Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
15.11.2018- 21:13

Daha önce MDD konusunda yazıyazdergi için bir çalışma yapılmıştı.

http://www.solpaylasim.com/k177-mdd-milli-demokratik-devrim-teorisi-.html

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 10
15.11.2018- 21:27

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Sn.sosyalist27;

MDD o dönemdeki sol fraksiyonların değil; Mihri Belli'nin önderliğini yaptığı bir anlayıştır. Ondan söz ediyoruz, en azından ben ondan söz ediyorum. Milli demokratik devrim   bir çeşit burjuva devrimdir. Önüne demokratik görevleri koyar ve ''asker sivil'' vb. tekrar etmeyeyim. Sanırım siz sonraki süreçleri anlatmaya çalışıyorsunuz. Oysa Mihri Belli'nin MDD'si 60'ların devrim anlayışıdır. Sonrasında sol fraksiyonların savundukları ile -sizin örnekleriniz üzerinden söylersek pek de ilgili yok ya da başka bir yorumu olduğunu söyleyebiliriz belki..




Sayın melnur,
Demokratik devrim meselesinin kökleri 20. yüzyılın başına kadar ulaşır ve geri kalmış üretim ilişkilerine sahip olan ülkelerde devrimin şeklinin ne olacağı konusuna odaklanır.
Bu bağlamda feodal ilişkilerin hakim olduğu ülkelerde devrimin burjuva bir karakter taşıyacağını savunup, feodalizmin tasfiyesi, kapitalizmin geliştirilmesi, emperyalizme karşı mücadele eksenini savunur.
Mihri Belli'nin MDD anlayışı o döneme ilişkin bir paradigmayı ifade eder ama demokratik devrim kavramı salt bu anlayıştan, asker-aydın-bürokrat üçgeni öncülüğünde bir devrim anlayışından ibaret değildir.
Sanırım MDD derken sizde Mihri Belli, Doğan Avcıoğlu gibi aydınların savunduğu perspektifden ifade etmeye çalıştınız kendinizce ama demokratik devrim kavramı daha kapsamlı bir muhteva içerir.

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 11
15.11.2018- 21:38

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Hatta geçen hafta çıkan bir makalesinde olduğu gibi doğrudan sınıf mücadelesini yadırgamak, sınıf kini yanlıştır gibi anlamsız ifadeler ile işçi hareketini önemsizleştirmek, değersizleştirmek gibi bir eğilim göstermektedir.

O makaleyi okumadım, linkini verirseniz yararlı olur. ( Hatta bu tür makaleleri -kim yazarsa yazsın- doğrudan foruma taşırsak üzerinde tartışma olanağı bulabiliriz.) Ama şunu söyleyebilirim bu konuda. Perincek zamanımızın devrim anlayışını burjuvazi-proletarya uzlaşmazlığı olarak görmez. (Sanırım üstteki yazılardan birinde de bu konuya değinmiş olabilirim.) Bu devrim anlayışını 19.yy.devrim anlayışı olarak niteler. 20.yy. ile birlikte devrimin yönünün Avrupa'dan Asya'ya kaydığını ve Lenin'in ezen-ezilen milletlerin yaklaşımına uygun olarak emperyalizme karşı mücadeleyle siyasal devrimin gerçekleştirilebileceğini savunur. Perincek'in devrim anlayışı özetle böyle bir şey. Doğru veya yanlışlığı bir yana ( bana göre yanlış) ama bilimsel sosyalizmle hiç ilgisi olmayan ''bir anlayış'' olduğuna da katılmıyorum.




Ezilen milletler olarak kavramlaştırılan ülkelerdeki sömürü ilişkilerini hedef almayan, sınıfsal ilişkilerden soyutlanmış, salt Avrasya ve Batı temelinde bir ayrışma fazlasıyla yapay...
Ayrıca Perinçek'in imparatorluk medeniyet ve uygarlığına yaptığı atıflara bakarsanız meseleyi artık ezilen halkların mücadelesinden ziyade bir tür uygarlık çatışması olarak gördüğünü de anlayabiliriz; https://www.aydinlik.com.tr/medeniyet-ve-imparatorluk-dogu-perincek-kose-yazilari-kasim-2018


melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
15.11.2018- 21:56

Mihri Belli'nin MDD anlayışı o döneme ilişkin bir paradigmayı ifade eder ama demokratik devrim kavramı salt bu anlayıştan, asker-aydın-bürokrat üçgeni öncülüğünde bir devrim anlayışından ibaret değildir.
Sanırım MDD derken sizde Mihri Belli, Doğan Avcıoğlu gibi aydınların savunduğu perspektifden ifade etmeye çalıştınız kendinizce ama demokratik devrim kavramı daha kapsamlı bir muhteva içerir.


MDD'nin bir burjuva demokratik devrim yorumu olduğunu söyledim zaten, baştan beri. Yoksa burjuva demokratik devrimin bir MDD olduğunu değil. Mihri Balli'nin MDD yorumu 60'lı yılların bir çeşit burjuva demokratik devrim anlayışıdır, diyelim. Perincek'in MDD'si de çok farklı değildir. Sınıfsal mücadele reddedilmiyor, yani yanlışlanmıyor. Önceliğinin olmadığı söyleniyor. Aşamacılık da zaten böyle bir şey. Sözgelimi Gökçe Fırat'ın ulusalcılık anlayışı da Perincek gibi millet-ulus önceliğini alır ama onda sınıfsal gerçekliğin reddi vardır. Marksizm o bağlamda reddedilir. Perincek'te böyle bir durum yoktur.

Bir konu daha var: Genellikle sizin verdiğiniz örneklerde proletaryanın öncülüğünden söz edilip, burjuva demkratik devrim anlayışından söz edilir. Böyle bir devrim anlayışının kendi içinde bir tutarlılığı yok. Proletaryanın öncülüğünde bir devrim gerçekleştiğinde ( Türkiye için söylüyorum) o devrimin sınıfsal niteliğinin burjuva olarak nitelenmesi de bana çok tutarlı bir yorum gelmiyor. Burjuva demokratik devrim burjuvazinin öncülüğünde gerçekleşir, bence dünyanın bu günkü   nesnelliğinde böyle bir devrime ihtiyaç gösteren ülkeler var mıdır, o da tartışılır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 13
15.11.2018- 22:06

Alıntı Çizelgesi: Sosyalist27 yazmış

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Hatta geçen hafta çıkan bir makalesinde olduğu gibi doğrudan sınıf mücadelesini yadırgamak, sınıf kini yanlıştır gibi anlamsız ifadeler ile işçi hareketini önemsizleştirmek, değersizleştirmek gibi bir eğilim göstermektedir.

O makaleyi okumadım, linkini verirseniz yararlı olur. ( Hatta bu tür makaleleri -kim yazarsa yazsın- doğrudan foruma taşırsak üzerinde tartışma olanağı bulabiliriz.) Ama şunu söyleyebilirim bu konuda. Perincek zamanımızın devrim anlayışını burjuvazi-proletarya uzlaşmazlığı olarak görmez. (Sanırım üstteki yazılardan birinde de bu konuya değinmiş olabilirim.) Bu devrim anlayışını 19.yy.devrim anlayışı olarak niteler. 20.yy. ile birlikte devrimin yönünün Avrupa'dan Asya'ya kaydığını ve Lenin'in ezen-ezilen milletlerin yaklaşımına uygun olarak emperyalizme karşı mücadeleyle siyasal devrimin gerçekleştirilebileceğini savunur. Perincek'in devrim anlayışı özetle böyle bir şey. Doğru veya yanlışlığı bir yana ( bana göre yanlış) ama bilimsel sosyalizmle hiç ilgisi olmayan ''bir anlayış'' olduğuna da katılmıyorum.




Ezilen milletler olarak kavramlaştırılan ülkelerdeki sömürü ilişkilerini hedef almayan, sınıfsal ilişkilerden soyutlanmış, salt Avrasya ve Batı temelinde bir ayrışma fazlasıyla yapay...
Ayrıca Perinçek'in imparatorluk medeniyet ve uygarlığına yaptığı atıflara bakarsanız meseleyi artık ezilen halkların mücadelesinden ziyade bir tür uygarlık çatışması olarak gördüğünü de anlayabiliriz; https://www.aydinlik.com.tr/medeniyet-ve-imparatorluk-dogu-perincek-kose-yazilari-kasim-2018





Aşamacılık zaten böyle bir şey değil mi? Önce burjuva demokratik devrim, sonra sosyalizm. Perincek'te bu önce Kemalizm ( burjuva devrimin tamamlanması) sonra sosyalizm. Mihri Belli'nin MDD'si de böyle. Önce asker, sivil aydın öncülüğünde bir devrim, feodalizmin tasfiyesi vb. sonra sosyalizm. TİP ile çatışma da zaten bu bağlamda olur. Sosyalist devrim anlayışının ya da sloganının asker zümrede tedirginlik yarattığını savunurlar. Önceliğin sosyalizm olmadığını söylerler.vb.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 14
17.11.2018- 10:49

Yine aynı sıkıntı, yine aynı yanlış tuş, upuzun yazıyı bir anda alıp götürdü. Devrimin radikal bir değişim olduğundan başlamış, sosyalist mücadelenin kapitalizmin geliştiği ve temel sınıfların ortaya çıktığı koşullarda legal bir süreç izlemek zorunda olduğuna gelmiştim :) ( Hatırlamak açısından...)

Sanırım daha sonra devam edilir.

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 15
17.11.2018- 17:35

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


Bir konu daha var: Genellikle sizin verdiğiniz örneklerde proletaryanın öncülüğünden söz edilip, burjuva demkratik devrim anlayışından söz edilir. Böyle bir devrim anlayışının kendi içinde bir tutarlılığı yok. Proletaryanın öncülüğünde bir devrim gerçekleştiğinde ( Türkiye için söylüyorum) o devrimin sınıfsal niteliğinin burjuva olarak nitelenmesi de bana çok tutarlı bir yorum gelmiyor. Burjuva demokratik devrim burjuvazinin öncülüğünde gerçekleşir, bence dünyanın bu günkü   nesnelliğinde böyle bir devrime ihtiyaç gösteren ülkeler var mıdır, o da tartışılır.[/size]



Demokratik devrimler, 1970'lere has bir fenomendi ve özünde toprak devrimini ve feodalizmin tasfiyesini amaçlayordu.
Bu da normaldi, zira o dönemde Türkiye kapitalizmin gelişmediği ve halkın çoğunluğunun kırsalda yaşadığı bir coğrafyaydı.
Fakat bugün zaten kırsal büyük oranda çözülmüş bir durumda ve buna paralel olarak feodal karakterde ilişkilerdende doğu bölgelerinde, sınırlı bir coğrafyada söz edebiliriz ancak...
Yani bugün Türkiye'de demokratik devrim olarak telakki edebileceğimiz bir devrim perspektifinin somut bir karşılığı bulunmamaktadır sizinde belirttiğiniz gibi...
Bu yüzdende zaten Perinçek'in Kemalist devrimi tamamlama ve bu tamamlanacak devrimle demokratik devrimler arasında kurmaya çalıştığı bağ bugün anlamsız kalmaktadır.
Burjuva demokratik devrimin işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleştirilmesi meselesine gelirsekte, bunu Lenin 1905 devrimi sırasında, Rusya'da kapitalizmin gelişmemiş olduğu ve bunun işçi sınıfının mücadelesini kösteklediği savı üzerinden öne sürer.
Hatta ''Rusya gibi ülkelerde işçi sınıfı, kapitalizmin gelişmemesinden çektiği sıkıntıyı, kapitalizmin gelişmesinden çekmez'' der.
Fakat Rusya'da ki burjuvazinin 20. yüzyılda, 18. yüzyılda Avrupa'da oynadığı rolü oynayamayacağını, bu sebeple radikal bir burjuva demokratik devriminin işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşebileceğini belirtir;
''Sınıf olarak burjuvazinin kapitalist toplumda tuttuğu yer, onu demokratik devrimde kaçınılmaz olarak tutarsızlığa götürmektedir. Sınıf olarak proletaryanın tuttuğu yer, onu tutarlı bir demokrat olmaya zorlar. Burjuvazi, proletaryayı güçlendirme tehlikesi yaratan demokratik ilerlemelerden korktuğu için geriye dônüktür. Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur, ama demokrasinin yardımıyla kazanacağı tüm bir dünya vardır.'' ( Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, syf :45)



Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
Aşamacılık zaten böyle bir şey değil mi? Önce burjuva demokratik devrim, sonra sosyalizm. Perincek'te bu önce Kemalizm ( burjuva devrimin tamamlanması) sonra sosyalizm. Mihri Belli'nin MDD'si de böyle. Önce asker, sivil aydın öncülüğünde bir devrim, feodalizmin tasfiyesi vb. sonra sosyalizm. TİP ile çatışma da zaten bu bağlamda olur. Sosyalist devrim anlayışının ya da sloganının asker zümrede tedirginlik yarattığını savunurlar. Önceliğin sosyalizm olmadığını söylerler.vb.



Buna katılmıyorum...
60'larda ve 70'lerde TİP'in demokratik devrimi değilde sosyalist devrimi savunması, Türkiye'de kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu savına dayanıyordu.
Dolayısıyla TİP'e göre kapitalizmin geliştirilmesi amacıyla tasfiye edilmesi öncelik taşıyan bir feodal ilişkiler ağı söz konusu değildi. ( TİP'e göre doğuda feodal ilişkiler vardı ama bu kapitalist üretim ilişkileri karşısında tali durumdaydı.)
Demokratik devrimi savunanlar ise feodal ilişkilerin varlığına dikkat çekiyor ve üretici güçlerin böylesine geri olduğu bir ülkede sosyalizmin kurulamayacağını söylüyorlardı.
Bunun için önce feodalizm tasfiye edilip, üretici güçler geliştirilmeli ve ancak bundan sonra sosyalizmin inşasından bahsedilebilirdi.
Hatta Mihri Belli bunu basitleştirmek için üzüm bağının kurulması metaforu ile anlatır ve bağın kurulacağı yerdeki çalı, çırpının temizlenmesini demokratik devrim, bağın fidelerinin ekilmesin, sulanmasını, gübrelenmesini ise sosyalist devrim olarak açıklar :)
Tabi bu o döneme ilişkin paradigmalar ve günümüz Türkiye'si sınıfsal ve üretim ilişkileri yapısı bakımından farklı bir ülke olması hasebiyle 70'lerin demokratik devrim perspektifleri günümüzü açıklama babında bir anlam ifade etmiyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 16
19.11.2018- 19:32

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Yine aynı sıkıntı, yine aynı yanlış tuş, upuzun yazıyı bir anda alıp götürdü. Devrimin radikal bir değişim olduğundan başlamış, sosyalist mücadelenin kapitalizmin geliştiği ve temel sınıfların ortaya çıktığı koşullarda legal bir süreç izlemek zorunda olduğuna gelmiştim :) ( Hatırlamak açısından...)

Sanırım daha sonra devam edilir.




Siyasal devrimin hem Marksizm ve hem de Leninizm için ''zor''u içerir. Aradaki fark, Marksizmde bu zorluğun ortaya çıkmasında proletaryanın kendiliğinden bir süreçle sınıfsal bilinç kazanacağı,( bu bakımdan kısmen de olsa determinizmden söz edilebilir; Leninizmde ise proletaryanın   kitlesel olarak tarihsel bilinci kendiliğinden edinemeyeceği bu yüzden örgüt ve öncülüğün gerekliliği vurgulanır. Ama her iki yaklaşım da iktidarın barışçıl yollarla elde edilemeyeceğini öngörür. İkinci enternasyonalde ortaya çıkan görüş ile Lenin'in savunduğu   birbirinden taban tabana zıttır. Özellikle Bernştein ve Kautsky'nin savunduğu görüş Marksizmin sağ, Lenin'in ki ise Marksizm'in sol yorumudur. Bernstein'ı dışta tutarsak, hem Kautsky ve hem de Lenin Marksizmi dışlamazlar. İkisinin de Marksizmi revizyona tuttuğu söylenebilir. Ayrıca Lenin'in yorumunun Marksizmin devrimci özüne sadık ve uygun olduğunu söylenebilir.

Şuraya gelmek istiyorum: Madem ki, hem marksizm ve hem de leninizm iktidarın elde edilmesi konusunda yöntem olarak ''ZOR''u önermektedir, bu ZOR'un karşılığı nedir? Silahlı propaganda ve silahlı mücadele mi? Emperyalist işgale karşı verilecek mücadele bağlamında mı; yoksa kitlesel bir ayaklanma yolu ile mi?

Engels'ten bu yana söylenen, her ülkenin kendi zaman ve koşullarına göre gerçekleşecek bir mücadeleyle iktidarın alınabileceğidir. ZOR her zaman için bir silahlı propaganda ve mücadele anlamına gelmemektedir.Ve hem Marks ve hem de Lenin'de kitleden kopuk bir devrim anlayışı da yoktur. Kitleyi kazanmayan, kitlenin öncüsü olmayı gerçekleştiremeyen bir hareketin girişeceği silahlı mücadele Güney Amerika modeli   fokocu anlayış örneğidir, yanlıştır ve Leninizm ile de hiç ilgisi bulunmamaktadır.



Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]