Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Ümit Kocasakal'dan CHP ve Türkiye'ye dair açıklamaları. CHP'nin lider değişiminden çok 6 oka ihtiyacı olduğunu söylüyor. 6 oku Türkiye'nin kurtuluşu olarak görüyor.

Resim Ekleme

1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimlerinin yarattığı etkiler, herkes gibi benim de dışında kalamayacağım bazı sonuçlara gebedir. Ülkenin sürüklenmekte olduğu karanlığın, Cumhuriyetin varlığını, ülkemizin toprak bütünlüğünü tehdit eden açık ve yakın tehlikelerin kendince farkında olduğuna inanan bir yurttaş ve partili olarak, adım üzerinde çeşitli yorumlar yapılıyor ve beklentiler dile getiriliyor olmakla; görüşlerimi bu aşamada kamuoyuna sunmayı gerekli ve yararlı görmekteyim.

Belki benim, partinin görece yeni bir üyesi olarak CHP ile ilgili bir değerlendirme yapmamı eleştirecek, bunu farklı yerlere çekmek isteyecekler olacaktır. Ancak belirtmek isterim ki, ben partinin şeklen "yeni" fakat Kemalist kimliğimle uzun yıllardır (bir çok şekli üyeden daha fazla) "fikren ve ruhen" doğal bir üyesi olarak bu hakkı kendimde görmekte, bunu bir görev ve sorumluluk saymaktayım. Üstelik Cumhuriyet Halk Partisi, hiç kimsenin kişisel mülkiyetinde ya da tekelinde olmayıp, Atatürk'ün kurduğu ve en büyük iki eserinden biri olduğunu dile getirdiği siyasal bir mirastır. CHP'ye oy versin vermesin, tüm yurtseverlerin bu mirasta hissesi vardır. Cumhuriyet Halk Partisi, sadece kendisine oy verenlerin değil, vermeyenlerin de güvencesi olmakla içinde bulunduğu durum sadece partilileri değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu anlamda kendimi, doğru bildiğim hususları dile getirmek bakımından herhangi bir makam veya kişiden izin, onay veya icazet almak zorunda hissetmiyorum. Benim için aslolan vicdanımın sesidir.

Öncelikle ifade etmek isterim ki gelinen durumun, ideolojik-düşünsel boyutları, temelleri bir yana bırakılarak, kişiler ve genel başkanlığa "adaylık" üzerinden çözümlenmeye çalışılmasını doğru bulmamaktayım. İnancım odur ki, bir fikre, kadroya, tabana, örgüte, halka dayanmayan, kişisel hırsların ve pazarlıkların, delege hesaplarının üzerinde gerçekleşecek bir hareketin başarılı olma şansı bulunmadığı gibi, benim de böyle bir yapıda yerim yoktur.

Cumhuriyet Halk Partisi, bir seçimi daha kaybetmiş, başarısız olmuş, iktidar alternatifi yaratamayarak iktidarın başarısında etken olmuştur. Üstelik ülkenin kaderi ile ilgili bir seçimde... Daha vahimi bu tür seçim yenilgileri beklenir ve olağan hale gelerek toplumsal bir karamsarlık duygusu yaratmış, umutsuzluk ve yılgınlığa yol açmıştır. Bundan büyük bir üzüntü, acı ve endişe duyuyorum. Ancak bu olumsuz tablo gelecekte benzer yenilgiler tatmamak adına bazı gerçekleri söylemeye de engel olmamalı, derin bir umutsuzluk ve travma da yaratmamalı, fakat   gerekli dersler ve sonuçlar çıkarılmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisinin barajı geçmesi, meclise girmesi, göreceli olarak oyunu bir miktar artırması, ülkenin böylesine olumsuz koşullarda bulunduğu bir ortamda %25'lere sıkışması, bir başarı olarak görülemez, gösterilemez. Bu hem kendisini hem de toplumu yanıltmaktan öte bir sonuç doğurmaz. Üstelik bu, köklü ve büyük bir partinin kendisine de haksızlık olur. Cumhuriyeti ve Devleti kuran parti'nin, %25'lere, ülkenin sahillerine sıkışması, 35 ilde milletvekili çıkaramaması, iktidar alternatifi olamaması, seçimlerin "olağan ikincisi" ve "olağan kaybedeni" haline gelmesi, kabul edilemez ve bir başarı olarak sunulamaz. Her başarısızlığın doğal bazı sonuçları vardır, olmalıdır.

Fakat alınan bu seçim yenilgisinin; öncelikle ideolojik ve düşünsel, ardından siyasal, yapısal, sosyolojik temellerine inilmeksizin, sadece kişiler üzerinden tartışılması, yapısal sorunların geçiştirilmesi ve kişiselleştirilmesi, buna bağlı olarak "gidecek" ve "gelecek" kişilere odaklanılması son derece hatalı olup sorunların üzerini örtmekten ve günü kurtarmaktan öteye geçemez. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu öncelikle kişiler olmayıp, düşünsel, ideolojik ve yapısaldır.

Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin, belli kişi veya kişilere, "kurtarıcılara" değil, öncelikle ideolojik bir netliğe, doğrultu tutarlılığına, yön duygusunu yeniden kazanmaya, yitirdiği kurumsal,siyasal hafızasını geri kazanmaya, zengin tarihinden, köklerinden kuvvet alacak fikri bir tazelenmeye ihtiyacı vardır. Bu yönde bir muhasebe ve süreç, zaten "gelecek" ve "gidecek" kişiler bakımında da belirleyici olacaktır. Ancak kişilerin de, bu ideolojik netliğin sağlanmasında kuşkusuz ki önemi vardır.


Bunun ise; özünü ve temel ilkelerini değiştirmeksizin, (aksine bunlara kararlılıkla sahip çıkarak) günümüz koşullarına uyarlanıp uygulanacak kurucu ilkelerine, tüm halkı kucaklayacak şekilde doğal toprağı olan antiemperyalist, Cumhuriyetçi, Devrimci, Halkçı, Milli çizgisine dönmesiyle, bunların somut ifadesi olan altı oka taviz vermeden ve kararlılıkla sahip çıkmasıyla olabileceği açıktır. Kimlik sorunu olan, oy almak adına başka partilere benzemeye çalışan, neo-liberal rüzgarlara kapılarak özünden ve benliğinden uzaklaşan, kendisini belirli bir yerde konumlandıramayan, her yerde olmaya çalışıp hiç bir yerde olamayan, özetle kendisi olamayan bir partinin başarılı olma şansı yoktur. Zira aslı varken surete yönelmeyi beklemek hayaldir. Önemli olan aradaki yapay engelleri kaldırarak Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni tekrar halk ile buluşturmaktır.

Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin temel dünya görüşü, ideolojisi kuruluş bildirgesinde, programında, zengin ve onurlu tarihinde açık ve belirgindir. Bu ilkelere aykırı davranmak, buna aykırı söylem, eylem ve politikalar geliştirmek düşünülemez ve kabul edilemez.   Bu tam anlamıyla "aklını yitirmek" olur.

Yine Atatürk'ün kurduğu ve kuruluş değerleri "altı ok" ta somutlaşan Cumhuriyet Halk Partisi’nde, Cumhuriyetle ve Atatürk'le, altı okla sorunu olanların yer alması ahlaken de ciddi bir sorgulamayı gerektirmektedir. Kuşkusuz ki böyle düşünmek de bir hak ve özgürlüktür, ancak bunun yeri Atatürk'ün partisi olamaz. Bu kişilerden beklenen, gerçek düşüncelerini çeşitli söylemlerle maskeleyerek, partinin gerçek sahiplerini dışlayıp tasfiye ederek Atatürk'ün partisinde siyaset yapmak değil, bunu açık ve dürüst bir biçimde ait olmaları gereken yerde yapmalarıdır. Partinin kişileri bir yerlere getirmek gibi bir görevi yoktur; aksine, kişilerin partiyi doğru yöneterek layık olduğu yere getirme, yani iktidara taşıma görevi vardır.

Atatürk'ün partisinde Atatürk tartışılamaz. Cumhuriyeti kuran partide Cumhuriyet ve onun kurucu, temel ilkeleri sorgulanamaz, çeşitli yollarla esnetilip bükülemez. Ülkenin kurucu partisinde kurucu değerlerin somut ifadesi olan "Altı Ok" da tartışılamaz, sadece güne ne şekilde uygulanabileceği ve uyarlanabileceği konuşulabilir. Altı ok bu ülkenin varlığının ve birliğinin teminatı, ülkenin harcıdır, sorunların çözümüdür. Nihayet Cumhuriyeti kuran partide, devrimler, üniter yapı, Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesi de tartışmaya açılamaz. Bu, hukuken de, siyaseten de, ahlaken de kabul edilemez.

Cumhuriyet Halk Partisi; bir avuç neo-liberal ve gayrı milli akıl hocalarının ve ne yazık ki aynı düşünceye sahip bir kısım mensuplarının da itelemesiyle özünden, Atatürk'ten, ilkelerinden, altı oktan uzaklaştıkça, örgütü dışlayıp dar bir kadronun ilkelere dayanmayan, kimlik siyaseti üzerinde yükselen, günlük ve konjonktürel politikalarına hapsoldukça, tarihine ve düşünsel birikimine yapılan saldırılara, psikolojik harekata karşı duramayıp boynunu büktükçe, daha vahimi "özürler" sıraladıkça kan kaybetmekte, küçülmekte, kimliksizleşmekte, silikleşip sıradanlaşmaktadır. Bu da doğaldır, zira her ağacın yetiştiği belirli bir toprak ve iklim vardır. Köklü Cumhuriyet Halk Partisi çınarının iklimi Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri; doğal toprağı ise altı oktur. Bu doğal toprağından ve ikliminden koparılıp, kendisine yabancı, doğal olmayan, hormonlu bir toprağa dikildiğinde ise kuruması kaçınılmazdır. Yaşanan budur. Kuruluşu ve varlığı Cumhuriyet ile yaşıt olan bir partiye "yeni" nitelemesi yapmak, partinin varlığını, ilkelerini, tarihini inkar ve imha etmek anlamına gelir.

Cumhuriyet Halk Partisi; sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiremeyen üretime dayanmayan, emeği ön planda tutmayan, geniş halk yığınlarını ezen, tamamen plansız ve kontrolsüz, "vahşi" bir piyasaya düzenine, neo-liberal politikalara, küresel sömürüye destek olamaz. Parti, başkalarına öykünmeden, felsefi ve tarihsel bir derinlikte kendi ekonomi politikalarını cesurca ortaya koymaktan, kontrollü bir piyasayı, planlı bir kalkınmayı savunmaktan korkmamalıdır.

Siyasi parti, her düşüncenin yer alacağı bir düşünce kuruluşu veya münazara platformu değildir. Bir deney ve yap-boz alanı da değildir. Kişilerin siyasi hırslarını, ikballerini temin ve tatmin yeri hiç değildir. Aynı şekilde kitle partisi olmak demek, birbiriyle uyuşması mümkün olmayan tüm görüşlerin temsil edilmesi anlamına gelmez. Bunun yeri parlamentodur. Siyasi parti kavramı öncelikle o partinin belirli, temel bir dünya görüşüne, bir ideolojiye, bunlarla oluşan bir omurgaya sahip olmasını, dolayısıyla sert çekirdekli bir kütlesinin bulunmasını gerektirir. Merkezde yer alan ve ilkelerden oluşan bu kütle etrafında bir araya gelinmesi o yapıyı parti kılar. Aksi halde bir "parti" den söz etmek mümkün olmaz. Bu kütle etrafında, günün şartlarını da dikkate alarak temel ilkeleri doğrultusunda üretilecek projelerle tüm toplumu kucaklamak, fikirlerini topluma sunup yaymak, halka inmek ise o partiyi kitle partisi yapar. Ancak öncelikle kimliği ifade eden bir "kütle" ye sahip olunmaksızın, bir "parti", dolayısıyla kitle partisi de olunamaz.

Siyasi partilerin amacı, meclise girmek, bir takım kişileri meclise taşımak, kişilere bir takım "koltuk" ve "makam" lar sağlamak değil, tutarlı bir dünya görüşü ve buna uygun, gerçekçi ve inandırıcı strateji ve gerçekçi vaatlerle halkı ikna ederek iktidara gelmek, en azından güçlü bir seçenek oluşturmaktır.  

Bu açıdan Cumhuriyet Halk Partisi, bir takım kişilerin kendilerini tatmin edeceği, "siyasetçilik" oynayacağı, kimlik siyasetini ve kişisel kaygılarını ön planda tutabileceği, partiyi kullanarak siyasi veya başkaca rant elde edebileceği bir yapı değildir, olamaz.

Cumhuriyet Halk Partisi siyasetin; etnisite, mezhep, bölge, hemşehri temelinde yapıldığı, yönetim kademelerinin buna göre belirlendiği, alt kimlik kotaları oluşturulan bir parti de olamaz. Ne yazık ki bugün liyakatin önüne geçen alt kimlik siyaseti,   köklü çınarı içten içe kemirmekte, onu halktan ve kitlelerden uzaklaştırmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi, hiç bir alt kimliğe bakılmaksızın Cumhuriyet ile sorunu olmayan herkesi kucaklayan, her kesimin ve herkesin partisidir, öyle olmalıdır. Partide kişilerin konumunu belirleyici olan da yalnızca liyakat ve emek olmalıdır. Ülkeyi kutuplaştıran, bölen bu tür ayrımlardan, alt kimlikleri öne çıkaran anlayıştan partinin öncelikle kendisini, sonra da Türkiye'yi kurtarması gerekir.

Yukarıda da belirtildiği üzere Cumhuriyet Halk Partisi bir "deney" yeri, fikir jimnastik kulübü değil, ilkeleri belli, köklü ve ciddi bir partidir. Bu köklü partiyi günlük politikalarla, öykünmelerle bir "kobaya" dönüştürmek hiç kimsenin hakkı olan bir hareket biçimi değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi içinde bulunduğu ve onu çürüten bu yapıyı, bünyesini saran ve onu zayıflatan bu "virüsleri" temizlemeli, yeni bir yapılanma, örgüt modeli, şevk ve heyecanla, yeniden ülkeyi demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü şemsiyesi altında Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, değerleri ve amaçlarına, çağdaşlaşma hedefine döndürecek, açık ve kararlı politikalarla, bunun yaratacağı coşkuyla silkelenmeli, üzerindeki ölü toprağını atmalı, tarihiyle ilgili yalanlara, saldırılara, psikolojik harekata karşı dimdik durmalı, gerektiğinde ideolojik ve tarihsel hesaplaşmalardan kaçmamalı, kaçınmamalıdır. CHP'nin, tarihinde utanacağı bir şey olmadığı gibi, gurur duyacağı, övüneceği çok şey vardır.

Görüldüğü gibi Cumhuriyet Halk Partisinin öncelikle inanmış, kenetlenmiş, ideolojik netliğe sahip, Cumhuriyete, tam bağımsızlığa, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, emeğin kutsallığına inanan, Atatürk'ü ve altı oku rehber edinen, ülkenin ve ulusun çıkarlarını her şeyin önünde tutan, dürüst, bilgili, liyakat sahibi kişilere ve kadrolara, heyecana, umuda, büyük bir aile olma duygusuna ihtiyacı vardır.

Bu anlamda Cumhuriyet Halk Partisi'nin, bir takım "akıl hocalarına", "akil adamlara" da ihtiyacı yoktur. Bir süredir yitirdiği tarihsel "aklı" nı tekrar başına alması, örgütüne ve ilkelerine sıkı sıkıya sarılması, kendi olması yeterlidir. Siyasi partilerde elbette ki lider önemlidir. Ancak bundan önce aslolan siyasi kimlik, ideolojik netlik, doğrultu ve yön tutarlılığı ve doğru bir yapı ve örgüt modelidir. Ancak bu doğru yapı üzerinde yükselecek bir liderlik başarı getirebilir.

Bu çerçevede genel dokusunu ve genetik yapısını bozmaksızın parti, yenilenmeli, başta gençler, kadınlar, işçiler, köylüler, emekçiler olmak üzere toplumla sıkı bağlar kurmalıdır. Partinin taze kana, oksijene ihtiyacı vardır. Esasen bugün gelinen noktada bu "yenilenme", öncelikle genetik deformasyonu düzeltmek, ilkelerine ve kimliğine dönmek, genetiğini ve dokusunu bozan "unsurlardan" arınmak ve temizlenmek, belirtilen nedenlerle dokusu bozulan yapının onarılması demektir. Gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi’ne, temel kodlarına aykırı, genetiğini bozan "küresel", "yabancı" bir yazılım yüklenmiştir. Bu anlamda anti-virüs programı da zaten partinin hafızasında, tarihinde ve ilkelerinde saklıdır. Partinin öncelikle fabrika ayarlarına geri döndürülmesi şarttır. Partinin Cumhuriyete ve kurucusu Atatürk'e bağlılığı sözle değil, her alanda ilkelerini çekinmeden savunmak ve hayata geçirmekle olur. Unutulmamalıdır ki Cumhuriyet Halk Partisi, bazı başka partiler gibi konjonktürel değil, tarihsel bir köke sahip fikir ve ideoloji partisidir. Böyle bir partinin, sığ bir popülizme ve pragmatizme, sahte rüzgarlara kapılması ve bunlara göre sürekli değişen gündelik politikalar geliştirmesi düşünülemez.

Şu halde Cumhuriyetle yaşıt, ilkeleri belli bu köklü parti için önerilecek kavram asla "Yeni CHP" olamaz.   Bu açıdan kullanılabilecek olan ifade; kimliğini, özünü, kuruluş değerlerini koruyarak günün şartlarına göre kendisini uyarlayacak, hafızasını ve birikimli, emektar kadrolarını yitirmeden yeni yüzlerle ve gençlerle tazelenecek "Yenilenmiş", "Tazelenmiş" CHP" dir. Altı ok arasında yer alan "devrimcilik" ilkesi dahi, doğru okunduğunda tüm bunları sağlamaya yeterlidir.


Halka; dini, kutsal değerleri istismar etmeden, siyasete ve ticarete alet etmeden de dine ve değerlere saygılı olunabileceği, esasen dine en büyük saygı ve katkının da bu olacağı, dolayısıyla dine en saygılı olan partinin onu istismar etmeyen, siyasette   kullanmayan ama önemseyen   Cumhuriyet Halk Partisi olduğu anlatılabilir,

Halka; laikliğin, dini reddetmek ya da dışlamak olmadığı, aksine dine ve İslam’a yapılacak en büyük hizmetin ortak ve birleştirici değer olan dinin, siyasete ve ticarete alet edilmesini önlemek, dini bir takım tarikatların, şeyhlerin, din tacirleri ve simsarlarının elinden kurtararak özgürleştirmek olduğu,   böylelikle bunu gerçekleştirmeyi amaçlayan laikliğin din ve vicdan özgürlüğünün asıl güvencesi olduğu anlatılabilir.

Halka; bilimsel ve laik eğitimin dini değerlerin yaşanması ve yaşatılmasının bir alternatifi olmadığı, buna engel oluşturmayacağı, her gelişmenin temelinde bilim olduğu ve dinin de insana aklını kullanmasını emrettiği anlatılabilir.

Halka; temel, güçlü ve sağlam bir eğitim olmaksızın bireyin, toplumun ve ülkenin gelişemeyeceği anlatılabilir.

Halka; sanayi ve ihracatın yanı sıra ve öncelikle; planlamaya dayalı bir üretim, güçlü ve modern bir tarım ve hayvancılık olmaksızın, çiftçi ayağa kaldırılmaksızın, emeğin değeri verilmeksizin ülkenin gelişemeyeceği, açlığa gideceği anlatılabilir.

Halka; milletin tüm bireylerden oluştuğu, seçime ise bunların yalnızca bir kısmının katıldığı, dolayısıyla seçimlerde ortaya çıkan sonucun" milli irade" değil, seçmenin çoğunluk iradesi olduğu, milli iradenin ülkedeki yurttaşların tümünün birleşimi olduğu, aslolanın “Milli Egemenlik” olduğu, bu egemenliğin tek temsilcisinin meclis olmadığı, yargının da millet adına denetim görevi yaptığı ve milli egemenliği temsil ettiği anlatılabilir.

Halka; hiç bir oy oranının, bir iktidara dilediğini yapma imkanı vermeyeceği, hukuk devletinde siyasi partilerin ve iktidarların da ancak,   milli egemenliğin yansımalarından birisi olan ve tıpkı meclis gibi millet adına yetki kullanan bağımsız yargının denetiminde, Anayasaya, yasalara, hukukun evrensel ve temel kurallarına uygun hareket yükümlülüğünü içeren şartlı bir yetki kullanabildiği ve meşruiyetlerinin de temelini bu hususun oluşturduğu anlatılabilir.

Halka; demokratik değerler yaşama geçirilmeden, hukukun üstünlüğü topluma egemen olmadan, herkesin hukuk güvenliği sağlanmadan huzurlu, güçlü ve müreffeh bir toplum olamayacağı anlatılabilir.

Halka; emperyalizmin ülkemize çok büyük bir saldırı ve kuşatmasının olduğu, bunun için de ülkenin etnik bir cehenneme çevrilmek istendiği ve bilinçli olarak alt kimliklerin öne çıkartıldığı, bu oyunu ancak ortak aidiyet duygumuza geri dönerek, yeniden bir millet olarak, sorunlarımızı bu temelde ve diyalogla çözerek bozabileceğimiz anlatılabilir.

Halka, etnik, mezhepsel, dinsel ve başkaca kimliklerin, ancak bir ortak aidiyet duygusu içinde eritildiğinde bir zenginlik oluşturacağı, buna karşılık bunların bilinçli olarak öne çıkarılmasının,   toplumu ayrıştırıp kutuplaştırdığı anlatılabilir.

Halka; sırtını yurttaşa ve millete değil, küresel efendilere dayayanların, emperyalist planların uygulayıcısı ve işbirlikçisi olanların, kendilerinin zenginleşmesi dışında ülkeye verebilecekleri hiç bir şeyin olmadığı; dini değerlerin bunları örtbas etmek, maskelemek için kullanıldığı anlatılabilir.

Halka; altı okun tam bağımsızlık, demokrasi, hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliği, eşitlik, özgürlük, birlik ve kardeşlik, toplumsal barış, refah, ilerleme, çağdaşlaşma, sömürüye karşı çıkma, sosyal devlet, emeğe saygı olduğu anlatılabilir.

Ancak Atatürk Cumhuriyetinin yıkılmasına ortak olmak yahut sessiz kalmak, Cumhuriyeti yıkma, devrimleri tahrip etme konusunda suç ortaklığı yapanlardan, kumpaslarla ve komplolarla Cumhuriyete suikast düzenleyenlerden herhangi birisine destek vermek, kısaca karşıdevrim saflarında yer almak halka hiç bir şekilde anlatılamaz ve bağışlanamaz.

Evet, bunların sistematik yalanlar ve algı operasyonlarıyla toplu narkoz verilen, aldatılan halka anlatılması elbette ki kolay değildir, aksine çok zordur, ancak mümkündür. Gerçek, eninde sonunda kazanır. Kaybedilen bir seçim gelecek dönemde kazanılabilir. Ancak kaybedilen bir kimlik ve ruhla, ilkesizlikle artık kazanılacak bir şey olamaz !

Bu aşamada önemli olan Cumhuriyete, Atatürk'e ve onun kurduğu Cumhuriyet Halk Partisin’e yönelik tarihsel yalan ve çarpıtmalara, psikolojik harekatlara karşı dimdik durmak, bir endişe ve suçluluk duygusuna kapılmadan halka dönemin tarihsel koşulları ışığında gerçekleri bıkmadan, usanmadan anlatmaktır. İnançla, şevkle, samimiyetle, kararlılıkla, gerçeklerle anlatıldığında halkın bunu anlayacağı açıktır. Yalanın saltanatı, ancak böyle son bulur. Halka inanılan doğrular ışığında geleceğe dair bir umut ve coşku verilmelidir.

Şimdi, umutsuzluk, sızlanma, ülkeyi terk etme hayalleri kurma zamanı değil, aksine yeni bir Kuvvayı Milliye ruhu ile ikinci bir Milli Mücadele başlatma, milletin azim ve kararlılığını ortaya çıkarıp bileme, yorulmaksızın yürüme, yarım kalan Cumhuriyet Devrimini tamamlama,   dahili ve harici düşmanların şer ittifakı ile gerçekleşen gayrı milli ve emperyalist saldırıya karşı Atatürk'te, Cumhuriyette, milli-anti emperyalist-halkçı bir çizgide bir araya gelme zamanıdır. Ülkeyi terk etmeyi düşünmesi gerekenler yurtseverler değil, vatana ihanetlerinin farkında olan emperyalizmin yerli işbirlikçileri ve taşeronlarıdır.

Önümüzdeki günlerde, "yeni" ve "sivil" Anayasa adı ve görüntüsü altında, Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesine, başta üniter ve ulus devlet olmak üzere bu maddelerde yer alan değerlere, kazanımlara, kurucu ilkelere, kısaca Atatürk Cumhuriyetine büyük bir saldırı başlatılacağı, böylelikle sivil darbenin son adımının da atılmasına kalkışılacağı anlaşılmaktadır.Dün "seni başkan yaptırmayacağız" diyenlerin, bugün dönerek bu adıma destek vereceklerinin sinyalini vermesi, ülkenin bölünmesi ve özerklik karşılığında başkanlık sistemine yeşil ışık yakması şaşırtıcı olmamakla birlikte tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin alacağı tutum, tavır ve direniş yaşamsal öneme sahiptir. Ne yazık ki bu hususta şimdiye dek parti yönetimince yapılan değerlendirmeler iç açıcı değil, aksine endişe vericidir.

Cumhuriyetin, onu kuran partiye yıktırılması veya buna ortak edilmesi tehlikesinin yaratacağı psikolojik tahribat büyük olacağı gibi, bunda dahli olanların da vebal ve sorumluluğu ağır olacaktır.


1923 Cumhuriyetini yıkma teşebbüsünü, doğru yönetilen, kimlik sıkıntısı yaşamayan, yön duygusunu yeniden kazanmış, kitleleri ve halkı arkasına alarak halkçı, devrimci, anti-emperyalist, milli politikalara yönelen bir Cumhuriyet Halk Partisi engelleyebilir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi ülkeyi ve devleti kuran, devrimleri yapan, ekonomi ve sanayinin temellerini atan partidir. Bu ülkenin sigortasıdır, kötü zamanlarda dönülebilecek baba ocağıdır. Türkiye'nin Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç ve kendisinden beklenen hayati işlev, kişilerin gündelik siyasi hırslarının ve ikbal beklentilerinin çok üstünde ve önündedir, öyle olmalıdır. Lider elbette önemlidir. Ancak esas olan bir fikri bir harekettir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin başkanlığına, Atatürk'ün koltuğuna ve manevi mirasına aday olacak olanların, öncelikle fikirlerini ve birlikte yürüyeceği ve yürümeyeceği kişileri, ilkeleri ortaya koyması gerekir. Önce kişi, önce "ben" diyerek başkan adayı olanların, genel başkanlık dışında gelebilecekleri bir yer, yapabileceklere çok fazla bir şey olamaz.

Bazı akıl "hocalarının" hezeyanlar içinde buyurduğu gibi, CHP ve Kemalizm Türkiye için bitmiş bir proje değil; aksine yarım kalmış ve tamamlanması gereken, devam eden, Türkiye'nin kurtuluşu olan bir projedir. Bu proje tam bağımsızlık, Ulu Önder'in "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir" ifadesinde somutlaşan ortak aidiyet duygusuna sahip millet olma yani birlik ve beraberlik, üretime dayalı kalkınma, hakça bölüşme, bilimsel eğitim temelli çağdaşlaşma ancak manevi değerlere de sahip çıkma, kuvvetler ayrılığına dayanan hukukun üstünlüğü ve demokrasi şemsiyesi altında eşit yurttaşlar olarak hukuk güvenliği içinde, kısaca onurlu ve birbiriyle barışık fertlerden oluşan bir millet olarak huzur ve refaha erişme,   yurtta ve cihanda sulh içinde yaşama projesidir. Bu milli bir projedir, emperyalizme direniş projesidir.

Şimdi tam da CHP'nin yine ülkenin ve milletin kurtuluşu ve geleceği için, bir kez daha tarihsel sorumluluğunu yerine getirme zamanıdır. Bunun için de, bu fikri muhasebe yapıldıktan sonra, partinin bu kez bir diriliş ve şahlanış kurultayı yaparak artık yapısal sorunları, kısır iç çekişmeleri bırakıp iç bütünlüğünü de sağladıktan sonra ülkeye heyecan getirecek bütüncül bir bakış açısı ve buna uygun politika ve vaatlerle halkın önüne çıkması şarttır.

Kurtuluş; kuruluştadır, kendisi olmaktadır.

Kişilerden ziyade tartışılması gereken hususlar bunlardır. Kişiler aday olur, gelir ve giderler, zamanı geldiğinde de gitmelidirler. Kalıcı ve esas olan fikirler ve bu fikirler üzerinde yükselen partilerdir.

Başarısızlıkta etken olan ve partinin mevcut fikri yapısı, doğrultusu, ideolojisi tartışılmaksızın, bu hususta fikri ve ilkesel bir muhasebe, gerekirse hesaplaşma yapılmaksızın tartışmanın kişiler üzerinden yürütülmesi, korkarım ki gelecek yeni yenilgilerin başlangıcı olacaktır. Kanaatim odur ki, bu yapılmaksızın kurultayın "olağan" veya "olağanüstü" olmasının, fazlaca bir önemi de bulunmamaktadır, çünkü her iki durumda da mevcut tabloyu fazlaca değiştirmeyecek "durağan" bir kurultay olması kaçınılmazdır. Tabanın ve örgütün bunu çok iyi irdelemesi gerektiğine inanmaktayım. Bu ağır ve tarihsel bir görevdir ve herkes vicdanı ile baş başadır.

Bu hususlar üzerinde tartışılıp gereği yapılmadan, bu konularda görüşler açıkça ortaya konulmadan, mevcut yapıyı ve anlayışı koruyacak şekilde sadece kişilerin değişmesi fazlaca bir anlam ifade etmeyecektir. Üstelik ülkenin varlığı bakımından "açık, ağır ve yakın tehlike" hali dikkate alındığında, kişisel hırs ve fantezilerle yitirilecek zaman   bulunmamaktadır. Bu anlamda Cumhuriyete görünürde değil, fikren, ruhen ve kalben bağlı olan herkesin kişisel beklentilerini bir yana bırakarak bir araya gelmesi kaçınılmazdır. Artık "kökten-bencilik" aşılmalıdır.

Son olarak belirtmek isterim ki ben Cumhuriyet Halk Partisi’ne, mevcut haline uyup dönüşmek, bir "makam" elde etmek için değil, elimden gelen mücadeleyi vererek onun aslına, kimliğine, özüne dönmesine, uyuyan devin uyanmasına katkı sağlamak için üye oldum. Ülkeme olan borcumun, kendime olan saygımın bir gereği olarak... Kendimi kimseye bir şey kanıtlamak zorunda da hissetmiyorum. Geceleri rahat uyumak bana yetmektedir.

Bu çerçevede, mevcut zihniyet ve yapının korunacağı, belirttiğim ilkelerin tartışılmadığı, bunları tam olarak ve açıkça içermeyen, bunları hayata geçirmeye yönelmeyen, kim olursa olsun, sadece kişi veya kişilere bağlı hiç bir hareketin içinde yer almayacağımı, destek vermeyeceğimi, bu bağlamda bir takım delege hesapları ve pazarlıkları ile başkaca pazarlıklar ve buna bağlı ittifaklar içerisinde de bulunmadığımı ve bulunmayacağımı; buna karşılık, bu ilkeler etrafında oluşacak her türlü hareketi ve bunları temsil edip egemen kılmaya çalışacak olanları büyük bir heyecanla ve kuvvetle destekleyeceğimi; her durumda bu ülkeye olan sevgim ve kendime olan saygım gereği, fikir ve ilkelerimden asla ödün vermeksizin bulunduğum her alanda mücadeleyi sürdüreceğimi, kamuoyuna açıkça beyan etmekteyim.

Takdir ve karar, tarihi bir değerlendirme ile karşı karşıya olan, ülkenin geleceği açısından ağır bir sorumluluk altında olan   örgütün ve delegelerindir.


Bu değerlendirmelerimi kamuoyuna, Partimizin örgüt ve üyelerine saygılarımla sunarım.

ÜMİT KOCASAKAL

Odatv.com

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 1
15.11.2015- 13:54

CHP’yi iktidar yapamazsam ertesi gün o koltuğu bırakacağım

Resim Ekleme

Nurzen Amuran: Dış basın da 1 Kasım seçimleriyle ilgili olumsuz yorumlar yer aldı.En önemlisi, ABD tebrikle birlikte iki hatırlatma da bulundu: “Uluslararası hukuka saygı duyulması ikicisi de seçim sürecindeki basın özgürlüğüne uygulanan sansür.” Tek başına kutlama değil, kutlama ile birlikte bu iki hatırlatmanın birlikte aktarılması nasıl değerlendirilmeli?

Umut Oran: Biz kendimizi tarif ederken ABD’nin bizi nasıl gördüğünden önce kendi durumumuzu saptamamız lazım. Özellikle son 2-3 seçimde yaşandığı gibi yine her partinin eşit koşullarda yarışmadığı bir seçimi daha geçirdik. İktidar partisi devletin olanaklarını pervasızca kullanarak bir seçimi daha kazandı. Evet ABD’nin de işaret ettiği gibi kamuoyuna etki eden en büyük güç, 4. Kuvvet olan medya kuruluşlarıdır. AKP özellikle 7-8 yıl önce sistematik bir baskıyla medyaya müthiş bir saldırıda bulundu, yüzde 80-90’ının sahiplik yapısı değişti. Kendi propaganda makineleri dışında hiçbir karşı sesin çıkmasını istemiyor, halkın herhangi bir şekilde doğru habere ulaşmasını istemiyorlar. Tam anlamıyla işleyen bir hukuk düzenimiz olmadığı için maalesef artık üstünlerin hukuku hayatın her alanında vatandaşlara bizlere dayatılmaktadır. 12 Eylül 2010’da yapılan referandumla “güzel ambalajı içinde sunulan zehiri maalesef Türk halkı yuttu” ve bugüne kadar uzanan hukuksuzlukların yolu açıldı.

BİZİM İNSANIMIZ DA FRANSIZ KADAR HUKUK GÜVENLİĞİNE SAHİP OLMALI

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile AKPM’den oluşan gözlemciler heyetinin seçimlere dair ön raporunda “seçimler, özgürdü ama rekabet de seçim de adil değildi. Çok fazla şiddet ve korku vardı.” dediler ve de küçük bir hatırlatma da bulundular. “Korku demokrasinin düşmanıdır, serbest tercihin düşmanıdır..” Bu ve benzer raporların sonuçları nelere yansır?

Avrupa’nın ikiyüzlülüğü artık hepimizin malumu. Bizler zamanında çok acı saptamalarda bulunarak “yapmayın, sizlere söylenenlerle hükümetin Türkiye’de yaptıkları çok farklı kanmayın” dedik ama nafile. Seçim olmuş bitmiş ve on milyonlarca vatandaş umutsuzluğa kapılmış. Toplum tam ortadan karpuz gibi ikiye bölünmüş ve kutuplaşmış. AGİT’in raporu da AKPM ve AB'nin güvenirliği ve itibarı da bu topraklarda giderek sarsılmaktadır. Biz AB standartlarına onlar istediği için bizim 78 milyon vatandaşımız da bunu hak ettiği için hep birlikte ulaşmalıyız. Bizim insanımız da bir Fransız kadar hukuk güvenliğine sahip olmalı bizim insanımızın da bir İsveçli kadar sosyal güvenliği olmalı, artık bu topraklarda, bizim insanımız da bir İsviçreli kadar mutlu ve huzurlu yaşabilmeli. Ve inanın bunu yapabilecek güç ve olanak bizde   mevcut, sadece harekete geçmeyi bekliyor.

DIŞ TEMSİLCİLİKLERİMİZİN ÖNEMLİ BİR KISMI AKP’NİN YURTDIŞI BÜROSU GİBİ ÇALIŞTI

Siz şu anda Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyorsunuz.Bu nedenle size soruyorum. Yurtdışı oylarının yüzde 55.52'sini (523 bin 788) AKP’nin almasının temel sebeplerinden biri yurt dışında yaygınlaşan islamofobiye tepkiden mi kaynaklanıyor, Hollanda, Kıbrıs ve Almanya gibi ülkelerde toplumsal dokular mı AKP ile paralellik teşkil ediyor yoksa yurt dışında AKP’nin stratejisi mi doğru?


Yurt dışında bizim yüzlerce dış temsilciliklerimiz var hepsini zan altında bırakmak istemem ama önemli bir kısmı AKP’nin yurt dışı bürosu gibi çalıştı. Yurtdışında yaşayan neredeyse tüm vatandaşlarımızın evine AKP Genel Başkanı’nın tüm propaganda metinleri gönderildi. Bu vatandaşlarımızın adreslerine iktidar partisi nasıl bu kadar kolaylıkla ulaşabiliyor bunların ücretini kim ödedi, toplam ücret ne kadardır, her gönderi için sadece 1 euro bile ödense milyonlarca euroyu bulan bu parayı kim nasıl ödedi, yoksa AKP için PTT bu işi ücretsiz mi yaptı? Orada da eşit olmayan koşullarda yarış yürütüldü. AKP adına sandık görevlisi olan din görevlisinin mükerrer oy kullanırken yakalanmasını da hatırladığımızda maalesef yurt dışındaki kamu görevlilerinin önemli bir kısmının AKP Seçim görevlisi gibi çalışmasının da büyük etkisi vardır bu sonuçta. Ama bu sözlerim bizlerin parti olarak mükemmel çalıştığı anlamına gelmesin. 7 Haziran’da ben de İngiltere ve Almanya’ya giderek seçim çalışmalarımıza katıldım. Temsilciliklerdeki arkadaşlarımız canla başla çalışıyorlar. Ama parti olarak yurt dışında örgütlenmede biraz geç kaldık. Sağ partiler ve özellikle Milli Görüş çizgisinden gelenler geçmiş deneyimlerini buralarda çok daha iyi pratiğe dökebildiler. CHP aslında biraz 1980 öncesinde daha fazla uygulanan örgütlü yapısını yeniden canlandırması gerekmektedir.

KATAR’DA İRAN’DA YAŞAYAN TÜRK VATANDAŞLARI ATATÜRK’ÜN NE KADAR ÖNEMLİ BİR LİDER OLDUĞUNU YERİNDE GÖZLEMLEDİLER

İsrail ve ABD'de ise 1. Parti CHP olması normal karşılanabilir.Ancak AKP’nin yakın ilişkileri olduğu Katar’da İran’da CHP’nin birinci çıkmasının nedeni nasıl değerlendirilebilir?


Bu sorunun yanıtı çok basit. Katar’da İran’da yaşayan Türk vatandaşları Atatürk’ün ne kadar önemli bir lider olduğunu tam da yerinde gözlemlediler ve laik demokratik hukuk düzeninin ne kadar yaşamsal bir öneme sahip olduğunu bizzat gözleriyle gördüler. Mevcut iktidarın yıllardır kendisine örnek aldığı Katar gibi ülkelerde sadece tek ses, yönetimde tek aile var o kadar büyük paralar içinde yaşamalarına rağmen halen kadınlar araba kullansın mı kullanmasın mı veya kadın da seçilebilsin mi tartışmaları yapılıyor!

Biraz önce değindiniz ama biraz daha detaya girelim:Yurt dışında AKP’nin sağladığı yüksek orana karşı CHP adına bir değerlendirme yapılırsa yurt dışına yeterince zaman ayrılamadı mı sadece seçim sürecinde mi çalışılıyor? Yurt dışına yönelik bir öz eleştiri yapar mısınız?

7 Haziran’da da 1 Kasım’da da aday değildim ve kendi adıma yine de ülkem için partim için toplam 30 il’e giderek çalışma yürüttüm, Almanya ve İngiltere’ye gittim çalıştım. Mayıs 2014’ten bu yana MYK üyesi de değilim. Benim özeleştiri yapmamı gerektirecek bir durum yok. Bu soruyu CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ve MYK üyelerinin yanıtlaması daha doğru olacaktır.

The Independent gazetesi “Cumhurbaşkanı Erdoğan seçmenlerin önüne ‘Ya ben ya kaos’ seçeneğini koydu” diye yazdı. New York Times gazetesinden Roger Cohen “Erdoğan için farkı yaratan unsur şiddet oldu. Bu sayede ‘istikrar’ bir anda seçimlerin anahtar kelimesi haline geldi.”dedi.Demokrasilerde şiddetin araç olarak kullanılması beraberinde riskler de getirmez mi?

Elbette böyle bir konu herhangi bir gelişmiş demokratik ülkede tartışma konusu dahi olmaz. Türkiye için bunun gündeme gelmesi bile içler acısı durumumuzu özetliyor. PKK’nın çanak tutması ve 8 Haziran’da sihirli kanlı bir elin birden bire terörü hortlatması sayesinde insanlar en temel dürtü olan güvenlik yaşam kaygısı ile sandık başına gitti. Böyle bir ortamın bilerek yaratılması elbette hiçbir demokratik ülkede kabul edilemez, bu sıradanlaştırılırsa korkarım öngörülemez yaşamsal sonuçlara yol açacaktır!

AKP,YENİDEN YÜZDE 49’LARI ALMIŞSA MUHALEFET PARTİLERİNİN YÖNETİMİNDEKİ HERKESİN BİZ NEREDE HATA YAPTIK DEMESİ LAZIM

Gerilim, kaos ortamı ötekileştirme anlayışını içeren politikalarıyla AKP’nin, “Bize oy vermeyen vatandaşların toplumsal taleplerine duyarlı olacağız.” Çağrısı, AKP’ye oy vermeyen kitlede 13 yıllık süreçten sonra güven sağlar mı?


AKP’nin oportünist politikalarla iktidar için her yolu denediğini biliyoruz. Bu senenin başında dahi Dolmabahçe’de birlikte mutlu mesut poz verenlerin bugün güya kanlı bıçaklı olması karşısında vatandaş kime nasıl güvenebilir? Ama bizlerin muhalefet partilerin eksikliği işte burada ortaya çıkıyor uygun bir dille güven veren isimlerle bu tutarsızlıkları anlatırken nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizi ve bunu yapabileceğimizi de o vatandaşa aktarmamız gerekirdi. CHP, hayalleri için vatandaşı inandırıp peşinden sürükleyememiş, 13 yıl sonra AKP, yeniden yüzde 49’ları almışsa muhalefet partilerinin yönetimindeki herkesin şapkasını çıkartıp önüne koyması biz nerede hata yaptık demesi lazım.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in seçim sonrası ilk açıklamalarına dönersek “Çözüm süreci silahlı unsurların tamamen ülke dışına çıkarılmasıyla mümkündür.”dedi. Silahların Devlete teslimi dışındaki koşullarda örgüt silahlarının gölgesinde, çözüm sürecinin yeniden başlaması   hukuk devleti açısından doğru mudur?

Ortada hukuk devleti mi kaldı ki bunların attığı adımlar buna uygun olsun? En başından beri yapılan yanlış budur, silahlı terör örgütü elindeki silahı bırakmadığı sürece onunla masaya oturamazsınız. Aksi takdirde üzerinde silah duran masa her an birileri tarafından devrilir ve o silah kullanılır.

GÜNEYDOĞU’DAKİ İNSANIMIZ YILLARDIR AKP İLE HDP ARASINDA SIKIŞMIŞ KALMIŞ

Son seçimlerde Suruç ve Ankara katliamından sonra öncelik ekonomi değil can güvenliği oldu.CHP’nin terör sorununun çözümünde ne önerdiğini kamuoyu net bilmiyor. Sadece Kılıçdaroğlu “Terörü biz çözeriz” diyor ama hangi araçlarla? Seçmen ikna olmadı, ne dersiniz?


Dünyanın en doğru sözünü de söyleseniz önemli olan bunu nerede kimin nasıl söylediğidir. Doğrudur CHP’nin etkin rol almadığı hiçbir yöntemle bu terör sorunu çözülemez. Devleti kuran ve ülkeye demokrasiyi getirmiş olan CHP iktidar olup konuya el atmadığı sürece, diğer tüm partiler etrafından dolaşıp bu konudan nemalanmaya, sürüncemede bırakmaya devam edeceklerdir, çünkü varlık nedenleri bu sorundur! yıllardır Güneydoğu’daki insanımız AKP ile HDP arasına sıkışmış kalmış, neden? Ama işte güven vermek ve inandırıcılık sorunu burada karşımıza çıkıyor. Bu büyük sorunun aşılması halinde zaten CHP iktidar olacaktır ve o zaman bu müthiş yarayı iyileştirecektir. İktidarın bugünkü iş tutma yöntemiyle bu sorun çözülemez.

Bütün siyasi partilere bir çağrı yapıldı: “Gelin Türkiye’ye sivil, vatandaş odaklı, çağdaş yeni bir Anayasa yapalım” . Kast edilen nasıl bir anayasadır, CHP olarak sizin çağdaş anayasa taslağınızda değiştirilemez ödünsüz düzenlemeler neler olacaktır?

Sivil anayasa diye ortaya çıkanların bir bölümünün derdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Bayrağı dili ve bölünmez bütünlüğüdür. İlk 4 madde dışında her şey dünya standartlarına Avrupa uygulamalarına getirilebilir, Buyursunlar yapsınlar. Ama asla itiraf edemedikleri, kafalarının ardındaki rahatsızlık olan bu dört maddedir..

BİZ PARLAMENTER SİSTEMİMİZİ TAM OLARAK İŞLETSEK DAHİ ÜLKEMİZ MÜTHİŞ İLERLER

Kamuoyu başkanlık sistemi konusunda mesafeli.AKP’den de karşı çıkanlar var.Bunun nedeni tümüyle sayın Cumhurbaşkanı’nın otoriter tavrından mı kaynaklanıyor yoksa Türk toplumunun yapısı başkanlık sistemine uygun mu değil.Hangisi ağır basıyor?


13 yıldır güven vermeyen, laik demokratik hukuk devletinden her anlamda rövanş almaya çalışan bir yönetim anlayışı var karşımızda. Bugünkü Anayasa’ya dahi aykırı davranan, çiğneyen bu anlayış başkanlık gibi bir sistemde neler yapabilir bir düşünün. Biz parlamenter sistemimizi tam olarak işletsek dahi ülke müthiş ilerler. 13 yıldır güçler tek kişinin elinde toplanmış, yasama, yürütme, yargı yetmedi şimdi 4. Kuvvet medyayı dahi bir kişiye tabi kılmak istiyorlar büyük oranda da başardılar zaten. Bu yönetim anlayışının işleteceği başkanlık sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirir. Bugün bile bütün anayasal yetkileri zorlayan sistemi tıkayan anlayışın yaratacağı başkanlık sistemi bizi Afrika’daki darbeci generallerin muz cumhuriyetine dönüştürür!

1 KASIM’IN VEBALİ EN AZ BU TERÖR ORTAMINI YARATANLAR KADAR MUHALEFET KOALİSYONUNUN KURULMASINI ÖNLEYENLERE AİTTİR

Sayın Oran, 1 Kasım seçimlerinin eşit olmayan koşullarda ticari deyimle haksız rekabet ortamında geçtiğini biliyoruz.Bu nedenle seçimlerde kim başarılı kim başarısız demek haksızlık olur.Ama partilerin eksik ve yanlışlarını dile getirmek de siyasi partilerin demokrasinin gelişmesi adına önemli..Örneğin HDP, PKK ile aralarındaki sınırı net koyamadı. Oysa yürütülen çatışma PKK’nın HDP’ye yönelik tuzaklarıydı.CHP dışındaki partilerin seçim stratejilerinde ve tercihlerinde eksiklikler nelerdi? Genel bir değerlendirme yapar mısınız?


İktidar partisini eleştiririm ama diğer muhalefet partileri kendi sorunlarını kendileri değerlendirirler onlar hakkında dışarıdan gazel okumak doğru olmaz. Ama şunu söyleyebilirim 7 haziran’da muhalefet bloğu bir koalisyon kursaydı, ortak partilerin ve yönetimlerinin milim sapma gösteremeyeceği kuralları çok sıkı belirlenmiş isterseniz 10 bin maddeyle düzenleyin, bir koalisyon hükümeti kursaydı, 13 yıllık AKP dönemini didik didik edip tüm usulsüzlükleri, doğmamış yetimin hakkının nasıl yenildiğini teker teker anlatsaydı, örneğin bir yıl sonra yapılacak seçimde AKP diye bir parti kalır mıydı? 1 Kasım’ın vebali en az bu terör ortamını yaratanlar kadar muhalefet koalisyonunun kurulmasını önleyenlere aittir!

SOL VE SOSYAL DEMOKRAT BİR PARTİ OLAN CHP YÜZÜNÜ ARTIK SOLA TAM OLARAK DÖNMELİ

Geçenlerde Soner Yalçın’ın Sözcü gazetesinde çok güzel, genel bir CHP analizi yayınlanmıştı. Yalçın yazısında “CHP’de ise sorun, liberallerin etkisiyle yürütülen basmakalıp neoliberal politikalardadır.”demişti. Yazısını “Eleştiri olmadan dayanışma olmaz.” cümlesiyle bitirmişti. Bu yoruma dayanarak soruyorum: Sizce “Yeni CHP” diye formüle edilen bu değişim, CHP’nin tarihi misyonuyla   CHP tabanının beklentileriyle ne denli örtüşüyor?


CHP’nin yenisi eskisi yoktur, 93 yaşındaki bu CHP hepimizin. Ama ortada sağ bir parti varken onun üyelerinin geçişte sağda siyaset yapmış bazı isimleri alarak biz de oralardan oy alırız deme anlayışına artık düşmememiz gerekiyor. CHP Programını tüzüğünü okuyan benimseyen, ülkeyi CHP kurtarır ben de burada mücadele etmek istiyorum diyenler varsa, başımızın üstünde yeri var, gelsinler deneyimlerini uyarılarını aktarsınlar. Bunu söylerken aman gelin vitrine sizi koyalım oyları alalım diye sihirli bir değnek yok, bunu da kabul etsin artık arkadaşlarımız. Tam tersine sol ve sosyal demokrat bir parti olan CHP yüzünü artık sola tam olarak dönmeli. 6 Ok’unu, 2015 yılı politikalarına uyarlayarak net olmalı güven vermelidir. Bir şey söylediğinizde vatandaşın kafasında acaba bunu yapabilirler mi şüphesi oluşmamalı, herkese güven veren, tutarlı, ilkeli, politikası belli bir CHP olmalı. Biraz ondan biraz bundan dediğiniz de senfoni değil kakafoni oluyor, ortaya çıkan bulamaç kimseyi mutlu etmiyor!

CHP’nin “olağanüstü” kurultay yaparak yapısıyla ilkeleriyle daha dinamik güçlü bir muhalefet partisi olarak siyasete dinamizm katması gerekmez mi?

4 Kasım’da yazılı bir açıklama yaparak son 5 yılda yapılan 6 seçimin kaybedilmiş olması nedeniyle Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber üst yönetimdeki isimlerin güvenoyu tazelemesi gerektiğini bunun için de Mart ayına kadar sarkacak bir olağan kurultay takvimini bekleyerek kaybedecek bir günümüz dahi olmadığını ifade ettim. Kendilerinin de söylediği gibi madem ki olağanüstü günlerden geçiyoruz neyi bekliyoruz? 2 Kasım’da AKP başkanlık sistemini dayatmaya başladı onun hesabını yapıyor biz bu halde oturup aceleniz ne mi diyeceğiz? 5 yıl geçti sonuç aynı, 2019’da 3 seçim birden var. Bizim bugünden bu tartışmaları yapıp bitirerek yeni bir yönetim anlayışla tepeden tırnağa yenilenmiş bir azim ve örgütle çalışmaya başlamamız lazım. Delegeler değişecek de ne olacak yeni gelecek delege arkadaşlarımız da bu partinin emektarı, her seçimde yenilmiş olmanın hüznünü öfkesini taşıyan arkadaşlarımız. Sizi 2 kez genel başkan seçmiş olan mevcut kurultay delegelerine neden güvenmiyorsunuz? Partinin tartışılmasını ben de doğru bulmuyorum yandaş basının durmadan CHP’de karışıklık varmış gibi göstermesine son vermenin tek yolu Sayın Kılıçdaroğlu’nun tüzüğün kendisine verdiği yetkiyi kullanarak hemen kurultayı toplamasıdır. Genel Başkan isterse 29 Kasım’da olağanüstü kurultayı toplar. Genel Başkan seçilecek arkadaşımız da ekibini kurar ve Mart’a sarkacağı belirtilen olağan kurultayda da CHP’yi nasıl iktidar yapacağının yol ve yöntemlerini anlatır. İşte o zaman bizim olağan kurultayımız iktidar kurultayına dönüşür ve 4-5 günlük çalışmalarla tek hedefi iktidar olan CHP’yi yeniden canlandırmış oluruz.

Kılıçdaroğlu’nun parti içi demokrasi açısından kurultayda başka genel başkan adaylarının çıkmasını herkesin aday olabileceğini söylemesi doğal ama önemli. Ama sürekli eleştirilere hedef olan “genel merkez “ bu yarışmayı nasıl karşılar sorusunu ve sizin adaylığınızı konuşalım son olarak.

Öncelikle olağanüstü kurultayın toplanması , yönetime ve Sayın Genel Başkan’a güvenoyu tazelenmesi lazım. Ben zaten 2008 yılında aktif siyasete girdiğimde CHP’ye genel başkan adayı olarak gelmiştim ve halen bu iddiamın da arkasındayım. Temmuz 2012’de yapılan son olağan kurultayda delegelerimizden en yüksek 3. Oyu almış birisi olarak doğruları söylemek zorundayım. Kurultay delegelerimizin ortak iradesinin beni adaylığa taşıması durumunda elbette ben de Genel Başkan adayı olarak CHP’yi nasıl tek başına iktidar yapacağımın formülünü açıklamak isterim. Ayrıca şunu net bir şekilde söylüyorum: Genel Başkan olduğumda yapılacak ilk genel seçimde CHP’yi iktidar yapamazsam hemen ertesi gün o koltuğu bırakacağım. Partimizin 100. Kuruluş yıldönümünde CHP’yi iktidar yapmak istiyorum. Bu mümkün.

Size başarılar diliyoruz.Teşekkürler.

Ben teşekkür ederim.

Nurzen Amuran

Odatv.com

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 2
15.11.2015- 14:02

Kılıçdaroğlu: Kurultay sonrası hedef değişim

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı.

Resim Ekleme
Ayşe Sayın / Erdem Gül  


CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Ocak ayı içinde yapılması beklenen partisinin kurultayında, muhaliflerin olağanüstü kurultay için imza bulsa da bulmasa da her koşulda aday olduğunu belirtirken, yeniden seçilmesi halinde hedefini “değişim” olarak açıkladı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, 1 Kasım seçimleri, partisinin kurultay hazırlığı ve yeni dönem hedefleri konusunda Cumhuriyet’in sorularına verdiği yanıtlar ana başlıklarıyla şöyle:

'Erdoğan’ı frenlemeli'


G-20 zirvesinin ev sahipliğini Davutoğlu’nun yapması gerekir, çünkü başbakan o. Davutoğlu’nun gölgede bırakılması Davutoğlu’na saygısızlık olur, Türkiye’ye saygısızlık olur, devletin geleneklerine de saygısızlık olur, Erdoğan orada ne konuşacak? Konuşması gereken Davutoğlu değil mi? Türkiye ile ilgili veya dünyayla ilgili ayrıntılı bilgiler vermesi gereken Davutoğlu değil mi, icradan birinci derecede sorumlu olan Davutoğlu değil mi? Davulu asacaksınız Davutoğlu’nun boynuna, tokmağı başkasına vereceksiniz, bu olmaz. Devlette çift başlılık olmaz. Buna öncelikle Davutoğlu’nun itiraz etmesi gerekiyor. Bu doğru değildir demesi gerekir. Sayın Erdoğan’ı frenlemesi gerekir.

'Yüzde 49.5’in gereğini yapsın'

(Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi)


Davutoğlu yüzde 49.5’u ben seçim meydanlarına çıktım aldım diyorsa onun gereğini yapmak zorundadır. Hayır ben meydanlara çıktım ama 48.5’u alan Erdoğan diyorsa, bugünkü tavrını sürdürecektir. Kişilikli olan insanın yapması gereken yüzde 49.5’e sahip çıkması, ben aldım, ülkeyi ben yönetirim, demesidir.

Yeni anayasa ve başkanlık konusunda CHP’nin tavrı Bizim o konudaki tavrımız çok net. Anayasa’da elbette yapılması gereken düzenlemeler var. İlk 4 madde konusunda biz kararlıyız, değişmeyecek. Cumhuriyet’in kurucu iradesidir, neyini değiştereceksiniz. Bunu tartışma konusu yapmayız yapamayız da ikincisi başkanlık sistemi gelmeyecek. 200 yıllık bir parlamenter deneyimimiz var. Bugün parlamenter sistem neden aksıyor? Bu sorunun tek bir cevabı var. 12 Eylül darbe hukuku nedeniyle aksıyor. Siz 12 Eylül darbe hukukunu değiştirirseniz, parlamenter sistemin nasıl güzel işlediğini göreceksiniz, Yüzde 10 seçim barajı getiren, YÖK’ü, lider sultasını getiren kim? Yasama organını yürütme organının arka bahçesine dönüştüren kim? 12 Eylül’cüler. Şimdi siz bu kuralları demokrasinin gereği olarak yerli yerine oturtacaksınız, bakın o zaman sistem nasıl saat gibi işleyecek.

'Dün de hayır dedim, bugün de hayır diyorum'


Eylül Anayasası Evren’e göre çıkarılmış bir anayasa. Evren’den sonra gelen cumhurbaşkanlarının büyük kısmı yetkilerinin fazla olduğunu söylemişlerdir. Zaten Evren de o dönem devlet başkanı olarak lanse edilirdi. Şimdi o şikayet edilen anayasa yüzde 90 küsur oyla kabul edildi bu ülkede. Bu anayasaya hayır diyenlerden birisi de benim. Bugün de hayır diyorum aynı anayasaya. Bizim hayırımızla oların arasında fark var. Biz daha demokratik daha özgürlükçü olsun diye hayır diyoruz. Onlar daha baskıcı, bir kişinin iki dudağı arasından çıkan her sözccüğün yasa kabul edileceği bir model istiyorlar. Darbe hukukunun değişmesi lazım. AKP darbe hukukunu kaldıran değil, darbe hukukunu tahkim eden, güçlendiren bir partidir.

1 Kasım’da can güvenliği etkisi

(Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesi)


7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki Türkiye atmosferine bakmak lazım. 7 Haziran’la 1 Kasım arasında 400’e yakın asker sivil polis hayatını kaybetti. Cumhuriyet tarihinin en büyük terör eylemi Ankara’da gerçekleşti. PKK ve IŞİD, yaptıkları bütün eylemlerle AKP’ye açıkça destek verdiler. Vatandaş can güvenliğ derdine düştü. 7 Haziran, evet bir milli iradeydi, bağımsız bir iradeydi. 1 Kasım bağımsız bir irade değildir. Yani güvenlikli politika ve can güvenliği endişesi öne çıktı. Dolayısıyla böyle bir tercih öne çıktı, buna birşey demiyoruz, bu iradeye de saygı duyuyoruz. Farklı bir iklimde biz seçime gittik. Buhu bizim düşük oy almamızın gerekçesi olarak söylemiyorum: Ama bu üzerinde durmamız gereken temel enstrümanlardan birisi olarak değerlendiriyorum.

Hedef değişim

(Kurultay’da yeniden genel başkan seçilmesi halindeki hedefiniz ne olacak?’ sorusu üzerine):


Değişim. CHP’de çok şey değişti, daha çok şey değişecek ve CHP çağdaş uygarlık yolunda yoluna devam edecek. Kadrolarda da değişim olacak, nerede bir şikayet varsa onun üzerine gidiyorduk, daha da gideceğiz.

CHP Atatürk’ten koptu mu?

Atatürk’ü Kenan Evren gibi anlıyorlarsa doğru oradan koptuk. Biz gardrop Atatürkçülüğü istemiyoruz. Ama Atatürkçülüğü, üreten düşünen yaratan ülkesinin bağımsızlığı için titreyen özgürlüğü insan hakları demokrasiyi yücelten değer olarak kabul ediyorlarsa, biz bunun Türkiye’deki tek temsilcisiyiz. Bunu sadece Türkiye’deki değil dünyadaki aydınlar kabul ediyor. Gidin sosyalist enternasyonale gidin Merkel’in partisine, Türkiye’de çağdaşlığın tek temsilcisi vardır CHP. Biz bu algıyı tüm dünyada oturttuk.

AKP ’ye benzemememiz zaaf değil, demokrasi

(Rakiplerinin açıklamalarından rahatsızlık duyuyor mu?)


Açıklamalar olabilir, görüşlerini beyan edebilirler, kendi hedeflerini koyabilirler. Bizimle ilgili işte “kurultay kazanı kaynıyor, parti karıştı” gibi yorumlar var. AKP ile bizi demokrasi açısından kıyaslıyorlar ve AKP’ye benzememesi eksiklik zaaf olarak kamuoyuna sunuyorlar. Bu demokrasiye inançsızlığı besliyor aslında. Oysa bir partide genel başkan adayları özgürce çıkabilmeli konuşabilmeli. Biz boşuna mı tüzük değişikliği yaptık, genel başkan adaylarının daha kolay çıkmasının yolunu açtık? Siz kendi partinize demokrasiyi getiremezseniz, kalkıp ben ülkeye demokrasi getireceğim diyemezsiniz. AKP’nin demokrasi söylemi neden inandırcı değil, kendi partisinde demokrasi yok ki Türkiye’ye demokrasi getirecek. Davutoğlu genel başkanlığına bakın nasıl seçildi? Davutoğlu genel başkan olmadan önce Erdoğan dedi ki sen genel başkansın dedi. Kurultay yapıldı genel başkan seçildi. CHP’de birden fazla genel başkan adaylarının varlığı ile yapılacak bir kurultayın, bizim demokrasimiz açısından ne kadar önemli olduğunun altının çizilmesi lazım.

Rakiplerine kırgın mı?

Hayır, gerçekten hiçbir kırgınlığım yok. Ne kırgınlığım ne üzülmüşlüğüm var. Elbette çıkacaklar, aday olmaları kurultaya heyecan getirecektir. Hiçbir koltuk bir kişiye ipotek edilmiş değil ki. Sonuçta örgütler genel başkanlarını seçeçek ve bizler yolumuza devam edeceğiz.

ASGARİ ÜCRET VE CHP

Bir partinin sağa veya sola kaydığını gelen isimle tanımlıyorsanız, siz partiyi de tanımıyorsunuz siyasi parti kültürünü de bilmiyorsunuz demektir. Bu partinin tüzüğü vardır bildirgesi vradır. Eğer bugün asgari ücret yükseliyorsa oturup CHP’ye dua etsinler, teşekkür etsinler. AKP’nin aklında mıydı asgari ücret, emekli, akıllarında mıydı taşeron işçi, orman köyülleri kimsenin aklında yoktu biz bildirgeye koydu. En yoksul kesimlerini kucaklayan partiyiz. Şimdi biz sağa kaydık hayret ediyorum, niçin? Siz kişiye indirgedinizi zaman partiyi aşırı kişiselleştiriyorsunuz, O kişi gidince sola gidecek o gelince parti sağa kayacak.

'Kimse umutsuzluğa kapılmasın'

“1 Kasım seçimleri nedeniyle kimse umutsuzluğa kapılmasın. Yüzde 49 oy ve 4 yıl daha seçim yok diye kimse moralini bozmasın. Her 4 kişiden biri CHP’ye oy verdi. Hem de sendikalara, odalara rağmen, örgütsüz bir topluma rağmen yüzde 25 oy aldı. Avrupa’da da aşağı yukarı sosyal demokratlar bizim kadar belki de biraz daha fazla oy alıyorlar. AKP’nin yüzde 49 oy almasında merkez sağın çöküşünün de çok büyük etkisi var. Bir merkez sağ parti olsaydı AKP asla bu kadar yüksek oy alamazdı. Ama bu sonuçlar üzerinden yılgınlık, moral bozukluğu yaratmak doğru değil. CHP’nin tabanını ve oylarını daha da genişleteceğiz. CHP olarak biz buradayız. Bir yere gitmiyoruz. Meclis’teyiz. Mücadelemizi daha da etkili biçimde sürdüreceğiz.”


‘Silah deposuna dönüşü seyredenler sorgulanmalı’

Silvan’da yaşananlar


21. yüzyılın Türkiyesi’nde bir ilçede 8, 9, 10 gün sokağa çıkma yasağı getiriyorsanız, bu yasağın neden olan polikitakaları hangi siyasi iradenin ya da hangi siyasi partinin gerçekleştirdiğini de sorgulamamız lazım. Çözüm süreci diye masaya oturup, Doğu, Güneydoğu’da belli illerin ilçelerin açıkça silah deposuna dönüştürülmesini seyreden siyasal yapının sorgulanması lazım.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 3
15.11.2015- 14:04

CHP'nin 1 kasım seçimlerini kaybetmesiyle parti kaynamaya başladı. Kılıçdaroğlu'nun gitmesini isteyenler var, parti yönetiminin değişmesi isteniyor, partinin sola ve sosyal demokrasiye dönmesi isteniyor. Üç ayrı görüş var burada. Sizin görüşünüz ne, CHP'de ne olması lazım?

abbas  |  Cvp:
Cevap: 4
15.11.2015- 20:14

CHP'nin sol ideolojiye sahip çıkması lazım. 1965 seçimleriyle İsmet Paşa CHP'nin ortanın solunda olduğunu ilan etmişti. İsmet Paşa'yı devirip genel başkanlığa gelen Bülent Ecevit demokratik sol bir programla girdiği bütün seçimleri birincilikle kazanmıştı. O zaman bütün sol örgütler, kemalistler, liberaller hepsi demokratik sol programın etrafında kenetlenmişti, buna sendikalar ve meslek örgütleri de dahil. CHP'nin seçimlerde başarılı olabilmesi için böyle bir programa ihtiyacı var. Sosyal demokrasiyi emekliye iki maaş ikramiye vermek sanan bir yönetimle CHP sosyal demokrat parti olamaz. CHP'nin lider, program ve yönetim sorunu var. Bunu sağlayacak bir kadronun iş başına gelmesi lazım. Kitle partisiyip deyip, her görüşten adamı partiye doldurmakla sosyal demokrat parti olunamayacağını, bu kadar seçim yenilgisine rağmen anlamamışlarsa Kılıçdaroğlu ve yönetimi gitmelidir. Atatürkçü, cumhuriyetçi, lak ve sol bir programla CHP yüzde otuzları aşabilir. Türkiye'de böyle bir potansiyel var. Kılıçdaroğlu ve CHP bu potansiyeli anlamaktan uzaklar.

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 5
16.11.2015- 10:06

CHP'nin 1 kasım seçimlerini kaybetmesiyle parti kaynamaya başladı

Tartışmaya bu cümle ile başlanmaz. CHP 1 kasım seçimlerinde iktidarı kazanamaması sonucu kaynamaya başladı diye başlanır.

Çünkü CHP 1 kasımda bir şey kaybetmedi bir şeyi kazanamadı.

CHP % 25 oyunu korudu ama arttıramadı niçin sorusu gündemde.

CHP bu güne kadar olmadığı kadar sosyal demokrattı 1 kasım seçimlerine girerken onun sorun sosyal demokrat olmasında değil. CHP kendi örgütlerini çalıştıramadı sorun örgütlerinde heyecan yok gençlik yok umut yok onun için CHP ye   iktidarda yok.
Bu CHP genel merkezine ve genel başkanına muhalefet yapanlar bunu sorsun bu sorunu nasıl çözeceğini anlatsın yoksa eğer iktidar olamazsam ertesi gün istifa ederim sözü boş sözdür.

Niçin CHP liler CHP nin iktidar olacağına inanmıyor Niçin örgütlü çalışma heyacanı duyulmuyor.
Bu sorunu çözdüklerinde CHP iktidar olacaktır.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 6
16.11.2015- 14:53

Beş benzemezin bir araya geldiği yamalı bohça görünümündeki bir parti iktidara gelemez. Bu parti CHP ise hiç iktidara gelemez. Kılıçdaroğlu'na rakip olan adayların söyledikleri Kılıçdaroğlu'nun partinin başına geçerken söyledikleriyle aynı. Bir kişinin çıkıp ''partiyi iktidara taşıyamazsan istifa ederim'' demesinin hiçbir çekiciliği de yok. CHP'nin adı sosyal demokrat, kendisi değil. Ne programı buna uygun ne de programı. CHP gerçek bir sosyal demokrat parti olsaydı bu partinin başına Kılıçdaroğlu gibi kimliksiz biri lider olabilir miydi? CHP ilk genel seçime böyle giderse ne yaparsa yapsın AKP yine iktidar olur.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 7
17.11.2015- 15:51

Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

CHP'nin 1 kasım seçimlerini kaybetmesiyle parti kaynamaya başladı

Tartışmaya bu cümle ile başlanmaz. CHP 1 kasım seçimlerinde iktidarı kazanamaması sonucu kaynamaya başladı diye başlanır.

Çünkü CHP 1 kasımda bir şey kaybetmedi bir şeyi kazanamadı.

CHP % 25 oyunu korudu ama arttıramadı niçin sorusu gündemde.

CHP bu güne kadar olmadığı kadar sosyal demokrattı 1 kasım seçimlerine girerken onun sorun sosyal demokrat olmasında değil. CHP kendi örgütlerini çalıştıramadı sorun örgütlerinde heyecan yok gençlik yok umut yok onun için CHP ye   iktidarda yok.
Bu CHP genel merkezine ve genel başkanına muhalefet yapanlar bunu sorsun bu sorunu nasıl çözeceğini anlatsın yoksa eğer iktidar olamazsam ertesi gün istifa ederim sözü boş sözdür.

Niçin CHP liler CHP nin iktidar olacağına inanmıyor Niçin örgütlü çalışma heyacanı duyulmuyor.
Bu sorunu çözdüklerinde CHP iktidar olacaktır.




CHP seçimi kaybetmiştir. 13 yıldır iktidarda bulunan bir parti hala yüzde 50 oy alıyorsa, muhalefet de yerinde sayıyorsa seçim kaybedilmiş demektir. Kendileri de söylüyor, iktidar olmazsak başarısız olduk demektir diyorlar. CHP'liler bile yenilgiyi kabul etmişlerse daha neyi konuşmaya çalışıyorsun. Örgütü çalıştıramıyorlarsa bu konuda bile başarısızlar.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]