Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Haziran titreşimleri-Can Soyer  


Son birkaç yıldır söylediklerimiz şunlar:

Türkiye toplumu AKP’nin dayattığı gerici ve faşizan deli gömleğini giymeyi reddetmektedir.

Haziran Direnişi bu reddiyenin en açık ve yoğun görünümüdür.

Haziran Direnişi ile birlikte açığa çıkan toplumsal enerji kaybolmamış, tükenmemiştir.

Türkiye’yi AKP karanlığından kurtaracak güç de Haziran Direnişi’nden bu yana yeniden ve yeniden kendisini gösteren bu enerjidir.

Sadece geçtiğimiz birkaç gün içinde tanık olduklarımız, yukarıda kısaca özetlediğimiz durumu bir kez daha kanıtlamış görünüyor. Önce laik ve bilimsel eğitim için boykota katılım, bu arada BHH üyelerinin hukuksuz biçimde gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarına gösterilen yaygın tepki ve Mersin’de gencecik bir kadının vahşice katledilmesi karşısında zirveye çıkan öfke. Ve dün gece itibariyle ahıra dönen mecliste muhalefet vekillerine çekiçlerle saldırılması karşısında ayyuka çıkan nefret.

Bütün bunların tek ve açık bir hedefi vardır, o da AKP hükümeti ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

Yani Türkiye toplumu, doğrudan AKP karşıtlığı üzerinden yeniden öfke biriktirmekte, Haziran’da yaşadığımıza benzer bir enerjiyi tekrar toplamaktadır. Üstelik bu defa, söz konusu öfke ve enerji daha da şiddetli ve yoğun bir patlamaya yol açacak gibi görünmektedir. Çünkü Haziran öncesinden farklı olarak, şimdilerde AKP’ye öfke kusan halk gazlanmış, coplanmış, küfre ve hakarete maruz kalmış, çocukları katledilmiş bir halktır.

Şimdi öfke, Haziran’dan bu yana halka yaşatılan acılar da beraberinde olmak üzere, birikiyor, büyüyor, köpürüyor.

***

Birleşik Haziran Hareketi geçtiğimiz hafta itibariyle Türkiye siyasetine girmiş ve yerleşmiştir. Sadece AKP iktidarında yarattığı korku nedeniyle değil. Laik ve bilimsel eğitim boykotuyla, Türkiye toplumunun en güncel siyasal taleplerinden birini yakaladığını da göstermiş oldu. Deyim yerindeyse, BHH son dönemde Türkiye toplumu içerisinde güçlenen ve yükselen dinamiği doğru bir biçimde saptayıp, çıkışını bu dalgaya basarak gerçekleştirmeyi becerdi.

Bunu yaparken, kimi spekülatif tartışmaları da sona erdirmiş oldu. Örneğin AKP karşıtlığının düzenle barıştırıldığını ya da laikliğin düzen dışı bir çıkış için yetersiz olduğunu ileri süren tezler, hayatın bir haftalık pratiği ile yanlışlanmış oldu. BHH’nin yurt çapında giriştiği ilk siyasal kampanyada ülke gündemine rahatlıkla yerleşebilmesi, AKP karşıtı geniş kesimlerin laiklik konusundaki hassasiyetinin taşıdığı siyasal enerjiyi gösterdi.

Hangi kaygıyla olursa olsun, bu çıkışın yoğunluğunu azaltmak ya da ikincilleştirmek ölümcül bir hata olacaktır. BHH’nin önündeki görev, buluştuğu laiklik dinamiğini geri çekmek ya da sulandırmak değil, bir başka dinamikle pekiştirmek, güçlendirmektir. O da, Türkiye siyasetinde tıpkı laiklik gibi bir temsilcisi bulunmayan emek dinamiğidir. Ülkenin en önemli iki sorununu buluşturan, bu iki dinamiğin temsilciliğini üstlenen bir BHH, Türkiye’nin beşinci siyasal gücü olmayı, Türkiye siyasetinde yerleşmiş olduğu alana sıkıca tutunmayı da başarmış olacaktır.

***

Önümüzdeki dönem bir yanıyla son derece karmaşık bir tabloya işaret etmektedir. Bir yanıyla ise, giderek sadeleşen bir manzarayı haber vermektedir.

Sadeleşmenin bir boyutu AKP iktidarının meşruiyet zemininin daralmaya devam etmesinde izlenebilir. Geçtiğimiz hafta tanık olduğumuz hareketlilik tek başına kendi içeriğiyle ele alınamaz. Laik eğitim ya da Özgecan Aslan için sokağa çıkan binlerce insan, aynı anda AKP’nin meşruiyet zeminindeki aşınmanın hem nedeni hem de sonucudur. Dolayısıyla sokaklara yansıyan, aynı zamanda kendisini siyasal olarak da temsil etme kanallarına kavuşan hareketlilikler, bir eğik düzlemdeki düşüşü hızlandırmak anlamında, AKP’nin yönetememe krizini derinleştirmektedir. O halde uygun zamanlama ve kitlesellik koşulları gözetilmek şartıyla önümüzdeki dönemde sokak muhalefetinin güçlenmesini teşvik etmek gereklidir.

Sadeleşmenin diğer boyutu ise toplumsal muhalefetin gündemlerinin örtüşmesiyle ilgilidir. Laiklik ve emek gündemi, kendisinden başka hiçbir gündem bırakmadığı için değil, aksine tüm sorun başlıklarını kendisine sıkı biçimde bağladığı için mücadelenin başlıklarını sadeleştirmiştir. Kadın gündeminden çevre sorununa, kent ve çevre yağmasından devlet şiddetine kadar Türkiye’nin önündeki temel mücadele başlıkları, laiklik ve emek gündemiyle dolaysız bir bağa sahiptir. Bu bağ, teorik olarak her dönem saptanabilecekken, içinden geçtiğimiz özel dönemde pratik ve somut bir içerik kazanmıştır. Örneğin, bugün iş cinayetlerine ya da kadınlara yönelik şiddete karşı mücadelenin laiklik mücadelesiyle birleştirilmeden ele alınması pratik olarak mümkün değildir.

Toparlarsak, yaşadığımız günlerde AKP’nin yönetememe krizi derinleşmektedir. AKP karşıtı tepki ve öfke ise giderek birikmekte, büyümektedir. BHH bu tepki ve öfkenin siyasal temsilcisi olmaya aday en güçlü ve en yeni özne olarak sahneye çıkmıştır. BHH’nin laiklik ve emek gündeminde üstleneceği temsiliyet, Türkiye siyasetinde beşinci güç olma hedefini başarıya ulaştıracak yoldur. Bu başlıklarda siyasal bir güç haline gelen BHH’nin Türkiye’nin bütününe seslenmesi, Türkiye’nin mücadele odağına dönüşmesi, Türkiye’nin sol kulvarına yerleşmesi ise işten bile değildir.

Bu günlerde hissettiğimiz titreşimler, bu olanağın yansımasıdır.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
01.03.2015- 16:26

Sokaktaki hareketlilik-Barbaros Tantan  

‘’Hukuk bittiyse HAZİRAN başlar’’ söyleminin altını dolduran bir yaşam hareketliliği, ülkenin genelinde olduğu gibi Kocaeli’nde de kendini hissettiriyor.

Meclis’te, AKP’nin dayattığı İç Güvenlik Yasa Tasarısı, kavga gürültü arasında madde madde yasalaşırken, ülkeyi faşizme götüren siyasal dayatmanın altyapısı oluşturulmak için gereken düzenlemelerde son aşamaya gelinirken, kent sokaklarından ‘’Sıkı Yönetime Hayır’’ sloganları yankılanıyordu.

Emek Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Halkın Türkiye Komünist Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Çağdaş Hukukçular Derneği, Halkevleri, Dersimliler Derneği ve Kocaeli Üniversitesi öğrencilerinin birlikte çağırıcı olduğu,Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne bağlı odalar, Kocaeli Tabip Odası, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti üyelerinin de destek verdiği eylem, son dönemlerin en geniş katılımlı eylemi haline dönüştü.

Binlerce kişi ‘’Faşizme karşı omuz omuza’’ diyerek, diktatörlüğe boyun eğmeyeceğini dillendirdi.

TBMM’de milletvekillerine ölesiye darbeler indirecek biçimde saldırma cüretini gösteren AKP zihniyeti, tek ses ve tek yürek biçiminde lanetlendi.

AKP’nin, 13 yıllık iktidar döneminde yaptıklarının hesabını vermeden kaçmasını sağlayacak yasal düzenlemelere, bedeli ne olursa olsun sonuna kadar karşı çıkılacağı vurgusu yapıldı.

Katılımcılar, 7 Haziran seçimlerinden önce çıkartılacak seslerin, toplumun daha fazla baskı altına alınmasının önüne geçebileceğini bilerek hareket eder gibiydi. Yani, ülkenin, diktatöre teslim olmayacağına ilişkin umut aşılıyordu.

Herkes çok iyi biliyordu ki;

Piyasacılıkta sınır tanımayan siyasal anlayış AKP’nin, yeni anayasa yapacak 400 milletvekilini ‘’sandıktan çıkardık’’ demesi (seçim hileleri sonucu) çok uzak bir ihtimal değil.

İşte, yaşanacak bu manzaranın korkutucu boyutlarına dikkat çekip daha fazla duyarlılık gösterilmesini talep eden sokak, diktatörlük sürecinin son halkasına gelinmesine ve toplumun bütünüyle esir alınmasına sessiz kalınmayacağını net bir biçimde bir kez daha gösteriyordu.

2015 Türkiyesi’nde ortaçağ karanlığının dayatılmasına karşı duranlar sokaktaydı.

Emek yoğunluklu kentin duyarlı insanları aydınlanma, çağdaşlaşma ve demokratikleşme adına kazanılmış olan hakların ellerinden alınmak istenmesine karşı sokaktaydı.

Çocuklarına nefes alabilecek, umutla yaşayabilecekleri bir ülke ve kent bırakabilmeyi amaçlayanlar sokaktaydı.

Kısacası, ‘’Sıkı Yönetime Hayır’ diyen toplam sokaktaydı ve bir daha da evlere kapanmadan kesintisiz mücadele verileceğine işaret ediyordu.

Umut tazelenmiş, kent topraklarına nüfuz eder olmuş ve HAZİRAN alevinin de katkısıyla sokaklardaki ısı hissedilir hale gelmişti.

Ulusalcı kanatta da toparlanma

Yasa tasarısı ve mecliste yaşanan gerginlik, ulusalcı kanadın da sokakta biraraya gelmesini sağladı.

ADD Kocaeli Şubesi’nin iç güvenlik yasa tasarısına karşı Cumhuriyet Parkı’nda düzenlediği basın açıklamasına, ADD şubeleri, Alevi Kültür Derneği, Aydınlar Ocağı, Türk Ocakları, Türk Eğitim Sen, HEPAR, CHP ve DSP’den bir grup üye katıldı.

Buradaki açıklamanın vurgusu, yasanın asıl hedefinin yurtseverler olacağına ilişkindi. Ve, Ergrenekon davası sürecinde yaşananlara gönderme yapılarak, yasanın, Ankara Ulus meydanında toplanıp barikatları yıkan, Silivri cezaevi önünde direnen, Gezi direnişinde   bağımsızlık ve özgürlük istemiyle ayağa kalkan milyonlarca yurtseveri sindirmek için çıkarılmak istendiğine vurgu yapıldı.

Yani, özünde, sokağın hareketlenmesinden ürken siyasal anlayışın, yasal altyapıyı oluşturup topluma faşizmi dayatmaya çalıştığı öznesi anlatılıyordu.

Bu kentin sokakları günlerdir tepkilerle yankılanıyor. Ülkenin sokakları da öyle. Ama, sokak ve etkisinden korkan siyasal anlayışlar, seslere kulak vermek yerine provokasyon yaratıcı yaklaşımlarla gerginliği tırmandırmanın peşinde.

Ulusalcı kanatta (yaşandığı net olmasa da) görülen bir toparlanmanın anlamlı ve etkili olacağı ortada.

Sokaktaki hareketlilik, toplumun hangi kesiminden olursa olsun enerji biriktirmenin tek yolu gibi görünüyor. Biriken enerjinin ortak hareket etme yönünde oluşturacağı sinerji de, karanlığa dur diyecek iradeyi netleştirecektir.

Bu kentten doğru bunu görmeye başladığımı söylemeliyim…

AKP, gerçekten korkuyor

Yerelliklerdeki her türlü hükümet karşıtı protesto eylemleri, polis barikatıyla karşılaşıyor. Bunun nedeni, AKP’nin, toplumsal tepkilerden gerçekten korkar durumda olmasıdır.

Mesela, AKP İl Binası önündeki polis bariyerleri, sadece muhaliflerin binaya yaklaşmasını engeller. Yani, muhalifleriyle yüzyüze görüşmeye bile tahammül edemeyen AKP zihniyeti, binasını korumak için resmi görevlileri seferber ediyor.

Bizlerin vergileriyle cebine maaş giren o güvenlik görevlileri, bize rağmen AKP’yi bize karşı korumaya çalışıyor.

Bu çelişkiyi birgün anlayacaklar elbet…

Bu korkudan, en son nasibini alan da, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı sendikaların üyesi kamu çalışanları ile onlara destek veren DSP ve Vatan Partisi üyeleri oldu. İç Güvenlik Yasa Tasarı’nı protesto etmek amacıyla AKP il binasına siyah çelenk bırakmak istediler, ama polis barikatını aşamadılar. Sonra da, AKP’ye karşı ortak mücadele çağrısı yaptılar.

Dedim ya, sokakların ateşi yükseliyor.

O ateş yükseldikçe, AKP gerçekten korktuğunu artık gizleyemiyor…

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]