Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Birinci dünya savaşı'ndan sonra Osmanlının idaresi altında bulunan pek çok bölgede sayısız topluluklar ulusal bilinçlerine sahip olarak bağımsızlıklarını kazandılar ve kendi devletlerini kurdular. Kürtler ise Osmanlı döneminden başlayarak Cumhuriyet dönemi boyunca sayısız isyanlara kalkışmalarına rağmen bir devlet kurmayı başaramadılar. Yüzlerce yıl aynı topraklarda yaşamalarına rağmen tarihin hiç bir döneminde uluslaşma sürecini tamamlayamamalarının ve kalıcı bir devlet kuramamalarının nedeni ne olabilir? Bölgeye hakim olan feodal ilişkilerin etkisi dışında başka hangi etkenler böyle bir sonuca yol açmış olabilir?

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
09.11.2014- 14:08

Kürtlerin bölgede devlet kuramayışlarının nedeni bana göre tarihte böyle bir geleneğe sahip olamamaları nedeniyledir.Feodal ilişkileri de buna eklerseniz kürtlerin durumunu anlamak kolaylaşır.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 2
09.11.2014- 14:32

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Kürtlerin bölgede devlet kuramayışlarının nedeni bana göre tarihte böyle bir geleneğe sahip olamamaları nedeniyledir.Feodal ilişkileri de buna eklerseniz kürtlerin durumunu anlamak kolaylaşır.



Size katılıyorum, devlet kurmak için önce devlet kurma geleneğine sahip olmak gerekiyor. Kürtlerin böyle bir gelenekleri bulunmuyor. Tarih boyunca bölgede hangi devlet güçlüyse o devletin himayesinde yaşamaya alışmış bir topluluk kürtler. Bölgedeki varlıklarını bu şekilde sürdürmüşler. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan ulus devlete öncülük de bu yüzden Türkler tarafından gerçekleştirilmiştir. Devlet kurma gelenekleri olsaydı savaş sonrası bölgede sınırların bu şekilde çizilmesi bana göre mümkün olmazdı.

munzur  |  Cvp:
Cevap: 3
09.11.2014- 17:42

Devlet kurma geleneklerinin olmaması yeterli bir şart gibi gözükmüyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra balkanlarda devlet kuran toplulukların böyle bir gelenekleri var olduğu için bağımsızlıklarını ilan etmediler, bence uluslaşma bilincine sahip oldukları için bağımsız devlet kurabildiler.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 4
10.11.2014- 14:58

Alıntı Çizelgesi: munzur yazmış

Devlet kurma geleneklerinin olmaması yeterli bir şart gibi gözükmüyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra balkanlarda devlet kuran toplulukların böyle bir gelenekleri var olduğu için bağımsızlıklarını ilan etmediler, bence uluslaşma bilincine sahip oldukları için bağımsız devlet kurabildiler.



Siz söylediniz bölgenin feodal bir yapıda olması da bunda rol oynamış olabilir. Bana göre devlet kurma gelenekleri olsaydı, bölgenin sınırları çizilirken mutlaka bağımsızlık yönünde mücadele ederlerdi.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 5
13.11.2014- 17:41

Kürtler neden devlet kuramamıştır? / Hasan Şahingöz


“Kürtler hiç devlet kuramamıştır” demek, elbette ki doğru değildir. Eğer, sosyoekonomik ve idari bir yapınız, silahlı güçleriniz varsa, üç-beş bin kişilik bir nüfusa sahip olsanız bile, tartışmaya yer bırakmayacak bir şekilde, sizin artık bir devletiniz var demektir. Konuya bu şekilde, gerçekliğin dar değil de geniş penceresinden baktığımızda, Kürtlerin etnik kimlikleri ile yeni farklı bir halk olarak tarih sahnesine çıktıkları 7. Yüzyıl’dan günümüze kadar, kimi zaman bağımlı kimi zaman bağımsız, ama her zaman devletlerinin olduğunu görürüz. Dolayısıyla 7. Yüzyıl’dan günümüze, beylik, emirlik ve aşiret toplulukları ile Kürtler, her zaman için devlet örgütlenmesine sahip olmuşlardır. Ki, böyle olmasaydı, zaten bugüne kadar var olamaz, varlıklarını koruyamazlardı.

“Kürtler neden devlet kuramamıştır?” sorusu bu nedenle, geniş değil de dar anlamda sorulmuş bir sorudur. Bu nedenle, başlığın sorduğu (ve yazının cevabını aradığı) asıl soru şöyledir: Kürtler, neden büyük-güçlü, kalıcı devletler kuramamıştır? Kürtlerin, tüm Kürtleri içine alan ya da ulusal bir devletleri neden yoktur, neden olmamıştır?

Bu sorulara, Kürtlerin aşiretlere dayalı toplumsal bir yaşam sürmeleri cevap olarak gösterilebilmektedir. Fakat bu cevap/gerekçe kabul edilebilir değildir. Çünkü hiçbir halk ulusal bütünlük içinde, güçlü devletlerle/ imparatorluklarla birlikte doğmamıştır. Tüm halklar, uluslar, tarihlerinin başlangıcından belirli bir döneme kadar, kan-akrabalık birlikteliklerine dayalı bir yaşam sürmüş, aşiret yaşantısından geçmişlerdir. Dolayısıyla mesele, aşiretlere dayalı, parçalı bir toplumsal yaşantı değil, Kürt halkı özelinde bu yaşantının aşılamamış olması; bu yaşantının aşılamamasının nedenidir. Örneğin, neden Osmanlı Beyliği gibi küçücük bir Türkmen beyliği koskoca bir devlet, imparatorluk kurmayı başarmıştır da Kürt beyliklerinden bir tanesi çıkıp böyle bir devlet, imparatorluk kurmayı başaramamıştır? Bu sorunun temel olarak iki cevabı vardır: Birincisi, içinde bulunulan şartlar, sahip oluna(maya)n fırsatlarla ilgilidir. İkincisi ise, önderlikle...

Cevaplardan ilkiyle ilgili olarak örneğin, Osmanlı Beyliği ile Kürt beyliklerinin içinde bulunduğu şartların karşılaştırmasını, kıyaslamasını yaptığımızda şunları görürüz:

1- Osmanlı Beyliği’nin kurulu bulunduğu topraklar, Osmanlı Beyliği’nin bağımsızlığını ilan ettiği 1299 yılına kadar İlhanlılara bağlıdır; fakat Osmanlı Beyliği (beyliğin kurulu bulunduğu topraklar) İlhanlıların kollarının denetim ve baskılarının yetişemeyeceği bir uzaklıktadır.

2- Osmanlı Beyliği, ekonomik olarak çökmüş, Osmanlı Beyliği gibi küçücük bir aşiret topluluğu karşısında bile kendini koruyamayacak/ savunamayacak duruma düşmüş Bizans’a kara sınırı olan tek Türkmen beyliğidir.

3- Bizans’a yönelik akınlar sonucu elde edilen ganimetlerden, “gaza savaşları”nın sevaplarından pay almak isteyenler; Moğol baskısından kaçan Oğuz aşiretleri; Anadolu Selçukluları’nın asker, memur ve bilim adamları Osmanlı Beyliği’ne katılır. Bu da beyliği hem nitelik hem de nicelik olarak güçlendirdikçe güçlendirir.

Bu olumlu şartlar altında belli bir güce erişene kadar Anadolu’ya/doğuya yönelmeyen Osmanlı Beyliği -ki başlangıçta doğuya yönelseydi, o dönemde Anadolu’da bulunan çok daha güçlü beylikler Osmanlı Beyliği’ni çok rahatlıkla yenilgiye uğratabilirlerdi- Bizans’ı tükete tükete büyüyor. Bizans’ı tükete tükete bir imparatorluğa dönüşüyor.

Kürdistan’a, Kürtlerin tarihine baktığımızda ise, herhangi bir beyliğinin yanı başında tükete tükete büyüyeceği bir imparatorluk mirasının bulunmaması bir yana, Kürdistan, tarihi boyunca, güçlü devletlerin, imparatorlukların saldırı ve işgallerine, yağma ve talanlarına, kırım ve katliamlarına uğramıştır. Denilebilir ki, Kürtlerin, Kürdistan’ın, saldırısız, işgalsiz bir günü bile geçmemiştir. Dolayısıyla Kürt beylikleri, diğer halkların topraklarını istila edip egemenlik altına alacak bir güce erişme fırsatı bir yana, diğer Kürt aşiret ve beyliklerini egemenlikleri altına alıp Kürtleri tek bir çatı/ idari yapı altında top(ar)layacak bir güce erişme fırsatı bile bulamamışlardır. Bu yöndeki tüm girişimleri, ardı arkası kesilmek bilmeyen saldırı ve işgaller yüzünden hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yoksa, Kürt beylikleri, diğer beyliklerden, örneğin bir Osmanlı Beyliği’nden daha beceriksiz ya da daha az yayılmacı değillerdi.

Kuşkusuz Kürt beyleri için, bağımsız, güçlü, büyük devletler kurma noktasında uygun fırsatların oluştuğu dönemler de olmuştur. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılının bu tür uygun dönemlerden biri olduğu söylenebilir. Kürt beyleri, bu uygun dönemi değerlendirme noktasında yeterince girişken ve cesurca davranmış, bağımsızlıklarını ilan edip kendi devletlerini kurmak için çok önemli adımlar da atmışlardır. Ama özellikle askeri açıdan stratejik ve taktik hatalar yapmışlardır. Bu hatalar da girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasını beraberinde getirmiştir. Bu da, önderlikle ilgili olan, cevaplardan ikincisidir.

Tabii, bu iki cevap asıl olarak Kürtlerin feodal nitelikli, güçlü, büyük, kalıcı bir devlet/imparatorluk kuramaması ile ilgilidir. Çünkü burada söz konusu olan, Kürdistan’da feodal nitelikli, güçlü, büyük, kalıcı bir Kürt devletinin kurulabilmesinin altyapısı bulunmasına rağmen böylesine bir Kürt devletinin kurulamamış olmasıdır. Ama iş uluslaşma sürecinin tamamlanamamış, ulusal bir Kürt devletinin kurulamamış olmasına gelince, farklı ve önemli bir nedenden daha bahsetmek gerekir ki bu da Kürdistan’da uluslaşma sürecinin tamamlanması ve ulusal bir devletin kurulabilmesi için gerekli altyapının bulunmadığıdır.

Bilindiği gibi, uluslaşma/milliyetçilik burjuvazinin, burjuvazi ise bilim ve teknikteki, üretim araçlarındaki gelişmenin bir eseridir. Aynı etnik kimliğe sahip, hatta aynı etnik kimliğin ötesinde büyük insan kitlelerini aynı sosyoekonomik ve idari yapı içinde birleştirip kaynaştıran -askeri zordan bağımsız olmamakla birlikte- üretim artışı ve çeşitliliği ile bu durumun bir sonucu olarak değişim ilişkilerinin gelişip yaygınlaşması olmuştur. Kürdistan’da ise böyle bir gelişim-değişim süreci yaşanmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne neden olan nasıl ki Avrupa ülkelerinin yaşadığı gelişim-değişim sürecinin gerisinde kalmış olması ise, Kürtlerin uluslaşma süreçlerini tamamlamalarını, ulusal nitelikte bir devlet kurmalarını engelleyen de -sürekli saldırı ve işgallere uğramalarının yanı sıra- aynı şekilde ekonomik gerilik, üretim biçimindeki ve araçlarındaki yetersizlik, bilimsel ve teknik çalışmaların “yok” denilecek bir seviyede bulunması olmuştur. Dolayısıyla Kürt halkı, sürekli saldırı ve işgallere uğramayıp, feodal nitelikte güçlü bir devlet/imparatorluk kurmayı başarsaydı bile -ki başarırdı-, kendini yenilemeyi, gelişim ve değişimi yakalamayı başaramadığı sürece uluslaşmayı, ulusal bir devlet kurmayı başaramazdı.

Bugün ise, Kürt halkının etnik kimlik yüzünden, tüm halkların hak ettiği kadar hak ettiği iki şey var: Birincisi, bulundukları her yerde egemen ulusların sahip olduğu tüm hak ve özgürlüklere eksiksiz bir şekilde sahip olmak; ikincisi ise parçalanmışlıktan kurtulmak...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]