Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Bu sabah duydum '' Abdullatif Şener olayı''nı. Bilindiği gibi AKP'nin kurucularından ve sonradan istifa etmiş, parti kurmuş, olmamış ve en sonunda CHP'de karar kılarak Konya milletvekili olmuş (tu). Seçim kaybedildiğinden beri tv.lerdeki açık oturumları pek izlemiyorum Haberleri biraz takip edip sonra onu da bırakıyorum. Yılgınlık bezginlik mi bilmiyorum, belki daha sonra konuşulabilir ama, sabah Halk tv.de İsmail Küçükkaya'nın programından öğrendim Abdüllatif Şener'in seçim macerasını. İlginç de geldi. Hem eski vekilimiz açısından ve hem de CHP'nin Kılıçdaroğlu yönetimindeki ''sağa yönelişinden''.

Şöyle; sn. vekilimiz seçim öncesinde Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini defalarca beyan etmiş olmasına rağmen (nedense) seçimde, Kılıçdaroğlu tarafından aday gösterilmedinden olacak, Kılıçdaroğlu'nu desteklemediğini söylemiş. İlk turda Oğan'a vermiş, ikinci turda ''geçersiz'' oy kullanmış. ( Öyle söylüyor ama, oy verdiği sandığın ikinci turunda hiç geçersiz oy da çıkmamış Bu durumda Kılıçdaroğlu yerine Erdoğan2a oy vermiş olabilir mi? Neyse!)

Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlık koltuğuna oturmasıyla partinin adım adım sağa kaydığını söylüyorduk, söyleniyordu. Bense buna ek olarak Kılıçdaroğlu'nun siyaset konusunda deneyimsiz ve yetersiz olduğunu düşünüyordum. Kılıçdaroğlu'nun partinin başına gelmesi bir kadro hareketiyle olmamıştı. Tepeden inme diyebileceğimiz çabalar sonucu partinin başına geçmişti ve arada bir solcu olduğunu söylemesine rağmen daha çok iyi niyetli, dürüst, devlet deneyiminde deneyimli bir bürokrat ve sonuçta cumhuriyet kuşağının ilerici bir aydınıydı. Bireysel olarak laik olduğunu da söylemek mümkündü. Siyasal iktidarın ülkeyi gerici ve otokratik   bir kulvara yerleştirmek istediğini de görüyordu. CHP'nin genel başkanı olara bu sürecin önüne geçilmesinin gerektiğine de inanıyordu ama son kertede bunun nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda yetersizlik içindeydi. Partiyi tarihsel kimlik ve sorumluluğunda tutmak ve ek olarak   sosyal demokrat bir çizgiye çekmek Kılıçdaroplu'nun başarabileceği bir şey değildi. Kılıçdaroğlu ise bence çözümü de bu perspektifte görmüyordu. Bir konuşmasını hatırlıyorum, AKP'nin başarısının merkezi kendi etrafında konsolide edebilmesinden kaynaklandığını söylemişti. Merkez sağ bir parti olabilse, AKP'nin oyları bölünse CHP aldığı ve alacağı oylarla rahatlıkla birinci parti olabilirdi. İYİP'e destek vermesinin nedeni de buydu. CHP'yi sağa yöneltmesi de merkez oyları kendisine çekme düşüncesinden ileri geliyordu. Dahası Abdüllatif Şener, ve benzer sağ kökenli onlarca insanı partiye doldurması, seçilecek yerden aday göstererek parlamentoya taşıması hep bu takıntısı nedeniyleydi.

Kılıçdaroğlu artık gidici. Bu belli oldu. Yerel seçimlerde belki hala partinin başında olabilir ama, sonrasında CHP'nin başında ve siyasi tablomuzun içinde olacağını düşünmüyorum. CHP yeniden yapılanma içine girecek mi, nasıl olacak, İmamoğlu'na yasaklar gelecek mi, bilmiyorum ama CHP'yi ve düzen siyasetini belirsizlik içine sokan çok fazla soru(n) var.

CHP ve özellikle 14-28 Mayıs seçimlerindeki işlevi konusunda çok şey söylenebilir, ama CHP'nin bu ülke için önemli bir özne olduğunun altını çizmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz koşullarda CHP'siz bir siyasi tablo her şeye rağmen bana çok daha karanlık ve umutsuz bir iklim vaad etmekten öte bir şey vermiyor. HDP hala Türkiyelileşme sancıları yaşıyor. TİP dışında sosyalistler ise kendi küçük dnyalarına kendilerini hapsetmiş gibiler ve budurumdan hiç de şikayetçi değillermiş gibi bir izlenim vermekteler. Topluma umut vermenin o kadar çok uzağındalar ki.. TİP ise yolun henüz başında. Seçimlerde aldığı 1 milyona yakın oy kuşkusuz çok önemli. Ama burada tutunabilecek mi, bu başarıyı daha ileriye taşıyabilecek mi, toplumsal alandaki etki ve ilgisini daha da çoğaltacak bir atılım sergileyecek mi...-bunu bilmiyoruz. ( Bu konuda hepimizin çabasına ihtiyaç olduğu da çok açık. TİP yalnız bırakılmamalıdır.)

CHP'ye dönersek, siyasal tablonun aydınlık kesiminde bunca   sorunlu alanlar varken, bir yığın eksikli ve de yanlış yanlarına rağmen CHP'yi ötekileştirme ve hatta düşmanlaştırma çabasının çok da sağlıklı bir tavır olduğunu düşünmediğimi söylemek isterim.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
22.06.2023- 06:34

Bu ülkede olan biten hiçbir şeye şaşırmıyoruz artık, her şey olabilir, olabiliyor. Abdüllatif Şener olayı da bunlardan biri. CHP'ye katılmadan önce de ilerici bir siyasetçi olduğuna ilişkin yorumlar yapılırdı. Bir tv. programında rastlamıştım, sunucu, Erdoğan'ın en önemli özelliğinin ne olduğunu sorduğunda   o da mealen söylüyorum, maddiyata   olan eğiliminden söz etmişti. Siyasetini kişisel çıkarlarına alet ettiğinin altını çizmek istiyordu. Gelinen noktada yaptıklarının ve söylediklerinin farklı bir yanı var mı?

Reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde siyasetin sağa kaydığını görebiliyorduk. Bizde daha da ağır bir süreç yaşanmıştı. Çöküş 12 Eylül   1980 yenilgisinin üzerine gelmişti   ve ortaya çok daha ağır bir tablo çıkarmıştı. Sonuçta dünyada çok da uzun sürmeyen bu ''sağa kayış'' bizde uzadıkça uzadı ve hatta kanıksanır bir hale geldi. Sosyalist partilerimiz daha düne kadar ortada yoktu. CHP ortanın solundan merkez sağ bir partiye dönüşmüş, Kürt seçmenler ayrılıkçılık konusunda sorunlar yaşayan bir partide temsil edilir olmuş, merkez sağ ise hemen hemen ortadan kalkarak siyasetin dümeni şovenizme açık bir milliyetçilik ile dinciliğe açık bir muhafazakarlıkla temsil edilir bir hale gelmişti. Abdüllatif Şener olayı böyle bir iklimin sonucudur ve dahası siyasetin büyük fotoğrafının bir kriz içinde olduğu gerçeği de yine bu iklim ve bu süreç nedeniyledir.

Kuşkusuz değiştirilmesi gereken çok şey var.
Türkiye böyle bir iklimin dayattıklarına daha ne kadar dayanabilir?

Face'te okumuştum, önemli bir aylık bilim dergisinin başında olan bir arkadaşımız yazdığı uzunca bir yazıda bu sürecin ya bir parçalanma ya da bir devrimle nihayet bulacağını söylemişti. Aslında yaşanan ekonomik ve siyasal krizin-sürecin zorunlu olarak böyle bir sonuca yol açacağı çeşitli çevreler tarafndan dillendiriliyor. Kapitalizmin ömrünü tükettiği ve girdiği krizler sarmalında uzunca bir zaman varlığını koruyamayacağı iddia ediliyor da durum gerçekten öyle mi?

Kestirmeden yanıt verilecekse, ben bu sürecin zorunlu olarak böyle bir ikilemle sonuçlanacağı kanısında değilim.Bir kere şu kapitalizm konusunu çok hafife alıyor gibiyiz. Oysa kapitalizmin can çekiştiği evrede bile kılıktan kılığa girerek ve özel mülkiyet temelinde kendini yeniden var ederek varlığını sürdürmesi   mümkün olabiliyor ve bir anlamda çöküşe özgü dinamikler yaratarak kendini yeniden üretebiliyor. Türkiye'nin gidişatının parçalanmaya yol açması   ya da sürecin bir devrimle sonuçlanması teorik olarak elbette mümkün ama, bana daha da mümkün olarak görünen şey, eğer değişemezsek, evet, değişemez ve duruma özgü siyasetler üretemeyip bu sürecin önüne geçemezsek ülke siyasetinin giderek daha da sağa kayacağı dinciliğe bulanık bir muhafazakarlıkla, şovenizme bulanık bir milliyetçiliğin otokratik bir şemsiye altında kendine özgü bir kapitalizmi var edeceği yolundadır.

(A.Şener olayı bu yüzden çok da şaşırtıcı değil. Benzer örnekler de daha önce yaşanmıştı. Ne ilk olacak, ne de son. Süreç bu tür örnekleri önümüze koyuyor ve en alt kesimden en göz önünde olan kesimlere kadar bireysel çıkarı hemen her şeyden çok daha önemsenmesi gereken değer haline getirebiliyor. Düzen bir anlamda kendi ahlaki yapısını da -daha doğrusu ahlaksızlığı- beraberinde getiriyor.)

Şuraya gelmek istiyorum, bu sürecin önüne geçebilmek öncelikle geniş bir ittifakı gerekli kılıyor. Sadece sosyalistlerin çabalarıyla bu sürecin önüne geçebilmek mümkün olmadığı gibi kendi gündemlerimize yoğunlaşarak ve kendi çözümlerimizi öne çıkartarak bu sürecin önüne geçebilmek de mümkün değildir. Çok daha farklı siyasetlere ihtiyaç olduğu gibi çok daha farklı beraberliklere de ihtiyaç vardır. Adını nasıl koyarsak koyalım, ister ittifak veya cephe, sosyalistlerin dışında başta CHP ve HDP-YSP olmak üzere geniş bir toplumsal birliktelik sağlanmalıdır. AKP'nin iktidar olduğu 22 yıllık süreçte ülkeyi bu hale getiren ve hem siyasal ve hem de toplumsal alandaki kötü gidişe engel olamayan bizler -solcular, sosyalistler, demokratlar vb- bu kez benzer hataları yapmamalı ve bu sürece bir şekilde eklemlenmenin önüne geçebilmeliyiz.

Evet değişim şart. CHP'de de, HDP'de de...
Sadece isimlerle sınırlı olmamalıdır.
Ve sosyalistler...
Adını koyalım, TİP'e bu konuda da çok önemli bir sorumluluk düşmekte...
TİP sosyalist solda bir mihenk taşı ve çekim merkezidir.
Umuttur, güvendir.
Seçim başarısının kalıcılaşması için...
Bu karanlık gidişattan kurtulabilmek için..
Sosyalistleri de içinde bulundukları dağınıklıktan kurtarmak
ve sürece dahil edebilmek için...
TİP- Türkiye İşçi Partisi...
Başarmalıdır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]