Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Önce kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçeceğiz!-Kamil Tekerek

Resim Ekleme

Türkiye solu ya da sosyalist hareketi, -hangisini kullanırsanız kullanın bu aralar aşağı yukarı aynı şeyleri ifade ediyor- kendisini dev aynasında görmeye devam ediyor.

Neden böyle bir başlığa ihtiyaç duydun diye sorabilirsiniz. Haklı bir soru olur. Öyleyse konuyu biraz derinlemesine açmamız gerekiyor.

İşin sanırım birkaç boyutu var. Öncelikle siyasi başlıkları ele alalım isterseniz. Birincisi, solun toplumsallaşma sorunu. İkincisi, toplumsallaşma için atılması gereken siyasi adımlar. Üçüncüsü, özel ama bugün Türkiye siyasetinin merkez başlıklarından biri olan Kürt sorunu. Dördüncüsü, işçi sınıfının örgütlenmesi meselesi.

Bu başlıkların hepsine Türkiye solunun iyi kötü bir dahli var. Ancak geçmişe göre gölgesi bile kendisinden kısa kalıyor. Temel sorun ise bağımsız bir siyasi çizgi izlenmesi bahsindeki eksiklik olarak yazılmalı.

Önce bu sorun çözülmeli. Geçmiş dönemlerde Türkiye solunun kendi mesafe tayinini yaparken veri aldığı ya da belli bölmelerinin içine dahil olduğu liberalizm ve milliyetçilik ekseni ülkemizde yeniden şekilleniyor, tüm özneleri de kendine göre yapılandırmak istiyor. Kendinizi bu eksene göre yapılandırmak istiyorsanız kapılar sonuna kadar açıktır. Ve kapıların ardı size kendinizi dev gibi gösteren aynalar ile doludur. Eğer bu ekseni dağıtmak üzerine bir strateji kurmak istiyorsanız zor olanı tercih ediyorsunuz demektir.

Bağımsız hattın tanımlanması için birinci politik ve ideolojik kriter ya da düzlemin tanımlandığı zemin bu olmalı. Bu hattın temel kriterleri ise anti-emperyalizm-bağımsızlıkçılık, gericilik karşıtlığı-laiklik mücadelesi, kapitalist sisteme/sermaye iktidarına göbekten karşı çıkış, liberalizme ve milliyetçiliğe karşı net duruş üzerinden şekillenecek. Yoksa cepten yemeye devam edeceğiz. Bugün, özellikle de içinden geçtiğimiz şu günlerde Türkiye’de solun topluma seslenirken ezberleriyle (örneğin faşizme karşı mücadele) hareket etmesi yukarıda bahsettiğimiz birinci başlıktaki (solun toplumsallaşma sorunu) arayışımıza yanıt oluşturamayacaktır. Dolayısıyla sürekli güncel görevlere yanıt vermeye çalışan bir tarz bir yerden sonra günü kurtarmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.

Örneği biraz daha derinleştirelim isterseniz. 12 Eylül 2010 tarihinde Anayasa referandumunda ortaya çıkan “sol birlik” tablosu ileriye taşınamadı ve bugünlere gelindi. O zaman da bu sürecin parçası olması gereken bazı özneler bağımsız duruş sergilemek konusunda ikircikli bir tutum aldılar ve yukarıda bahsettiğimiz üçüncü başlık Türkiye solu üzerinde belirleyici oldu.

Gelinen nokta itibariyle, geçmiş zamanlarda olanın da bir türevi olarak Türkiye solunun Kürt siyasi hareketi ile olan ilişkisi Türkiye solunun liberalizm ile olan ilişkisinin önemli bir kanalına dönüşmüş durumdadır. Kabaca söylemek gerekirse bugün, Türkiye solunun yukarıda bahsettiğimiz bağımsız duruşunu zedeleyecek şekilde Kürt siyasi hareketi ile kurulmaya çalışılan her türlü ortaklık zemini solu liberal bir eksene kaydıracaktır. Bunun tersinin ise Kürt hareketine ya da Kürt emekçilerine düşmanlık edilmesi anlamına gelmediği ise bizim açımızdan açıktır.

Aslını söylemek gerekirse sol bu bahsettiğimiz alanda da kendisini dev aynasında görmektedir. “70’li yıllarda Türkiye solunun ana rahminde gelişip büyüyen Kürt hareketi…” diye başlayan cümlelerin “ama bugün Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden eşitlik-özgürlük mücadelesi verilemez” diye devam ettiğini fazlasıyla duymuşsunuzdur. Bu da işaret ettiğimiz meselenin yönlerinden bir tanesidir. Türkiye sol hareketi kendini büyük görme eğilimi ile hesaplaşmadığı sürece küçük kalmak ya da başka siyasi odakların uzantısı olarak kalmaya mecburdur.

Şu ana kadar ifade edilenlerin bir uzantısı olarak işçi sınıfının örgütlenmesini ve bu örgütlenmenin sosyalist siyasete tahvil edilmesini başka zamanlara ve mekanlara havale eden bir sol pratiğin de bu topraklarda şansı bulunmamaktadır. Oysa ki, bugün İkinci Cumhuriyet’in yerleşme sorunu olarak tanımladığımız süreç salt ekonomik düzlemde değil siyasi planda da işçi sınıfının politikleşmesinin önünü açmaktadır.

Bu noktada ise temel bir soruyu tekrar sormamız gerekiyor.

Bu açılan pencerelerden sosyalizm mücadelesini ve siyaseti sokacak mıyız? Yanıtımız evetse o zaman bir kere daha kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçelim ve gereğini yapalım. Bunu hayata geçirmediğimiz koşulda Türkiye solunun çürüme ihtimalinin kapıda olduğunu hatırlamak zorundayız.

Toparlamak gerekirse, Türkiye sol hareketinin kapısında birikmiş sorunlar vardır. Bunların hepsini çözerek ilerlemekten başka şansımız bulunmamaktadır. Günün temel politikleşme kanallarını doğru tespit edemezsek, Türkiye’de sosyalizm mücadelesini ayakları üzerinde sağlam bir şekilde durmasını sağlamak gibi bir hedefimiz bulunmuyorsa, gerçek bir toplumsal örgütlenmenin siyasi başlıkları ile burjuva siyasetinin toplumsal açılımları arasındaki çizgiyi ayırt edemiyorsak o zaman kendimizi dev aynasında görmeye devam edelim.

Pratik sonuçlarından birini çok yakın zamanda yaşadık. İstanbul’un göbeğinde emperyalist savaş aygıtı NATO’nun genelkurmay başkanlarının bütün dünyayı kana bulamak için yaptıkları toplantıya kayıtsız kalan bir sol, istediği kadar anlı şanlı anti-emperyalist mücadele geleneğinden bahsetsin.

İş işten geçecektir.

Bilirsiniz, lunaparklarda aynalar vardır. Bazıları sizi kısa, bazıları uzun, bazıları dev gibi, bazıları ise yamuk yumuk gösterir.

Bugün öncelikle aynaya baktığımızda kendimizi düzgün bir şekilde görmeye ihtiyacımız bulunuyor. Yoksa dev aynasından sonra sıra yamuk yumuk gösteren aynaya geliyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]