Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Kürt sorunu yok mu? -   Ender HELVACIOĞLU


Bilimsel Devrim deyince aklımıza hemen Kopernik, Galilei, Kepler, Newton vs. gelir. Bu isimlere saygımız sonsuz, ama Machiavelli’in de hakkını yemeyelim. Çünkü onların astronomi ve fizikte yaptıklarının benzerini Machiavelli de siyaset bilimi alanında yapmıştır.

Galilei gerçeğe nasıl kutsal kitaplar aracılığıyla değil teleskopu aracılığıyla ulaşmayı benimsemişse, Machiavelli de “Hükümdar”a, politikaya “olması gereken”in değil “olanın/olguların” yön vermesini öğütler. Bilimsel düşüncenin başlangıç noktasıdır bu.


Resim Ekleme
N. Machiavelli

İzlenecek politika, kafalardaki şablonlara veya arzu edilenlere göre değil toplumsal olgular zemininde tespit edilir. Eğer bu bilimsel ilke göz ardı edilirse, tespit edilen politikanın er geç duvara toslaması (en azından etkisiz kalması) kaçınılmazdır.

***

Peşrevi kısa keselim ve soralım: Bu ülkede “Kürt sorunu” diye bir sorun var mıdır?

İktidar partisi AKP ile MHP, BBP, VP gibi partiler, olmadığını veya kalmadığını savunuyorlar. Onlara göre Kürt kökenli vatandaşlara bütün hakları verilmiştir, artık Kürt oldukları için herhangi bir baskıya uğramamaktadırlar. PKK ve onun yasal uzantısı HDP zor yoluyla (silahla) ezildiği zaman mesele kökten halledilmiş olacaktır

Aslında bu politika yeni değil. Öncesini bir kenara koyalım, yaklaşık 35 yıldır Türk devleti esas olarak bu politikayı uygulamaktadır. Yani bu politikanın doğru olup olmadığını tespit edebilmek için geniş bir olgu birikimine (verilere) sahibiz.

Herkes kendine açık yüreklilikle şu soruları sormalı ve yanıtını vermelidir: 1984’ten günümüze kadar geçen süre içinde Kürt sorunu (isterseniz PKK sorunu deyin) çözülmeye doğru mu gitmiştir, yoksa hâlâ Türkiye’nin siyaset gündeminin en yakıcı sorunlarından biri olmaya devam mı etmektedir?

Bu sorun başlangıçta bir Türkiye sorunu halindeyken (yani Türkiyeli dinamiklerle çözülebilecekken) günümüzde artık bir Ortadoğu (hatta dünya) sorunu haline gelmemiş midir? Yani çözüm mercii Ankara olmaktan çıkıp başta Washington olmak üzere Londra, Berlin, Paris, Moskova, Tel Aviv olmamış mıdır?

Eğer kör ve sağır değilsek, bilimsel düşüncenin ilkelerini takip ediyorsak, 35 yıl içinde bu sorunun giderek büyüdüğünü (en azından halledilemediğini) tespit edebiliriz. Demek ki izlenen ve devamı önerilen politikada bir sıkıntı var.

Bu noktada adı geçen partilerin sözcüleri, “her şey doğru yapıldı, ama ABD ve Batı bu işe el attı, PKK’yı büyüttü; sorunun halledilememesinin nedeni budur” diyebilirler. Hatta “aslında böyle bir sorun yok, emperyalistler kışkırtıyor” diyenler de çıkabilir.

Doğrudur, emperyalistler bu soruna el atmışlar, PKK’nın arkasına geçmişlerdir (PKK da bu rolü benimsemiştir). Fakat siyasal mücadelenin doğasıdır bu, herkes kendi politikasını yapar. Siyaset engebesiz bir yol değil. İzlenecek politikanın doğruluğunun kıstası, karşı güçleri zayıflatıp zayıflatmadığı ve kendini güçlendirip güçlendirmediğidir. 35 yıl sonra bu açıdan bir muhasebe yapılırsa, ortaya nasıl bir bilanço çıkmaktadır?

Kaldı ki, emperyalistler Türkiye’de “Arnavut sorunu” diye bir sorun çıkarabiliyorlar mı? “Laz Kurtuluş Örgütü” diye bir örgüt kurabiliyorlar mı? Demek ki Kürt sorununun, PKK’nın, HDP’nin ortaya çıktığı zemin sadece emperyalist müdahalelerle açıklanamaz.

Emperyalist müdahale olduğu için mi Kürt sorunu ortaya çıkmıştır, Kürt sorunu olduğu için mi emperyalist müdahaleler yaşanmaktadır? Bu soru, yazımızın başında değindiğimiz Machiavelli’in sorusuyla aynıdır. Politika niyetlerle değil, toplumsal olgular ve koşullar dikkate alınarak yapılır. Zaten emperyalistler de -kendi açılarından- bunu yapmaktadırlar.

***

Konunun sosyolojik boyutunu irdelemek belki daha berraklaştırıcı olabilir.

HDP yüzde 10-13 bandında oy alıyor. Bu oran 6-7 milyon seçmene denk düşüyor. Bundan çok daha önemlisi, Kürt kökenli vatandaşların yoğun olarak yaşadığı illerde HDP’nin oy oranı yüzde 60’lara, 80’lere kadar çıkıyor. Kısacası Kürt kökenli vatandaşlar -her türlü baskıya karşın- politik arenada seslerini hâlâ HDP aracılığıyla duyurmaktadırlar.

Bu tablo hoşumuza gider veya gitmez, ayrı konu; ama bir toplumsal olgudur. Kürt sorunu diye bir sorunun bulunduğunun ve giderek büyüdüğünün kanıtı -bütün siyasal tartışmaların ötesinde- işte bu sosyolojik tablodur.

Bu olguyu inkâr veya göz ardı ederek geçerli ve işlevli bir politika izlenemez. Politika belki bir çalım atma sanatıdır ama sosyolojiye çalım atamaz.

HDP kapatıldı ve yöneticileri içeri tıkıldı diyelim (ki geçmiş 35 yıl içinde defalarca yapıldı bu); peki, bu partiye yurt sathında oy veren 6-7 milyon insanı, daha önemlisi bir bölgenin yüzde 70-80’ini ne yapacaksınız? Diyelim ki boyun eğdiler ve sustular. Nereye kadar? Tarihte ulusal sorunların salt zor yoluyla çözüldüğü tek bir örnek yoktur (Fransız Devrimi aristokrasiye ve gericiliğe zor uygulamıştır, halklara değil).

Peki, ne yapılmalıdır, bu sorun nasıl çözüm yoluna girebilir? Şimdilik, ne savaş çığlıkları atarak ne HDP’nin (Kürt hareketinin) kuyruğuna takılarak ne de emperyalist projelerde yer alarak diyelim ve yerimiz bittiği için bu konuyu gelecek yazıya bırakalım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
24.09.2018- 21:19

Helvacıoğlu sormuş:

''Bu ülkede “Kürt sorunu” diye bir sorun var mıdır?
(...)
Herkes kendine açık yüreklilikle şu soruları sormalı ve yanıtını vermelidir: 1984’ten günümüze kadar geçen süre içinde Kürt sorunu (isterseniz PKK sorunu deyin) çözülmeye doğru mu gitmiştir, yoksa hâlâ Türkiye’nin siyaset gündeminin en yakıcı sorunlarından biri olmaya devam mı etmektedir? ''


Evet Helvacıoğlu sormuş da, sorduğu soru gerçekten de Kürt sorunu konusunda en en temel soru mu? Örnekse, Kürt sorununun çözülmeye doğru gidiyor olması ne demek? Böyle bir soru cümlesinden ne anlamalıyız? Ne olursa, neler olursa Kürt sorunu çözülmeye doğru gider?

AKP Kürt sorununu silahla çözme peşinde. Böyle bir yöntemin ülkede milliyetçiliği yükselttiği ve böyle bir ortamdan da nemalanma imkanının olduğunu fark etti. Böyle oldukça ve koşullar da pek değişmediği sürece hem içeride ve hem de sınırlarımız dışında bu yöntemi kullanmayı sürdürecektir. Helvacıoğlu'nun sorduğu soruyu bu nesnelliğin dışında ele alacaksak, Kürt sorununun çözüme doğru gidiyor olmasından ne anlaşılması gerektiği konusu bir açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu sorunun yanıtı, hem Türkiye solu ve hem de Kürt hareketi tarafından açıklıkla verilmediği kanısındayım.

Kürt hareketinin illegal bölmesinin zaman zaman dillendirdiği biçimiyle sorunun çözümü ayrı bir Kürt devleti oluşumunda yatmaktadır. Kürt hareketi hiçbir zaman ve hiçbir koşulda bu amacından vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla Helvacıoğlu'nun sorusunun   yanıtını ''evet, çözüme doğru gidiyoruz'' şeklinde vermek de pek mümkün değildir. Türkiye burjuvazisinin   ne ayrı bir devlet, ne de bir federasyon veya özerklik konusunda açılım yapma gibi bir amacı hiç olmamıştır. AKP dönem dönem böyle bir algı yaratmış ve bu algı üzerinden de oy toplamıştır. Dönem değişmiş, koşullar farklılaşmış, milliyetçiliğin getirisini gördüğünde ise bu kez silahlı mücadele ile sorunu kökünden çözme yolunu seçmiştir. Bu siyaset oya dönüşebildiği sürece de hem içeride ve hem de dışarıda hamaset üzerine kurulu bu askeri ''çözümü'' sürdürecektir.

Soruya tekrar dönecek olursak, Türkiye'de AKP veya HDP dışında başka bir partinin federasyon veya ayrı bir devlet konusunu tartışmaya bile açması düşünülemez. Böyle bir durum söz konusu bile olmayacaktır. Peki Kürt hareketinin bu olgular dışında bir iki demokratik açılımla yetinebileceği ve silah bırakarak, ülke için bir tehdit olmaktan çıkacağı mümkün müdür?

Ne o, ne o!

Bu yüzden Helvacıoğlu'nun sorusunun çok gerçekçi bir yanı da bulunmamaktadır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
30.09.2018- 04:37

Peki çözüm nedir?

Madem ki, ''ne o, ne o'' diyoruz ve madem ki, Türkiye bölmesini de içeren ayrı ve bağımsız bir Kürt devletinin bölge koşulları ve bölge dengelerinde bir karşılığı yok, o zaman, yapılması gereken şey nedir?

TKP bu sorunun yanıtını yıllar önce vermiştir ve biz sosyalistler için hem Türk ve hem de Kürt yoksulu için tek bir çözüm olabilir; o da sosyalizm! ''Kürt halkı o zamana kadar beklesin mi?'' diye yanıt verilirdi. ''Kürt halkına irade mi dayatacaksınız!'' diye çıkışırdı birileri. Aradan geçen zaman bölgede sadece Kürt halkı için değil, bütün yoksullar için gerçek çözümün ne olduğunu göstermiştir sanırım. Kapitalizm içinde hiçbir halkın özgürlüğü ve mutluluğu söz konusu olamaz. Türkiye'de Kürdü Türk'ten ayıran ve farklı bir mecrada özgürlük arayışına giren ve bunun için de ABD emperyalizmiyle içli dışlı olabilen siyasetlerin geleceği ve gerçekliği olamaz. Bu siyaset anlayışı ile Kürt halkı dahil bölgede hiçbir halka özgürlük getirilemez.

Kürt sorunu ulusal haklar da içeren bir emek sorunudur. Kürt emekçisinin sorunu Türk emekçisinin veya başka etnik kökenli emekçilerin sorunlarından soyutlanamaz. Bir ezber, değildir; doğrudur; Kürt ve Türk halkı başka hiçbir etnik kökenli yurttaşlarımızın olamadığı ölçüde et ve tırnak gibi olmuştur. Kaynaşmıştır. Bu iki halkı birbirinden ayıracak çabaların Türkiye'de karşılığı yoktur. İnat   etmek, diretmek ve sosyalizm dışında başka bir çözüm arayışına girmek en hafif deyimiyle doğru değildir; yanlıştır; Kürt halkına da, Türk halkına da düşmanlık etmektir.

Evet, çözüm sosyalizmdir ve sosyalizm dışında herhangi bir arayışın karşısına da sosyalistler çıkmalı, seslerini yükseltmeli ve irade koymalıdırlar.

Geçen yıllar sadece kaybedilen yıllar olmuştur ve şiddet temelli siyaset hem Türk ve hem de Kürt halkına ölüm ve göz yaşından başka bir şey getirmemiştir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]