimenin gerçek anlamıyla 40 yıllık yol arkadaşımdır.

Geçtiğimiz günlerde Melih’in yeni kitabı çıktı. Adı;   Devrimcilik Güzel Şey be Kardeşim. Kadim arkadaşım kadar iyi anlatamam ama, bir solukta okuduğum kitabına dair ben de bir şeyler söylemek istedim. O kitabında yenildi denilenlerin zafer senfonisini yazmış;   yani devrimcilerin hikâyesini, yani bizi...   Ben birkaç söz etmişim çok mu!

Melih’in günlüğü: Türkiye almanağı
Kitabı günlük şeklinde yazmış Melih. Ancak bu kitap yalnızca Melih Pekdemir’in kişisel serüveni değil, Türkiye’nin yaklaşık 10 yıllık siyasal almanağı aynı zamanda.   1971’den 1981 yılına kadar Türkiye’de yaşanan önemli olaylar, 12 Mart faşizmi, Kızıldere Katliamı, toplumsal mücadelenin yeniden örgütlenmesi bir delikanlının gözünden aktarılıyor.

Melih’in nasıl biri olacağı en başından belliymiş aslında. Çünkü,   onun doğum yeri Fatsa! (Daha doğrusu Kumru. Ama Kumru o zamanlar Fatsa’ya bağlı. ) Yani benim gibi sonradan değil, öz be öz Fatsalı anlayacağınız.

Melih kitapta ailesini anlatırken, sanki çoğumuzun doğup büyüdüğü mahalleyi anlatıyor.   Eski Türk filmlerindeki gibi, fakir ama onurlu insanların yaşadığı bir mahalle bu. Mecitözü’nde imamlık yapan dedesi de hiç yabancı değil. Çocukluğunu anlatırken, o zamanki toplumsal iklimi de anlatmış oluyor biraz. Özellikle şu satırları okuyunca düşündüm bunu: “Annem kısa kollu gezdiğinde ‘günah mı?’ diye sormuştu ona, ‘kızım, zaman sana uymaz, sen zamana uy, bir şey olmaz’ demişti. Sanırım bu yüzden Beybam’ın (babası) rakı içmesine de kızmıyor.” (sf 18)

Hatırat değil fener ışığı
Melih’in 40 yıl öncesine dair yazdıkları aslında bugüne dair de çok şey söylüyor.   1973’te, Muş’un Malazgirt ilçesinde Kürt aydınlarından Orhan Kotan ile muhabbetlerini anlatırken şöyle diyor Melih:   “Anladım ki Orhan Kotan bizlerden daha Türk idi; bizler ise ondan daha Kürt; solculuk, sosyalistlik tam da böyle bir şey değil mi?” ( sf 51)   Kobane eylemleri sürerken BirGün gazetesinin ( Zapatistaların lideri Markos’un o ünlü konuşmasına gönderme yaparak) attığı o güzel manşeti hatırlayın:  

“Kobane’de Kürt olacağız, Solingen’de Türk, İsrail’de Arap”
Çok doğru, sosyalistlik tam da bu; ezilenin yanında olmak demek. O yüzden de Melih Pekdemir’in kitabını bir hatırat değil, geleceğe ışık tutan bir kitap olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Ben Melih Pekdemir’i 1974 yılında ODTÜ öğrencisiyken tanımıştım. 12 Mart Darbesi’nin ardından gençlik hareketinin derlenip toplanması için çok emek verildi. 1974 yılında üniversitelerdeki durumu Melih şöyle anlatıyor (sf 69 .) “.... amfideki dersler kıran kırana geçiyor, devrimci öğrenciler bu dersleri adeta eğitim çalışmasına, tartışma forumuna çeviriyorlar.” Melih’ler ODTܒde biz SBF’de sınıfları forumlara çevirirken, diğer şehirlerde ve okullarda da durum farklı değildi.

Kan ve ter akıtılan yıllar...
Melih Ankara’daki gençlik hareketinin en önünde mücadele eden arkadaşlarımızdan biriydi. Sıcak ve sert bir mücadele sürüyordu. 11 Şubat 1976’da Semih Erbek’in cenaze töreninde onlarca polisin saldırısına uğramıştı. Kitapta o olayı kısaca anlatmış, neredeyse ölüyordu. (sf. 103) Onun yaralandığını Trakya’da gazetede okuyunca öğrendim. Hemen atlayıp Ankara’ya gittim. Olayın üzerinden bir kaç gün geçmişti ama Melih’in her tarafı hâlâ mosmordu.  

Evet, o günlerde birçok arkadaşımız öldü, Melih gibi birçok arkadaşımız yaralandı. Ancak bunların hiç biri hızımızı kesmedi. O gün nasıl çalıştığımızı merak eden gençlere Melih’in kitabını okumalarını öneririm. 15 Ocak 1978’de Tandoğan’a yapacağımız Devrimci Yol mitingine ilişkin çalışma kitapta şöyle anlatılıyor: “Bizimkiler kapı kapı dolaşarak mitingin duyurusunu yapıyor, gerekçelerini anlatıyorlar. El ilanları daha önceleri olduğu gibi kapı altlarından veya posta kutularına atılmasıyla yetinilmiyor, her el ilanı iyi birer ilişki kurma aracı olarak dağıtılıyor. Paramız olsa daha fazlasını dağıtabileceğiz ama ancak 50 -60 bin bildiri dağıtabildik ve 10 bin civarında afiş yaptırdık.” (sf. 157)

Ve mitingin sonucunda günlüğe düşen not: “Müthiş bir katılım vardı. Devrimci Hareketimiz kelimenin gerçek anlamıyla bir halk hareketi olduğunu ispatladı, çünkü bu mitingde Dev-Gençliler azınlıktaydı, çoğunluğunu gecekondulular ve işçiler olmak üzere memurlar, öğretmenler, mühendisler mitinge damgasını vurdu. Gecekondu semtlerinden, Balgat’tan, Altındağ’dan, Mamak’tan, Tuzluçayır’dan, Keçikıran’dan Hasköy’den, Dikmen’den başörtüleriyle kadınlar, emekçiler akın akın miting alanına geldiler.” ( sf 159)

Fatsa’dan Çemişgezek’e...

Melih daha çok merkezde görev almasına rağmen zaman zaman bölgelere de gitti, orada da çalıştı. Kitabında da bu çalışmalardan örnek vermiş. 5 Nisan 1979 tarihli günlüğünde Elazığ’ın Çemişgezek ilçesi Üskığ köyünde 6 kişilik komite kurulduğunu anlatıyor.   Orada da bizim Karadeniz köylerinde yaptığımız çalışmalara benzer bir çalışma yürütülmüş.   “Komitenin oluşması çevre köylerde ilgiyle karşılandı. Sorunların çözümü için komiteye gelenler oluyor.” ( sf 197) Bu satırları okuyunca düşündüm; belki biraz daha zamanımız olsaydı, Fatsa gibi daha pek çok yerde belediye başkanlığı seçimlerini biz alabilirdik.

Alevi- Sünni çatışmasını devrimciler önlüyor

Bugün bizzat siyasi iktidar tarafından kaşınan ve yaratılmak istenen Alevi-Sünni çatışması o günlerde de gündemdeydi. Kahramanmaraş’ta büyük bir katliam yaşanmıştı, ancak Sivas’ta Alevi-Sünni çatışması yaratmak isteyenler devrimcilerin müdahalesi sayesinde bunu başaramadı. Melih’in Sivas için yaptığı ve kitapta ayrıntılı şekilde anlattığı tespit bu açıdan çok önemli. “Çünkü bizimkiler nispeten örgütlüydü ve faşistlerin saldırıları karşısında örgütlü ve aktif bir savunmayı başarmışlar, çoğu yerde faşistlerin canına okumuşlardı.” (sf 192)

Sünni köyünde bir Ermeni aile
Anadolu’da Aleviler gibi acı çeken, katliamlara uğrayan başka topluluklar da oldu ne yazık ki. Ermenilerin çektikleri acılarla yeni yeni yüzleşiliyor.   Divriği’ye bağlı Sünni bir köyde misafir olduğu evde yaşadığı şaşkınlığı 2 Haziran 1979 tarihinde günlüğüne şöyle not düşmüş Melih “...meğer Ermeni bir aileymiş. Anlattılar, 1915 soykırımından sonra bu halde kendilerini gizleyerek yaşarlarmış. Sadece çok güvendikleri insanlar bilirmiş onların sahici hallerini.” (sf 203) Ne mutlu Melih’e ki, ona da güvenmişler, sırlarını açmışlar, mahremlerine almışlar. Demek ki, o Ermeni aile,   içinde yaşadıkları Sünni köyünde komşularından bile çekinirken, devrimcilere güvenmiş.

Melih’in çuvaldızı!
Melih’in Devrimci Yol ile ilgili yazdıkları okuyanların pek çoğuna güzelleme gibi gelebilir. Oysa dikkatli bir göz, kitapta özeleştiriden de kaçınılmadığını görecektir.   Melih’in Malatya, Elazığ, Sivas, Tunceli çalışmalarını anlatırken bir yerde not düştüğü şu satırların altını çizdim...   “Ankara’dayken işlerin kötü gitmesinin sebebini biliyordum: İşte efendim Anadolu’dakilerin inisiyatifsizliği ( ya da tersine merkezi dinlemeyişi) , disiplinsizliği falan... Oysa şimdi buralardayken, işlerin kötü gitmesinin ‘asıl’ sebebini öğrenmiştim; Ankara’dakilerin merkez olmayı beceremeyişi, merkezi müdahaleyi yeterince yapamayışı ya da tersine fazla müdahale etmesi örgüte inisiyatif vermeyişi!” “...Kelimenin gerçek anlamıyla, davul buradaki ‘sorumluların’   boynunda, tokmak ise merkezin elinde.” (sf 206)   Açıkçası Türkiye solunda, başka bir örgütle ilgili bu kadar açık yüreklilikle yazılmış bir özeleştiri olduğunu hiç sanmıyorum.

Yine Melih’in sözleriyle devam edelim; “Bölgede o kadar çok isimsiz kahramanımız var ki... çoğunun ismini ve yaptıklarını elbette biliyorum ama illegalite işte, hepsi de yazılamıyor...”   ( sf 207 )   Melih gibi benim de içim çokça cız ediyor, Fırtınalı Denizin Yolcuları’nda da ismini yazamadığımız pek çok arkadaşımız oldu. Eğer bir güzelleme yapılacaksa, bunu en fazla hak edenler öldürülen ya da ismini anamadığımız Devrimci Yolcu arkadaşlarımızdır.  

Gülmek devrimci bir eylemdir
Kitabı okurken insan sık sık kendini gülümserken yakalıyor. Melih’in hınzır üslubu, ince dokundurmaları, esprili bakış açısı bütün kitabı bir solukta okutuyor. Sayfa 281’deki karikatürün altında şöyle yazıyor;   “Melih Pekdemir’in fırçasından Oğuzhan Müftoğlu (Kendisini yakışıklı göstermek için O. Müftüoğlu tarafından rötuşlanmıştır.)”

Ya da ilk kez tam otomatik çamaşır makinesi gördükleri zamanı anlattığı şu satırlar: “Nasuh abi başından ayrılmıyor, ‘bak Oğuz kendi kendine duruyor, çalışıyor, bak Oğuz şimdi kurutmaya başladı galiba’ diye televizyon seyreder gibi çömelip bakıyor makineye. Bu Bildirge gecikirse sebebi siyasi değil bu otomatik makine olacak sanırım.” (sf 128)   Eee boşuna dememişler; Gülmek devrimci bir eylemdir!   Zaten Melih’in kitabın kapağındaki o güzel fotoğrafı da bunu doğruluyor.   Ölümün kol gezdiği günlerde ölüme inat, eylemde yürürken gülebilmektir devrimcilik...  

Teori iyi de pratik zayıf!
O günkü koşullarda, pek çok şeyi eylemlerin içinde öğrenmiştik; örgütlemeyi, savunmayı, silah kullanmayı...   Ama Melih’in kitabından öğreniyoruz ki durumumuz daha vahimmiş, hapishaneden adam kaçırmaya giderken bile araba kullanmayı pek bilmiyormuşuz!   Taner Akçam’ı Ulucanlar cezaevinden kaçırmak için hazırlık yaparken Behçet Dinlerer’in minibüsü kullanışını şöyle anlatıyor Melih: “Kurtuluş Meydanı’na doğru yavaşça yol alıyoruz, hafiften yağmur da çiseliyor ve silecekler çalışmıyor, tam o sırada vın diye bir araç geçti önümüzden, ‘aman Behçet’ diye bağırdım. ‘Ne oldu ki’ dedi. Acemilikten hiç bir şeyin farkında değil. Meğer araba sürmeyi teorik olarak biliyormuş, pratiği zayıfmış.” (sf. 127)

34 yıldır beklediğimiz uyku tulumları
Darbeden sonra özellikle Karadeniz bölgesinde pek çok arkadaşımız dağa çıktı, 12 Eylül faşizmine karşı direnişe geçti.   Ağır kış koşullarında bu arkadaşlarımızın acil uyku tulumuna ihtiyaçları vardı. Melih bu işi Almanya’dan organize etmişti. Alman ordusunun kullandığı gündüz parka haline dönüşebilen 100 adet uyku tulumunu Günther ve Sabine isimli iki solcu Alman arkadaş Edirne’ye kadar getirdi. Ancak uyku tulumları maalesef bize ulaşamadı. İşte 34 yıldır beklediğimiz o uyku tulumlarının ilginç hikâyesini de Melih kitabında anlatıyor.   ( sf 261- 263)

Tirajı yüz bini aşan Devrimci Yol Dergisi
Bizim de tarihimiz yavaş yavaş yazılmaya başladı, kısa zaman önce, Bitmeyen Yolculuk’ta, sonra Fırtınalı Denizin Yolcuları ve Tarihle Söyleşiler yayınlandı. Ancak Melih bunlardan farklı olarak, kitabını kendisi yazdı.   Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol dergilerinde çıkan yazıların hikâyelerini de, bu iki dergiye en fazla emek verenlerden biri olarak ilk ağızdan anlatmış oldu.   Dergilerin belli başlı sayıları ve özetleri de derli toplu şekilde anlatılmış bu sayede. Dergi deyip geçmeyin, 35 yıl önce tirajı 100 bini aşan devrimci bir yayın organından söz ediyoruz. Bugün, magazin ve yalanla doldurdukları gazetelerin birçoğu bu rakama yaklaşamıyor.   22 Ocak 1979 “...Devrimci Yol ilk defa (kendi alanında) yüz bini aşan bir baskı sayısına ulaşmıştır.” (sf 185)

“Devrimci Yol denilince akla neler geliyor?”
Ne yalan söyleyeyim, kitapların “ek” kısımlarını ben pek okumam, özel olarak bir şey aranmıyorsa okuyan olduğunu da pek sanmam. Ancak Melih Pekdemir’in kitabındaki “ek” mutlaka okunmalı. Hatta kitabı okumaya önce “ek” kısmından bile başlanabilir. Çünkü bu “ek”   Devrimci Yol’u anlamak için adeta bir rehber. “Devrimci Yol denilince akla neler geliyor?” sorusunun yanıtını da,   Devrimci Yol’un “temel tezleri”, “tezlerin etkilendiği kaynaklar”   ek’te bulunabilir.   Melih’in kitaba eklediği bu yazıları, daha önce İletişim yayınlarından çıkan ve siyasal akımları anlatan ansiklopedi serisinin 8. Cildinde yayınlanmıştı. Bu kitap sayesinde, bu önemli yazı daha çok okuyucuya ulaşabilecek.

Kalemin hiç durmasın Melih
Melih günlüğünün 15 Kasım 1976 notunda “Merak etmek bazen yazdırır. Yazmak bazen merak gidermektir. Yazmadan duramıyorum işte” demiş.( sf 120) Ben de diyorum ki, çok güzel yazıyorsun, ellerin dert görmesin. Kalemin hiç durmasın dostum.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
20.10.2014- 14:31

Kitabın adı bile güzel: Yoldaşlık güzel şey be kardeşim!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]