Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

07.12.2018- 08:10

Savcı böyle bir örgüt yok, ''delil bulunamadı'' dedi ve konu kapandı. Herkes evine; geçmiş geçmişte kaldı; şimdi ileriye bakma zamanı!

Öyle mi?
Bu kadar basit mi?

Aşağıya aldığım alıntıda Kemal Okuyan bu konuya değinmiş; sağlı sollu liberaller o dönemde solun aklını da ele geçirmişlerdi: ''pis ulusalcılar!'' diyorlardı, kendileri gibi Kürt hareketinin ve AKP'nin kuyruğuna takılmıyanlara! Çok ünlüydü, çok yineleniyordu;''laikçi teyzeler'' sözü!

Bülente Arınç söylemişti o zamanlar ''devlet bağırsaklarını temizliyor'' demişti.

''Erdoğan’ın cesareti her geçen gün arttı. İşte o geçen günlerden birinde gazeteler Ergenekon diye bir örgütü taşıdılar manşete. Çok fenaydı bu örgüt; Türkiye’de o ana kadarki tüm cinayetler, darbeler, katliamlar, komplolar, sabotajlar, yalan-dedikodu-iftira-eşek şakası, akla gelecek her tür musibet onun imzasını taşıyordu. Sayısız gazeteci, akademisyen, asker, bürokrat, siyasetçi, bilim insanı bu örgütün yöneticisi olarak ilan edildi.''

AKP öncülüğüne Avrupa'daki gelişmiş ülkeler gibi bir demokrasimiz olacaktı. Ergenekon ile ülkede yaşanmış ne kadar ''pislik'' varsa temizlenecek, Kürt halkı özgürleşecek, Türk halkı zenginleşecek, burjuva devrimi tamamlanarak bundan sosyalistler de yararlanacaktı. Demokrasinin gelişmesine bağlı olarak sol istediği gibi siyasi çalışma imkanı bulacaktı. Hele bir de, AKP öncülüğünde Avrupa Birliği'ne girersek değme o zaman keyfimize! Türkiye bölgede parlayan bir yıldız haline gelecekti!

Çok acılar çekiliyordu.
Çok acılar...
Çok...

Bu ülkenin daha güzel olması adına hayatı mücadeleler içinde geçmiş olan İlhan Selçuk o ilerlemiş yaşına ve hasta haline aldırılmadan gözaltına alınmıştı. Bazı basın organlarında örgütün lideri olduğu geçiyordu. Yalan makinası hiç durmadan çalıştı. Kahrından hayatını kaybetti!

Ya Türkan Saylan!
Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından biri olan bu dünya güzeli kadın akıl almaz iftiralara uğruyor; kanserli yatağında günlerce, haftalarca takibata uğruyordu.

Ya Yarbay Ali Tatar!

Uğradığı haksızlıklara dayanamıyordu. 10 günlük sorgusundan sonra serbest bırakılmış, sonra yeniden gözaltı kararı çıkmıştı. Yaşananları kabullenemiyordu. Çoğumuz akıl yitimine uğramışken, çoğumuz ise susup, sessizce geçiştirirken ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın derken o onurlu bir asker gibi çaresiz ama onurlu bir tepki veriyordu.

''Karanlığa bir nebze ışık olmak için hayatıma son veriyorum!''

Savcı ''delil bulunamadı'' dedi.
Bitti!

Çekilen acılar kaldı geriye, yaşanan ölümler, intiharlar!

Ama, şimdilerde yazılı ve görsel basında dolaşan Yarbay Ali Tatar'ın o insanın içine işleyen mektubu, o çığlık ne olacak?

''Sevgili Nilü, ailem ve beni bulan yetkililere,

Öncelikle başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dimdik tutun. Ama ben bu hukuksuzlukla yaşayamam. Belki benim ölümüm benim durumumda olanların aydınlığa çıkmalarına vesile olur.

İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil...

O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim... Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim.

Böyle bir ölüme en çok karşı çıkan insanlardan biri de benim. Ama kader böyleymiş. Hepiniz hakkınızı helal edin. Beni rahmetli babamın yanına gömün. Eşimi ve Gökçenimi size emanet ediyorum.

Kızımı ve eşimi yalnız bırakmayacağınızı, bu işin peşini bırakmayacağınızı biliyorum. Tek tesellim sizleri son bir defa, hep birlikte görmek oldu. (O sabah aile fertlerinin büyük bölümü Tatar’ın evindeydi.)

Gökçen’im derslerine çık iyi çalış. İyi çalış ve önemli yerlere gel ki, benim hesabımı sorabilesin.

Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez...

Bu şekilde giderseniz ne yönetecek ne bir ordu ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız....

Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.''



Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]