Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
19.04.2016- 10:26

Atları da vururlar

Alev DOĞAN


1930’lu yılların ABD’sinde işsiz, yoksul milyonlarca insandan yalnızca birisi olan Gloria Beatty, çözümü büyük para ödüllü bir dans yarışmasında bulur. Gloria’nın amacı yarışmayı kazanıp, büyük para ödülü ile hayatını kurtarmak ve Hollywood’a kapağı atmaktır.

Bu yarışma o yıllarda kitlelerin dikkatini ekonomik buhrandan başka yönlere çekmek için yapılan sayısız çılgınlıklardan sadece biridir. Gloria kendisine partner olarak film yönetmeni olma hayalleri kuran Robert Syverton’u seçer.

Bu eziyetli maraton Gloria'nın zaten dengesiz olan ruh halini iyice bozmuştur. Her geçen gün umutsuzluğu daha da artan Gloria çevresine karşı daha saldırgan olur ve partneri Robert'tan yaşadığı bu ızdıraba son vermesi için kendisini vurmasını ister.

1969 yapımı Sydney Pollack imzalı “Atları da Vururlar” yalnızca Gloria’nın değil, kapitalizmin acımasız çarkları arasında ezilen milyonlarca insanın hikayesidir bir bakıma, anlatılan senin, benim, bizim hikayemizdir.

Geçtiğimiz günlerde Cem Adrian’ın “O Ses Türkiye” için sosyal medya hesabı üzerinden kamuoyu ile paylaştığı tepki de haklı olarak “Atları da Vururlar” filmini hatırlattı bana.

Gloria’nın yaşadığı çaresizliği, sıkışmışlığı, bir iki kere tesadüfen televizyonda karşılaştığım o maratonda da görmek mümkün.

Tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı Adrian   yaşanan rezilliğe ilişkin “Müziğe aşık ruhlara umut ve ışık sunuyorsunuz. Sonra o güzel insanlar ışığa uçan kelebekler gibi sizden medet umuyorlar. Siz onları sadece yarıştırıp, karşı karşıya getirip, kırıp, döküp, tüm sevdikleri önünde kaybettirip, incitip bununla para kazanıyorsunuz. Hiçbirinin hayalleri, umutları, geçmişleri ve gelecekleri umrunuzda değil. O koltuklarda utanmazca oturup bunu yapıyorsunuz. Şu fani dünyada insanların umutlarını sömürüp, gözyaşlarıyla beslediğiniz reytinglerden kazandığınız her maddi şeyin hesabını ödemenizi diliyorum. Bu dünyada”

Ben Adrian’ın, o jüri koltuklarında oturanların ve temsil ettikleri nicelerinin, gözyaşlarıyla besledikleri reytinglerden kazandıkları her maddi şeyin hesabını vereceklerine inananlardanım. Bunun böyle olmasını dilediğimden değil inancım. İçi boş bir niyetten çok, insanca yaşanılan bir düzenin kurulması için elimden geleni yapacağımdan ve benim gibi düşünen milyonlarca insanın varlığındandır.

Bu inancı pekiştiren, dostu olduğum için müteşşekkir olduğum sevgili Deli Gaffar’ın sözleri ile bitirmek istiyorum yazımı. Benim diyen adamdan daha akıllı olan Delimiz, o maratonun gedikli jürisi Ebru Gündeş’e, AKP’yi aklamak için döktüğü gözyaşlarından sonra şöyle seslenmişti sayfasında;

“ Ebru hanım, sizin evladınızla, kocanızla ilişkiniz bizi ilgilendirmez. Sizin magazin teşhirciliğinizin hedef kitlesi zaten biz değiliz. Eskiden iyisiyle de ilgilenmezdik, şimdi kötüsüyle de ilgilenmiyoruz. Kendi kendinize istediğiniz kadar ağlayıp sızlayabilirsiniz. Ama ekmeğimize, geleceğimize, canımıza kast etmiş bir hırsızlar çetesine sempati operasyonu yapmaya kalkarsanız işler değişir. Boğazına kadar çirkefe batmış bu ülkeyi kurtarırken süpürmemiz gerekenlerden biri de sizin yıllardır ekmeğini yediğiniz kendine müslüman vicdan tüccarlığınızdır.   Kötü bir insan olduğunuz için değil, ama bu topluma yıllardır en büyük kötülükleri yapan bir düzenin en sadık parçalarından biri olduğunuz için, biz memleketi temizlerken işimize karışmayacaksınız, susacaksınız, haddinizi bileceksiniz.”

Memleketi temizlemek için kolları sıvayanlara, Cem Adrian’a, Deli Gaffar’a en içten selamlarımla…

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]