Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

HAZİRAN: Bir Halk Örgütlenmesi

RedHaber'de yer alan yazıyı dergi formatında okumak için fotoğrafı tıklayın.

Resim Ekleme

Birleşik Haziran Hareketi: Bir Halk Örgütlenmesi
Redaksiyon Tartışma Kolektifi


Haziran 2013’te yollarımız kesişti, buluştuk. Şimdi de Haziran Hareketi’nde birleşiyoruz, Haziran Hareketi’nde birleşik güç haline geliyoruz, birlikte örgütleniyoruz.

20 Ekim 2014’te Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşuna dair yayınlanan Çağrı’nın belki tek cümlelik özeti şöyledir: Haziran Hareketi, 2013 Haziran isyanı ruhuyla dayanışmaya karar vermiş muhalif toplulukları ve bireyleri, sistemden bağımsızlaştırmayı, yani özgürleştirmeyi amaçlayan bir birlikteliktir.

Hareket, dayanışma ve mücadele örgütü olarak yaşam (mahalleler) ve çalışma (işyerleri) birimlerinde var olacak. 2013 Haziran süreçlerinde de öncelikle yaşam alanlarında isyan eden, sokaklarda, mahallelerde, meydanlarda çoğalan bir kitlesellik söz konusuydu. Haziran Hareketi de öncelikle buralardan yola çıkıyor.

Burada Çağrı’nın bir devamı olarak bazı tartışma başlıkları üzerinden Hareketin önümüzdeki dönemdeki adımları üzerine düşünmek mümkün,

Haziran Hareketi, “biricik öncülük” iddiası taşımıyor. Misyonu muhalefet zincirini sürüklemek değil, hâlihazırda kopuk olan zincirin halkalarının bir araya gelmesi faaliyeti, zincirleme muhalefet yaratabilmek. Yani her alanda, monolitik bir birlik ve beraberlik değil, farklı olanların farklılıklarına müdahale etmeden eşit ve eşdeğer bir düzlemde, dayanışma halinde, sistemden özgürleşmesi peşinde bir kitle hareketi için mücadele ve örgütlenme tarzı arayışı. Bu tarzın ise farklı halk kesimlerinin yaşam alanlarında söz yetki ve karar sahibi olacakları yerel meclislerinde bir araya gelmesi olduğu biliniyor.

Hareket kendisini ve kitleleri örgütleyerek gelişebilir. Çağrı metninde Haziran Hareketi’nin forumların oluşturduğu yerel meclislerin aşağıdan yukarıya Türkiye ölçeğinde birleşmesi yoluyla örgütleneceği ilan edilmişti.

Peki, böyle bir yola çıkıldığında “Gezi-Haziran ruhu” ete kemiğe bürünmüş haliyle, nasıl canlanacak?

Hareket’in bünyesinde giderek zenginleşecek somut örgüt biçimlerinin ve katılımcılarının ortak (ve çoğul) iradesinin, ortak akılın nasıl oluşacağı sorunu, Çağrı’da yer alan ve ucu açık "siyaset tarzı" ile çözülebilir ve böylece bunun çerçevesi, yeniden ve her adımda daha "içerikli" tanımlanabilir.

Şurası bir gerçek; toplumsal muhalefet kendisini sınıfsal eksende örgütleme bakımından epey gerilemiş/geriletilmiş durumdadır. Son yıllarda etnik ve dinsel aidiyetler öne çıkarıldı. Özellikle AKP döneminde, bizatihi devlet sınıfsal eksende yukarıdan aşağıya kendini yeniden örgütlerken toplumu cemaatleştiriyor, muhafazakârlaştırıyor ve ardından kutuplaştırıyor. Bunun karşısında ise toplumun aşağıdan yukarıya yeniden yapılanması, toplumun demokratikleştirilmesi (eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesinin birleşik direnişimizle inşa edilmesi) iddiasıyla, Haziran Hareketi de toplumu devletten kurtaran bir çözümü benimsemiş oluyor.

***

Dolayısıyla Hareket asıl olarak "de facto" (fiili) bir demokrasi ortamında, kendi yarattığı ve çoğalttığı bir ortamda hayatiyet bulabilir. Sistem karşıtı fiili demokrasi zemini, toplumun demokratikleşmesi çalışmalarının zeminidir. Sistemin vermediği ve asla vermeyeceği özgürlüklerin, sistemden bağımsız şekilde üretildiği bu zemin, Hareketi çoğaltacak olan “yerel hareketlerin” filizlendiği ve filizleneceği yerlerdir.   Haziran Hareketi’nin asıl iddiası “merkezi” müdahaleyi beklemeden bazı yerel örneklerin adeta modelleşmesi, onlara imrenilmesiyle yatay ve zincirleme bir çoğalma/kitleselleşme arayışında yatıyor. Hareket’i var edecek ve güçlendirecek ölçüt, kayıtlı üyeleri, seçimlerde hedeflediği oy oranı filan değil, yolunu açacağı örnek ve öncü topluluklardır. Toplumun cemaatleştirilmesiyle öncelikle bu tür öncü topluluklar baş edebilir.

Toplumun demokratikleşmesi, gündelik hayatın da devrimcileşmesi, politikleşmesine bağlı... Sistemin kurallarını koyduğu ve çerçevesini çizdiği muhafazakâr ve İslamileştirilmiş bir gündelik hayatın reddiyesi ve eleştirisi zemini, politikalarımızın sokağa tercümesi ve bu eylemlere uygun söylemlerle mümkün.

Öte yandan yerel hareketlerin özelliklerini, hem demografik yapısı hem mekânsal karakterleriyle   ait olduğu coğrafyalar da belirleyecek. Bu yüzden Hareket, Ankara, İstanbul, İzmir gibi metropoller ile taşra şehir ve kasabalarında farklı fonksiyonlara sahip olabilir. Aslında özel olarak bir megapol statüsüne sahip İstanbul ile diğerleri arasında da bir farklılaşma mevcut.

Haziran 2013 isyanlarına büyük şehirlerde katılım da büyük olmuştu.   Haziran Hareketi aslında 2013 isyanının devamı olan ve faaliyetini sürdüren yapıları, forumları elbette dikkate alıyor ve kendi doğal bileşenleri olarak görüyor. Ve elbette Haziran Hareketi kendisini hemen var edebileceği her birimden, sokak, park, mahalle, ilçe (ve özellikle taşrada) il düzleminden başlayan bir mücadeleye ve örgütlenmeye girişecek. Ancak gözlendiği kadarıyla en elverişli ortamlar fiilen ilçe ölçeğinde sağlanabiliyor. Böylece doğrudan doğruya yaşam alanları zemininde faaliyet gösteren ilk ilçe meclisleri, bildik deyişle söylersek, fabrika, okul, işyeri çalışmasından farklı özelliklere sahip bir “mahalle çalışması” niteliği taşıyacaktır.   (Ayrıca taşra şehirlerindeki Hareket örgütlerinin işlevinin çok yönlü olması adeta kaçınılmaz. Buralarda Hareket meclisleri, mevcut bütün örgütlenmelerle -sol partiler, sendikalar, dernekler, meslek odaları-   daha sıkı bir işbirliği sürdürmek, yerel sorunlara birlikte müdahale etmek durumunda kalabilir.)

“Mahalle çalışması”nda örgütlenme birimleri evler, siteler, sokaklar mahalleler ve çarşıdır. Ve burada sadece insanları değil, sadece mekânları değil zamanı örgütlemek de önemli. Öncelikle ilçe meclisleri, işçilerin, öğrencilerin, esnafın, memurların ve diğer çalışanların “mesai saatleri dışındaki zamanlarını” örgütlemeyi gözetebilmeli. Bu çalışmanın dinamiğini oluşturan gençler sadece üniversite öğrencileri değil, örgütsüz liseli öğrenciler, çırak, işçi ve işsiz gençlerdir, sadece çalışan kadınlar değil ev kadınlarıdır, sadece işçiler ve kamuçalışanları değil esnaf ve küçük satıcılardır;   böylece ilçe meclislerinin faaliyet alanlarında işyerlerinin, kantinlerin, lokallerin yerini artık evler (ev gezmeleri!), parklar,   dükkânlar, sokaklar, meydanlar, kahvehaneler ve kafeler alır. Dolayısıyla tartışma konuları da nispeten farklılaşır. Politikalar, sendikalı işçinin toplusözleşme sorunu, öğrencinin YÖK sorunu gibi sektörel (çalışma alanı) sorunlarının ötesinde, doğrudan şekilde gündelik hayatın eleştirisi temelinde ve yaşam alanını ilgilendiren yol, su, çöp gibi sorunları ve bunları da aşan "memleket meseleleri" (“ne olacak bu memleketin hali?”) etrafında üretilebilir.

İşte gündelik hayatın kendini doğrudan ifade eden biçimlerine muhatap olan bir meclisleşme faaliyetini hedefleyen “mahalle çalışması”, bu anlamda, yalnızca paneller, seminerler düzenlemek, şenlikler filan yapmak olarak anlaşılmamalı.   Özellikle ilçe meclislerimiz, mahallelerdeki gündelik hayatın her boyutunda sisteme alternatif müdahalelerde bulunan ve katılan bir anlayışa sahip olmalıdır.

* dayanışma toplulukları

Peki meclisleri canlı ve kalıcı hale getirecek gündelik toplumsal zeminler-imkânlar nelerdir?

Sermaye partileri seçmenleri ile menfaat ilişkileri üzerinden oy alabilmeyi gözeterek politika yapıyor. Bizim yaklaşımımız ise, birer seçmen olmanın ötesinde birer yurttaş olarak dertlerimize ortak çözüm bulmak olmalı.

Bu ülkenin insanlarının dertlerinin başında elbette geçim sıkıntısı yer alıyor. Geçim derdini çözmek mümkün olmasa da dayanışma ruhuyla hafifletme imkânları üretilebilir. Kuşkusuz bu tür girişimler ilk adımda büyük boyutlarda gerçekleşemez.   Öncelikle her birimde ve özellikle yoksul semtlerde, örneğin bir sokakta, "komün" yaşantısının dayanışmasına gönüllü üç beş aile bulunabilir.   Söz gelimi, kış mı geldi çattı?   Meclis çalışmasının önerisi şu olmalıdır: Toptan kömür alalım, ucuza getirelim. Bakkaldan manavdan kasaptan pazardan alışveriş etmek yerine, bir kamyonet tutalım halden ve toptancıdan ortaklaşa alalım. Evlerimize her gün et girmesi mümkün olmasa da, ayda yılda bir gidip bir koyun alalım, kavurmasını yapalım. Kimi zaman ortak kazan kaynatalım. Bunları yaparken içimizde parasız kalan olursa, onu aç bırakmayalım. Çocuklarımızı dershanelere göndermek için paramız mı yetmiyor?   Meclisimizdeki emekli öğretmenlerimiz, bu komüncü çalışmaya katılan ailelerin çocuklarına ders verebilir. Sağlık sorunumuz mu var? Meclis üyesi doktor ve hemşireler, hastalarımızı hastane kapılarında karşılayabilir.

Bu tür çalışmalarda kazanılan ilk başarılar, bölge düzeyinde, dayanışmayı (komüncülüğü) esas alan bir tüketim kooperatifi modeline dönüşüme dahi olanak verir. Meclis çalışması sayesinde ve paralelinde komüncü anlayışta tüketim kooperatifleri dört bir yanda çoğaltılabilir.   Girişimin başarısı için elbette banka kredisi gibi sistemin imkânlarından da yararlanılabilir. Ama bu durumda dahi temin edilen maddi imkânların bir kısmı meclis çalışmasının bir dayanışma sandığı, yardımlaşma fonu esprisi içinde değerlendirilmeli. Banka kredilerine ulaşamayanlar da, kendi aralarında yardımlaşma sandıkları kurabilir. Düğün, cenaze ve başka tür acil ihtiyaçlarda, bu fonlarımız hazır tutulabilir.

Komüncü anlayışla yaratılan bu tür küçük topluluklar başka dayanışma ortamlarının oluşmasına da kapı açacaktır. İktisadi sorunlarını beraber çözebilen topluluklar sosyal ve kültürel dayanışmanın çeşitli biçimlerine de dört elle sarılacaktır.   Söz gelimi, çalışan annelerin bulunduğu bir ortamda, "ortak anne" formülü ile kreş sorunu çözülebilir. Böylesi bir bakıcı annenin gönüllü olması (bakım işinin anneler arasında sıraya konması) ya da yaşlı kadınların istihdam edilmesi artık ayrıntı bir sorundur. Ve elbette çocuk bakımında erkekleri / babaları özendirecek girişimlerle ataerkil kültüre alternatif farklı bir kültürel ortam da yaratılabilir. Böylece kadının özgürleşmesi konusunda somut çözümlerden birisi gerçekleşmiş olur. Elbette başka alanlardaki (cenaze, düğün gibi) dayanışmalar, iktisadi dayanışmanın da vesilesi olabilir.

Çözüm, mahallenin çöpçüsü olmak değildir elbette! Ama Haziran Hareketi’nin yol, çöp, su sorunu dâhil geçim, eğitim, sağlık gibi gündelik yaşam alanına dair faaliyetleri, mahalle halkının ortak sorunları olması nedeniyle daha kolay yürütülebilir türden faaliyetlerdir. Ve bu faaliyetler içerisinde komüncü anlayış yeşertilebilir. Sadece AKP faşizminin çevre düşmanlığıyla her tür yeşili imha çabalarına karşı direnmek değil, bu tür çabaların gündemde olmadığı yerlerde bile çevrenin güzelleştirilmesi için ya da çevrenin kirletilmesine ve çirkinleştirilmesine karşı başlatılacak kampanyalar, dayanışma anlayışının ilk kıvılcımları olabilir.

Kısacası komüncü / dayanışmacı bir anlayışla, mahalledeki cenaze, düğün, şenlik gibi her topluluksal olayın içinde yer alınmalıdır. Hayatın her kesitini mahalledeki herkes ile birlikte yaşayan bir meclisleşme çalışması, ortaya çıkan her sorunun çözümünde akla gelen ilk adres olma hakkını kazanabilir.   Gençlerle internet kafelerde beraber oynanan oyunlar, onlarla spor sahalarında buluşmaya imkân verir; yaşlılar yalnızlıklarında ve sağlık sorunlarında Hazirancıları yanı başlarında gördüğünde, Hareket’in en saygın propagandisti kesilirler; oyun alanlarına sahip çıkan Hazirancılar, çocukların gözünde örnek birer insan haline gelebilir. Sempatizan emlakçılarla kiralık ev arayanlara yardımcı olunabilir.

İşte böylesi bir komün yaşantısının propagandasını ve çalışmasını yapmak, sosyalizm ve devrim konusunda binlerce bildiri dağıtmaktan seminer vermekten daha anlamlı ve etkilidir. Zira kahvehanede, "neymiş şu sosyalizm?" diye soranlara, "işte filan sokaktaki beş ailenin kurduğu düzendir" diye yanıt verebilmektir, Hazirancılık yapmak. AKP’nin yardımlaşma adı altında yarattığı sadaka toplumu, cemaatleşme olarak dayattığı sahte ve üstelik biatı şart koşan köleleştirici “dayanışma” kültürünü bu tür küçük ama çarpıcı örneklerle çürütebilmektir.

Üstelik bunlar, Haziran’ın amaçladığı eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesinin birleşik direnişimizle inşa edebilmemizin ön koşulu olarak insanların birbirini sevmesi ve dayanışması ihtiyacının da bir gereğidir. Devrimci politik kültür (bilinçlenme, bilgilenme) ancak bu tür doğal ve gündelik ortamlarda mayalanabilir. Sınıf bilincine ulaşabilmenin bir yolu anlamında da, birey olarak muhatap alınan kişiler, oluşturdukları toplulukların, ait oldukları sınıfların sorunlarını daha rahat tartışabilir; katılımcı ve dayanışmacı olabilirler.

Günümüzde geçim derdi yanı sıra yaşam alanlarına ve yaşam tarzlarına müdahale ve hatta giderek can güvenliği sorunu da öne çıkıyor. Kent yağmacılığı, ormanların, derelerin, tarım alanlarının imhası üzerine epey yazıldı çizildi, burada tekrarlamaya gerek yok. Ama başka bir hayati sorun, evet, can güvenliği boyutlarına varan İslamcı – faşist müdahale ve saldırılara karşı alınması gereken önlemler. Kısaca, İslamcı faşistlere ve faşizme karşı savunma dayanışması!   AKP rejimi kendi dayatmalarına direnen her muhalefeti ezmek için her geçen gün daha fazla saldırganlaşıyor ve bu doğrultuda örgütleniyor. Karşımızda hukuksuzluğu ve nizamsızlığı bir nizam haline getirmiş gayri nizami bir iktidar var ve onunla baş etmenin en etkili yolu da birleşik ve gayri nizami direniş hattı inşa etmek. Çünkü AKP iktidarı halk direnişlerini nizami yöntemlerle (asker-polis-medya vb)   etkisizleştiremediği yerlerde yardımcı kuvvetler olarak sokak çetelerini devreye sokmaktan çekinmiyor. AKP açıkçası iç savaş çıkarmaya bile hazırlıklı olduğunu ispatlamaktan geri kalmıyor.

Böyle bir gelişme karşısında faşist saldırılara karşı da dayanışma ve meşru savunma imkânlarını yaratmaya mecbur bırakılıyoruz. Önümüzdeki kısa dönemde dayanışma topluluklarının birer   direniş toplulukları olarak da kendilerini örgütlemesi gerektiğini unutmamak lazım.

* forumlar ve meclisler

Haziran 2013 isyanlarıyla birlikte muhalif kesimler forumlar pratiğiyle tanıştı ve o günlerde epey etkili oldu. Forumlar yaşam alanlarına, yaşam tarzlarına itiraz ve birlikte dayanışma ve mücadele platformları olarak isyanların en önemli araçlarından birisiydi.

Forumların kendiliğinden ortaya çıktığı ve bir ihtiyaca karşı geldiği akılda tutulursa, önümüzdeki dönemde de spontan forumlarla yeniden karşılaşabiliriz. Haziran Hareketi de zaten bunları temel bir tarz olarak benimsediğini açıkladı, ancak bundan böyle spontan forumları beklemeden ve fakat yine forum tarzıyla işe koyuluyor.

Forumların devamındaki kurumsallaşma elbette meclisler bünyesinde sağlanabilir. Meclisler forumlar aracılığıyla bir yandan dayanışma topluluklarını oluşturmaya çalışırken, yine bu topluluklar sayesinde giderek daha güçlenecek ve kurumsallaşabilecektir.

Ancak unutulmamalı ki forum deneyimini kalıcılaştırmak için meclisleşme çalışması şart. Bu çalışma ise, meclisleri kurmak amacıyla sınırlı görülmemeli; başlangıçta meclis “kurma çalışması”, meclislerin “kurulmasından” daha önemli.   Yani her vesilede forum toplayabilmek, kendiliğinden toplanan forumlara katılım sağlayabilmek Haziran Hareketi’nin önündeki işlerden birisi… Kuşkusuz süreç boyunca kahvehane toplantıları, apartman, site toplantıları dahi birer foruma dönüştürülebilmeli…

Ayrıca Haziran Hareketi’nin meclis çalışması orta ya da uzun vadeli olarak, yerel düzeyde, muhalif kesimlerin bir nevi halk iktidar organlarının nüvelerini oluşturmak çabasıyla taçlandırılabilir.   Çünkü “Meclis”, aynı zamanda, bir iktidar perspektifidir; ikili iktidar bağlamında, yerel iktidarın nüvesi olması demek, iktidarı almadan önce iktidar olmayı öğrenmektir: Muhalefet etmesini bilmeyen, iktidar olamaz.

Ve bunlar “bizim” Meclislerimiz! Çağrı metninde de vurgulandığı üzere, Meclisler seçilmiş olanı görevden alma yetkisini kendi iradeleri doğrultusunda diledikleri gibi kullanabilecekler.  

En basit haliyle her yerel meclisin “programı”,   kendi işlerini nasıl tanımladıklarıdır. Bunların “tüzükleri”, ideal olarak, her itirazın dikkate alındığı bir doğrudan demokrasidir.

Meclislerimiz, “hareket halinde” bir örgütlenmedir, eylemcidir. Sokağa ilk çıkacak olanların buluşma yeridir. Bu özelliğiyle meclisler, formel anlamıyla sıradan ve basit toplantı örgütleri değildir; birlikte yaşama ve birlikte karar verme ve işleri birlikte yürütme ve mücadele örgütleridir. Hiç kuşku yok ki katılımcı ve dayanışmacı bir politikleşmiş kültürel faaliyetin ön koşulu, karşılıklı bilgilendirme kanallarının açık olmasıdır. Böyle bir ortam ise sürekli meşveret ile sağlanabilir. Tekrarlamakta fayda var: 2013 Haziran isyanlarında forumlar pratiğiyle yaratılan bu ortam Haziran Hareketi pratiğinde mutlaka daha da zenginleşecektir.

İlk forumlarımızda politik konuları öncelikle yerel toplulukların “ilgi sınırında” ele almakta yarar görülebilir. Neo-liberal sömürüyle mücadelede özelleştirme/ taşeronlaştırma konusu, o mahallede yaşayan somut insanların yüz yüze geleceği somut sorunlar bağlamında işlenebilir. Kürt-Türk, Alevi-Sünni yapay zıtlaşmaları yine mahalleden verilen olumlu örneklerle çürütülebilir. Alenen şeriat baskısına ve faşist saldırılara karşı yine mahallelinin somut konumu çerçevesinde yanıt bulunabilir. İslami faşizmin sokaktaki yaşantıya müdahalesine karşı ortak tavır geliştirilebilir.   Böyle bir gelişme boyutunda söz konusu sorunların ülke ölçeğindeki niteliğini kavratmak klişe propagandaların ötesinde bir anlam taşıyacaktır.   Mahallede yaşanan her insan hakkı ihlali olayına karşı oluşturulan duyarlılık, ülke düzeyindeki insan hakları ihlalleri konusunda da bir bilinç oluşturacaktır. vb.

Şimdi elbette dünya, mahalleden ibaret değil; çözüm imkânları da mahalle çalışmasıyla sınırlı değil.   Mahalledeki sorunların çözülebilmesi için çözüm alanını genişletmek lazım. Kendi sorunlarını çözmek için bir araya gelmeyi başarmış bir sokağın ya da mahallenin insanlarını benzer sorunlarla boğuşan diğer kesimlerle işbirliği içine sokmaya ikna etmek daha kolay olacaktır.

Ve bunun çok sayıda örnekleri zaten yaşanıyor… Validebağ eylemcileri derha Yırca köylülerinin yanına koşuyor ve son günlerde hemen her direniş hiç de yalnız olmadığını böyle hissediyor.

Yerel Meclisler ile Aralık sonunda toplanacak Türkiye Meclisi çalışmasının buluştuğu yer işte çözüm alanını genişletme çabasıdır.   Yerel eylemlerin yaratılmasında ve ortaklaşmasında, Türkiye Meclisi’nin ortak eylem ve özellikle ortak söylem düzleminde ve kurumlaşmada “katkısı” (merkezi müdahalesi değil!) mutlaka gereklidir.

* örgütlenmek ve politika üretmek...
 
Yerel meclisler ile Türkiye Meclisi ilişkisi bağlamında böylece her örgütlenmenin, birlikteliğin ve elbette Haziran Hareketi’nin de işlevi-görevi olan “politika üretme” sürecinin kapısı açılıyor.

Siyaset yapma tarzı ile ortak akılı buluşturmak gibi bir görev nasıl kotarılabilir? Baştan şunu hepimiz biliyoruz: Sadece makro iddiaların ortaya konulması ve genel sorunlara ilişkin topyekûn çözüm girişimleri, Hareket’i asıl olarak bir söylem (slogan!) hareketi olma özelliğiyle sınırlar. Haziran, sol hareketin şunca yıllık fikri birikiminin değerlerini barındırdığı için, memleket meseleleri konusunda elbette makul çözümler önerebilir. Ama yerel meclisler üzerinde yükselmedikçe “ordusuz bir kurmay” olmaktan öteye gidemez. Kitle hareketi iddiasından geriye sadece bir sol aydınlar kulübü kalabilir.

Biliniyor ki Hareketimiz, muhalif güçler arasında bir ideolojik birlik üzerinde kurulmamıştır; bir politik ihtiyaca cevap verirken fikri yenilenmeler yaşamak ve ideolojik yakınlaşma sağlamak süreç içinde elbette mümkündür. Ama ideolojik birlik şartından yola çıkmayan Haziran Hareketi ilk adımlarında (ideolojik bakımdan!) "yapılması gerekenleri" değil, hemen herkes tarafından "yapılabilir olanları" kendisine çıkış noktası olarak alabilir. Zaten çok seslilik ve çoğul iradelerin birliği özelliğini yansıtan meclis türü bir örgütlenme de bu yüzden benimsenmiştir.

Dolayısıyla yerel meclisler ve Türkiye Meclisi birlikteliğinde, merkeziyetçi bir örgütlenme ilkesinin uzağında duran Hareket’in işleyişini "cooptation" ilkesinden, yani her yerel meclisin diğer birimleri ve hatta Türkiye Meclisi’ni kendileri istediği zaman yardıma çağırması ve bunların müdahale sınırlarını kendilerinin çizmesi hakkından ve özgürlüğünden söz edebiliriz.

İşte böyle bir ortamda, Çağrı metninde de izlendiği üzere, politik tercihlerimizin ortaklaştırılması ve ortak olabildiğimiz politikaların netleştirilebilmesi imkânı yakalanabildi. Ortak politikalarımızı ise, başlangıçta, itiraz ettiğimiz konular değil mutabık olduğumuz konular oluşturdu. Bu Haziran Hareketi içinde hiç kimse, TC devletinin Kürtleri dövmesini istemiyordu, herkes Kürtlerin özgür olmasını, Kürtlerin ve Türklerin kardeşçe ve istedikleri biçimde yaşamasını istiyordu. Hareket’in Kürt politikasının çerçevesi budur! Bu Hareket içinde hiç kimse, vahşi kapitalizmin, örneğin özelleştirme ve taşeronlaştırma saldırısını savunmuyordu. Hareket’in özelleştirme ve taşeronlaştırma konusundaki sınıfsal politikasının çerçevesi budur. Bu Hareket içinde hiç kimse, Sünnilerin Alevilerden ayrıcalıklı olmasını, İslamcılara köle olunmasını hiç savunmuyordu; Hareket’in laiklik politikası böyledir.

Türkiye Meclisi’nde elbette daha kapsamlı mutabakatlara ulaşılması beklenebilir. Forumların devamında kurulacak yerel meclislerde de politik kararlar alınacak kuşkusuz. Doğal olarak her yerel meclis öncelikle kendi yereli için politika üretebilir. Bunlar önümüze koyduğumuz işleri tanımlamak ve bu işlerin gereği olan araçlara sahip olabilmektir. İşin tanımı da politikadır. Önce yüzlerce yerel politikamız olsun.   Makro politikalar da düşünelim, ama mikro örgütlerimizle yerel meclislerimizle önce mikro başarılar yakalayalım. Bu yakalanmadığı sürece, Hareket "siyaset tarzı toplantı yapmak olan toplantı örgütleri toplamı bir siyasi yapı" doğurmuş olacaktır.

Parça parça, biriktire biriktire, örgütleye örgütleye var olarak çoğalmak! İşte Haziran meclisleri öncelikle küçük çalışmaları çoğaltmak, küçük çatışmalarda yer almak göreviyle yüklüdür. Haziran Hareketi ancak bu şekilde büyük patlamalarda inandırıcı ve hazırlıklı olabilir.

Bütün bunlar ışığında Türkiye Meclisinin sonraki dönemde önemli görevlerinden birisi de yerel meclisler bağlamında mikro düzeydeki faaliyetlerin makro düzeyde kurumlaştırılması girişimleri olarak görülebilir.

* Dayanışmacı-Komüncü anlayışın ülke düzeyinde kurumlaşabilmesi için tüketim ve konut kooperatifleri kurulabilir.
* Hareket’in, eylemini kendi söylemine dönüştürmesi için bir enstitü/akademi oluşturulabilir.
* Bir süre sonra Haziran Hareketi’nin kendi okulları ve üniversiteleri neden olmasın? Bu konudaki imkânlar ortaklaştırılabilir.
* Hareket’in hukuki işlerinin takibinin ötesinde, Hazirancı ailelerin, ev sahibi kiracı davaları dahil her türlü hukuki sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla hukukçularımızın koordine çalışması teşvik edilebilir.

* yerel yönetimler komisyonu

Hareket, her türlü yerel yönetimde etkili olmayı hedeflemelidir.   Muhtarlık, belediye meclisi üyeliği ve giderek küçük birimlerde belediye başkanlığı gibi her düzeyde görev almak üzere, başlangıçtan itibaren bu tür çalışmaların koordinasyonu yapılabilir.

* Hareket bünyesinde bilgi alışverişi ve hızlı bir tartışma ortamı yaratılması için ilk adımlar atılmış ve bir internet sitesi açılmıştır, söylemeye gerek yok ki Hareket’in sesini duyuracağı en önemli mevzilerden birisi sanal ortam ve sosyal medyadır.

* Bilinir ki sosyal medya yanı sıra sportif faaliyetler de, gençlerle sağlıklı ve kalıcı iletişim kurma konusunda en kestirme ve etkili bir yoldur. Yerel meclislerimiz mevcut yerel sportif faaliyetlere sahip çıkmalı ve olmayan yerlerde bunların gelişmesi için özel çaba göstermelidir.

* AKP ve Cemaat kendi iktisadi ağları sayesinde yol almışlardır. Başlangıçta kendi tüccarları öncelikle birbiriyle alışveriş yapmış ve böylece iktisadi dayanışma ağı üzerinden para kazanmışlardır. Hareket de kendi yaratacağı iktisadi ortamdaki dayanışmanın yarattığı maddi imkânlardan kendi fonuna para akışını dahi sağlayabilir. Bu tür kaynaklar Hareket çalışmalarının finanse edilmesi kadar, Hareket çevresinde kendi katılımcıları için oluşacak dayanışma fonlarına kanalize edilebilir.  

* Türkiye Meclisi bünyesinde gölge hükümet gibi çalışacak bir komisyon oluşturulabilir.

Kuşkusuz bütün bu girişimler uzun soluklu bir çabayı göze alınca sonuç verecek. İlk adımlarda bile varılacak noktada, toplumun her dokusunda örgütlenmiş, sistemden bağımsız kendi televizyonları, radyoları, gazeteleri ile faaliyet gösteren bir medya gücü, eğitim kuruluşları, okulları, konut kooperatiflerinin yarattığı yerleşim birimleri, siteleri ve iktisadi dayanışma ağı ile tarif edilen öncü topluluklar oluşturmayı dahi hedeflemek neden olmasın? Böylesi, demokratikleşen ve özgürleşen toplulukları içinde yaşadığı toplumun bütününü mevcut anti demokratik devleti (sistemi) reddedeceği noktaya taşıyan, toplum karşısında maddi bir ikna gücü haline getiren bir projedir.

***

2013 Haziran’ı sonrasında ikinci dalga gelecekse eğer daha örgütlü ve tecrübeli olacak, her iki taraf bakımından da… Ama artık ikinci dalganın kendiliğinden gelmesini beklemiyoruz. Hem ikinci dalgayı yaratmak ve hem “beklenmedik anda” gelebilecek kendiliğinden bir ikinci dalgaya hazırlıklı olmak istiyoruz. İlk dalgada, hem iktidar hem muhalefet bakımından bir tecrübe birikimi de olmuştu. Ama muhalefet saflarında, muhtemelen “tecrübenin muhafazakârlığı” bir nebze ayak bağı dahi olabilecek. Haziran 2013’ün aynen “tekrarı” da mümkün olmayacak.

2013 yılında teorik olarak varsaydıklarımız kanıtlanmaktaydı. “Teori gridir ama hayat ağacı yeşildir.” Teorinin gri kalışına ve hayat ağacının yemyeşil oluşuna da tanıklık ettik. Birkaç ağaç “nedeniyle” başlayan bir isyanda, tüm renkleriyle çiçeklenmiş haliyle “hayat ağacı” mecazı da gerçek olmaktaydı. Teori kitaplarından okuduklarımızı pratik defterlerine yazmanın yanı sıra, pratik defterine yazılanları okuyup teorinin kitabını yeniden yazmanın, yeniden üretmenin kavşağına gelmiş olduk?

Bu kavşaktaki tabelayı da kendi ellerimizle diktik: Birleşik Haziran Hareketi.

Yolumuz açık olsun!

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 1
28.03.2015- 00:19

CHP ve HDP Dışında Bir Odağa İhtiyaç Var- Fatih Yaşlı

RedHaber'de yayınlanan yazı

Bir hareketin siyasi tavrını belirleyen esas faktör, onun mevcut durumu nasıl okuduğu ve bu okumanın ardından sorduğu “ne yapmalı” sorusudur.

Birleşik Haziran Hareketi, mevcut duruma dair en başından beri şu tespiti yapmaktadır: “Türkiye’de dinsel ve otoriter bir rejim inşa edilmektedir.”

“Ne yapmalı” sorusuna verdiği yanıt ise bellidir: Halkın bu gidişatı durdurmak için başlattığı Haziran İsyanı’nın hala Türkiye’nin üzerinde dolaşmaya devam eden ruhuna/hayaletine bir siyasal beden kazandırmak.

Dolayısıyla Haziran Hareketi, ne “solun birliği” ve yeni bir parti arayışıdır, ne de bir seçim örgütlenmesidir. Yüzünü döndüğü yer, Haziran İsyanı’nın neşet ettiği yer, yani sokaktır.

Ancak Haziran Hareketi bir “sokak fetişizmi” üzerine inşa edilmiş de değildir; HAZİRAN, rejime karşı halkın kendi öz örgütlenmesi olarak Haziran Meclislerini örgütlemeyi ve direnme iradesinden bir kurucu irade çıkarmayı hedeflemektedir.

HAZİRAN’ın seçim tavrını tam da bu hedef belirlemiştir: Yüze yakın Haziran Meclisi’nde toplanan on bine yakın kişi, seçimlerde ne yapmalı” sorusunu tartışmış ve Meclis üyelerinin ezici bir çoğunluğu HAZİRAN’ın seçimlerde doğrudan bir partiyi işaret etmek ya da herhangi bir partiyle milletvekili pazarlığı yapmak gibi tutumlar almasının yanlış olacağını beyan etmiştir.

Toplanan Yürütme Kurulu’nda da benzer bir eğilim ortaya çıkmıştır, YK’nın Meclislerin iradesine aykırı bir tutum alması zaten söz konusu olamayacağını ise burada ayrıca belirtmek gerekmektedir.

Ne bir parti ne de bir seçim ittifakı olan, içerisinde çok sayıda örgüt ve partiyi barındıran, tabanını farklı parti ve örgütlerden insanların oluşturduğu Haziran Hareketi’nin doğasına aykırı bir tutum almayarak herhangi bir partiyi işaret etmemesi, kimilerince iddia edildiği üzere “siyasetsizlik” değildir.

HAZİRAN, siyaseti “AKP rejimine karşı mücadele” eksenine yerleştirmekte ve seçimin ertesi gününe, yani “8 Haziran”a hazırlanmaktadır.

AKP rejimiyle uzun soluklu bir mücadele için, HAZİRAN’ın kendi birliğini koruması zorunluluktur. 8 Haziran günü rejim halkın önüne dinci despotizmin anayasal statüye kavuşturulması için yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarını koyduğunda, Haziran Hareketi buna kökten itirazını dile getirecek ve faşizmin anayasallaşmasına karşı halkı örgütlemeye girişecektir.

Bununla birlikte, Türkiye’de CHP ve HDP’nin dışında bağımsız sol bir siyasi hattın inşa edilmesi ve toplumsallaştırılması yaşamsal bir önem taşımaktadır. HAZİRAN ne “sosyal demokrat”, ne de “radikal demokrat” bir öznedir, HAZİRAN adıyla sanıyla “sosyalist” bir siyasi özneyi inşa etme çabasıdır.  

HAZİRAN’ın tabanını oluşturan insanlar, 7 Haziran günü özgür iradeleriyle sandığa gidip oylarını vereceklerdir elbette; kurumsal olarak ise HAZİRAN, hem seçim öncesinde hem de sonrasında, güçlü, etkili, bağımsız sol bir siyasi öznenin Türkiye topraklarında var edilebilmesi için
başlattığı yürüyüşüne devam edecektir.

Bir hareketin siyasi tavrını belirleyen esas faktör, onun mevcut durumu nasıl okuduğu ve bu okumanın ardından sorduğu “ne yapmalı” sorusudur.

Birleşik Haziran Hareketi, mevcut duruma dair en başından beri şu tespiti yapmaktadır: “Türkiye’de dinsel ve otoriter bir rejim inşa edilmektedir.”

“Ne yapmalı” sorusuna verdiği yanıt ise bellidir: Halkın bu gidişatı durdurmak için başlattığı Haziran İsyanı’nın hala Türkiye’nin üzerinde dolaşmaya devam eden ruhuna/hayaletine bir siyasal beden kazandırmak.

Dolayısıyla Haziran Hareketi, ne “solun birliği” ve yeni bir parti arayışıdır, ne de bir seçim örgütlenmesidir. Yüzünü döndüğü yer, Haziran İsyanı’nın neşet ettiği yer, yani sokaktır.

Ancak Haziran Hareketi bir “sokak fetişizmi” üzerine inşa edilmiş de değildir; HAZİRAN, rejime karşı halkın kendi öz örgütlenmesi olarak Haziran Meclislerini örgütlemeyi ve direnme iradesinden bir kurucu irade çıkarmayı hedeflemektedir.

HAZİRAN’ın seçim tavrını tam da bu hedef belirlemiştir: Yüze yakın Haziran Meclisi’nde toplanan on bine yakın kişi, seçimlerde ne yapmalı” sorusunu tartışmış ve Meclis üyelerinin ezici bir çoğunluğu HAZİRAN’ın seçimlerde doğrudan bir partiyi işaret etmek ya da herhangi bir partiyle milletvekili pazarlığı yapmak gibi tutumlar almasının yanlış olacağını beyan etmiştir.

Toplanan Yürütme Kurulu’nda da benzer bir eğilim ortaya çıkmıştır, YK’nın Meclislerin iradesine aykırı bir tutum alması zaten söz konusu olamayacağını ise burada ayrıca belirtmek gerekmektedir.

Ne bir parti ne de bir seçim ittifakı olan, içerisinde çok sayıda örgüt ve partiyi barındıran, tabanını farklı parti ve örgütlerden insanların oluşturduğu Haziran Hareketi’nin doğasına aykırı bir tutum almayarak herhangi bir partiyi işaret etmemesi, kimilerince iddia edildiği üzere “siyasetsizlik” değildir.

HAZİRAN, siyaseti “AKP rejimine karşı mücadele” eksenine yerleştirmekte ve seçimin ertesi gününe, yani “8 Haziran”a hazırlanmaktadır.

AKP rejimiyle uzun soluklu bir mücadele için, HAZİRAN’ın kendi birliğini koruması zorunluluktur. 8 Haziran günü rejim halkın önüne dinci despotizmin anayasal statüye kavuşturulması için yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarını koyduğunda, Haziran Hareketi buna kökten itirazını dile getirecek ve faşizmin anayasallaşmasına karşı halkı örgütlemeye girişecektir.

Bununla birlikte, Türkiye’de CHP ve HDP’nin dışında bağımsız sol bir siyasi hattın inşa edilmesi ve toplumsallaştırılması yaşamsal bir önem taşımaktadır. HAZİRAN ne “sosyal demokrat”, ne de “radikal demokrat” bir öznedir, HAZİRAN adıyla sanıyla “sosyalist” bir siyasi özneyi inşa etme çabasıdır.  

HAZİRAN’ın tabanını oluşturan insanlar, 7 Haziran günü özgür iradeleriyle sandığa gidip oylarını vereceklerdir elbette; kurumsal olarak ise HAZİRAN, hem seçim öncesinde hem de sonrasında, güçlü, etkili, bağımsız sol bir siyasi öznenin Türkiye topraklarında var edilebilmesi için başlattığı yürüyüşüne devam edecektir.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 2
28.03.2015- 20:34

HAZİRAN Siyaseti - Serpil Güvenç

Resim Ekleme

RedHaber'de yayınlanmıştır.


Birleşik Haziran Hareketi, 2013 Haziran’ında siyasal iktidarın kendisine giydirmeye çalıştığı deli gömleğine karşı ayağa kalkan ve direnen halkın taleplerinin örgütlü olarak yaşama geçirilmesi ve AKP’nin iktidardan uzaklaştırılması hedefiyle yola çıktı. Temelde, siyasal iktidarın temsilcisi olduğu sermaye düzenine de karşı duran HAZİRAN, bu amaçla, ülkenin birçok yerinde, yerel meclisler kurdu. Türkiye Meclisi’nde bir araya gelen 1500-2000 civarındaki delege, bilimsel ve laik eğitim için, emek hareketinin önündeki engellerin aşılması için, emperyalizmin ve AKP iktidarının bölgemizde kışkırtıcılığını yaptığı etnik ve mezhepsel savaşlara karşı çıkmak için etkin eylemlerin yapılması yönünde bir irade beyanında bulundu. 13 Şubat Boykotu’yla bu kararlar hızla yaşama geçirilmeye başladı.

Tam da bu dönemde, Birleşik Haziran, seçim bağlamında kendisine yapılan ittifak çağrılarını gündeme almak durumunda kaldı. Konu yaygın bir biçimde meclislerde tartışıldı. Meclislerin aldıkları karar doğrultusunda yapılan açıklamada, AKP iktidarını yerinden edecek ve “Türkiye’yi inşa edecek yeni bir kurucu irade”nin gerekliliği, konunun “seçimin ötesi” ne taştığı ve görevin ise HAZİRAN’a düştüğü vurgulanmakta. Bunun yanı sıra, yine TM’de alınan kararlar doğrultusunda, faşizmin bir bakıma “yasallaştırılma” çabası olarak görülebilecek İç Güvenlik Yasası’na ve RTE’nin Başkanlık sistemi hayallerine karşı da etkin bir mücadele öngörülmekte.

Bu duruş, HAZİRAN’a yakışıyor ve kuruluş amacına uygun düşüyor çünkü TM kararlarında da belirtildiği üzere, TBMM, “tek parti ve tek adam diktatörlüğünün iradesini onaylayan” bir makama dönüşmüştür. Bunun da ötesinde, Haziran güneşinin hayalleri seçime ve TBMM’ye sığmaz ve hapsedilemez.

Özetle, AKP’ye karşı verilecek sonuç alıcı bir mücadele, dar seçim hesaplarının ötesine taşmayı zorunlu kılıyor. Mücadelenin en etkin kılınabileceği alan ise, Birleşik Haziran’ın, ülkenin her yerinde, işyerlerinde, mahallelerde, kentlerde, köylerde örgütlenmesidir. Toplumun tüm hücrelerine işleyerek, AKP düzenine ve faşist uygulamalara karşı, emekten yana, kamucu, antiemperyalist, laik, dayanışmacı, demokratik, bağımsız bir cumhuriyet kurulması için çalışmaktır. Kısacası, HAZİRAN’ın birliğini bozmaksızın örgütlenmesi ve yaygınlaşması, seçim dönemini de içine alacak olan, en önemli mücadele başlığıdır.

Grevdeki işçilerle dayanışma içinde olan bir HAZİRAN, çocuğunu İmam Hatiplere yollamayı reddeden, zorunlu din dersini almasını istemeyen velilerle omuz omuza mücadele veren bir HAZİRAN, HES’lere karşı, kentlerin betonlaşmasına, ormanlarımızın yok edilmesine karşı emekçi halkla birlikte direnen bir HAZİRAN, emperyalist savaşlara karşı sokaklara çıkan ve bölge halklarıyla dayanışan bir HAZİRAN'dır dileğimiz.

Bir kez daha yineleyelim.

Siyasetin, sınırları darbe hukukuyla son derece sınırlanmış bir seçim gündemine hapsedilmesi doğru değildir. En yararlı siyaset, örgütlenmektir. Ve ülkede gerçek bir muhalefetin yapması gerekenleri yani Türkiye Meclisi kararlarımızı uygulamaktır.

Seçim dönemi ve sonrasında HAZİRAN siyasetinin başka ne amacı olabilir ki?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]