Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Maalesef BOP doğrultusunda ülkemizi bir iç savaş bekliyor. Bunu hangi süreç durdurur, bilmiyoruz ama olacak olan bu. Emperyalist ülkeler, kendi hesaplarını ülkemiz topraklarındaki kanlı çarpışma ile görecekler.

Bu konuyu tespit eden iki önemli makaleyi paylaşmak isterim.


Ufukta beliren kara felaket:

Suriye Ordusu’nun püskürttüğü, insan kasabı, Ortaçağcı caniler, öyle görünüyor ki Tayyip’in korumasında Türkiye’ye doluşacaklar


Bildiğimiz gibi, Suriye Ordusu birkaç gün önce 4 yıldan bu yana tarihi Halep şehrini elinde tutan, Türkiye’nin, daha doğrusu Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği, El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra ya da Nusra Cephesi, ya da Fetih Ordusu ağırlıklı ve önderlikli; hepsi de birbiriyle aynı yolun yolcusu olan Ortaçağcı, insanlık düşmanı Cihatçı örgütler kuşatıldı ve teslime zorlandı.

Hiçbir kaçış yolu bırakılmayan ve savaşma gücü de son derece, yaratılan tecritten dolayı, azalmış bulunan bu insan kafası kesip insan kanı içen, insan yüreği yiyen, kadınları cariyeleştirip çocukları bile katleden CIA-Pentagon Dincisi Cihatçılar, kurtuluşu teslim olmakta buldular.

Silahlarını bıraktılar, Suriye Ordusu’na teslim ettiler ve ordunun gözetiminde otobüslerle Türkiye sınırına 50 km mesafede bulunan İdlib şehrine getirildiler.

Zaten burada daha önceden yenilerek toplanmış bulunan 10.000 aynı kategorideki Ortaçağcı Cihatçı bulunmaktaydı. Şimdi, 4.500 Ortaçağcı da Halep’ten buraya getirildi. Etti sayıları 14.500.

Bu şehir, Türk Ordusu’nun da bulunduğu ve karargâh olarak kullandığı bir şehirdir. Yani Türk Askerleriyle Ortaçağcılar burada yan yanadır, iç içedir.

Rusya’nın havadan vurması, Suriye Ordusu’yla Hasan Nasrallah’ın ya da Lübnan Hizbullahı’nın savaşçılarının karadan yürümesi, savaşması ve şehri kuşatıp düşürmesiyle Türkiye’nin Suriye’deki Ortaçağcılara silah ve yeni savaşçı gönderme imkânı da ortadan büyük ölçüde kalkmış oldu.

Bu sebeple de, Suriye’de Muaviye-Yezid ya da CIA-Pentagon İslamcıları için, sonun başlangıcı gerçekleşmiş oldu. Bizce, Suriye’de hiçbir şansları kalmadı, bu insanlık düşmanı canavarların.

Beşşar Esad, son derece kararlı, moralli ve direngen bir önderdir. Halkıyla da kaynaşmış ve onun desteğini almış bir önderdir.

Ne dedi geçenlerde?

“Bir karış toprağımızı bile bu teröristlere bırakmayacağız. Tüm ülkemiz kurtulmadan, savaşımızı bitirmeyeceğiz.”

Gidiş de o yöndedir, başarıyla sürmektedir.

Suriye’de bu canavarlara yer kalmayınca, ne yapacak bunlar?

Yaşadıkları ağır hezimetin ve yıllardır süren savaşın yorgunluğu ve bitkinliğiyle kendilerini Kaçak Saraylı Reis’in koruyup kollaması altında Türkiye’ye atacaklardır. Güney illerimizden başlamak üzere, Türkiye’ye girecekler, oradan bütün şehirlerimize, kasabalarımıza yayılacaklardır.

Düşünebiliyor musunuz, karşılaşacağımız felaketi, arkadaşlar?

5 yıldan bu yana, insan kafası kesen, kadınları cariyeleştiren, çocukları esirleştiren, zaman zaman da katleden bu cellâtlar sürüsü, halkımızın arasına karışacaktır. Bir anlamda, sürü içine girmiş kurtlar gibi… Çünkü insanlıktan çıkmış, çıkarılmış, canavarlaştırılmış ve o işte ustalaşmış; ayrıca da örgütlü savaşma geleneğine sahip yaratıklardır bunlar. Ülkemiz içinde de hep örgütlü, birbirleriyle irtibatlı çalışacaklardır, yaşayacaklardır.

Ayrıca da bunlar, ağır ve hafif olmak üzere tüm savaş silahlarının kullanımını çok iyi bilmektedirler. Şartların elverdiği ölçüde hafif silahlarını da bir şekilde beraberlerinde getirmeleri zor olmayacaktır.

Tüm bunlara ilaveten, bunlar, Kaçak Saraylı Reis’in ve onun AKP’gilleri’nin koruyucu kanatları altında olacaklardır hep. Halkımızın alınteri olan kamu kaynakları ve devlet hazinesinin paraları, açık ve dolaylı yollardan bunlara sunulacaktır.

Ve de, en vahimi, Kaçak Saraylı Reis ve avanesi yani AKP’giller, iktidarının tehlikeye girmesi durumunda ya da kendisine karşı Gezi İsyanı’mız benzeri bir halk hareketiyle karşılaştığı durumlarda bu savaş tecrübesine sahip Ortaçağcı katilleri, hüloogg’cu yandaşlarıyla beraber, kullanıma sokacaktır. Zaten, Polisi, MİT’i, Jandarmayı kendi yandaşı güçler haline getirdiği için; laik, yurtsever, Mustafa Kemalci, antiemperyalist halk hareketine karşı savaşa süreceği Ortaçağcıların ne kadarının yerli, ne kadarının yabancı olduğu tespit edilemeyecektir.

Böyle bir kara tehlikenin, kara belanın ya da kara felaketin eşantiyon babında bir örneğine iki gün önce tanık olduk, arkadaşlar.

İki gün önce, şu enteresan durumla karşılaştık:

Kaçak Saraylı Reis, Halep’ten “Esed’in zulmünden kaçan masum ve mazlum bir aile” diye Suriyeli bir çiftle üç çocuğunu ağırladı, Kaçak ve de Haram Sarayı’nda. Her zaman yaptığı gibi, rolünü çok iyi oynadı. Eşiyle birlikte sevgi gülücükleri dağıttı, Suriyeli yavruları çok sevmiş gibi tavırlar sergiledi. Velhasıl, acındırdı insanlarımızı Suriyelilere.

Gerçekten de durumu bilmeyen, “Ya bakın, böylesine masum ve mazlum bir aile. Beşşar Esad Ordusu’nun saldırısı sonrasında Halep’i yani vatanlarını terk edip canlarını kurtarmak için kendilerini Türkiye’ye atmışlar.”, der. Ve bu kanıya varış da son derece normal olur.

İsterseniz, görelim bir, Kaçak Saraylı’nın Haram Sarayı’ndaki bu Suriyeli aileyle çevirdiği filmi:


Ne kadar etkileyici görüntüler, değil mi?

Hani halkımız der ya “Kâfiri bile imana getirir”, diye; işte öyle…

Fakat hepimizin bildiği gibi, çağımız iletişim çağı. Bu çağda gerçeklerin gizli kalması, hele hele uzun yıllar gizli kalması neredeyse imkânsız gibi.

Kaçak Saraylı ve eşinin Suriyeli aileyle çevirdiği bu filmin bir gün sonrasındaysa, işin aslı ortaya çıkıverdi, güm diye. Yani helvacı kabağı gibi gerçek ayan beyan, herkesçe görülüverdi. Tabiî görmek isteyen herkesçe…

Şimdi de onu görelim:


İşte, yüzyüze olduğumuz gerçek bu, arkadaşlar. Yarın Suriye’den püskürtülen bu cani güruhu, tıpkı yukarıdaki gibi, gelecekler ülkemize, karışacaklar aramıza. Hem de örgütlü olarak… Yani Caniler Çetesi olarak…

Ve de Kaçak Saraylı’nın korumasında, kollamasında ve en vahimi de kullanımında olarak…

15 Temmuz’dan bu yana, hastanelere giden arkadaşlarımız tanık olmuştur. Ben bizzat tanık oldum. Polikliniklerin önündeki en uzun kuyruklar hep rapor kuyrukları olmaktadır.

Ben bile, tahmin edemediğim için sordum; ne raporu, ehliyet filan mı, diye hemen önümdeki kısa sakallı, 30’lu yaşlardaki kişiye…

“Yok amca”, dedi, “silah ruhsatı alma raporu için burada insanlar.”

Hani bir iki ay kadar önce, Rize Valisi de yakınarak şu açıklamada bulunmuştu:

“Rize Valisi Erdoğan Bektaş, valilik bünyesindeki Köylere Hizmet Götürme Birliği’ne bağış yapılması koşuluyla silah ruhsatı vermeye başladıklarını belirterek, yoğun taleple karşılaştıklarını açıkladı. Bektaş, “Manisa’da 2 yılda verdiğim silah ruhsatının 5 katını Rize’de 3 ayda verdim” dedi.

“Rize’de uydudan ulusal yayın yapan bir televizyon kanalının canlı yayın programına katılan Vali Erdoğan Bektaş, Rize’deki silah potansiyelinden rahatsız olduğunu, kentte silah sesleri duymak istemediğini söyledi. Silahı sınırlamak gerektiğini ifade eden Bektaş, “Rize’de yaşayan herkesin silah taşıma ihtiyacı yoktur. Çocuklar mermi sesi ile yaşamamalı.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/619278/Vali_acikladi__Bagis_yapana_ruhsat_veriyoruz__silah_satislari_patladi.html)

Ruhsat almak isteyen bu insanların ezici çoğunluğu, Kaçak Saraylı’nın taraftarlarıdır, bizce.

Zaten o taraftarların önemli bir kısmı silahlanmış durumda da, yalnız ruhsatları yok. Şimdi artık ruhsata da sahip olacaklar ve silahları bellerinde dolaşacaklar aramızda.

Bu, Kaçak Saraylı’nın da talebidir aslında. Tabiî o, açıktan söyleyemez bu türden isteklerini. Yandaşlarına söyletir. Söyletti de. İşte kaşar Ortaçağcı, laiklik ve Mustafa Kemal düşmanı Abdurrahman Dilipak’ın, ki şu anda da AKP’giller’in Yeni Akit Gazetesi’nde yazmaktadır, şöyle dile getirmişti bu isteklerini:

“Dilipak: Silahı olan yanına alsın

“Abdurrahman Dilipak, askeri birliklerde hareketlilik iddialarının ortaya çıkmasının ardından çağrıda bulundu…

“Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, 2. darbe girişimi iddialarının ortaya atılmasıyla, Micro Blog Sitesi Twitter hesabı üzerinden halka silahlanın çağrısında bulundu.

“Sosyal medyada bu gece için bir yandan teyakkuz çağrısı yapılırken, gazeteci Abdurrahman Dilipak da ruhsatlı silahı olanların polisle hareket etmesini istedi.

“Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Twitter hesabı üzerinden paylaştığı mesajlarında, sokaklara çıkacak kişilere ‘tavsiyelerde’ bulundu. (http://www.timeturk.com/dilipak-silahi-olan-yanina-alsin/haber-213457)

Evet, arkadaşlar. Bu vatan millet ve halk düşmanları kendi zulüm ve vurgun düzenlerinin sarsılmakta olduğunu gördükleri anda, her türlü cinayeti işlemekten ve kartliamı yapmaktan geri durmayacaklardır.

Bunların köprüde asker başı kesmek, hele de 21 yaşında oraya “tatbikat var” denilerek komutanlarının emri ile getirilmiş bulunan bir Hava Harp Okulu öğrencisini, boynunu keserek aynı zamanda da ağzını burnunu kapatıp boğarak öldürmek çok hoşlarına gitmiştir.

Oysa o genç, melekler kadar temiz bir yüze, görünüme ve ruha sahipti. Hiç acımadan, tıpkı Suriye’deki Ortaçağcılar gibi, iki gün önce askerlerimizi yakan caniler gibi, aynı canavarlıkla, aynı ruh haliyle katletmişlerdir bu gencimizi. Üstelik de ailesi günler sonra tesadüfen görmüştür, bulmuştur, ulaşmıştır, oğullarının cesedine. Bu kez de, bu masum, mazlum, melek kalpli gencin cenazesine mezarlıkları yasaklamışlardır. Cenaze törenindeki dini görevi yerine getirecek imam bulmasını engellemişlerdir. Aile, resmi imam olmamakla birlikte, İslami ritüelleri bilen bir yakınlarının aracılığıyla çocuklarını dini vecibelere uygun biçimde defnedebilmiştir.

İsterseniz bu gencimizi de, suretinden olsun görelim bir:


Biz hep deriz ya, arkadaşlar:

Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin, Pensilvanyalı İmam’ın tarikat mensuplarının vb.’lerinin Suriye’deki ABD yetiştirmesi Cihatçılardan zerrece farkları yoktur, diye. İşte öyle…

Bunlarda da acıma hissi yok. Vicdan, merhamet yok. Bunlar da insan başı kesici, bunlar da her türlü işkenceyi, zulmü, duraksamadan yapıcı…

Beşşar Esad liderliğindeki Suriye Ordusu, önümüzdeki aylarda İdlib’in de içinde bulunduğu tüm işgal altındaki illerini kurtaracaktır, bu Cihatçı canilerden. Yani sıra İdlib’e ve benzerlerine de gelecektir.

O zaman da başta İdlib’teki 14.500 Ortaçağcı Cihatçı olmak üzere, Suriye’nin pek çok bölgesindeki Cihatçılar Türkiye’ye gelecek, getirilecektir.

Bilindiği gibi, bunların Irak’ta da artık durumları çok kötüdür. Orada da art arda ağır yenilgilere uğramaktadırlar. Bu sebeple, Suriye’dekilerin bizce bir bölümü Irak’a geçebilir, oradaki Cihatçılara destek amacıyla. Ama, büyük çoğunluğu Türkiye’ye gelmeyi tercih edecektir.

Kaçak Saraylı Reis, öyle görünüyor ki, yaptığı bunca kötülük yetmezmiş gibi, bir de böylesi ağır bir felaketle yüzyüze getirecektir halkımızı.

Onlardan başka ne beklenir ki…

Bunlar, yüz yıl daha iktidarda dursalar, yapacakları yine aynı şeydir. Yani 14 yıldan bu yana yapageldikleridir. Başka türlü davranamazlar.

Her canlı gibi onların da yapıp ettiği “cibilliyetleri iktizasıdır.” Yani doğaları gereğidir. Neylersiniz…

Ama her şeyin olduğu gibi, bunların da bir sonu olacak. Evet, olacak… Muhakkak olacak…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

24 Aralık 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı

Kaynak: http://kurtuluspartisi.org/ufukta-beliren-kara-felaket-suriye-ordusunun-puskurttugu-insan-kasabi-ortacagci-caniler-oyle-gorunuyor-ki-tayyipin-korumasinda-turkiyeye-dolusacaklar

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 1
30.12.2016- 10:26

İkinci yazı:

Yazık ki kötümser öngörümüz gerçek oluyor Tayyip’in, Suriye’den püskürtülen, çocukların bile başını kesen, canavarlaştırılmış Ortaçağcı Cihatçıları Türkiye’ye getireceği haber sitelerine düştü

Bizi izleyen arkadaşlar hatırlayacaktır: Geçen Cumartesi-24 Aralık’ta “Ufukta beliren kara felaket: Suriye Ordusu’nun püskürttüğü, insan kasabı, Ortaçağcı caniler, öyle görünüyor ki Tayyip’in korumasında Türkiye’ye doluşacaklar” başlıklı bir yazı yayımlamıştık.

Tayyip’le Emine’nin Kaçak Saray’da ağırladığı, “Halep’ten Suriye Ordusu’nun zulmü yüzünden kaçıp Türkiye’ye sığındı bu aile”, denilerek ağırladığı bir eşle üç çocuğunun görüntülerini konu etmiştik. Kaçak Saray’da “Esad zulmüne uğramış, mağdur ve mazlum” görünümlü şahsın aslında Halep’te her türden canavarlığı yapan, otomatik tüfeklerle kendi gibi caniler arasında ve evinde pozlar veren tipik bir Ortaçağcı savaşçı olduğunu konu etmiştik.

Cihatçılık günlerinin medyada yayımlanan ve onun, IŞİD’cilerden zerrece farklı olmayan bir Nusra’cı olduğunu gösteren fotoğraflarını da koymuştuk. Ve demiştik ki; Tayyip, önümüzdeki günlerde ya da aylarda Suriye Ordusu’nun Halep’ten ve İdlib’den püskürttüğü 14.500 Ortaçağcı Cihatçıyı Türkiye’ye getirip halkımızın arasına salacaktır. Ve kendi iktidarına karşı en ufak bir halk muhalefetinde silahlandırdığı hüloogg’cularıyla birlikte bunları da silahlandırıp halkımızın üzerine sürecektir, demiştik. Aradan iki gün geçti sadece. Pazartesi günü, yani 26 Aralık’ta ABC gazetesinde şu haber güm diye düştü:

“AKP, Suriye ordusunun Halep’ten kovduğu cihatçı çeteleri Türkiye’ye getiriyor!

“Suriye ordusunun Halep’i cihatçı çetelerden temizlemesinin ardından buradan İdlib’e geçen teröristler aileleriyle birlikte Türkiye’ye getirilecek.

“Suriye ordusunun aylar süren kuşatmanın ardından Halep’i kurtarmasının ardından burada bulunan cihatçılar El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin kontrolü altındaki İdlib’e geçmişti. AKP iktidarı da Kızılay ve cihatçılara yakınlığıyla bilinen İHH aracılığıyla İdlib’e geçen cihatçılar ve ailelerine Türkiye sınırında çadırkent kurmuştu.

“HALEP’TEN SONRA SIRA İDLİB’DE!

“Halep’i kurtaran Suriye ordusunun kısa bir süre içerisinde Nusra Cephesi’nin elindeki İdlib’e operasyon başlatacağı belirtiliyor. Rusya ve Suriye’nin Türkiye’nin talebi doğrultusunda şimdilik İdlib’e yönelik ağır bombardıman düzenlemediği iddia ediliyor.

“CİHATÇILAR TÜRKİYE’YE GETİRİLECEK

“Al Jazeera’den Esra Göksedef’in haberine göre, Halep’ten İdlib’e geçen cihatçılar ve aileleri yarından itibaren Türkiye’ye geçmeye başlıyor. Ailelerin barınma merkezlerine yerleştirileceği, cihatçıların ise Cerablus ve Çobanbey üzerinden El Bab’a geçerek ‘Fırat Kalkanı’ operasyonuna katılacakları belirtiliyor.

“Türkiye’nin İdlib’de ÖSO’cular ile Nusra Cephesi üyelerinin ayrıştıracağı iddia edilse de, Nusra Cephesi’nin kontrolündeki kentte bu ayrışmanın nasıl gerçekleştirileceği belirsiz.

“Bazı ÖSO’cu liderlerin Türkiye’ye geçtiği belirtilirken, İdlib’den Türkiye’ye geçecek cihatçı gruplarının arasında Halep’te 12 yaşındaki Filistinli bir çocuğu kafasını keserek katleden Nureddin Zengi Tugayı’nın yanı sıra Türkmen Mehmed Fatih, Muntasır Billah ve Sultan Murad Tugayları’nın bulunduğu belirtiliyor.” (http://www.abcgazetesi.com/akp-suriye-ordusunun-halepten-kovdugu-cihatci-ceteleri-turkiyeye-getiriyor-38280h.htm)

El Jazeera’nin haberinde, baş kesen ve her türden canavarlığı gözünü kırpmadan eden bu insanlıktan çıkarılmış CIA-Pentagon Dincisi Cihatçıların Türk Ordusu’yla birlikte El Bab’a gönderileceği söyleniyor. Fakat bu, bizce bu canavarların tümünü kesinlikle kapsamaz. Ancak az bir bölümü Türk Birliğiyle oraya yönelebilir. Çünkü onların da motivasyonu düştü artık. Suriye’de bundan böyle kendilerine bir yer olmadığını gördüler. Daha doğrusu, yaptıkları ihanetle artık orada kalamayacaklarını anladılar. Zaten, zafer umutları da yüzde yüze yakın oranda yitirilmiş oldu.

Rus Hava Kuvvetlerinin aktif vuruşları, ağır darbeler indirişleri, Suriye Ordusu’nun da karadan büyük bir güven ve heyecanla savaşıp ilerleyişi, bunların psikolojilerini darmadağın etti. Artık kaçıp canlarını kurtarmanın telaşına düşmüştür bunlar. Zaten de Suriye Ordusu’yla anlaşarak ve silahlarını tümüyle orada bırakarak Suriye Ordusu’nun tedariklediği otobüslere bindirilip onun gözetiminde gönderildiler ya da getirildiler İdlib’e.

Teslim olmuş bu Ortaçağcı güruh, artık bir daha mevzi tutup başarılı bir savaş veremez.

Kaldı ki, El Bab sonrasında da bunların tümüne yakın bir bölümünün getirileceği yer Türkiye’dir. Bunu hem Tayyip isteyecektir, hem de kendileri. Kendileri, Tayyip’in korumasında ve beslemesinde beleş bir yaşam sahibi olacaklardır. Tayyip’se, gerekli gördüğü anda, kendisi adına savaşacak, savaş deneyimine sahip, her türlü silahı kullanma tecrübesine sahip ve insan katletmeyi bir kuşu vurmak kadar ya da bir tavuğu kesmek kadar sıradan, basit bir iş olarak gören canavarlar güruhuna, ordusuna sahip olmuş olacaktır. Yani paramiliter bir güç edinmiş olacaktır.

Hep söylediğimiz gibi, Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’gilleri, vatana ihanet, savaş suçu, trilyonlarca doları bulan kamu malını iç etme gibi en ağır suçlar da dahil olmak üzere TCK’de yer alan, tanımlanan ve müeyyidesi belirlenen hemen tüm suçları onlarca, yüzlerce defa işlemiş bulunmaktadırlar.

İktidardan tekerlendikleri anda, anında çelik bilezikle tanışacaklarını ve hukuku baz alan bağımsız mahkemeler önüne çıkarılacaklarını adları gibi bilmektedirler.

Bu sebepten, bunlar işlemiş oldukları suçlar kadar, hatta daha fazlasını ve de her türdenini işleyerek iktidarda kalmaya çalışacaklardır. Onlar için siyasetteki stratejik hedef, ne olursa olsun iktidarda kalmaktır artık. İktidardan yuvarlanmak, Cehennemin Gayya Kuyusuna düşmek kadar korkutucu görünmektedir onlara.

İşte bu sebeplerden dolayı, Kaçak Saraylı Reis ve avanesi, her yolu deneyecek, her ihaneti edecek, her türden cinayeti işleyecek ama iktidarda tutunmaya çalışacaktır. İktidarını sürdürmeye uğraşacaktır.

Gezi İsyanı’mız günlerinde de aslında Tayyip, iç savaş çıkarıp isyancıları katlederek ezmeyi, sindirmeyi düşünmüş ve istemişti aslında. Bunun çok açık iki belirtisi, daha doğrusu kanıtı vardır.

Birincisi; meşhur “Kabataş yalanı”dır. O, sıradan bir yalan değildir.

Nasıl bir iddiada, daha açığı iftirada bulunmuşlardı o zaman?

“Kabataş’ta çocuk arabasındaki bebeğiyle birlikte yolun karşısına geçmeye çalışan türbanlı bacıma deri pantolonlu, başları bandanalı, belden üst yanları çıplak, 80’le 100 arası kişi saldırmıştır. Hatta bazıları, üzerine işemiştir bacımın. Bir kısmı da itip kakmıştır.”

Böylesi akıl, mantık ve vicdan ötesi bir yalan ve iftira, İblis’e bile dudak uçuklatır.

Neyi amaçlamaktadır, bu çılgın kışkırtma?

Mütedeyyin insanlarımızı edindiği ya da ele geçirdiği her türden silahla Gezi Direnişçilerinin üzerine saldırtmayı, katliamlar yaptırtmayı. Bu iftira başka hiçbir anlama gelmez.

Fakat, Kıvılcımlı Usta’nın da belirttiği gibi, bu millet, dünyanın en hoşgörülü milletidir. Bu canice planlanan ve öne sürülen iftiranın provokasyonuna gelmemiştir kesinlikle. Çünkü inanmamıştır bu iğrenç yalana.

Ayrıca da, Gezi Direnişçilerinin masumiyetini bütün önyargılarına rağmen az da olsa sezebilmiş, görebilmiştir. Onların eğer bir suçu olmuş ise, bunu polis, savcılar, mahkemeler halleder. Benim işim değil onlarla uğraşmak, diye düşünmüştür.

Tayyip bununla yetinmemiş, “Dolmabahçe Camii Yalanı”nı da öne sürmüştür. “Geziciler, Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’ne ayakkabılarıyla girmişler, orada içki içmişler, başka da kızlı erkekli oturmuşlar vs…”

Şöyleydi konuşması:

“Dolmabahçe Camii, Bezm-i Alem Camii… Ayakkabılarla camiinin içine gireceksiniz, orada içeceksiniz ve bu ülkenin dini mabedlerine karşı bu saygısızlığı yapacaksınız…

“Ne adına?

“Çevre adına…

“Camiinin müezzinini tehdit edeceksiniz, ondan sonra farklı şekilde konuşturacaksınız ve böyle bir şey olmadı…

“Ne olmadı ya, bütün görüntüler elimizde. Ve Cuma günü, arkadaşlarımız bunları görüntüleriyle vereceğiz” (https://www.youtube.com/watch?v=BmK8GzrSAQg)

Tayyip’in Cuma günü vereceklerini söyledikleri görüntüler, bildiğimiz gibi, hiç verilemedi bugüne dek. Çünkü yoktur öyle bir görüntü. Tayyip’inki bir iç savaş kışkırtmasıydı. Korkunç, kanlı bir provokasyon amaçlamasıydı, insanlarımızı birbirine kırdırma riyakârlığıydı, fitneciliğiydi.

Tayyip yalnız kalmadı, bu iftira atma ve provokasyon yapma işinde. İşte onun “Adalet Bakanı” Bekir Bozdağ da anında girdi topa. O, daha da boyutlandırdı, iğrençleştirdi fitneciliği:

“Camiye giren göstericiler, bira kutularını, sigara izmaritlerini yere attılar, kızlı erkekli uygunsuz şekilde cami içinde oturdular.” (http://everywheretaksim.net/tr/tag/bezmi-i-alem-valide-sultan-cami/)

Bunlar, sıradan işler değil, arkadaşlar. Bu aşağılık, iğrenç yalanlar, iftiralar doğrudan ve yüzde yüz kesinlikte iç savaş kışkırtıcılığıdır. Kutsal değerleri kullanarak halkı birbirine kırdırmayı hedefleyen kışkırtmalardır. Bunlardan dolayı da Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’gilleri kesinkes yargılanacaklardır.

Yine hatırlanacaktır, arkadaşlar. Cami’nin imamı ve müezzini bu iftiraları tereddütsüz ve kesin biçimde reddettiler. Hayır, dediler. Biz Müslümanız. Yalan söyleyemeyiz. O iddia edilenlerin hiçbiri olmadı camimizde. Gezici gençler, yanlış hiç bir şey yapmadılar, camimiz içinde ve dışında. Sadece yaralılarını tedavi ettiler. Bunu da sağlık görevlileri yaptı. Bu yapılan da bir ibadet yeri olan camimizin konumuna ve işlevine tümüyle uygundur…

Bildiğimiz gibi, namusluluklarından dolayı, Gerçek Müslüman oluşlarından dolayı, ya da Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’gilleri gibi Muaviye-Yezid Dincisi olmayıp Kur’an Müslümanı oluşlarından dolayı, sürüldüler bu saygıdeğer İmam ve Müezzin. Yani cezalandırıldılar, başka yerlere sürülerek.

Kabataş’ın da, aradan bir yıl civarında bir zaman geçtikten sonra, gerçek görüntüleri çıktı meydana. Yayınlandı medyada. Tayyip ve AKP’giller’in iddialarının tümüyle yalan olduğu, Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini olan “Kabataş Gelini”nin herkes gibi, önünde çocuk arabasıyla yolun bir yanından öbür yanına geçtiğini ve hiç kimsenin ona karşı herhangi bir hareketinin olmadığını en kesin biçimde ortaya koyuvermişti bu görüntü.

Ama, Kaçak Saraylı’da ve onun AKP’gilleri’nde utanacak yüz mü var…

Birkaç ay önce yine aynı yalanı tekrarlamaktan geri durmadılar. Hüloogg’cularımız yiyor bunu. Zaten amaç da bu. E, o zaman niye tekrarlamayalım, dediler herhalde…

Sadece Tayyip değil, Elif Çakır ve Halime Kökçe adlı damardan yandaş iki sözde yazar da aynı yalanı ve iftirayı tekrarlamaktan kendilerini alamadılar. Yazık…

İşte Türkiye’yi bu ruhiyattaki, bu yapıdaki insanlar yönetiyor, arkadaşlar. Felaketimiz burada. Bunlarda herhangi bir insani değer ve duygu bulamazsınız.

Acımasızdırlar, her türden iftirayı atmaktan ve kötülüğü etmekten asla çekinmezler.

İşte bu sebepten, Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’i, önce de söylediğimiz gibi, iktidarı sessiz sedasız bırakıp köşelerine çekilmeyi zinhar kabul etmeyeceklerdir. Onlar iktidara mecburdurlar. Çünkü, iktidarlarını sürdürdükleri sürece işledikleri onca suçtan kaçabileceklerdir. Çelik bilezikten ve hukuka bağlı ve bağımsız mahkemeler önüne çıkmaktan kendilerini kurtarmış olabileceklerdir. Düştükleri anda işleri bitiktir. Bunu adları gibi bilmektedirler.

Özetlersek, arkadaşlar; bunlar, işte iktidarda kalabilmek için yandaşlarını kışkırtarak çıkarttıkları bir iç savaşta Suriye’den getirdikleri eli kanlı on binlerce, hatta yüz binlerce masum insanın kanını içmiş bu insanlık dışı canavarları da yandaşlarıyla birlikte kendi saflarında halkın üzerine sürmekten asla geri durmayacaklardır. Bunda tereddüt dahi etmeyeceklerdir.

İşte böylesine bir cehennemcil karanlığa ve felakete sürüklenmiştir ülkemiz bugün, ne yazık ki. Bu cehennemden çıkış, kuşkusuz kolay olmayacaktır. Ama sonunda mutlaka çıkılacaktır.

Her zulüm sahibi gibi, her hainler topluluğu gibi, iktidarı gibi, bunların da sonları muhakkak gelecektir.

Tarihse bunları, en büyük katliamcılar, hainler, vatan millet ve halk düşmanları arasında gösterecektir. Adlarını oraya yazacaktır. Bu şimdiden kesinleşmiş durumdadır.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

29 Aralık 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı

Kaynak: http://kurtuluspartisi.org/yazik-ki-kotumser-ongorumuz-gercek-oluyor-tayyipin-suriyeden-puskurtulen-cocuklarin-bile-basini-kesen-canavarlastirilmis-ortacagci-cihatcilari-turkiyeye-getirecegi-haber

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]