Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler
16.09.2017- 09:04

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan: Bizim yolumuz farklı olacak

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, hem ülke gündemine hem de TKP'ye ilişkin merak edilen soruları yanıtladı. Okuyan, "Türkiye Komünist Partisi, ilkelerinde hiçbir aşınmaya izin vermeden, partinin siyasal ve düşünsel birikimini geriye çekmeden dilini, siyaset yapma tarzını ve toplumsal kimliğini mümkün olan en sade ve anlaşılır biçimde yeniden yapılandırıyor. Biz solda uzun süredir kabul edilmiş, alışılmış ölçeklerin dışına çıkmaya kararlıyız" diyor.

Resim Ekleme

Volkan Algan

Türkiye Komünist Partisi (TKP) 97’inci kuruluş yıldönümünü bir dizi buluşmayla kutladı. TKP üyeleri, parti sempatizanları, TKP dostu aydın, sanatçı ve siyasetçilerin de katılımıyla gerçekleşen etkinliklerde TKP’nin Türkiye siyasetindeki yeri ve görevleri konuşuldu.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, partinin kuruluş yıldönümü vesilesiyle hem etkinliklerdeki havayı ve gözlemlerini, hem de Türkiye siyasetine dair düşüncelerini Boyun Eğme dergisiyle paylaştı.

Boyun Eğme dergisinde yer alan röportajı soL okurlarıyla paylaşıyoruz:

TKP’nin 97. kuruluş yılı geride kaldı. Bu vesileyle bazı toplantılar düzenlendi. Sizin gözleminiz ne oldu bu toplantılarda?


İki tanesi dışında 10 Eylül toplantılarımızı tamamlamış olduk. Bazı genel sonuçlar çıkartmak mümkün şimdiye kadarki toplantılardan. Birincisi, Türkiye Komünist Partisi’nin düzen değişikliği talebi, mevcut toplumsal sistemde adalet, özgürlük, barış ya da demokrasi olmayacağına ilişkin vurgusunun partinin temas kurduğu yeni dostlar tarafından anlaşıldığı, benimsendiğidir. Önemli bu çünkü insanların “düzen değişikliği” iddiasını gerçekçi bulmayacağına dair bir düşünce Türkiye soluna yıllardır empoze ediliyor ve bu etkili oluyor. Ancak doğru bir dil ve tutarlı bir politik konumlanış bu sorunu, bu önyargıyı kırıyor. Toplantılarda bunu açıkça gördük.

Toplantılar bu sonucu çıkartabileceğimiz ölçeklerde mi yapıldı?


Partimiz 10 Eylül toplantılarını üye ve yakın dostlarıyla gerçekleştirdi, hedeflenen de buydu. Sosyalizmin somut ve güncel bir seçenek olarak etkisini artırması için öncelikle partiyi daha geniş kesimlere taşıyacak olanların buna mutlak olarak ikna olması gerekiyor. TKP’nin hemen yanında bu anlamda ciddi bir enerji birikmiş durumda. Bu enerjiyle birlikte daha geniş bir kesime seslenme ve o kesimi örgütleme şansımız olacak. Açıkçası henüz siyasallaşmamış ya da sol kültürün etki alanına girmemiş emekçilerin düzen değişikliği talebine ve bu talebin gerçekçiliğine ikna olmaları daha kolay. Çünkü sade bir gözle bakarsanız, stratejik derinliklerde kaybolmazsanız, mevcut düzenin can çekiştiğini, hiçbir geleceğinin olmadığını görürsünüz.

Konuşmalarda hep bu sadelik üzerinde duruldu. TKP bu sadelikle mi devam edecek?

Türkiye Komünist Partisi, ilkelerinde hiçbir aşınmaya izin vermeden, partinin siyasal ve düşünsel birikimini geriye çekmeden dilini, siyaset yapma tarzını ve toplumsal kimliğini mümkün olan en sade ve anlaşılır biçimde yeniden yapılandırıyor. Biz solda uzun süredir kabul edilmiş, alışılmış ölçeklerin dışına çıkmaya kararlıyız. 10 Eylül toplantılarında bu kararlılığı yakın dostlarımızla paylaştık. Dostlarımızın bir bölümü, küçümsenmeyecek bölümü parti üyeliği için başvuruda bulundu bu toplantıların ardından. Maksat hasıl oldu anlayacağınız. Hızlanarak devam edeceğiz.

Partinin dili ve siyaset yapma tarzını yeniden yapılandıracağız derken bunun partinin seslenme araçlarına yansıması olacak mı? Örneğin yayınlar…

Kuşkusuz. Daha somut, daha sade, daha mücadele odaklı sesleneceğiz, aynı zamanda kendi içine kapalı kavram ve ritüellerden uzak duracağız. En önemlisi seslenme kanallarımızın ölçeğinde ciddi bir büyüme olacak. Ekim başı gibi yayınlarımızın hem etkisini hem de ulaştığı insan sayısını artıracak düzenlemeleri tamamlamış olacağız.

Peki neden şimdi? TKP açısından örgütlenme her zaman temel hedef değil miydi?

Evet öyleydi ve hep öyle olacak. Öte yandan bu dönemin bazı özgünlükleri var. Olanaklar ve kısıtlar açısından.

Ne gibi?

Türkiye’de düzen dışı sol ile düzen arasında küçümsenmeyecek genişlikte bir toplumsal alan var. Bu toplumsal alanı, üç aşağı beş yukarı “Gezi kitlesi” olarak somutlamak mümkün. Belki biraz daha geniş. Mevcut sömürü düzeni bu alanı kapsamakta zorluk çekiyor ama kapsamak zorunda, kapsamayı denemek zorunda. Aslında bu genel bir sorun, birçok kapitalist ülkede düzen belli bir kesime umut vermiyor, inandırıcı olamıyor. Siyasal açıdan formüle edersek sosyal demokrasiyle komünistler arasındaki alanda boşluk var. Sorun şu ki, birçok ülkede komünist hareket bu boşluğa iddialı bir giriş yapamayacak kadar küçük.

Başka partilerin ise böyle bir iddiası yok.

Evet, tam da onu söyleyecektim. Geleneksel sosyal demokrat partiler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra o kadar sağa kaydı ki, mutsuz emekçileri, eğitilmiş genç işgücünü kandırma yeteneklerini yitirdiler. Komünist partiler ise bu alanın kapanması için yanlış stratejiler geliştirdi. Bir bölümü sosyal demokratlarla işbirliğine yöneldi, bir bölümüyse kendisi sosyal demokratlaşmaya karar verdi. Böylelikle o alanı kapatacaklarını sandılar. Böyle bir şey yok elbette. Kuşkusuz daha farklı, daha tutarlı bir konumlanış içine giren komünist partiler de var. Onlar da çeşitli denemelerle bu sorunu çözmeye çalışıyorlar. Ancak siyaset boşluk tanımaz, sosyal demokrasinin ve komünist hareketin arasına başka düzen güçleri giriyor. Bunun en “gelişkin” örnekleri Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos. Brezilya’da İşçi Partisi aynı rolü üstlendi.

Bu partilerin bu amaçla kurdurulduğunu mu söylüyorsunuz?

Bunun önemi yok. Bu amaçla kurdurulmuş olabilir, bu amaca yönlendirilmiş olabilirler. Sonuçta çok açık bir işlevleri var, bu partiler düzeni kurtarmak, düzenin devamlılığını sağlamak için misyon üstlendiler. Bu açıdan diğer düzen partilerinden hiç farkları yok.

Türkiye’ye dönecek olursak, CHP’nin bu alanı kendi başına kapatamayacağını mı düşünüyorsunuz?

Kapatamaz. İnandırıcı olmaz, bir takviye gerekiyor. Aslında dünyada sosyal demokrasiye yada düzen soluna şekil veren birkaç merkez var, bunlardan biri Alman sosyal demokrasisi, onlar da kendi dertlerini çözemedi. Alman sosyal demokrasisinin uzanamadığı alana bir düzen partisi olduğu açık olan Die Linke yerleşti. CHP hiç yapamaz, başka ekler gerekir. Bu anlamda yıllardır CHP ile HDP’yi yan yana getirmek, bakın birleştirmek demiyorum, için çaba harcanıyor. 2015’te bu çabalar yeni bir boyut kazandı, şimdi yeniden ete kemiğe bürünüyor. Bunun düzen açısından birden fazla anlamı var ama konumuza gelecek olursak, sözünü ettiğimiz toplumsal alanı sağlama almak istiyorlar. Haziran Direnişi’nde çok korktular.

CHP ile HDP’nin yakınlaşması düzen dışı sol denilen kesimde de umut yaratmışa benziyor.

Elbette, çünkü o alana bakıp, CHP ve HDP ile birlikte o alana yerleşmek istiyorlar. Bağımsız olarak o alana, düzen değişikliği talebiyle giriş yapılamayacağına ilişkin bir kanaat var. Düne kadar Türkiye solu ayrı ayrı CHP ve HDP eliyle güçlenme, onların himayesinde pozisyon tutma derdindeydi, şimdi aynı anda hem CHP hem HDP’cilik yapma imkânı elde edildi ve bayağı mutlular bundan. Bunu sadece Erdoğan’la mücadele bağlamında ele almamak gerek. Düzen bu alanı sağlama almak zorunda. Bu sermaye açısından da, emperyalizm açısından da, hatta Erdoğan açısından da zorunlu. Tarihsel bir mesele bu.

Peki TKP ne yapacak?


TKP bu alanı önemsiyor ve bu alanda belli ve kalıcı bir bölümü kendi ideolojik-siyasal hattı, hedefleri ile kaplamak istiyor. Dolayısıyla CHP ve HDP’nin kanatları altına girmek, bu yakınlaşmanın ortaya çıkaracağı sinerjiden medet ummak, arabuluculuk yapmak ya da ne bileyim düzen siyasetinin himayesinde parlamentoya girmek gündemimizde yok. Başka bir alternatif mümkün ve zorunlu.

Türkiye solunun CHP ve HDP arasındaki yakınlaşmadan mutlu olduğunu söylediniz. Bunun nedenleri ne olabilir?


Bakın Türkiye’de kökü çok eskiye dayanan bir stratejik hesap vardır solda. Bayağı da yaygındır. Kemalistlerle Kürt devrimci hareketinin ittifakı, sosyalistler bu ittifakın katalizörü olacaklar. Bu strateji bazı boyutlarıyla anlamlıydı ve her durumda devrimci bir yan taşıyordu. Şimdi bunun devrimci olmayan bir versiyonu ile karşı karşıyayız. CHP ve HDP arasındaki yakınlaşma bazı solcuları büyük bir külfetten kurtardı. Çünkü biri ya da ötekine yakınlaşma eleştiri ya da sorgulama konusu oluyordu. Bu dert bitti, herkes aynı amaç için birleşiyor, böyle bir algı yaratılıyor.

TKP?


TKP güncel hiçbir görevden kaçmaz. Bugünkü siyasi iktidarla mücadelesini sürdürüyor, kendi ilkeleriyle ve burada farklı güçlerle yan yana gelmiş olmaktan hiçbir biçimde rahatsız değil. Ancak TKP asgari müşterekler adına düzen siyasetine hiçbir biçimde eklemlenmeyecek. Türkiye’nin Syrizasına, Podemosuna, Linkesine yardım etmeyeceğiz. Tersine samimiyetle, iyi niyetle, objektif olarak düzenin boşluklarını kapatma misyonunun parçası durumuna düşen bütün dostlarımızı bu tuzaktan kurtarmaya çalışacağız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
19.09.2017- 09:10

Yeni bir yaş, yeni bir sol
Aydemir Güler



Türkiye’nin en eski partisi TKP 10 Eylül itibariyle 97 yılı geride bıraktı. Çeşitli kentlerde salon toplantılarıyla, yeni bina açılışlarıyla doğum günümüz yeni bir çağrıya vesile oldu.

Vesile değişir. Çağrımız karşılık bulana, karşılığı örgütlenene kadar sürer.

Konumuz Türkiye’de yeni bir sola ihtiyaç duyuluyor olmasıdır.

Yoksa komünistlerin örgütlenme çağrısı hiç gündemden düşmez; yalnızca çağrının bağlamı değişir. Belli bir mesafeden bakıp da “yine aynı çağrı” denmesi her durumda geçersizdir aslında. Başka ne yapılacak ki? Düzen siyaseti gücünü paradan ve onun her düzeydeki yapılanmasından alır. Reformistler, gücü bu yapılarla pazarlıkta arar. Kitle faktörü bu tür akımlar için esas değil tamamlayıcıdır sadece.

Komünistler, devrimciler için siyasetin kaynağı belli. İşçi sınıfının örgütlülüğü, halk kitlelerinin harekete geçmesi… yani; tabii ki “yine” örgütlenmeye çağıracağız.

Bu çağrı sağlıklı, doğru, yerinde bir bağlama oturtulmuşsa motive eder, başarılı olma olasılığı artar. Bu yüzden yalnızca -her zaman tekrarlanabilecek olan- örgütlenme çağrısı değil, 2017 sonbaharının bağlamı da çok önemlidir. Hatta öyle ki, sonucu soyut ve genel çağrı değil, o somut bağlam belirler.

*     *     *

Somut bağlamın birkaç veçhesi var. Bunların başta geleni AKP’nin 1923 Cumhuriyeti’ni yıkmış olmasının tarihsel bir hesaplaşma olmadan bir sonuca bağlanamayacağı gerçeğidir.

Olmuyor. Böyle bir değişim “müfredatı değiştirdim, kadroları oynattım, onu içeri attım, diğerini çıkardım, bugün Rusya’ya yarın başkasına yaslandım”la olmuyor. Bütün bu manevra ve manipülasyonlardan yeni bir düzenin, şeriatçı faşizmin kuruluşu çıkmıyor. Kriz derinleşiyor, tarihsel hesaplaşma yalnızca biraz ötelenirken daha da kaçınılmaz hale geliyor.

Türkiye’de bu hesaplaşmada taraf olacak, kendi tarafını kuracak bir sola ihtiyaç var. Şaka değil, işçi sınıfının, yoksul köylülüğün, kentli modern emekçi katmanların, kadınların, gençliğin temsil edilmediği, çıkarlarının göz ardı edildiği bir kavşağa giriyor ülke. Şaka değil, sol bu büyük çoğunluğun temsilcisi olarak taraf olma imkanına sahip.

Düzen kuramayan iktidar ehliyetini yitirir. Ancak AKP’nin rejim modelinin birçok unsuru yerli ve yabancı egemen güçlerince benimsenmektedir. Bahçeli’nin Türk faşizmi adına Erdoğan’a bağlanmasında şaşacak fazla bir şey yok. Devlet beyi de çaresiz bırakan birtakım araçlar olabilir Saray’ın arşivlerinde. Tapedir, videodur, bilemeyiz. Ama daha önemlisi politik ortaklıktır.

Kılıçdaroğlu şeriat tehlikesini sonunda görmüşse de, imam hatiplere karşı olmadığını her vesileyle söylüyorsa, dinden imandan söz etmeyi eksiltmiyorsa bunun nedeni kendisine atfedilen siyasi yetenek eksikleri değildir. O eksikler konumuz değil şu an; ama Kemal bey, daha önemlisi, Türkiye’de rejimin geçmiş dönemlere göre hayli dinselleştirilmesini kabul etmiştir.

Öcalan çocukluğunda camiye gittiğini boşuna hatırlamamış, “çözüm” süreci laf olsun diye İslam kardeşliği söylemiyle yan yana getirilmemişti.

Faşizm olmasın ama grevler alabildiğine yasaklanabilsin. Muhalefet susturulmasın ama sadece Doğan Medya eleştirebilsin. Şeriat tam olarak gelmesin ama fıtrat olsun, alın yazısı olsun…

Bu platforma dünyanın sadece büyük güçlerini değil, AKP’nin çeşitli ilişkiler kurduğu bütün bölge ülkelerini, onların sermayelerini, şeyhlerini şıhlarını da dahil edin…

Bu platformda işçi sınıfı ve halk yok. İşçi sınıfının ve halkın boşluğu ancak faşizm yoluyla imha edilerek doldurulur. O da geçici bir süre için… Lakin faşizm yoluyla imhanın kendisi zaten derin bir hesaplaşma getirir. Bu iş adım adım olmaz.

Türkiye’nin krizi büyük dünya kriziyle içinden çıkılmaz biçimde bütünleşmiştir ve herhangi bir müdahaleyle, düğüm çözülebilir gibi de görünmemektedir.

Emekçi halk cenahındaki boşluğu doldurmak için hamle yapan, yol alan bir sol; ihtiyaç budur.

*     *     *

Türkiye solu, Türk ve Kürt kollarıyla, sola bakınca görünen, geçmişten bugüne yansıyan haliyle, bu ihtiyaç ve boşlukla ilintisizdir.

Sol toplum katından bakıldığında kâh CHP’nin kâh HDP’nin peşindedir. İşin berbat tarafı aynı görüntüde, yer yer aynı aktörlerin geçmişte veya bugün AKP ile de pazarlığa açık olmalarıdır.

Dün İstanbul’da bir laiklik mitingi yapıldı. Doğası gereği sol bir mitingdi bu. Ama laiklik mitingi vesilesiyle Aleviliği İslamın bir mezhebi olarak sunmak, solun değil sağın tezidir. AKP’nin “reform mevsiminde” ilerici Aleviliği çağırdığı yer iddia edildiği gibi “Sünnilik” değildi. İslamın küçük mezhebi olmaktı, Sünni esaslı gericiliğin Alevi tamamlayıcısı olmaktı.

Kimi Alevi ileri gelenlerinin HDP aracılığıyla AKP’nin 2015 sonbaharındaki karşı-devrimci seçim hükümetinde koltuğa oturmaları ve kartvizitlerine “eski bakan” diye yazma mertebesine yükselmelerinin nedeni de kariyerizm değildir. Kariyeristtirler veya değillerdir, bilemem. Ama temsilcileri böyle olan bir sol emekçi halk boşluğuyla ilgili bir misyon üstlenemez.

Sol geriledi. 12 Eylül öncesini geçtim. Bahar Eylemlerinin, kamu emekçisi dalgasının, önce Perinçek, sonra Uras gibilerinin popülerlik kazandığı zamanların, Kürt yükselişinin, varoşlardaki kaynamanın, tabansız vekillik piyangolarının, AB demokrasisi beklentilerinin, savaş karşıtı direnişlerin, Gezi-Haziran Direnişi'nin… içerildiği bir dizi doğru ve yanlış “sol ilerleme” yaşadık. Bunların hangisi devrimciydi, hangisi işbirlikçi; oraya da girmiyorum. Sol ileri hamle noktasından geriye itildi son üç yıl içinde.

Gerileyen sol, meşrebine göre Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş’la aynı fotoğraf karesine girmeyi iş zanneder hale gelmiştir. Muhtemelen kariyeristtirler; ama sorun, solun, işçi sınıfını ve halk kitlelerini siyasete, büyük hesaplaşmaya örgütleme perspektifini ve kapasitesini tüketmiş olmasıdır.

*     *     *

Türkiye solu bu somut bağlamda eskidi ve tükendi.

Şimdi hangi dereyi ne söyleyerek kimin terkisine yapışarak geçeceği konusunda anlaşılmaz ve tutarsız hesaplar içinde su kaynatan eski solu aşmanın zamanıdır.

Bu nedenle sosyalizmin en sade hali için çağrı yapıyoruz: insan insanı sömürmeyecek, nokta. İşsizlik yasaklanacak, nokta. Kamuya din bulaştırılmayacak, nokta…

Bu nedenle sol hesapçı değil açık ve ilkeli olmalıdır.

Bu nedenle sol çok çalışkan, çok örgütçü olmalıdır.

Yaş günü vesiledir. Sol yenilenmiş haliyle ve en eski örgütüyle yeniden kurulacaktır.

Kurulmaktadır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]