Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Erkin Özalp öteden beri Türkiye solunun seçim stratejisine yaklaşımını eleştirir ve bu konuda birtakım önerilerde bulunur. Bugün İleri haber sitesinde yazdığı yazıyı da bu konuya ayırmış.   İki üç ay önce yine aynı haber sitesine yazdığı yazı da bu konudaydı. Solun seçim stratejsi...Aslında solun böyle bir seçim stratejisinin olup olmadığı da tartışmalı. ''Sosyalistler seçimleri sadece propaganda aracı olarak görürler'' yaklaşımında sıkışmış bir sol var. Bu konuda Erkin Özalp'e katılmamak mümkün değil ama, seçim stratejisi adı altında sosyalist solu yine düzen partilerinin etrafında konuşlandıracak bir önerinin de solun stratejisi olmadığının daha başta anlaşılması gerekiyor. Önce Erkin Özalp'ın iki yazısını buraya alalım, sonrasında yazıları değerlendirmeye başlayabiliriz.

Solun seçim stratejisi ne olmalı? - Erkin Özalp


Tayyip Erdoğan, normalde 2019 yılında yapılmaları gereken, ama erkene de alınabilecek olan yerel seçimler ile cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine yönelik çalışmalarını başlatalı çok oldu. Devletin tüm maddi olanakları ve baskı gücü kullanılarak, büyük olasılıkla OHAL koşulları altında, sandık hilelerine de başvurularak, AKP/Saray rejiminin beş yıl daha devam etmesi için elden gelen her şey yapılacak.

Kuşkusuz, gündemde farklı olasılıklar da var.

Örneğin, bazı sosyalistler de dâhil olmak üzere kimilerinin uzun yıllardır belirli aralıklarla yeniden saptadığı üzere, “bunlar gidici” olabilir. Tayyip Erdoğan’ın politikalarından hoşnutsuz olan emperyalistler (örneğin Rıza Sarraf davasını kullanarak ve/veya ciddi iktisadi yaptırımlara başvurarak) daha açık müdahalelerde bulunabilir. AKP bir bölünmeye doğru yol alıyor olabilir. Emperyalistlerin desteğini alan yeni bir darbe girişimi gerçekleşebilir.

Kesin olan, Tayyip Erdoğan’ın, bugüne kadar, emperyalist ülkelerin hoşnutsuzluklarına, AKP içindeki rahatsızlıklara rağmen ve “Allah’ın lütfu” olan bir darbe girişiminin yardımıyla, şaibeli bile olsalar sandık sonuçlarına yaslanarak ve yeni ittifaklar kurarak iktidarını koruyabilmiş olduğu.

Kimileri, geçmiş seçim ve referandum sonuçlarının şaibeli olmasından ve AKP/Saray rejimi altında gerçek anlamıyla demokratik seçimlerin yapılamayacağından hareketle, seçimlerden bağımsız halk örgütlenmelerinin (örneğin mevcut yönetim organlarına alternatif oluşturmaları hedeflenecek halk meclislerinin) yaratılması gerektiğini savunuyor. Ama bu tür örgütlenmelerin gerçek iktidar alternatifleri hâline gelmesi, geniş kitlelerin zaten harekete geçmiş olmasını gerektirir. Bu koşulun yokluğunda, pek fazla yaptırım güçleri bulunmayacak olan halk meclislerinin yerel dayanışma faaliyetlerinin ötesine geçmesi hiç kolay değil.

Bugünkü koşullarda, halkın AKP/Saray rejimine karşı mücadelesini örgütlemek ve bu rejimin son bulmasında halkın da önemli bir rol oynamasını sağlamak isteyenlerin, önümüzdeki seçimlerde hem sandıkların korunması hem de halkı gerçekten temsil eden adayların çıkarılması için ülke çapındaki bir çalışmayı hemen başlatması gerekiyor.

Emeğiyle geçinip onuruyla yaşayabilmeyi; ulusal ya da etnik kimliğinden, dilinden, dinsel inanç ya da inançsızlığından, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, yaşam tarzı tercihinden dolayı herhangi bir ayrımcılığa uğramamayı; çocuklarına bilimsel eğitim aldırmayı; halkın devlet yönetiminde söz sahibi olmasını; AKP iktidarı döneminde yapılan tüm yolsuzlukların ve işlenen tüm savaş suçlarının hesabının sorulmasını ve sorumluların cezalandırılmasını; OHAL’e son verilmesini, KHK’larla ve yargı kararlarıyla haksız yere tutuklanan ve hapis cezasına çarptırılan herkesin serbest bırakılmasını, haksız yere işten çıkarılan herkesin geri alınmasını, haksız uygulamaların sorumlularının cezalandırılmasını ve daha fazlasını isteyen herkesi, birlikte belirlenecek temel hedefler doğrultusunda ve karar alma süreçlerinde gerçekten eşit söz hakkı sağlayacak şekilde bir araya getirmekten söz ediyorum.

Bunun yapılmaması, rejimle mücadele görevinin, fiilen, durmadan sağa kayan CHP ile sağcı Akşener partisine emanet edilmesi anlamına gelecektir. Bu partiler de, kitlesel bir basıncın yokluğunda, kritik dönemeçlerde rejimle uzlaşmaktan çekinmeyecek, örneğin hileli seçim sonuçlarını kabullenebilecektir.

Kaybedeceğini fark eden bir AKP/Saray iktidarı, ülkeyi ciddi bir dış savaşa sokarak seçimleri belirsiz bir geleceğe ertelemeyi de düşünebilir. İktidarı böylesi bir yola başvurmaktan caydırmanın yolu da, “milli dava” demagojisine kolaylıkla teslim olabilecek olan CHP’den ve Akşener partisinden bağımsız bir halk örgütlülüğünün yaratılmasından geçiyor.

AKP/Saray rejiminin seçilmişleri bile düzmece gerekçelerle görevden alarak seçimleri anlamsızlaştırdığı ve ondan kurtulmanın tek yolunun bir halk ayaklanması olduğu da iddia edilebilir.

Ne var ki, halk, Gezi Direnişinin bir tür tekrarı olacak bir kalkışmanın sonuçsuz kalabileceğini ve bunun da rejimin işine yarayabileceğini biliyor. Kendi örgütlü gücüne güvenmeyen bir halkın ayaklanma yoluna gitmesi, bugün, Gezi Direnişi öncesinde olduğundan daha zor.

Halkın örgütlü gücü ancak somut, gerçekçi, ikna edici mücadele hedeflerinin belirlenmesi yoluyla artırılabilir. Seçimler tümüyle rafa kaldırılmış ve açık bir diktatörlük kurulmuş olsaydı, temel hedef, diktatörlüğün yıkılması ve demokratik seçimlerin yapılması olurdu. Olası bir halk ayaklanması bunu sağlamak için gerçekleşirdi.

Diğer taraftan, OHAL’i süreklileştiren AKP/Saray rejimi altında halk yararına somut kazanımlar elde etme mücadelesiyle güç biriktirmenin zorlukları ortada.

Bugün için, sandıkları korumak, muhtarlıklardan başlayarak seçimlerle gelinen her tür görev için halkçı adaylar çıkarmaya çalışmak ve bunları yaparken her tür baskıcı uygulamayla mücadele etmek, ülke ölçeğinde bağımsız bir halk örgütlenmesi yaratmanın en meşru yolu. Bunu bile engellemeye ve sonrasında halkın temsilcilerini görevden almaya çalışan bir AKP/Saray rejimi, tartışmalı sandık meşruiyetini tümüyle yitirmenin ötesinde, toplumsal dayanaklarının hiç de o kadar güçlü olmadığını göstermiş olur.

Her şey bir yana, Tayyip Erdoğan önümüzdeki seçimleri kazanmak için var gücüyle çalışmaya çoktan başlamışken, sosyalist solun kendi devrimci seçim stratejisini hızla netleştirmesi ve daha büyük bir kararlılıkla çalışmaya başlaması gerekmiyor mu?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
17.01.2018- 09:48

Solun önündeki tuzak- Erkin Özalp


Önce 7 Haziran 2015’teki genel seçim sonuçlarının fiilen yok sayılması, ardından “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz 2016 darbe girişimi bahane edilerek tek kişilik OHAL yönetimine geçiş yapılması, sonra da OHAL koşulları altında düzenlenen 16 Nisan 2017 referandumundan şaibeli bir “evet” sonucunun çıkarılması, Türkiye solunda, “bunları seçimler yoluyla alt etmek mümkün değil” düşüncesinin bir hayli güç kazanmasını sağladı.

Bu düşüncenin gücü, haklılığına dayanıyor. Saray rejiminden tek başına seçimler yoluyla kurtulmanın mümkün olmadığı konusunda AKP seçmenleri de dahil olmak üzere neredeyse herkes ikna edilebilir.

Solun önündeki tuzaksa, zaten neredeyse hep başarısızlıkla sonuçlanan seçim çalışmalarını tümüyle bir yana bırakmanın daha “devrimci” bir yaklaşım olabilirmiş gibi görünmesinde…

Günümüz koşullarında, “Türkiye’nin çok köklü bir dönüşüme uğraması şart” önermesinin nüfusun yarıya yakını tarafından doğru bulunabilecek olması, bu tuzağa düşmeyi kolaylaştırıyor.

Evet, “bizi ancak bir devrim kurtarabilir”… Peki bu devrimi kim(ler), nasıl yapacak? Mevcut sol örgütlerin her biri bu konuda iddia sahibi elbette. Ama henüz hiçbir örgüt ya da ittifak, öngörülebilir vadede bir devrime fiilen önderlik edebileceğini düşündürecek güce ulaşmış değil.

Demek ki, önce bu güce ulaşmak gerekiyor. Seçimleri tümüyle bir yana bırakacaksak, nasıl?

Birincisi, güncel siyasal tartışmalardan zaten bunalmış olan insanlara sosyalist toplum propagandası yapabiliriz. Eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin hüküm süreceği bir düzeni kim istemez? Ama sosyalist topluma ulaşmak için de bir devrim yapmak gerekiyor. Dolayısıyla aynı soruya geri dönmüş oluyoruz: Peki bu devrimi kim(ler), nasıl yapacak?

İkincisi, rejimden zarar görenler arasındaki dayanışma bağlarını güçlendirmeye çalışabiliriz. OHAL mağdurlarından taşeron işçilerine, kadınlardan Alevilere, çevre duyarlılığına sahip bireylerden topraklarını korumaya çalışan köylülere, sadece dayanışma yoluyla bile bazı kazanımlar elde edebilecek olan milyonlar yok mu? Var elbette.Dahası, solun bu potansiyeli önemsemesi, dayanışma bağlarının kurulmasına ve güçlendirilmesine katkıda bulunması gerekiyor. Ama bir devrime ne sendikalar önderlik edebilir ne de toplumun farklı kesimlerinin dayanışma örgütleri. Asıl sorun, bunların üyelerinin ortak siyasal hedefler doğrultusunda mücadele etmelerinin sağlanmasında…

Üçüncüsü, rejim karşıtlarını sokağa çağırabiliriz. Çağırmalıyız ve her fırsatta çağırıyoruz zaten. Ama Saray rejiminden tek başına sokağa çıkarak kurtulmanın da mümkün olmadığı, 2013 Gezi Direnişiyle görüldü.

Saray rejimi, yüzde 50’den fazla oy alabilmek için elinden geleni ardına koymuyor ve koymayacak. Seçim dönemine çoktan girdik. Ülkedeki her tür siyasal tartışmanın merkezinde seçimler dururken, “biz başka konularla ilgileneceğiz” diyen bir sol, kültürel bir zenginlik oluşturmaktan fazlasını istemediği mesajını vermiş olur. Sola açık toplum kesimleri Saray rejiminin bir kez daha kazanamaması için çaba harcarken “bu seçimler önemsiz” diyen bir solsa, nesnel olarak rejime hizmet eden bir güç olarak görülür.

Sormamız gerekenler şunlar: Önümüzdeki seçimleri, halkın örgütlü gücünü artırmak için nasıl kullanabiliriz? İlerici, aydınlanmacı, özgürlükçü, cumhuriyetçi ve eşitlikçi güçlerin ve bireylerin seçimlere ortak bir mücadele programıyla katılması için neler yapmalıyız? Halkın kendi adaylarını çıkarmasını ve bunun sonuç alıcı olamayacağı yerlerde belirli adaylar üzerinde uzlaşmaya varmasını nasıl sağlayabiliriz? Seçimler öncesinde, halkı, başta OHAL’in kaldırılması olmak üzere hangi talepler için mücadeleye ve bu arada sokağa çağırmalıyız? Halkın sandıkları koruması için nasıl örgütlenmeliyiz?

Eğer seçimleri düzen partilerinden bağımsız bir halk örgütlülüğü yaratmanın araçlarına dönüştürebilirsek, Saray rejiminin gasp girişimlerine etkili bir şekilde direnebilecek gücü de yaratmış oluruz.

Bunu başaramazsak, devrimi yakınlaştırmayı da başaramamış oluruz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]