Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Yaratılışçı Savlara Yanıtlar



"Farklı türler arasında bir soyağacı olmadığını gösteren bir bulgu da, birbirlerinin atası olarak gösterilen türlerin aynı anda ve bir arada yaşamış olmasıdır! Eğer evrimcilerin iddia ettiği gibi Australopithecuslar zamanla Homo habilis'e, onlar da zamanla Homo erectus'a dönüşmüş olsalardı, bu türlerin yaşadıkları dönemlerin de birbirini izlemesi gerekirdi. Oysa aksine, böyle bir kronolojik sıralama yoktur."

(Harun Yahya, Yaratılış Atlası 1, s.650)



Yanıt: Bu iddia son derece gerçekdışı ve modern paleontoloji, genetik, evrimsel ve istatistiksel genetik bulgular ve yaklaşımlar göz önüne alınırsa, oldukça çocukça ve saçma. Evrim Kuramının can alıcı noktası, Darwin'de ve Darwin'den bu yana daha da açık olarak anlaşılan biçimde, bir türe ait bireylerin doğal seçilimle evrimleşirken-türleşirken ait oldukları populasyondaki bir oransal bölümü temsil etmeleridir; başka deyişle, türün populasyonlarının sahip olduğu genetik değişkenliğin çevresel değişime uygun bir bölümü dolayısıyla, bunları taşıyan bireyler doğal seçilime uğrar. Böylece -doğada sıkça örneklerinin görüldüğü gibi- coğrafi bir yalıtım söz konusu olduğunda da -seçilerek farklılaşan bireyleri genetik açıdan tekrar eski hale getirecek gen akışı kısıtlandığından- yalıtılmış bölgedeki ekolojik koşullar ölçüsünde doğal seçilime uğrayan bireyler farklı türlere evrimleşebilir ve bu durum doğal seçilimle türleşme adını alır. Gen akışı önemli sayılabilecek düzeyde de olsa, hatta -simpatrik türleşme adı verilen bir farklılaşmada olduğu gibi- ayrılan bireyler arasında coğrafi engeller de olmasa, yüksek adaptasyon sağlayabilecek genetik değişkenliğe sahip bireyler hızla farklılaşarak farklı türler haline gelebilmektedir. Türleşmenin bir başka çeşidinde ana etken genetik sürüklenmedir ve bir türe ait populasyonların daha küçük populasyonlara ayrılmasıyla genetik olarak faklılaşmasını öngörür. Genetik sürüklenme ardından genellikle doğal seçilimin işleyişiyle türleşmeye varan bu süreç, istatistiksel örneklem hatasına benzetilebilecek rastlantısal nitelikte bir süreçtir.



Hem doğal seçilim etkili coğrafi ya da simpatrik türleşmede, hem de genetik sürüklenme ile başlayan türleşme olaylarındaki en dikkat çekici nokta, türleşen bireylerin geldikleri türün bir bölümünü temsil eden bireyler olmalarıdır. Dolayısıyla, geride hep atasal nitelikte olan türler kalır ve gezegenimizdeki tür çeşitliliği -yani birbirine akraba formların bulunuşu- akraba türlerden oluşan, bu akraba türler arasında kronolojik ayrılmaların (türleşme zamanları) bulunduğu canlıları ifade eder. Modern evrimsel genetik ve genomiks, bir yandan doğal seçilim ve ilişkin süreçlerin biyolojik-işlevsel yapıların evrimleşmesine katkılarını incelerken, diğer yandan türleşmenin bu süreçlerle ilişkisini araştıran, ortaya oldukça tutarlı akrabalık ağaçları koyan bilim dallarıdır. Gezegende pek çok türün yan yana bulunması (ki ekolojik açıdan bu yan yanalık da yanlış bir tanımdır, zira türler kendilerine has habitatlarda çevreleri ve birbirileriyle etkileşerek dinamik bir denge durumunda bulunurlar); tam tersine, özellikle de evrimleşmenin bir kanıtıdır. Zira bir canlının dönüşerek bir başka türü oluşturması ve bu süreçle atasal türün tamamen ortadan kalkması, Yaratılışçılığın dayandığı "her canlının ve her canlı yapısının bir işlevi olduğu; yerine getirilen işlevden sonra ilgili organ ya da türün dünya sahnesinden vazifesini tamamlayarak geri çekildiği" yönündeki arkaik 17. yüzyıl doğacı ilahiyatının temel düsturudur. Bir bütünün (örneğin çok sayıdaki populasyondan oluşan bir birlik olarak türün) tamamen dönüşerek bir başka bütünü oluşturması canlı evriminin değil, yıldızların evrimleşmesi örneğinde olduğu gibi cansız sistemlerin evrimine ait bir durumdur. Darwinci evrim dönüşümsel değil, canlı değişkenliğinin bir bölümünün oransal değişimine dayanan değişkenlik esaslı bir modeldir.

İnsan evrimi de yukarıda özetlenen çerçeve ile açıklanabilir. Australopitecus, Homo habilis ve Homo erectus paleontolojik açıdan kronolojik olarak sınıflandırılır ve her formun jeolojik olarak da doğrulanan bir yaşam dönemi olduğu saptanmıştır ve insan ve şempanzenin son ortak atalarından bu yana geçen zaman içinde 80 kadar genin, insanda hızlandırılmış doğal seçilimle evrimleşerek şempanze ile aramızdaki tür farkını oluşturduğu bulunmuştur. Şempanze ve insan, şu an bu gezegende yaşayan akraba türlerdir. Modern genetik-genomiks kullanarak hem aralarındaki zamansal farklar ortaya konmuş durumdadır. Harun Yahya'nın savları ise, her zamanki gibi, mevcut bilimsel pratiği ve teoriyi yok sayan, zihin bulandırmaya yönelik lafazanlıktan ibarettir.

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyelerinden Dr. Ergi Deniz Özsoy tarafından yanıtlanmıştır.

Kaynak: Bilim ve Gelecek, Nisan 2007, Sayı 38.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]