Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Can Soyer:Saltanatınızı sıfırlayacağız

Can Soyer: Baskıların ve saldırıların yoğunlaştığı her dönemde komünistler ileri çıkmış ve “yağma yok, biz varız!” demişlerdir. Şimdi, bir kez daha, ileri çıkıyoruz ve aynı şiarı tekrarlıyoruz: Yağma yok efendiler, biz varız!

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) HTKP MK üyesi Can Soyer, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen 15'leri anma etkinliğinde yaptığı konuşmada "Sizin sarayınızı da, saltanatınızı da, paranızı da, silahınızı da sıfırlayacağız!" dedi.

Can Soyer'in konuşmasının tamamı şöyle:

"Sevgili yoldaşlar, dostlar,

Ülkemiz gittikçe ağırlaşan bir gerici saldırı altındadır. Sermaye düzeni ve onun siyasal temsilcisi AKP, bir yandan işçi sınıfına ve emekçilere karşı vahşice saldırırken, bir yandan da ülkemizin tüm ilerici birikimine, kültürüne, sanatına, tarihine, bilimine ve değerlerine saldırmaktadır.

Ülkemizde bugün tarihsel varlıklarımız sermayenin kar hırsına kurban edilmektedir. Meydanlarımız, caddelerimiz, parklarımız işgal edilmekte; insanca yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz kamusal alanlar talana uğramaktadır. Gezi Parkı, Emek Sineması, AKÜN ve Şinasi Sahneleri gibi örneklerde olduğu gibi, kentlerimiz yağmalanmaktadır.

Bizim ülkemizde bugün doğa ve çevre kapitalizmin pençelerinde can çekişmektedir. Akarsularımız, kıyılarımız, ormanlarımız patron sınıfına peşkeş çekilmekte; doğal kaynaklarımız emperyalizmin denetimine sunulmaktadır. Validebağ’da, Yırca’da, Kuzey Ormanları’nda gördüğümüz gibi, doğamız yok edilmektedir.

Bizim ülkemizde bugün kültür ve sanat alanı bütünüyle onursuz ve pespaye bir cehalete mahkum edilmektedir. Yoz, kokuşmuş, halk düşmanı bir üslup sanat diye pazarlanmakta, devlet törenlerinde taltif edilmekte; ülkemizin kültür ve düşünce ortamı iktidarın eteğini öpmek için sıraya girenler tarafından ele geçirilmektedir.

Ve bizim güzel ülkemizde bugün özgür düşünce ve bilim ayaklar altındadır. Gerici, yobaz militanlar üniversitelere doldurulmuş, akademi bilim yerine iman telkin eder hale sokulmuştur; yandaşlıkta birbiriyle yarışan kifayetsiz kalemler gazete köşelerini tutmuş, yalan ve riya üretmek için koskoca bir propaganda makinesi oluşturulmuştur. Ülkemizde bilim ve özgür düşünce bir suç olarak değerlendirilmektedir; bilim insanları ve aydınlar kovuşturulmakta, cezalandırılmaktadır. Tıpkı dokunanı yaktıkları gibi, tıpkı Hrant Dink’i katlettikleri gibi, tıpkı Fazıl Say’ı linç ettikleri gibi, tıpkı Rennan Pekünlü hocamızı hapsettikleri gibi...

Bu saldırının amacı bellidir; amaç sermaye kanımızı emerken, gericilik kendine saraylar inşa ederken, karanlık üzerimize çökerken ayağa kalkan bilim insanlarımıza diz çöktürmek; boyun eğmeyen aydınlarımıza boyun eğdirmek; geri basmayan gazetecilerimize korku vermek...

Oysa Türkiye’de burjuva düzeni yüz yıldır bunu yapmaya çalışmakta ve kendileri için ne hazindir ki, her seferinde başarısız olmaktadır.

Çünkü her seferinde, her dönemeçte, baskıların ve saldırıların yoğunlaştığı her dönemde komünistler ileri çıkmış ve “yağma yok, biz varız!” demişlerdir. Şimdi, bir kez daha, ileri çıkıyoruz ve aynı şiarı tekrarlıyoruz: Yağma yok efendiler, biz varız!

Sizin sarayınızı da, saltanatınızı da, paranızı da, silahınızı da sıfırlayacağız!

Sevgili yoldaşlar, dostlar,

Bu ağır ve karanlık günlerden çıkış için, ülkemizin ve emekçi halkımızın kurtuluşu için, eşit, özgür ve kardeşçe yaşayacağımız bir dünya için mücadelemiz de yükseliyor. Dünyada ve Türkiye’de geniş halk kesimlerinin ve işçilerin, kadınların, gençlerin aydınlık yarınlar adına giriştiği mücadele yaygınlaşıyor. Brezilya’dan Tunus’a, Afrika’dan Asya’ya, Türkiye’den Yunanistan’a ve İspanya’ya dünyanın efendilerinin dizlerini titreten 'komünizm hayaleti' bir kez daha sahneye çıkıyor.

Ve kapitalist sömürünün azgın saldırıları karşısında çürüyerek çöken bu sahte uygarlığın yerine, yeni ve apaydınlık bir uygarlık ihtiyacı belirginleşiyor. Dünyamız ve en başta da bizim ülkemiz, yeni bir aydınlanma hamlesini, yeni bir aydınlanmacı çıkışı arıyor.

Bizim köklerimiz sağlamdır, derindedir. Bizim köklerimiz bu ülkenin en verimli topraklarına sıkı sıkı tutunmuştur. Bizi bu topraklardan sökmeye çalışanlar, bu yüzden hep başarısız olmuş, hep kendileri bu topraklardan kovulmuştur. Türkiye komünist hareketi bu toprakların öz evladıdır ve 1920’den bugüne hiçbir güç bizi bu topraklardan uzaklaştırmayı becerememiştir.

İşte, yeni bir aydınlanma hamlesinin hazırlıklarını yaptığımız, sermaye düzenine karşı halkçı ve aydınlanmacı mücadelemizi olgunlaştırdığımız bu günlerde, ihtiyacını duyduğumuz gücü, güveni ve iradeyi sahip olduğumuz bu birikimden alacağız. İleri atılmak için sırtımızı tarihimize, değerlerimize, köklerimize dayayacağız.

Tıpkı Mustafa Suphi ve Onbeşler gibi ölümü dahi göze alıp bu topraklardan ayrılmayacağız...

Nazım gibi her satırımızı, her dizemizi, her cümlemizi bu topraklar için kuracağız...

Şefik Hüsnü gibi, Hikmet Kıvılcımlı gibi tüm varlığımızı ülkemizin kurtuluşu için mücadeleye adayacağız...

Sabahattin Ali gibi korkusuz, Orhan Kemal gibi iyimser, Aziz Nesin gibi uslanmaz, Ahmed Arif gibi dirençli, Yılmaz Güney gibi arkadaş, Sevgi Soysal gibi umutlu olacağız...

Behice Boran gibi kararlı, kavgacı ve tutarlı olacağız...

Ve sevgili Metin abinin, Metin Çulhaoğlu’nun söylediği gibi yaratıcı ve mütevazı olacağız...

Sevgili arkadaşlar,

Biz bu ülkedeki köklerimizle gururlanıyoruz, gururlanacağız; birikimimizi bugüne taşıyoruz, taşıyacağız; tarihimizi yaşatıyoruz, yaşatacağız. Ama miras yedi olmayacağız, rehavete kapılıp tembellik yapmayacağız.

Bugün acil görevimiz, ülkemizde açığa çıkan ilerici birikimi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini, aydınlanma talebini köklerimizin barındırdığı güç ve irade ile buluşturmaktır.

Komünistler, yaşamın her alanında olduğu gibi kültür ve sanatın yozlaştırılmasına, doğanın ve tarihin yağmalanmasına, bilimin ve özgür düşüncenin yasaklanmasına karşı en önde, en kararlı ve en üretken biçimde durmalıdır.

Ülkemizin ihtiyaç duyduğu yeni aydınlanma hamlesini sırtlanmak için komünistler bir adım ileri atmalıdır.

Türkiye’yi aydınlatacak, sosyalizm mücadelemizi taşıyacak yeni bir kuşak komünist işçilerden, komünist kadınlardan, komünist gençlerden çıkmalıdır.

Bu tarihin ve halkımızın bize, komünistlere verdiği görevdir, ödevdir.

Sevgili dostlar,

Ülkemizin onurlu, boyun eğmeyen, ilerici aydınları, sanatçıları, bilim insanları ve gazetecileri...

Çağrımız sizedir...

Halkın Türkiye Komünist Partisi ülkemizde sosyalist iktidar mücadelesini yükseltmeye, sosyalizmi emekçi halkımızla buluşturarak gerçek bir seçenek haline getirmeye talip bir iradenin öne çıkışıdır. Cesaretle ve halkın gücüyle ileriye atılan bir adımdır.

Halkın Türkiye Komünist Partisi, ülkemiz işçi ve emekçilerinin, halkımızın komünist partisidir.

Partimiz, Türkiye komünist hareketinin halkımıza armağanıdır.

Partimiz, üzerine düşen görevi üstlenmekte zerre tereddüt yaşamamış ve yola çıkmıştır. Çağrımız bu görevi paylaşmak, ülkemizin aydınlık yarınlarını kurmak için giriştiğimiz kavgada birlikte olmaktır.

Bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da yan yana, kol kola, omuz omuza savaşmaktır.

Kurtuluş Savaşı’nda halkının yanına koşanların, 15-16 Haziran’da işçi sınıfının safında yürüyenlerin, 6. Filo’yu denize döken gençlerin arkasında duranların yaptığı gibi...

12 Eylül faşizmine korkusuzca direnenlerin, faili meçhul cinayetlerin peşine düşenlerin, işkencelerde ve pusularda katledilen yoldaşlarımızın anısını yüceltenlerin yaptığı gibi...

AKP iktidarı karşısında boyun eğmeyenlerin, Haziran’da barikatların başına geçenlerin, öğrencisiyle birlikte direnişe katılan öğretim görevlilerinin, padişah sofralarına tenezzül etmeyen sanatçıların, patron baskısı karşısında diz çökmeyip halka haber ulaştıran gazetecilerin; Ceylan Önkol’u, Berkin’i, Ali İsmail’i, Medeni’yi ve katledilen daha nice gencimizi bağrına basan aydınların yaptığı gibi...

Nazım ustanın deyişiyle, yüreğini göğsünün kafesinden çıkaran, güneşten düşen şu ateşe, yüreğini yüreklerimizin yanına fırlatanların yaptığı gibi...

Halkın Türkiye Komünist Partisi, ülkemizin yüz akı olan ilerici aydınları ve bilim insanlarını işçi sınıfımızla, emekçi halkımızla buluşturma kararlılığını taşımaktadır.

Çünkü biliyoruz ki, kaderini halkının kaderiyle, geleceğini halkının geleceğiyle, mücadelesini halkının mücadelesiyle birleştiren aydınlar ülkemizin özgür yarınlarının ışığı olacaktır.

Ve bu buluşma, halkın komünist partisinin, Halkın Türkiye Komünist Partisi’nin saflarında yaşanacaktır.

Partimiz, partiniz bu büyük buluşma için sizleri saflarına beklemektedir.

Selam olsun dünyanın ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine..."

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
02.02.2015- 09:49

Biz tercihimizi yaptık-Emrah Akansu  

Pazar günü, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını anmak için toplandık. Yüzlerce genç komünist sloganlar eşliğinde Haliç Kongre Merkezi’nin merdivenlerinden çıkarken, gözüm karşı kıyıya, Eyüp mezarlığına doğru kaydı. Mustafa Suphi ve yoldaşları, komünist hareketimizin bu yiğit kurucu kadroları, Trabzon açıklarında alçakça katledildiler. Karadeniz’in derinliklerine gömüldüler.

“Mezar taşları bile yok” diye düşündüm, hüzünlendim.

Sonra tekrar gençlere döndüm yüzümü, 15’lerin mirasına sahip çıkan liseli, üniversiteli gençlere…

28 Kanunisani’yi unutma demişti Nazım, unutmamışlardı. Katledildiğinde henüz 38 yaşında olan yoldaşlarının erken ölümünün boşuna olmadığını gösteriyorlardı. Köhnemiş bir düzenin karşına Türkiye’nin en köklü siyasi hareketinin saflarında dikiliyor, işgal günlerinde geleceğini arayan bir ülkenin yazgısında söz sahibi olmak için yola çıkan genç bir kadro kuşağından devraldıkları bayrağı, Türkiye’nin içinden geçtiği karanlığa meydan okuyan yeni bir genç kadro kuşağı olarak yükseltiyorlardı.

İşte bir taraftan Türkiye’nin en köklü, diğer taraftan da en genç siyasi partisi olarak ülkenin geleceğini belirleme iddiası böylece ete kemiğe bürünüyordu.

Hüznüm dağıldı, içimi umut kapladı.

Umut etmek gelecekle ilgilidir fakat bugüne dair bir yoksunluğu da anlatır.

Nedir yoksunluğumuz?

Gericilikle zincirlenmeye çalışılan özgürlüğümüz, üstünde tepindikleri laiklik ve kar hırsıyla boğulan alın terimizdir örneğin… Yağmaya kurban verdiğimiz yaşam alanlarımız, doğamız. Cehaletle boğdukları düşünce ve kültür ortamımız. Güçlünün peşinen haklı olması, adaletin rafa kalkması, siyasetin halktan koparılması da eklenebilir bu listeye…

Belki de en başa, bu düzene köhnemiş derken, alternatifinin henüz görünür olmaması yazılmalı.

Bu nedenle umut etmek, bugünün görevlerine işaret etmeyi, günün hakkını vermeyi gerektiriyor. Belki de tam da bu yüzden, kötünün iyisine rıza göstermeye alışmayı, her işin kolayına kaçmayı, emek vermeden sonuç almaya çalışmayı, umudun düşmanı ilan etmek gerekiyor.

Umudu olmayan yaşlanır, çürür.

Suphi’ler umut ettikleri için, cesaretle ileri çıktıkları takdirde umutlu olabileceklerini bildikleri için gençtiler. Köhneleşmiş olanın karşısında “genç” olanı bu nedenle temsil edebildiler.

Öyleyse Suphilerin mirasının hakkını vermek için, toplumun bugün ihtiyaç duyduğu gençlik aşısı tereddütsüz zerk edilmeli.

Bu aşının adı sosyalizmdir. 13 yıllık AKP iktidarının yarattığı toplumsal siyasal yıkımın telafisinin de, geliyorum diyen ekonomik krizin, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın üzerine bindireceği her türlü yükten ve bölgesel ya da iç savaş tehdidinden kurtuluşun da tek gerçekçi reçetesidir ve topluma dayatılan ve dayatılacak olan acı reçetelerin tümüne yeğdir.

Öyleyse iyi olacak hastanın, doktor ayağına gitmeli. Sosyalizmin, bu büyük ülkenin kaderine damga vuracak toplumsal kaynaklarla buluşmasına öncelik verilmeli.

Haziran direnişi, bu buluşmanın gerçekleşebilirliğine dair ipuçlarını fazlasıyla verdi. Toplumun geniş kesimleri için, ayağa kalkmanın, direnmenin, mücadele etmenin değil, tersinin garipsendiği bir dönemden geçtik. ilerici fikirlerin toplumda kabul bulmayacağına, solun bu toprakları temsil edemeyeceğine, sosyalizmin marjinal olduğuna dair tezler rafa kalkmak durumunda kaldı.

Haziran direnişini kim nasıl değerlendirdi, ne dersler çıkardı, bunlara girecek değilim ama devrimci siyasetin, düzen değişikliği talebinin “Müslüman mahallesinde salyangoz satma” olarak yaftalanmasına da bu saatten sonra kimsenin pabuç bırakmayacağına eminim.

O halde bu toprakları temsil iddiasını taşımaya soyunacakların, acaba bizi ne bekliyor diye tereddüt etmelerine gerek yok.

Hırsızların, yolsuzların kendi siyasal mecralarında tereddütte yer vermediği bir ülkede, sosyalizm adına siyaset yapanlar için tereddüt etmeye zerre gerek yok.

Yeni bir devrimci atılım, 15’lerin umudunu milyonlarla buluşturma, hepimizin ortak sorumluluğu.

İleri çıkan genç kalır.

Duran, bekleyen, izleyen çürür…

Biz tercihimizi yaptık.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]