Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 9
31.01.2016- 18:57

Alıntı Çizelgesi: munzur yazmış

Milliyetçilerle, dincilerle sosyalistlerin örgütlenmesi aynı mı sanıyorsun da böyle konuşuyorsun? Sol dergiler satanların tutuklandığı, öldürüldüğü gençlerle gazete basanların ödüllendirildiği gençlerin örgütlenmesini aynı gözlükle değerlendiriyorsun anlaşılan.



Sn Munzur
bak Melnur arkadaş sol örgütleri adres göstermiş öğrenmek için örgütlenmek için oraya gidin demiş ve şikayet etmiş bunlar varken niçin gitmiyorsunuz diye.

Sense zorluktan söz ediyorsun.

Bence sorun benle sen arasında değil senle Melnur arasına bir   çelişki var.

1980 lerde biz hiç dergi satamıyorduk çünkü illegaldik ama bir örgütlenme sorunu yaşamazdık. Bence sen kendine başka bir eleştiri kaynağı bul. Örgütlenmek için baskıları aşacaksın yeter ki amacın örgütlemek ve toplumun umudu olasın.

Milliyetçiler dinciler yoksullar arasında büyüyorsa sorun bataklıkta değil sinekte. Dergileri alan yok dergiler toplumun umudu değil.
Bence bazı sivri sinekler bataklığı terk etti hepsi yaşamlarını başka yerlerde devam ettiriyor. Yoksa bataklık duruyor.

Teknoloji yeni bir sivri sinek türü üretmiş beyaz sivri sinekler bu beyaz sivri sinekler bildiğimiz sivri sinekleri yiyor yani sinek yiyen sinekler
Bu teknoloji sayesinde insan ve diğer canlılar sivri sinekten kurtulmuşlar ama bataklıklar hala duruyor. Bu teknoloji ne harika bir şey ama sinek ilacı satanlar bu teknolojiye kızıyor.
İşte kapitalizm kaş yaparken göz çıkarıyor.

Bu burjuvalar bu dünyayı yönetemiyorlar Marx haklı çıktı.
Bence maksat örgüt kurmak değil niçin örgüt kurmak olmalı.  
Not = sivri sinek lafına kızmanınız sanırım sürçi lisan etmişsek affola. sadece örnek olsun diye yazdım yoksa kimseyi sinek yerine koymadım öyle bir şeyi kimseye laik görmem kimseyi aşağılamak hakkımda haddimde değil.

Bataklıktan kastım kapitalizmdir sinekten kastım kapitalizmin yarattıkları.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
25.10.2018- 06:54

80 öncesi solculuğun bugüne yansımasıyla ilgili olarak Kaçak'ın yazısı tipik bir örnek. Kaçak 80 öncesinde sosyalistmiş ve silahlı mücadeleyi savunuyormuş. Hatta ilk başlarda PKK'nin silahlı yöntemini bile savunmuş ama PKK'nin masum insanlara ve çocuklara yansıyan eylemleri sonrasında sadece silahlı eylemlerin yanlışlığını anlamış değil ve aynı zamanda kendisinin   sosyalizmden liberalizme ve hatta AKP yandaşlığına kadar bir savruluşu söz konusu olmuş.

Kaçak'ın yazıyazforum'daki yazılarını da hatırlıyorum. Verdiği izlenim, eskiden solcu oluşu sonrasında ise demokrat-liberal cephede yer alışı şeklindeydi. Tipik bir örnek bu. Bir kısmımız liberalliği keşfederken, büyük çoğunluğumuz yaşlarımızın da ilerlemesi ve bireysel sorumluluklarımızın artması nedeniyle CHP'li saflarda sosyal demokrat bir çizgide siyaset yapmayı yeğlemişti. Kürt hareketinin yükselişe geçmesi ve sanal dünyadaki forumların da Kürt etnik siyasetinin güdümüne girmesiyle kuyrukçuluk dediğimiz bir tavır da ortaya çıkmış ve bu kuyrukçular sayesinde solcu-sosyalist olmak Kürt hareketine biat etmeyi gerekli kılarmış gibi bir algının da oluşmasına yol açmıştı.

Türkiye solu hem 80 faşizmi ve hem de reel sosyalizminin yenilgisiyle bir gerileme içine girerken   liberal basınca karşı koyabilecek bir (kitlesel) sol bilince sahip değildi. Solun gerilemesi   dünyasal bir gerçeklikti, ama Türkiye dışında toparlanma daha çabuk olmuşken Türkiye'de daha çok bu tür savruluşlar yaşanmasının nedeni de buydu; 80 öncesi solculuğun belli bir teorik bilinci içermemesiydi. O yüzden bütün bu savruluşların merkezini bilimsel sosyalizm karşıtlığı oluşturuyordu. Kürt hareketinin de kısa sürede aynı noktaya gelmesi ve ML ideolojiden liberal bir çizgiye kayması doğrudan veya dolaylı olarak demokrasi çığırtkanlığının sol saflarda yaygınlık kazanmasına neden oldu! Olur olmaz zamanlarda ve çoğu kez solculuk ve hatta Marksizm veya Leninizm adına bilimsel sosyalizme yönelik eleştiriler, karşıtlık durumları ve hatta düşmanlık bundandı.

Kaçak'ın durumu da öyleydi. Solun kendisine yönelik eleştirileri İÇTEN bir dil-üslup gerektirirken bu savruluşu yaşayanlar dilin kemiği yok misali sola karşı ağızlarına geleni söyleyebiliyorlar ve en önemlisi ''Marks peygamber mi?'' bir tavırdan hiç de rahatsızlık duymuyorlardı. Kaçak'ın söylemi de farklı değil. O da komünizm için ''ille de olacak, sanki Allah'ın bir lütfu!'' diyebiliyordu.

CHP'de sosyal demokrasiyi ( bir anlamda ulusalcılığı) seçenleri bir kenara koyuyorum. Diğerlerinde yani liberallerde, burjuva kozmopolitizmini savunmayı enternasyonalizm sananlarda ve kuyrukçu tiplerde genellikle ortaya çıkan özellik bilimsel sosyalizm karşıtlığıdır. Hemen hepsi doğrudan veya dolaylı olarak demokrasiyi keşfetmişlerdir. DİSK eski yöneticilerinin 80 faşizmi ve reel sosyalizmin çözülüşünün yarattığı koşullardaki konuşmalarını hatırlıyorum, açıkça demokrat kesilmişlerdi ve 80 öncesini kastederek ''bizim en öncelikli sorunumuz sağcı veya solcu olmaktan önce demokrat olamayışımız'' noktasına gelmişlerdi. Fukuyama'nın ''tarihin sonu''nu ilan etmesinin ve neo-liberal ideolojinin yoğun saldırılarının da bu savruluşlarda etkin olduğunun altını çizelim.

( Bunları yazışımın nedeni ''ben eskiden'' diye başlayan konuşmalardan hep rahatsızlık duymamdır. Daha önce de söylemiştim, eskiden ( 80 öncesi kastedilir) ne olup ne olunmadığı bir yerden sonra önemli değil. Önemli olan bugün nerede durulduğu   ve neyin savunulduğudur. Gerisi gerçekten hikaye!)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 11
31.10.2018- 03:25

Kaçak'ın durumu da öyleydi. Solun kendisine yönelik eleştirileri İÇTEN bir dil-üslup gerektirirken bu savruluşu yaşayanlar dilin kemiği yok misali sola karşı ağızlarına geleni söyleyebiliyorlar ve en önemlisi ''Marks peygamber mi?'' bir tavırdan hiç de rahatsızlık duymuyorlardı. Kaçak'ın söylemi de farklı değil. O da komünizm için ''ille de olacak, sanki Allah'ın bir lütfu!'' diyebiliyordu. demişim.

Kaçak'ın ''sosyalistim, komünistim, Marksistim'' dediğini hiç duymadım. Belli ki, değildi ve bu yüzden bu konuya pek girmiyordu. Ama AKP'nin iktidara gelmesiyle özellikle tv.lerde saldırılarını daha da arttıran sağlı sollu liberalizmin sadece Kaçak değil, pek çok insanımızda ve hatta kendini Marksist-komünist olarak niteleyenler üzerinde de etkili olduğunu söylemek lazım. Buradaki ''Marks peygamber mi?'' veya ''komünizm sanki Allah'ın lütfu'' yaklaşımları da hem bu liberal basıncın zihinlerimize yansıması ve hem de 80 öncesi solculuğumuzun yeterli bir bilinçten yoksunluğuydu.

Sol solcular tarafından eleştirilemez mi; ya da reel sosyalizmi solculuk adına ille de savunmak mı gerekir? Böyle bir şey söyleyen yok, ortada böyle bir şey de yok. Sol da, reel sosyalizm de eleştiriliyor ve bu konularda bir yığın kitaplar da yazılıyor. Solu-sosyalizmi skolastik (dogmatik) bir düşünce sistemi olarak görmek isteyenler, değişime kapalı olduğunu sananlar yanılıyor. Solun belki de en belirgin özelliği öz eleştirisidir ve belki de gereğinden fazla kendini eleştirmesi, kendini sorgulayabilmesidir. Ama bunun bir dili var. Bu eleştiriler İÇTEN ( daha doğrusu İÇERİDEN) olmazsa, solcu iddiamızın bir anlamı olmaz. Kaçak'ın Halk Cephesi'nin bir eylemi üzerine kullandığı üslup o kadar irkilticiydi ve sol düşmanlığı içeriyordu ki, bu söylemin karşısına dikilmek eylemin yanında olmak anlamına gelmeye başlamıştı.

Kapitalizmin ülkedeki gelişimi uzlaşmaz sınıfların ortaya çıkışı fokocu ve halktan kopuk bu tür eylemlerin yanlışlığı anlamına gelir. Güney Amerika modeli bir yöntemin bu ülkede doğruluğu iddia edilmez. Bu tür eylemlere teorik de olsa karşı çıkış bu tür eylemleri yapanlara nerdeyse düşmanlık anlamına gelen saldırılar yöneltmemize yol açmamalı. Bu ilkesel durumun ve hatta ( Kürt hareketini milliyetçi bir hareket olarak tanımladığı için bir kuyrukçu tipin) Halk Cephesi'ne ''Perincek'in silahlı gücü'' diyebilmesi hep bu yüzdendi; yani hem 80 öncesinde yeterli bir sol bilinç edinememek ve hem de özellikle 80 sonrasında sağlı sollu liberallerin zihnimize uyguladıkları kara propagandanın etkisine kapılmaktı...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
03.11.2018- 20:08

CHP'de sosyal demokrasiyi ( bir anlamda ulusalcılığı) seçenleri bir kenara koyuyorum. Diğerlerinde yani liberallerde, burjuva kozmopolitizmini savunmayı enternasyonalizm sananlarda ve kuyrukçu tiplerde genellikle ortaya çıkan özellik bilimsel sosyalizm karşıtlığıdır. Hemen hepsi doğrudan veya dolaylı olarak demokrasiyi keşfetmişlerdir. DİSK eski yöneticilerinin 80 faşizmi ve reel sosyalizmin çözülüşünün yarattığı koşullardaki konuşmalarını hatırlıyorum, açıkça demokrat kesilmişlerdi ve 80 öncesini kastederek ''bizim en öncelikli sorunumuz sağcı veya solcu olmaktan önce demokrat olamayışımız'' noktasına gelmişlerdi. Fukuyama'nın ''tarihin sonu''nu ilan etmesinin ve neo-liberal ideolojinin yoğun saldırılarının da bu savruluşlarda etkin olduğunun altını çizelim.

''CHP'de sosyal demokrasiyi ( bir anlamda ulusalcılığı) seçenleri bir kenara koyuyorum'' demiştim, bir üstte. Eklemeliyim, CHP'yi, özellikle kitlesini ve orada yer alan aydınlanmacı, laik, solcu, sosyalist kesimleri önemsediğimi belirtmeliyim. CHP sosyal demokrasisinin işlevi, 80 öncesindeki ''tarafsız'' siyasetini bir kenara bıraktığımızda, AKP döneminin 'muhalif' CHP'sinde Baykallı CHP'nin MHP'ye benzeyen siyasetlerini, KIlıçdaroğlu'nun ise liberal bir doğrultuda anti-laik tutumunun dışında CHP kitlesini sola, sosyalizme kazanılacak en yakın kesimler olarak gördüm-görüyorum. Özellikle Kürt sorunu bağlamında başta Kürt milliyetçilerinin, kuyrukçu tiplerin ve sağlı sollu liberallerin CHP ve Kemalizmi doğrudan karşılarına alması da AKP'nin siyasal ve toplumsal alanda güç kazanmasına da yol açmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle Dolmabahçe fotoğrafından sonra masayı devirmesinin öncesine bakın, Kürt hareketinin arkasına dizilen bütün kesimlerin hemen hepsinin en öne çıkan özellikleri AKP'ye karşı en ''sert'' muhalefeti yapan kesimleri karşısına almaları ve bu konuda AKP ile aynı bağışıklık (paralellik) içine girmeleriydi. Başta CHP ve TKP olmak üzere, Perincek, ÖDP ve hatta Halk Cephesi düşmanlığının   nedeni Kürt kuyrukçuluğu yapmamaları ve AKP karşısında muhalefet etmeleriydi. Zaten o dönemde bu iki özellik de birbirlerine çarpan etkisi yapmaktaydı.

80 öncesi solculuk 80 sonrasına göre nispeten ''kolaydı''. Solun hangi fraksiyonundan olursanız olun, CHP ile aynı saflardaydınız. Ecevit görünen lider konumundaydı. Fraksiyon dergileri dışında Cumhuriyet gazetesi de okuduğumuz gazetelerden biriydi. (Diğerleri de çıktıkları dönemde Politika ve Demokrat'tı.) Karşımıza dikilen sorunlar da öyle karmaşık falan değildi. Solcuyduk, dünyayı değiştirmek istiyorduk. Karşımıza dikilen devlet güçlerine, sokaklarda kullanılan silahlı 'sivil' milislere, sağcı partilere kendimizce mücadele veriyorduk. İnsanlığın mutluluğu, yoksulluğun ortadan kalkması vb. sosyalizme bağlıydı. Sorunlarımız ancak sosyalizmle giderilebilirdi. Sovyetler de hem bizim ve hem de bütün dünya emekçilerinin dostuydu. Sovyet işçisi kurtulmuştu ve sıra Türkiye'ye gelmişti.

Güzel günlerdi.

Bir şekilde polisin eline düşüldüğünde genellikle CHP'li olduğumuzu söylerdik, ortada ciddi bir şey de yoksa belki bir kaç tokatla da salıverilirdik. ( Bu arada bir polis merkezinde solcu olduğunuz anlaşıldığında POl-Der'li polislerden irili ufaklı yardımlar, moral de bulurdunuz.) Okulda veya sokakta MHP'lilerle karşı karşıya geldiğimizde de CHP'liler hep yanımızda olurdu. Aradan çok zaman geçti. 80 öncesini pek bilmeyenler bu durumu belki de pek bilmezler ama,AKP, iktidarda dinci faşizmi ilmek ilmek örerken Kürt hareketi ve onun çevresinde konumlananlar ve Kürt siyasetinin gölgesinde solculuk oynayanlar özellikle CHP'ye yönelik en ağır hakaretlerde bulunurken ve haksızca ve güncel siyaseti de görmezlikten gelerek ve sadece Kürt etnisitesine alan açtıklarını sanarlarken, evet, o zamanlarda özellikle CHP'ye ve TKP'ye yönelik SİSTEMLİ düşmanlıklar içimi acıtırdı. Önümüzü, yaşanan gerçekliği nasıl göremiyorduk, gerçekten şaşırtıcıydı.

80 öncesinde fraksiyonlar arası tartışmalar bir yana gerici-faşist cepheye karşı tek vücut olabiliyorduk.

Bir de 80 sonrasındaki dağınıklığa bakın!

Sanalda bu sorunun yanıtı yoktu, hiç olmadı; hatta böyle bir soru bile gündeme gelmedi.

Ya şimdi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 13
04.11.2018- 23:57

80 öncesinde fraksiyonlar arası tartışmalar bir yana gerici-faşist cepheye karşı tek vücut olabiliyorduk.

Bir de 80 sonrasındaki dağınıklığa bakın!

Sanalda bu sorunun yanıtı yoktu, hiç olmadı; hatta böyle bir soru bile gündeme gelmedi.

Ya şimdi?


Bir üstteki yazıyı bu şekilde bitirmişim de, ortada bir SORU yok :)

Söylemek istediğim, 80 öncesinde sol saflarda bulunmak bir ölçüde kolaydı. Ama 80 sonrasında ve özellikle reel sosyalizmin çözülüp liberal basıncın arttığı 2000'li yıllarda Kürt hareketinin yükselişe geçmesiyle de sol-sosyalist saflarda yoğun bir savrulmanın ortaya çıkmasıydı. 2002 yılından bu yana AKP iktidarda ve daha en baştan ''dinci ve kinci bir nesil yaratmak'' peşinde oldukları belliydi. Cumhuriyet ve kazanımlarının işlevsiz hale getirmek ve kendi deyimleriyle ''cumhuriyet parantezini ortadan kaldırmak'' istiyorlardı. Bu konuda epey yol aldıkları da bir gerçek. ''SORU'' dediğim konu, yıllardır böyle bir gerçeklik yaşanırken liberaller ve dinci gericilerle aynı saflardaki Kürt milliyetçilerinin ardında siyaset yapmak ve CHP, TKP, ( o zamanki adıyla) İP, HKP, hatta ÖDP ve Halk Cephesi'ne muhalefet etmek ve bu gerici koroya katılarak cumhuriyete, kazanımlarına ve   Kemalizme düşmanlığı merkeze alan bir sol (!) söylem geliştirmek.

Adını da koymuşlardı; bir tarafta enternasyonalciler, diğer tarafta ulusalcılar, sosyal şovenler, neo-faşistler falan :)

Akıllarına getirmedikleri ''soru'', solcu olabilmenin bu kadar sıradan, bu kadar yüzeysel ve bu kadar ilkesiz bir duruşla mümkün olamayacağı gerçeğiydi. Ezbercilik ve kuyrukçuluk ve bir de sağlı sollu liberalizmin etkisine girmekle ne solcu olunabilir ve ne de savunulduğu gibi enternasyonalist! Bulunulan yer burjuva kozmopolitizmiydi. Hemen hepsi de meşreplerine göre gerekçeler uyduruyorlardı.

Böyle olunca 80 öncesindeki samimiyeti ara ki, bulasın.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 14
19.11.2018- 03:39

''...bak Melnur arkadaş sol örgütleri adres göstermiş öğrenmek için örgütlenmek için oraya gidin demiş ve şikayet etmiş bunlar varken niçin gitmiyorsunuz diye.'' demiş, hakkı arkadaşımız.

Doğru da söylemiş, Marksizm, bilimsel sosyalizm öğrenilecekse ve ayrıca sınıfsal mücadeleye katılmak da ihmal edilmeyecekse örgütlenmek gerek. Sosyalizm gerçekten de öncelikle bu tür yapılarda öğrenilir. Ama hakkı arkadaşın ima ettiği gibi tersi de olabilir, sadece okuma yazma öğrenmek de Marksizmi ve bilimsel sosyalizmi anlamak ve içselleştirmek açısından yeterli gelebilir. Ama bu konuda uygun olmayan örnekler olduğunu da akıldan çıkarmamak gerek.

Bir örnek verelim: Yusuf Zamir'in ''Marks Gerçekte ne dedi'' kitabındaki gereksiz söylenmiş ''eleştiridir''   sözüyle yetinip marksizmin bir eleştiriden ibaret olduğunu sürekli yinelemek tipik bir marksist bilinç(!) örneğidir. Hatta daha ileri gidip, arada bir Marksist olduğu iddia edilmesine rağmen   sınıfların varlığı, proletarya, devrim falan denildiğinde ''Marks peygamber mi?'' şeklinde atarlanmak bile sadece okuma yazmanın Marksizmi anlamak ve içselleştirmek için yeterli göründüğü bir bilinç biçimidir.

Örnekler arttırılabilir.

( Ne bereketli yermiş şu SF, ve ne marksistler, ne leninistler çıkardı içinden!)


melnur  |  Cvp:
Cevap: 15
20.11.2018- 13:21

80 öncesi ile 80 sonrası solculuk arasında bir önemli fark da, 80 öncesinde kerameti kendinden menkul bir solculuğun henüz ortaya çıkmamış olmasıydı. 12 Eylül faşizminin kitlelerde yarattığı yılgınlık ve savrulma, reel sosyalizmin çözülüşü, liberal basıncın kitleler üzerindeki basıncı bu tür bir solculuğu(!) da ortaya çıkardı. Marksist olduğunu iddia ediyor, sözümona marksizme toz kondurmuyor, anlatmaya ve açıklamaya çalıştığında söylediklerinin marksizmle hiç ilgisi yok. Ya da keskin bir leninist olduğunu söylüyor ama leninizmi ''tüfek omza'' sanıyor.

Sonrası uydur uydur yaz, söyle...

80 öncesinde bilgilerimizin yetersizliği söz konusuydu. Edinmek de o kadar kolay değildi. Ama samimiyet vardı ve kesinlikle bilmediğimiz konularda konuşmadan önce ''abiler''imizden yardım almaya çalışır, sorular sorardık. (Onlar da çoğunlukla yanıt veremezlerdi ama daha yukarılardan aldıkları bilgileri bir iki gün sonra da olsa aktarırlardı.) Şimdilerde ise böyle bir şey yok. Herkes akademisyen. İnsanlar bildiklerine inandıkları konuları elbette yazacak söyleyecek, savunacak da, bilmediğini bilmemesine rağmen, bilmediğini bilmesine rağmen bilirmiş gibi davranması anlaşılmaz bir şey. 12 eylül öncesinde bu tür şaklabanlıklar olmazdı.

Yanlış bilmek başka bir şey. Ama hiç bilmeden, başka birinin yazdığı bir yazıdan bir iki cümleyi tırtıklayarak altına üstüne bir şeyler yazarak bir konuya açıklı getirdiğini sanmak inanılmaz bir şey. Evet, 12 eylül öncesi bu tür şaklabanlıklar olmazdı. Sanıyorum, samimiyeti yitirdik. İçtenlik çoktan uzaklaştı bizden.

Hayatımıza teknolojinin girmesinin de bu samimiyetsizliğin ortaya çıkmasında rolü var.
Umarım atlatırız.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]