Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Özgüven sorunu - Metin Çulhaoğlu


Yeri geldiğinde özeleştiri öğesine de yer veren bir “iç sohbete” ne dersiniz?

Geçen gün örgütlü bir emekçi kardeşimizle kısa sohbetimiz oldu. Söylediği şuydu:

“Sol yayın hayatında yazılanları, değerlendirmeleri okuyoruz, elbette pek çok şey öğreniyoruz. Ancak bunları başka insanlara, bizler gibi emekçi olup sola şöyle ya da böyle ilgi duyanlara aktarmakta güçlük çekiyoruz.     Öyle anahtar/kilit sözcükler, kavramlar olmalı ki konulara buralardan ve etki yaratacak şekilde girebilelim…”

Sol harekette yazı yazan bizim gibilerin ve “dışa dönük” çalışma yapan örgütlü kadroların böyle önemli bir meselesi olduğunu kim inkâr edebilir?

Evet, sorunu kabul edelim ve üzerine gidelim; ama kolay bir çözüm olamayacağını da bilerek…

***

Dönüp kendimize bakarsak, sol harekette eli kalem tutan, süreçleri çözümlemeye çalışan insanların başlıca sorunlarından biri, günümüzde siyasetin çok hızlı akması, pek çok şeyin bir anda değişebilmesidir.   Bizler de bu hızlı akışa ayak uyduralım diye adeta daldan dala konmak, o başlıktan bu başlığa geniş turlar atmak zorunda kalıyoruz.

Bir de sol cephedeki “rakiplerimize” laf yetiştirme çabasıyla aşırı polemikçiliğe yönelme, hayatı kendi polemiklerimiz ve bu polemiklerin taraflarından ibaret sayma gibi bir kusurumuz var.

Söylediğimiz, aynı zamanda bir özeleştiri olarak algılanmalıdır.

Ancak, konunun “örgütlü kadrolarla” ilgili başka yönleri de vardır.

Bu yönlerden biri, belki de en önemlisi, özgüven eksikliğidir.

“Hayatın içinde”, başkalarıyla sürekli temas halinde olan örgütlü kadrolar, eli kalem tutanların yazdıklarını okumakta, anlamakta, benimsemekte, ancak bunları bir bakıma dönüştürerek “daha kullanılır” hale getirmekte güçlük çekmektedir.

Bizce en başta özgüven eksikliğiyle ilgilidir.

***

Yeri gelmişken bir “tanıtım” işi de yapalım, umarız hoş görülür.

Çetin Altan’ın 1967 yılında yayınlanan ve ses getiren “Onlar Uyanırken” adlı kitabı Yordam Kitap tarafından geçenlerde yeniden basıldı. Kitabın başında bizim bir sunuşumuz yer alıyor. Sonra, Altan’ın o dönemde yazdıkları ve kendisine Türkiye’nin dört bir yanından gönderilmiş mektuplar geliyor…

O mektuplar okunduğunda hemen hemen hepsi emekçi olan yazarlarının 1960’lı yılların ikinci yarısında “Çetin abilerinin” yazdıklarını kendilerince dönüştürüp göğüslerini gere gere çevrelerinde kullanacak özgüvene sahip oldukları görülecektir.

Bu özgüvenin kaynağı, o dönemde Türkiye’nin ufkunda solun, sosyalizmin görülmesidir.

Bugünse gerek dünyada gerekse Türkiye’de “tek çare sosyalizm” sözü 60’lara göre çok daha fazla geçerlilik kazanmış olsa bile, bizler durumu böyle görsek bile, geniş kesimler ne yazık ki benzer bir ufka sahip değildir.   Böyle olunca eli kalem tutanlar tahlil üstüne tahlil ve polemikçiliğe meylederken “hayatın içindeki” inanmış ve örgütlü kadrolar bir tıkanma yaşamaktadır. Sosyalizme inanmışlık ve örgüte güven, siyasetin hızlı akışı ve katlanılmaz hale gelen dayatmalar sonucunda gündelik “çözümler” arayan daha geniş kesimlerin ufuksuzluğu karşısında bir noktada tıkanmakta, bu da özgüven eksikliği sorununu gündeme getirmektedir.

Bir ara değindiğimiz gibi, kolay ve peşin çözümü olmayan bir durumdur.

Eli kalem tutanlar hiç çekinmeden, “sonra ne derler” kaygısı duymadan kilit açabilecek yeni terimler, kavramlar, sözcükler arayacak, örgütlü kadrolar da “sonra abilerim ne der” kaygısı duymadan okuyup öğrendiklerini dönüştürme çabalarını sürdürecek…

Teori mi?

Çok önceleri söylenmişti: “Teori, ayrıca, kitleleri kavrar kavramaz maddi bir güç haline gelir…” (Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi).

Teori kavramlarla inşa edildiğine göre nelerin “kitleleri kavrayabileceği” üzerinde düşünmemiz gerekiyor…

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
05.12.2017- 11:06

Özgüven insanın kendine güvenme durumu olarak tanımlanıyor. Metin Çulhaoğlu özgüven eksikliğinin altını çizerken bu sorunun bir bilgi eksikliğinden kaynaklandığı konusunun üzerinde yeterince ve pek de açık bir şekilde durmuyor.

Evet, böyle bir sorunumuz var.

Sol ideoloji ve siyasetin ve bu konularda bilgilenmenin sanal ortamda ve forumlarda olamayacağını öteden beri savunuyorum. Forumlar daha çok ego tatmini içinde olan birtakım yetersiz insanların ( çoğunlukla) boy gösterdiği yerler. Buralardan bir ''sol duruş'' edinmek hemen hemen olanaksız. Ne kadar sol cahili ve kerameti kendinden menkul solculuk varsa bilimsel sosyalizmi savunanların bu forumları terketmesiyle daha da ön plana çıkar hale gelmiştir. Bu yüzden bile komünist partilere ihtiyacımız var. Yani, hem bu ülkedeki gerici düzeni değiştirmek için örgütlenmeli ve hem de ideolojik ve siyasi yönden bir donanım elde edebilmek için komünist partilerde yerimizi alabilmeliyiz.

Buraya kadar işin bir yönünü yorumlamış olabiliriz. Ama yeterli mi, partili olmak doğrudan bir sol duruş sağlıyor mu? Partileşen bir kişinin sosyalizm ve sınıf mücadelesi konusunda yeterince aydınlatıcı bir örnek olduğunu iddia edebilir miyiz?

Pek sanmıyorum. Burada bir sorun var.

Metin Çulhaoğlu buna ''özgüven sorunu'' diyor ama bence sorun biraz daha derinde yatıyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
06.12.2017- 18:41

Geçenlerde ''hepimiz akademisyen olmayacağız'' demişti, bir arkadaşım. Haklıydı. Solcuların-sosyalistlerin Marksizmi, Marksizm Leninizm'i çok üst düzeyde öğrenmeleri ve içselleştirmeleri beklenmemelidir. Marksist felsefeyi ( Diyalektik Materyalizm) temel çıktıları ile bilmesi ve sosyalist ideolojiyi genel çizgileriyle benimsemesi bence yeterlidir. Ayrıca zaman içinde daha da yetkinlik kazanabilir ve güncel siyasetle ideoloji arasındaki bağı da kurabilecek bir düzeye ulaşabilir diye düşünüyorum.

Aslında konuyu getirmek istediğim nokta, M.Çulhaoğlu'nun ''özgüven sorunu'' olarak altını çizdiği konunun bir yerde bilgi eksikliğinden kaynaklandığıdır. Kuşkusuz Marksist aydınlarımızın özellikle günceli yorumlarken daha da somutlaşması ve ''sıradan'' sempatizanın kavrayacağı bir biçimde ele alabilmesi önemli ancak, açıklanmaya çalışılan konunun bir ezber halinde alınmasının önüne geçilebilmesi için sempatizanın bazı temel konuları içselleştirmiş ve bu anlamda kavramaya hazır hale gelmesi de gerekli ve önemlidir. Sol sempatizan kitlede böyle bir eksiklik olduğunu ve böyle bir eksikliğin biraz da parti yapısından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bir başka arkadaş da, sosyalizmin ne olduğu konusunda başka birine açıklamalarda bulunurken, ''sosyalizm nedir?'' diye bir soru sormuş ve sonra sorduğu sorunun yanıtını   handiyse ''fakirlere yardım etmek'' anlamına gelecek cümlelerle vermişti.Evet, son tahlilde böyleydi belki bu durum. Ama sosyalist olmamızın nedeni ''fakirlerin yanında olmak'' olarak verilmemeli diye düşünüyorum. Böyle bir yanıt daha başta ''fakirlerle'' aramıza bir set çekmek anlamına gelebilir, böyle algılanabilirdi. Sosyalistliğimizin nedeni kapitalizmdi; kapitalizmin sömürüye dayanan bir sistem olmasıydı, doğayı ve insanı yok eden özelliğiydi...-bu yüzden sosyalisttik, başka bir dünyayı savunuyorduk, başka ve daha güzel bir dünyadan yanaydık...- o dünyada sömürü olmayacaktı, gerçek özgürlük olacaktı ve işte ancak o zaman insanın gerçek tarihi başlayacaktı...

Sol sempatizanlara olsun, işinde gücünde olan emekçi insanlarınıza olsun sol-sosyalizm çok daha nesnel ve somut açıklamalarla aktarılabilmeli. Parti üyeleri en azından böyle bir temel bilgiye ihtiyaç gösteriyor diye düşünüyorum. Böyle bir parti içi eğitim verilebilmeli, veriliyorsa tekrar tekrar üzerinden geçilmeli.   Marksist dünya görüşü ve bilimsel sosyalist ideoloji belli bir bütünlük içinde parti üyelerine verilebilmelidir. Böyle bir altyapı olmadan Marksist aydınlarımızın açıklamaları üyelerde bir karşılık bulmayacaktır, diye düşünüyorum. Bu yüzden sorunumuz ''özgüven''in biraz daha ötesinde sanıyorum.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]