Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu
23.11.2014- 21:23

8 Temmuz 1937 tarihinde kaleme alınan Komünistlerin hazırladığı Dersim raporunun tam metni

Resim Ekleme  

Siyasetin gündem maddelerinden biri: Dersim olayları. Dersim'de neler yaşandı, özür dilemeli mi dilememeli mi...

CHP'lilerin bir kısmı özür dilerken bir kısmı ise buna sert çıkıyor.

AKP'nin, CHP'nin, solcuların konuştuğu Dersim olaylarına ilişkin merak edilen bir raporu Odatv açıklıyor.

Dersim olaylarına ilişkin 8 Temmuz 1937 tarihinde imzasız olarak “gizli” damgasıyla Komintern (Komünist Enternasyonal) tarafından rapor hazırlanmıştı. TKP'nin önemli isimlerinden İsmail Bilen 1937 Temmuz'unda Rasim Davaz adıyla İsviçre’deki komünist yayın organı Rundschau’ya Dersim'le ilgili bir yazı yazmıştı. Bu yazı rapor olarak Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde (RGASPİ) saklandı ve Türkçe'ye çevrildi.

Komünistlerin Dersim raporu, "İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen burjuva reformlarına rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmişti. Dersim’in hâkim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, yasadışı bir şekilde geleneksel ayrıcalıklarını ve önceliklerini koruyabilmişlerdir" açıklamasıyla başlıyor.

Raporda askeri harekata ilişkin ise şu bilgiler yer alıyor: "Şu anda askeri harekât, bütün hızıyla sürmektedir. Çok sayıda uçak filosu bu harekâta katılıyor. Mücadelenin nasıl sonuçlanacağı, şimdiden bellidir. Eğer isyancılar ve direnişçiler, hala bazı tepe noktalarda kalmışlarsa, bu, bölgenin doğal yapısını çok iyi bilmeleri sayesindedir. Diğer yandan askeri birlikler gibi olabildiğince kayıp vermemeye çalışmaktadırlar."


İşte yazar Mehmet Perinçek'in "Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları" adlı kitabından komünistlerin hazırladığı Dersim raporunun tam metni:

"İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen burjuva reformlarına rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmişti. Dersim’in hâkim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, yasadışı bir şekilde geleneksel ayrıcalıklarını ve önceliklerini koruyabilmişlerdir

Halk Partisi (Kemalistler), iç pazarın genişletilmesini isteyen ulusal burjuvazinin baskısıyla, geçen yıl cumhuriyet devletinin bütün ağırlığını ortaya koyarak bu çağdışı durumu sonlandırmaya karar verdi. Özel bir yasa çıkartarak, Büyük Millet Meclisi’nin yerine ölüm cezalarını onaylamak da dâhil olmak üzere geniş olağanüstü yetkilerle donatılmış askeri bir yönetimi, bu kendi başına buyruk vilayette iş başına geçirdi. Amacı, göçebeliğe son verme ve aşiret reisleriyle (şeyhler, beyler, ağalar ve seyitler) onların kiralık adamlarının Batı Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine sürme hedefini güden bir reform planını zorla uygulamaktı.

Tek kelimeyle; Kemalistler, çıkarları doğrudan bu boyunduruktan kurtulmaktan geçen geniş halk kitlelerini bu dava için önceden kazanma kaygısı taşımaksızın yerel feodalleri sert önlemlerle tasfiye etmek istediler. Bu hata, feodal rejim taraftarlarına yalan haberler yaymak suretiyle emekçi kitleler arasında tedirginlik yaratma ve Türk iktidarının sözde milli baskısına karşı zengin ve fakirlerin dayanışmasını ve birleşik cephesini oluşturma imkânı verdi.

Basında çıkan haberlere ve Başbakan İnönü’nün Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmaya göre iki aylık süreç boyunca hükümet, basına herhangi bir bilgi vermeksizin isyanla mücadele etti. Anlaşılan hükümet, hızla isyanı ezmeyi ve bundan sonra bilgi vermeyi umdu. Ancak mesele, öngörülenden çok daha uzun sürdü. Bilgi ve olayı açıklığa kavuşturma ihtiyacı ortaya çıktı.

Verilen bilgilere göre başlangıçta, yani Nisan ayında, nüfusu en az yüz bini bulan halkın aşağı yukarı 25-30 bin kadarı hükümetin aldığı bu önlemlere karşı isyan etmiştir. Ancak isyancıların büyük bir kısmı, gelen baskılar karşısında geriledi ve askeri yönetime teslim olmayı yeğledi. Bugün hükümetin askeri kuvvetlerine karşı koyanların sayısının, ancak on bin civarında olduğu sanılmaktadır.

Bölgenin topografyası ve nüfusun sosyal-ekonomik durumuyla ilgili birkaç söz.

Dersim vilayeti Türkiye’nin doğusunda yer almakla birlikte, sınırlara oldukça uzaktır. Doğusunda daha Muş, Bingöl ve Güney Elazığ bulunmaktadır. Bölgenin tümü 6300 km. kare kadar olup, burada 75 bin ile 100 bin nüfuslu göçebe bir halk yaşar. Çok küçük bir azınlık tarımla uğraşmaktadır. Toprağın ancak yedide biri ekime elverişli olduğundan, ana iktisat dalı hayvancılıktır. Halk, hiçbir yönden bir bütün oluşturmamaktadır. Sayısız aşirete bölünmüştür ve aynı zamanda din ve soy bakımından da parçalanmış durumdadır. Bununla birlikte halkın çoğunluğu, Zaza aşiretindendir. Herkes Müslüman ve Kızılbaştır. Kürtçe konuşmaktadırlar.

Dersim, son derece dağlık bir bölgedir. Sarp ve uçurumlu dağların yükseklikleri, çoğu kez dört-beş bin metreyi bulur. Arazinin bu yapısı ve doğru dürüst ulaşım yollarının bulunmaması, eşkıya çetelerinin barınaklarına ulaşmayı hemen hemen olanaksız kılmaktadır. Bu durum, askeri harekâtları da güçleştirmektedir.

Türk burjuvazisini özellikle rahatsız eden nokta, Dersim’in tamamen milli ekonominin dışında olması ve tabiri caizse ülkenin içinde iç pazarın dışında kalmasıdır. Az gelişmiş olan ticaret tamamen aşiret reislerinin ve onların adamlarının aracılığıyla yürütülüyor. Üretim fazlasını komşu bölgelere götürüyorlar ve oradan ihtiyaç duydukları malları alıyorlar.

Öyle ki, başka vilayetten hiçbir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamaz, çünkü mahalli mütegallibenin silahlı çeteleri tarafından haraca kesilmesi veya yağmaya uğraması kesin gibi bir şeydi.

Bu çeteler bununla da kalmaz, barışçı komşu köylere yağma seferleri düzenlerdi.

Paraya gelince; burada sadece çoktandır merkezi hükümet tarafından yürürlükten kaldırılan gümüş paralar dönüyordu. Sadece merkezlerde devlet hazinesiyle işi olan kişiler, banknot kullanıyordu.

Dersim’de devlet otoritesi sadece kâğıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri, darbeyi yedikten sonra kibarca özür dilemek için her fırsatta devleti hiçe saymaktan çekinmezlerdi. Bir İstanbul burjuva gazetesi tarafından ortaya konan diğer bir özellikleri de her anlamda gerçekle uyuşuyor:

“Dersim, feodalizmin ilkelerine uygun tam bir kapalı ekonomiye sahiptir. Sadece toprak değil, üzerinde bulunan her şey, hayvanlar, üretim araçları, kulübeler ve evler, karısı ve çocuklarıyla köylünün kendisi, şeyhe ve ağaya ait mülktür. Tarımla uğraşan insanlar, engelsiz yaşamak için bu şeyh ve ağalara vergi vermek zorundadır.”

En ilginci yabancılara yönelik yağma ve talan istisna olmamakla birlikte Kürt aşiret reislerinin daha sık birbirlerini yağmalamalarıdır. Ancak eklemek gerekir ki, ne zaman devlet iktidarının müdahalesine karşı direniş söz konusu olsa aşiret reisleri, her seferinde ortak hareket için kolaca anlaşmaya varır.

Devletin Dersim’de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi ve yasal vergileri toplaması bugüne kadar mümkün olmamıştır. Bu iki sorun, daima, şeyhler ve ağalar aracılığıyla hallediliyordu. Ağalar kendi yönetim ve yargı yetkileri altında bulunan ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor ve bunun ancak küçük bir kısmını hazineye devrediyorlardı. Bölge gençlerinin büyük bir kısmı, askere gidecek yerde, aşiret reislerinin muhafız birliklerine fedai olarak giriyor, yani aslında eşkıya çeteleri oluşturuyorlardı.

Bu şartlar altında, Dersim tarihinin ayaklanmalarla dolu olması, şaşılacak bir şey değildir. Ayaklanmalar, Padişahlık zamanında, Meşrutiyette ve Jön Türk hareketi sırasında olduğu gibi, bugünkü Cumhuriyet idaresi altında bile hemen hemen hiç aralıksız süregelmiştir. Kürt beyleri, hemen hemen her zaman Padişahlıkla ve İttihatçılarla uzlaşmayı başarmışlardır. İttihatçılar, Dersim’in Kürt çetelerini Ermeni kırımlarında kullanmışlardır. Cumhuriyet’in ilanının hemen başında Dersim’in etkin liderlerinden okuma-yazması olmayan yaşlı Diyap Ağa, Büyük Millet Meclisi’ne mebus olarak girmiştir. O dönem, Kemal’in Kürtleri milli bağımsızlık davası için kazandığı yıllardı.

O zamandan beri hükümetler, bu isyanlarda tutarlı davranmadı. İsyancı güçlerin hareketlerinin bulunduğu bölgelere acilen tedip kuvvetlerinin gönderildiği “sel seferi” olarak adlandırılan operasyonlar düzenlediler. Bu birlikler, giremedikleri köyleri yakıp yıktılar. Büyük miktarda silah topladılar, esir olarak ele geçirilen bazı fakir fukarayı astılar ve “düzenin kurulduğunu” ilan ettiler. Harekâtın bitmesiyle, her şey eski düzeninde kaldı, çünkü harekâtın komutanı meseleyi bizzat aşiret reisleriyle güzelce halletti. Ve kısa bir süre sonra aynı senaryo tekrar etti. O zamandan bu zamana hiçbir kez düzeni bozan temel kışkırtıcı olan bu aşiret reislerine karşı köktenci tedbirler alınmadı.

Son isyan, tamamen farklı bir karakter taşıyor. Bugün, Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişine tanıklık ediyoruz. Kemalist hükümet, yukarıda bahsi geçen askeri müfettişliğin kurulmasından sonra Büyük Millet Meclisi’nde şu önlem kararlarını aldırmayı başarmıştır:

1. Aşiretler, bundan böyle tüzel kişiliğe sahip olmayacaktır. Bu karara aykırı tüm kararların, belgelerin ve hükümlerin hiçbir geçerliliği yoktur.

2. Aşiret reisinin, beyin ya da şeyhin tüm yetkilerine son verilmiştir.

3. Aşirete ait olan ve aşiret reisleriyle, beylerin ve ağaların, aşiret adına, kendi mülkiyetlerinde bulundurdukları bütün taşınmaz mallar – mülkiyetleri hangi resmi belgeye, karara ya da geleneğe dayanırsa dayansın devletin mülkiyetine devredilecektir.

İsyanın arifesinde tapu kadastro idaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasa dışı egemenliğinin iktisadi temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hissetti. İşte özellikle bu önlem isyana yol açan neden olmuştur.

Kitleleri kendi peşlerinden sürükleyebilmek için feodal unsurlar, hükümetin silahlı kuvvetinin zayıf olduğu lafını yaydılar. Yaydıkları söylentiye göre, hükümet, ayaklanmayı bastırmak için silahlı birliklerini göndermeye cüret ettiği takdirde, İngilizlerle Fransızlar Türkiye’ye hemen savaş açacaklardı. Ayrıca Arapların da isyancılardan yana olduğu şeklinde haberler çıkardılar.

Feodal unsurlar kamuoyunu bir şekilde hazırladıktan sonra, birçok aşiret kendi arasında ittifak yaptı ve “Genel Müfettişe” yazılı bir açıklama göndererek, idari makamlarla anlaşma temeli olmak üzere küstah şartlar ileri sürdü.

Bu önerinin maddeleri şöyle:

1. Dersim’e jandarma karakolu, kışla, okul ve köprü yapılamaz;

2. Yeni idari bölgeler kurulamaz;

3. Halktan silah toplanamaz;

4. İleride eskiden olduğu gibi anlaşma temelinde vergi ödemeliyiz.

İstedikleri şey hükümeti, feodal yöneticilerin zorbalığa ve keyfiyete dayanan rejimlerini tasfiye yolunda aldığı tüm tedbirlerden vazgeçmeye zorlamaktı. Bu belgede feodallerin mülkiyetlerine el konulmasına dair kanuna karşı bir ifade yok, zira bu olay, kitleler arasında oldukça popüler. Ne yazık ki, hükümet, yukarıda belirtilen mal varlıklarının emekçi kitlelerin emrine verilmesi kararını alıp bu inisiyatifin etrafında iyi bir ajitasyon kampanyası örgütlemedi. Tam tersi, resmi bildirilerde bu madde kıyıda köşede bırakıldı. Vurgu, tamamen idari önlemlere yapıldı.

Şu anda askeri harekât, bütün hızıyla sürmektedir. Çok sayıda uçak filosu bu harekâta katılıyor. Mücadelenin nasıl sonuçlanacağı, şimdiden bellidir. Eğer isyancılar ve direnişçiler, hala bazı tepe noktalarda kalmışlarsa, bu, bölgenin doğal yapısını çok iyi bilmeleri sayesindedir. Diğer yandan askeri birlikler gibi olabildiğince kayıp vermemeye çalışmaktadırlar. Onlarla ilgili gelen bilgiler çelişkilidir. Bir İngiliz kaynağın bilgisine göre beş bin ölü Kürt vardır. Bu sayı abartılıdır. Aynı abartı, tam ters anlamda Başbakan İsmet’in ordu saflarında 13 ölü ve 18 yaralı olduğuna dair sözlerinde de vardır. Kesin bilginin tamamen olmamasından dolayı benzer çatışmalar göze alındığında iki tarafında kayıplarının birkaç yüz kişi olduğu düşünülebilir. Bunlar dışında bu operasyonların devlet hazinesine birkaç milyon Türk lirasına mal olduğunu da görmezden gelmemek gerekir. Ayrıca akan kan, ilk başta Kürt emekçilerinin ve asker üniforması içindeki Türk köylülerinin kanıdır. Bu kan, boşuna akmış olmamalıdır, onların acınacak durumlarında ciddi düzelmeler getirmelidir.

Bunlarla birlikte baskıların sona gelmesiyle resmi çevrelerin fikirlerini yansıtan gazetelerde sadece Dersim bölgesinin tamamen askeri alana çevrilmesi projesi konuşuluyor. Verimli arazilerin mülksüz emekçi kitleleri arasında dağıtılmasına dair tem kelime yok. Aşiret reislerinin ve onların yardakçılarının önceliklerinin yok edilmesi ve yağmanın kurbanı olmuş bölgeden uzaklaştırılmaları çok iyi. Aynı şekilde okul ve yolların yapılması ve güvenliğin sağlanma da çok iyi. Ancak bütün bölgenin tamamen tahliyesi ve bütün nüfusun ailelere göre başka bölgelerin köylerine dağıtılması gibi asimilasyon yöntemlerine başvurmak ne için?

Ezelden beri ülkenin bu köşesinin çektiği kötülük, uğursuz feodal rejimden ve sadece bu rejimin kalıntılarından kaynaklanıyor. Suçu nüfusun Kürtlerden oluştuğu olgusuna dayandırmak büyük bir insafsızlık olacaktır. Bu olguyu kanıtlamak için önyargılı argümanlar aramak, sadece amaca ulaşmak için sorunun daha etkin ve amaca uygun şeklide çözülmesine yönelik çabaları zayıflatmaya hizmet eder. Bu amaç, siyasal inançlarından bağımsız olarak bütün Türkler için birdir: Bağımsızlığı ve milli birliği sağlamlaştırmak ve ülkenin bütün nüfusunun refahını sağlamak.

Kürt bölgelerini çok gezmiş olan Türk gazeteci Naşit Hakkı “Haber” gazetesinde sorunu şöyle koyuyor:

“Bugün on binlerce vatandaşımızın, sayıları birkaç yüzü geçmeyen reislerin, seyitlerin ve bunların akrabalarının kuşaktan kuşağa, elden ele geçen oyuncağı olma bahtsızlığına uğramış durumdadır. Bu vatandaşlara uygarca yaşamanın, onların şimdiki yaşayışlarından tamamen farklı bir şey olduğunu anlatabilmek için, her şeyden önce onları, bu bir avuç eşkıyanın kölesi olma durumundan ve egemenliğinden kurtarmak ve bu vatandaşlara özgür olma hakkını ve hayatlarını kazanma hakkını vermek gerekir.”

Bu öneri, biraz sisli ve tam değil. Ama esas olarak doğru. Dersim’in on binlerce nüfuslu halkıyla ilgilenmek ve bu halka sistemli bir şekilde yardım etmek gerekir. Bu halkı yerinden oynatmak ve ülke içinde dağıtmak yanlış olur. Kuşaklardır insanca yaşamanın ne olduğunu bilmeyen bu talihsiz insanlar, yeterli toprağa ve onu işlemek için araçlara sahip olmalıdır. Milli görenekleri ve dilleri çerçevesinde uygar bir yaşam kurmaları için onlara yardımcı olunmalıdır.

Ancak bu şekilde, bu yüz bin insanı, Türkiye’nin milli bağımsızlık davasına kazanmak ve ülkenin iktisadi bağımsızlığının inşası ve sağlamlaştırılması için seferber etmek mümkün olabilir."

(Kaynak: Mehmet Perinçek, Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları, 5. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2014, s. 461-468.)

Odatv.com

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
23.11.2014- 22:40

Perincek'in açıkladığı bilgilerde ''resmi belge'' olma iddiasının dışında yeni bir şey yok. Bolşevikler olsun, TKP liderleri olsun kürt isyanları konusunda farklı bir yerde durmamaktadır. Genç Cumhuriyet kadroları Bolşevikler tarafından desteklenmiş ve bu destek M:Suphilerin katliamından sonra da devam etmiştir. Başkanlığını Zinovyev'in yaptığı Doğu Halkları Kurultay'ında da durum farklı değildir.   Hem isyanlar ve hem de ''kürt sorunu'' Doğu Halkları kurultayında önemsenmez ve gündeme bile gelmez.

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 2
24.11.2014- 00:14

Bu belgeyi birileri TKP arsivlerinden buraya tasiyabilirmi? Tabii böyle bir karar gercekten alindiysa, hayal üretimi degilse.

umut  |  Cvp:
Cevap: 3
24.11.2014- 21:12

Bir sosyalistin gözünden: Dersim İsyanı/Katliamı

Bu ülkenin en büyün sorunlarından biri, bir konu, olgu, olay hakkında bilgi sahibi olmayanın, bilgi sahibi olandan daha çok konuşmasıdır.

Hatta ve hatta o konu,olgu ve olay hakkında bilgisiz olanın bilgiliyi edepsizce susturmaya çalışması, bilgiliyi konuşturmaması ve hatta bu uğurda gerekirse hakarete, küfre ve şiddete başvurmasıdır.

Bakınız Dersim İsyanı/Katliamı.

Dersimliyim,çocukluğum Dersim öyküleri dinlemekle geçti.

Hani derler ya ''Ruhunu bilirim'' diye, ben de ruhunu bilirim Dersim in.

Yazmışlar yine az bilip de çok konuşanlar, konuşmakla da kalmayıp seni susturmaya çalışanlar.

Ulusalcı ve Kemalistlerden bir kısım zevat yazmış ki ''Seyit Rıza çok büyük bir aşiret ağasıydı, binlerce silahlı adamı vardı, 238 tane köyü vardı, eşkıyalık yapıyordu, devlete vergi vermiyordu, orduya asker göndermiyordu, hatta askere kurşun sıkıyordu, Kürt devleti kurmak istiyordu, İngilizlerle işbirliği yapıyordu'' diye.

Yine Kürt ulusalcılarından ve liberallerden de bir kısım zevat yazmış ki ''Dersim halkı Kürt olduğu için, faşist ve sömürgeci T.C. devleti tarafından ilerleyen süreçte bir Kürdistan kurulmasın diye Dersim halkına katliam yapıldı. Dersim halkı devletin Sünnileştirme politikası gereği Alevi olduğu için katledildi. Dersim halkı, Seyit Rıza ve yanındakiler Kürt ulusal bilincine sahip, dönemine göre sosyalist ve devrimci bir önderdir.''

Neresinden tutsam elimde kalır. Hangi birisine cevap vereyim; eksik, hatalı, abartılı ve hatta %80'i de yalan yanlış olan bilgiler, ifadeler.

Çoğu da kin ve nefretinden kaynaklı kişisel kanaat ve itham.

1-Dersim'de (bugünkü Tunceli'de) toplasanız 450-500 arası köy ya vardır ya yoktur ki onun da 250 tanesinin Seyit Rıza ya ait olduğunu söylemek yalanın ta kendisidir.

2-Seyit Rıza aşiret ağası falan değildir. Alevilikte önemli bulunan dedelik makamına ve ocağına mensup, Dersimde sayılan, sevilen, hürmet edilen ve aşireti içerisinde de doğal önder kabul edilen birisidir.

3-Peki Seyit Rıza bir sosyalist açısından idealize edilip halk kahramanı noktasına getirilecek kadar ilerici, halkçı ve devrimci bir karakter midir? Kesinlikle hayır. Seyit Rıza Dersim İsyanı/Katliamı öncesinde de bölgede cinayetten, yağmacılığa ve nüfuzunu kullanıp yanlış fiillere sebep olmaya kadar birçok hatası olmuş yöresel nüfuz sahibi bir şahsiyettir. O zamanki tarihsel ve mekansal nesnellik ve kendi bulunduğu öznel konum gereği de devrimci, halkçı ve sosyalizan bir karakter olması mümkün değildir.

4-Dersimde hiçbir dönemde öyle zannedildiği gibi Şafi Kürt coğrafyasındakine benzer bir feodalite oluşmamış, ağalık ve aşiret ilişkileri abartıldığı kadar toplum hayatına nüfuz etmemiştir (Nasıl etsin, Aleviliğin doğası böylesi gerici bağlamlı ilişkileri çok da sineye çekilecek bir yapıya sahip olmamıştır hiçbir zaman.)

5-Dersim coğrafyası çok dağlıktır ve tarım yapılacak arazi çok sınırlıdır. Coğrafyanın etkisi düşünüldüğünde iddia edildiğinin aksine güneydoğu ovalarındaki aşiretler gibi büyük aşiretler değil bölük pörçük küçük çaplı aşiretler ve aileler kendince hegemonya kurmuşlardır ve birbirleriyle toprak ve mera meseleleri yüzünden çoğunlukla kavgalıdırlar. Öyle zannedildiği gibi büyük birliktelikler kurup ve bir araya gelip büyük isyanlar çıkarabilecek potansiyelleri de yoktur.

6-Dersim coğrafyasının halkı Kızılbaş/Alevi inancına mensup bir topluluktur. Osmanlı nın ve öncülü Sünni devletlerin zulmü düşünüldüğünde Dersim coğrafyasında bahsedilen dönemde de öncesinde de toplumun temel kimliği ve hassasiyeti Alevilik olmuştur. Hatta denilebilir ki Dersim coğrafyası Zaza/Kürt kimliğini son 30 yılda devletin zulmü ve Kürt Hareketi'nin o cağrafyadaki etkili ideolojik ve siyasi hamleleri sonucunda kazanmıştır. Bütün bunlara rağmen hala Dersim coğrafyasında etnik kimliğinden ziyade Aleviliğini veya solculuğunu öne koyan önemli bir nüfus vardır.

7-Dersim coğrafyası Osmanlı döneminde görece özerk bir bölge olmuş ve Osmanlı burayı satın aldığı bazı aşiretler ve aşiret ağaları aracılığıyla yönetmiştir (Bakınız Çarekan aşireti). Bütün bunlara rağmen dönem dönem Osmanlı uşağı derebeylerin zulmü ve inançsal baskılar yüzünden Dersim halkı isyan etmiş ve her isyandan sonra da ağır bir katliama maruz kalmıştır.

8-Osmanlı'nın son yıllarında da, cumhuriyetin ilk dönemlerinde de devletin bütün merkezi otorite girişimlerine rağmen Dersim'in görece özerkliği devam etmiştir. Fakat bu duruma rağmen Osmanlı da, Cumhuriyet yönetimi de diğer iller ve bölgeler kadar olmasa da Dersim'den asker de toplayabilmiş, vergi de alabilmiştir. Hatta Dersimliler 1.Dünya Savaşında Rus işgaline karşı çok etkili bir direniş göstermiş ve Dersim Rusların o dönemde giremediği ender şehirlerden biri olmuştur. Kurtuluş Savaşı için Dersim'in yerel kanaat önderleri çağrılar yapmış ve daha önceki savaşların aksine Kurtuluş Savaşı'na Dersim'den yoğun bir katılım olmuştur. Yani Dersimlilerin hiç vergi vermediği ve savaşlara hiç asker göndermediği tezi tamamen yalandan ibarettir.

9-Dersim coğrafyasında eşkıyalığın yaygın olmasının temel nedeni devletin otorite boşluğu ve devletle işbirliği halindeki yerel otoritelerin halka çok zulmetmesi, keyfi davranması ve halktan çok fazla vergi almasıdır. Doğru dürüst tarım arazisi olmayan ve nüfusu da o dönemlerde şimdinin iki katı olan (140-160 bin) Dersim'de halk zulümden ve yoksulluktan dağlara çıkmış ve yağmacılık yapmaya başlamıştır. Dersim dışındaki bölgelerden Dersim'e kaçan ve bölgenin dağlık olmasını, otorite boşluğunu fırsat bilen epeyce bir insan sayısını da buna eklemek gerekir. Fakat bu durum o zaman ülkenin neredeyse her yerinde mevcuttur sadece Dersim'in özgül koşulları sebebiyle Dersim'de biraz daha fazladır.

10-Seyit Rıza okuma yazma bile bilmeyen bir adamdır ki Dersim halkının da büyük çoğunluğu okuma, yazma falan bilmemektedir. O dönem ne Şafi ne de Alevi Kürtler arasında Kürtlük bilinci yaygındır. Kürtlük bilinci o dönem sadece çok sınırlı Kürt aydın ve öğrenci çevrelerinde yaygındır. Bu bağlamda Dersim İsyanı'nın/Katliamı'nın temelinde Kürtlük olduğunu iddia etmek düpedüz yalandır. Kaldı ki günümüzde de hala devam eden bir Şafi-Alevi zıtlaşması vardır ki Alevi Kürtler, Şafi Kürtlere ''Kürt'' demekte ve kendilerini Kürt değil Alevi olarak tanımlamakta ve Kürtlüğü Şafilikle eş görmektedirler. Bu bağlamda Dersim İsyanında/Katliamında Kürt Milliyetçiliğinin etkili olduğunu söylemek hiçbir bilimsel gerçekliğe uymamaktadır.

11-Gelelim Seyit Rıza nın İngilizlere yazdığı iddia edilen mektuba. Birincisi o mektubu Seyit Rıza değil Baytar Nuri lakaplı Nuri Dersimi yazmıştır. Kendisi çeşitli Kürt milliyetçi çevrelerinde faaliyet göstermiş o dönemin Kürt aydınlarındandır. Mektuba Seyit Rıza adıyla kendi imzasını atmıştır. Kaldı ki yıl 1938 Hitler faşizmi Avrupa'yı ve dolayısıyla İngiltere'yi ciddi anlamda tehdit ediyor. İngilizlerin işi yok da Anadolu'nun hiçbir açıdan yardım gönderilmesi mümkün olmayan iç bölgesindeki Dersim'de bulunan 3-5 bin isyancıya mı yardım gönderecektir? Hem de Hitler tehlikesine karşı Türkiye'yi kaybetme pahasına...

12-1923 Cumhuriyeti merkezi otoriteyi kurmak ve temel paradigması olan ulus-devleti inşa edebilmek için Dersimdeki fiili özerkliğe ve olası bir Kürt uyanışına erken müdahale edebilmek için başlattığı Dersim Harekatı çok acımasız ve haksız bir duruma yol açmış, feodal otoriteler tasfiye edilip merkezi otorite tesis edileceği yerde on binlerce suçsuz, günahsız insan en vahşi yöntemlerle katledilmiş ve belli bir süre sonra Dersim'de de tüm Kürt coğrafyasında da feodallerle ve ağalarla anlaşılıp ağalar CHP den milletvekili yapılıp Dersim'de de, diğer Kürt illerinde de ve tüm Anadolu'da da yoksul halka yönelik Devlet-Derebeyler zulmü devam etmiştir. Toprak Reformu tasarısı da yine bu derebeylerin gücü ve baskısı yüzünden iptal edilmiş, hayata geçirilememiştir.

13-1923 Cumhuriyeti görece de olsa laik ve ilerici bir karaktere sahiptir. Eğer Sünnileştirme ve asimilasyon arıyorsak dönüp Osmanlı'ya bakmalıyız.1923 Cumhuriyeti nin Alevilere pek de hayırhah bakmadığı doğrudur ama devleti hiçbir zaman Sünni esaslar üzerine kurmamışlardır ve İslamcılığı, muhafazakarlığı da kırmak için çoğu zaman Aleviliği de yardıma çağırmışlardır. Aleviler de bu bağlamda 1923 Cumhuriyeti'nin laik karakterinin kendileri için pozitif bir olgu olduğunu düşünmüş ve 1923 Cumhuriyeti'nin her zaman yardımına koşmuşlardır, hatta en sahiplenici unsurları olmuşlardır. Cumhuriyetin karakterinin zaman için de dejenere olup Sünnileştiği de objektif bir veridir tabi.

Bütün bu verileri ve olguları kendi histerik, milliyetçi paradigmaları gereği görmezden gelen cumhuriyet döneminin en büyük hatalarından, katliamlarından ve kara lekelerinden biri olan Dersim lekesini meşrulaştırmaya çalışanlara ve Dersim üzerinden cumhuriyete ve onun ilerici kazanımlarına düşmanlık edip AKP'ye ve gericiliğe meşruiyet kazandıranlaradır sözüm.

Cumhuriyet döneminin ilerici hamlelerini, kazanımlarını, Kurtuluş Savaşı'nın ve sonrasının görece de olsa bağımsızlıkçı muhtevasını ve Mustafa Kemal in jakoben, aydınlanmacı, laik ve ilerici karakterini sahipleniyorum vefakat 1923 Cumhuriyeti de, Mustafa Kemal de sütten çıkmış, pür ü pak, ak kaşık değildir.

Kalkıp bazı liberal ve sözde ''solcular'' gibi AKP dururken eski defterleri karıştırıp, Kemalizmle hesaplaşmak, cumhuriyetin ''günahlarını'' ortaya sermek adına Dersim goygoyculuğu da yapmıyorum.

Aksine geçmişe dönük ulusalcı ve histerik hezeyanlarla yapılan bu tür çarpık okumalar zannedildiğinin aksine kini ve nefreti daha da arttırıyor ve milliyetçiliği daha da körüklüyor. Bu tür konularda kendi etnik ve ulusal kimliğini aşmış milliyetçilikten uzak, soğukkanlı ve bir sosyalistin bakması gerektiği gibi bakmalıyız. Bize yakışır şekilde.

Elimden geldiğince objektif, tarihsel veriler ışığında, abartmadan, yalan söylemeden, uydurmadan, çarpıtmadan, cımbızlamadan ve histerik milliyetçi duygulardan uzak Dersim İsyanı/Katliamı hakkında bir sosyalistin nasıl bakması gerektiğini yazdım.

Umarım başarabilmişimdir.

Sürç-i lisan ettiysem affola.

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 4
26.11.2014- 00:49

TKP'nin 1937'deki "Dersim raporunu" buraya tüm metniyle koyabilecekmisiniz, tabii böyle bir rapor varsa?
Herhalde TKP arşivlerinden kolayca bılabileceğiniz bir belge olsa gerek. Ben böyle bir raporun olduğuna inanmıyorum, Perinçek hikaye anlatmış bazılarıda hemen inanmış. Tabii kendileride aynen Perinçek gibi düşündüğü için gökte ararken yerde bulmuş bir belge gibi hemen sarılmışlar maşallah.
Dikkatimi çekiyor, bu tür "belgeler" ne hikmetse son günlerde gündeme geliyor, önceleri neden piyasaya sürmediler acaba? Son 80 yıldır bu "belgeye" ihtiyaç yokmuydu? Mesela Perinçek 1990'li yıllarda PKK ile eylem birliği yaptığı ve Türkiye'ye karşı cephe aldıklarında bu "rapordan" haberi yokmuydu?

abbas  |  Cvp:
Cevap: 5
26.11.2014- 03:06

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

TKP'nin 1937'deki "Dersim raporunu" buraya tüm metniyle koyabilecekmisiniz, tabii böyle bir rapor varsa?
Herhalde TKP arşivlerinden kolayca bılabileceğiniz bir belge olsa gerek. Ben böyle bir raporun olduğuna inanmıyorum, Perinçek hikaye anlatmış bazılarıda hemen inanmış. Tabii kendileride aynen Perinçek gibi düşündüğü için gökte ararken yerde bulmuş bir belge gibi hemen sarılmışlar maşallah.
Dikkatimi çekiyor, bu tür "belgeler" ne hikmetse son günlerde gündeme geliyor, önceleri neden piyasaya sürmediler acaba? Son 80 yıldır bu "belgeye" ihtiyaç yokmuydu? Mesela Perinçek 1990'li yıllarda PKK ile eylem birliği yaptığı ve Türkiye'ye karşı cephe aldıklarında bu "rapordan" haberi yokmuydu?



TKP'nin dersim raporunun herkesin kitaplığında olduğunu mu sanıyorsun, yoksa gazete bayilerinde satıldığını mı düşünüyorsun? İkidir aynı şeyi yazıyorsun. Böyle bir araştırmanın bile nasıl yapıldığı konusunda hiç bir fikrin yok. Sanıyorsun ki, komünistler sosyalist forum'da yansıtılan havaya uygun bir şekilde düşünürler. Sosyalist forumdaki yanlışlığı doğru olarak kabullenmişsin, en küçük farklılıkta tepki gösteriyorsun.

Mehmet Perincek bir bilim adamı. Araştırma yapmış ve o araştırmanın sonucunu kağıda dökmüş. Kaynak da veriyor. ''TKP'nin önemli isimlerinden İsmail Bilen 1937 Temmuz'unda Rasim Davaz adıyla İsviçre’deki komünist yayın organı Rundschau’ya Dersim'le ilgili bir yazı yazmıştı. Bu yazı rapor olarak Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde (RGASPİ) saklandı ve Türkçe'ye çevrildi.'' Demek ki, yazı rapor olarak Rusya Toplumsal siyasal Tarih Devlet Arşivi'nde bulunuyormuş. Böyle kaynak verildiğinde inanmıyorum güvenmiyorum demenin hiç bir manası yok.

Bu konuda öyle yanlış bir fikir sahibisin ki, sanki komünistlerin ve o zamanın sovyet liderlerinin farklı bir düşünceleri varmış da, birdenbire farklı bir belge ortaya çıkmış da, tepki koyuyorsun. TKP yöneticileri olsun, Sovyet yöneticileri olsun Kemalist iktidarı destekliyor, Cumhuriyet'i destekliyor. Kürt aşiretlerini değil. Bir tarafta Cumhuriyet, bir tarafta dinci aşiretler varken solcular, sosyalistler cumhuriyetten yana tavır alırlar. Sen ise   bu olayları türkler kürtleri kesti olarak görüyorsun. Sadece sen değil, sosyalist forumun tamamı öyle görüyor.

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 6
26.11.2014- 10:38

Alıntı Çizelgesi: abbas yazmış

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

TKP'nin 1937'deki "Dersim raporunu" buraya tüm metniyle koyabilecekmisiniz, tabii böyle bir rapor varsa?
Herhalde TKP arşivlerinden kolayca bılabileceğiniz bir belge olsa gerek. Ben böyle bir raporun olduğuna inanmıyorum, Perinçek hikaye anlatmış bazılarıda hemen inanmış. Tabii kendileride aynen Perinçek gibi düşündüğü için gökte ararken yerde bulmuş bir belge gibi hemen sarılmışlar maşallah.
Dikkatimi çekiyor, bu tür "belgeler" ne hikmetse son günlerde gündeme geliyor, önceleri neden piyasaya sürmediler acaba? Son 80 yıldır bu "belgeye" ihtiyaç yokmuydu? Mesela Perinçek 1990'li yıllarda PKK ile eylem birliği yaptığı ve Türkiye'ye karşı cephe aldıklarında bu "rapordan" haberi yokmuydu?



TKP'nin dersim raporunun herkesin kitaplığında olduğunu mu sanıyorsun, yoksa gazete bayilerinde satıldığını mı düşünüyorsun? İkidir aynı şeyi yazıyorsun. Böyle bir araştırmanın bile nasıl yapıldığı konusunda hiç bir fikrin yok. Sanıyorsun ki, komünistler sosyalist forum'da yansıtılan havaya uygun bir şekilde düşünürler. Sosyalist forumdaki yanlışlığı doğru olarak kabullenmişsin, en küçük farklılıkta tepki gösteriyorsun.

Mehmet Perincek bir bilim adamı. Araştırma yapmış ve o araştırmanın sonucunu kağıda dökmüş. Kaynak da veriyor. ''TKP'nin önemli isimlerinden İsmail Bilen 1937 Temmuz'unda Rasim Davaz adıyla İsviçre’deki komünist yayın organı Rundschau’ya Dersim'le ilgili bir yazı yazmıştı. Bu yazı rapor olarak Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde (RGASPİ) saklandı ve Türkçe'ye çevrildi.'' Demek ki, yazı rapor olarak Rusya Toplumsal siyasal Tarih Devlet Arşivi'nde bulunuyormuş. Böyle kaynak verildiğinde inanmıyorum güvenmiyorum demenin hiç bir manası yok.

Bu konuda öyle yanlış bir fikir sahibisin ki, sanki komünistlerin ve o zamanın sovyet liderlerinin farklı bir düşünceleri varmış da, birdenbire farklı bir belge ortaya çıkmış da, tepki koyuyorsun. TKP yöneticileri olsun, Sovyet yöneticileri olsun Kemalist iktidarı destekliyor, Cumhuriyet'i destekliyor. Kürt aşiretlerini değil. Bir tarafta Cumhuriyet, bir tarafta dinci aşiretler varken solcular, sosyalistler cumhuriyetten yana tavır alırlar. Sen ise   bu olayları türkler kürtleri kesti olarak görüyorsun. Sadece sen değil, sosyalist forumun tamamı öyle görüyor.


Sayın abbas hemen sinirlenmeyin birden, ben o raporun gazete bayilerinde bulunacağına dair bir görüş bildirmedim, bilakis TKP arşivlerinden buraya aktarılmasını yazdım. Konu gazete bayiliğiyse gazeteden bahseden "bilim adamı" Perinçek olmuştur, tekrar oku ve Runschau gibi komunist bir partinin gazetesinden bahsediyor. "Bilim adamı" Perinçek bu rapora ulaşıyorda gerçek TKP'liler ulaşamazmı diyorsun? Tüm arşivleri kendilerinde bakarlar ve hemen halka sunarlar demi abbas.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 7
26.11.2014- 21:33

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: abbas yazmış

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

TKP'nin 1937'deki "Dersim raporunu" buraya tüm metniyle koyabilecekmisiniz, tabii böyle bir rapor varsa?
Herhalde TKP arşivlerinden kolayca bılabileceğiniz bir belge olsa gerek. Ben böyle bir raporun olduğuna inanmıyorum, Perinçek hikaye anlatmış bazılarıda hemen inanmış. Tabii kendileride aynen Perinçek gibi düşündüğü için gökte ararken yerde bulmuş bir belge gibi hemen sarılmışlar maşallah.
Dikkatimi çekiyor, bu tür "belgeler" ne hikmetse son günlerde gündeme geliyor, önceleri neden piyasaya sürmediler acaba? Son 80 yıldır bu "belgeye" ihtiyaç yokmuydu? Mesela Perinçek 1990'li yıllarda PKK ile eylem birliği yaptığı ve Türkiye'ye karşı cephe aldıklarında bu "rapordan" haberi yokmuydu?



TKP'nin dersim raporunun herkesin kitaplığında olduğunu mu sanıyorsun, yoksa gazete bayilerinde satıldığını mı düşünüyorsun? İkidir aynı şeyi yazıyorsun. Böyle bir araştırmanın bile nasıl yapıldığı konusunda hiç bir fikrin yok. Sanıyorsun ki, komünistler sosyalist forum'da yansıtılan havaya uygun bir şekilde düşünürler. Sosyalist forumdaki yanlışlığı doğru olarak kabullenmişsin, en küçük farklılıkta tepki gösteriyorsun.

Mehmet Perincek bir bilim adamı. Araştırma yapmış ve o araştırmanın sonucunu kağıda dökmüş. Kaynak da veriyor. ''TKP'nin önemli isimlerinden İsmail Bilen 1937 Temmuz'unda Rasim Davaz adıyla İsviçre’deki komünist yayın organı Rundschau’ya Dersim'le ilgili bir yazı yazmıştı. Bu yazı rapor olarak Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde (RGASPİ) saklandı ve Türkçe'ye çevrildi.'' Demek ki, yazı rapor olarak Rusya Toplumsal siyasal Tarih Devlet Arşivi'nde bulunuyormuş. Böyle kaynak verildiğinde inanmıyorum güvenmiyorum demenin hiç bir manası yok.

Bu konuda öyle yanlış bir fikir sahibisin ki, sanki komünistlerin ve o zamanın sovyet liderlerinin farklı bir düşünceleri varmış da, birdenbire farklı bir belge ortaya çıkmış da, tepki koyuyorsun. TKP yöneticileri olsun, Sovyet yöneticileri olsun Kemalist iktidarı destekliyor, Cumhuriyet'i destekliyor. Kürt aşiretlerini değil. Bir tarafta Cumhuriyet, bir tarafta dinci aşiretler varken solcular, sosyalistler cumhuriyetten yana tavır alırlar. Sen ise   bu olayları türkler kürtleri kesti olarak görüyorsun. Sadece sen değil, sosyalist forumun tamamı öyle görüyor.


Sayın abbas hemen sinirlenmeyin birden, ben o raporun gazete bayilerinde bulunacağına dair bir görüş bildirmedim, bilakis TKP arşivlerinden buraya aktarılmasını yazdım. Konu gazete bayiliğiyse gazeteden bahseden "bilim adamı" Perinçek olmuştur, tekrar oku ve Runschau gibi komunist bir partinin gazetesinden bahsediyor. "Bilim adamı" Perinçek bu rapora ulaşıyorda gerçek TKP'liler ulaşamazmı diyorsun? Tüm arşivleri kendilerinde bakarlar ve hemen halka sunarlar demi abbas.



1937 yılında çıkmış bir gazetede yayınlandığı söyleniyor, bunun üzerine öyle söyledim. Kimin kitaplığında olabilir böyle bir yazı? Perincek kaynak vermiş. Yanlış olduğunu düşünen varsa gider RGASPİ arşivlerinde onu bulur. Böyle bir kaynak veriliyorsa, bu yazı doğru demektir. Öyle M.Perincek yazdıysa yanlıştır imalı cümle kurmana tepki koyuyorum.

Sen neye tepkilisin onu anlamak zor! Böyle yazılarla ilk defa mı karşılaşıyorsun? Ne sanıyorsun, Bolşevik liderler veya TKP yöneticileri Kemalist Cumhuriyet yerine kürt aşiretlerinin ayaklanmalarını mı?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]