Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Fikret Bilâ: “İktidarı değiştirme isteği yeniden canlanacak”

Seçim yenilgisinden hemen sonra CHP’de “değişim” tartışmaları başladı. Değişim talebini en güçlü şekilde dile getiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Bu tartışma devam ediyor. Bu talep ve tartışma da doğaldır. Akşener ittifaka kapıları kapayan bin konuşma yapmasına karşın siyasi gerçekler bunun mümkün olmadığını gösteriyor. İYİ Parti’nin özellikle CHP ile ittifak yapmadan kent belediye başkanlıklarını kazanması şansı yok. Bu büyükşehirlerde CHP için de geçerli.

Söyleşi: Esat AYDIN

Resim Ekleme

Tarihî önem atfedilen seçimler bitti; üzerinde tartışmalar yapıldı, yapılıyor.

Herkes kendi penceresinden baktı, bakıyor. İktidar bir yanda yeni dönemin tahkimi için kazandığı zamanda ekonomi ile sınanırken; diğer yanda geleceğe dair bir yol haritası arayanlar ve “değişim” talebinin muhatabı ana muhalefet duruyor.

Seçimler sonucunda karşımızda 20 yılı aşkın AKP iktidarının neoliberal gerici hattının radikal İslamcı ve milliyetçilikle tahkim ettiği yeni dönem pozisyonunda ülkede tüm toplumsal muhalefet unsurları için bir kez daha tehdit unsuru duruyor.

Bu yeni dönem ittifakı iktidarın son on yılın politik tutumunun katmerli yeni versiyonu gibi duruyor. AKP’nin alametifarikası olan neoliberal politikaların radikal İslamcı gericilikle birleşmesi sonucu önce çocuklar ve kadınların bundan nasibini alması ihtimali oğul Erbakan’ın açıklamalarından da okunabilir.

Tüm kazanımların birer birer eksiltildiği geçmişe, bu kez gelecekte kadınların hayatı siyasete mevzubahis ediliyor, masaya sürülen kartta “Kadınların yaşam hakkı” yazılıyor.

Mevcut rejimin bu tutumunu, siyasal pozisyonunu, muhalefetin yeni süreçteki durumunu ve olası gelişmeleri gazeteci Fikret Bilâ ile konuştuk.

Seçim sonrası çağdaş, demokrat seçmenlerde büyük bir moral bozukluğu oluştu. Belki “köprüden önce son çıkış” propagandası nedeniyle her şey bitti görüşü hâkim oldu. Siz yıllardır siyaseti izleyen bir gazeteci olarak seçim sonuçlarından sonra muhalefet açısından “her şey bitti” diyor musunuz?

14 Mayıs seçimlerinden önce iktidarın değişeceği yönündeki beklenti çok yüksekti. Bunun üç nedeni vardı. Birincisi, Millet İttifakı’nın ortak adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazandıktan sonra neler yapılacağını öne çıkaran bir kampanya izlemesi. Seçim kazanılmış gibi bir söylem kullanması. İkincisi Türkiye’nin iktidar tarafından içine sürüklendiği ağır ekonomik krizin AK Parti-MHP iktidarına sandıkta ağır bir yenilgi yaşatacağı beklentisiydi. Üçüncü neden ise iktidarın Türkiye’yi demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden bütün yetkilerin cumhurbaşkanına verildiği bir siyasi İslam devletine doğru dönüştürülmesinin hız kazanmasıydı. Bu nedenle halkın yarısından fazlasının AKP Parti’nin bu dönüşümüne karşı olduğu, yeniden Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyete, demokratik, hukuk devletini yeniden inşa etmek için iktidarı sandıkta göndereceğine olan güçlü inançtı.

Böyle tarihî bir önem atfedilen, köprüden önceki son çıkış olarak görülen seçimi muhalefetin kaybetmesi doğal olarak bir moral bozukluğuna yol açtı. Bunu doğal karşılamak gerekir.

Seçim yenilgisi yaşayan her parti ve kesimde bu her zaman olur. Bu kez daha büyük olmasının nedeni seçimin Türkiye için son çıkış olarak görülmesi ve yukarıda açıklamaya çalıştığım diğer nedenlerden kaynaklanan büyük beklentidir.

Muhalefet seçilmedi, kaybetti ve iktidarı değiştiremedi. Bu sonucun bir süre moral bozukluğuna, umutsuzluğa yol açması doğaldır; ancak kalıcı değildir. Bir süre sonra iktidarı değiştirme isteği yeniden canlanacaktır. Seçim yenilgisinin muhalefet partilerinde dalgalanmalara ve değişikliklere yol açması da doğaldır. Bir süre sonra Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesine dönüşmesine karşı olan, Atatürk cumhuriyetine kavuşmak isteyen, iktidarın gerçeklere dayanmayan kesimler kampanyasının ve devlet gücünü kullanmasının seçim sonucuna etkileri daha iyi anlaşıldıkça aktif muhalefete başlayacaktır.

“Her şey bitti demek,” siyasetin, dolayısıyla demokrasinin olağan akışına aykırıdır.

Tarihî önemde de olsa bir seçimi kaybetmek dünyanın sonu değildir. Her son yeni bir başlangıçtır.

AKP’nin özellikle büyükşehirlerdeki gerilemesi sizce sürecek mi? Muhalefet buradan mı siyaset sürdürmeli yoksa kırsala ulaşmak zorunda mı?

Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde Millet İttifakı’nı oluşturan partiler büyükşehirlerde ortak aday göstereceklerini açıklar ve birlikte hareket etmeyi başarırlarsa AK Parti büyükşehirlerde daha da gerileyecektir. Ancak muhalefet ortak aday çıkarmayı başaramaz ve ayrı ayrı aday gösterirse o zaman Cumhur İttifakı adaylarının büyükşehir belediyelerini kazanma olasılığı artar.

AK Parti’nin tabanını büyük ölçüde kent varoşları ve kırsal kesim oluşturuyor. Bu nedenle büyükşehir merkezlerinde, kıyı kentlerinde CHP ve İYİ Parti daha avantajlı. Eğer CHP ve İYİ Parti ortak aday çıkarır, kent merkezlerinin yanı sıra kent varoşları ve kırsaldaki seçmene ulaşabilirse yerel seçimleri rahat kazanır. Bu genel seçimin yarattığı moral bozukluğunu da ortadan kaldıracağı gibi iktidar değişikliği konusunda da umutları artırır.

AKP/Erdoğan kesimi seçim sonrası sessizliğe bürünmüş gibi duruyor bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunun temel nedeni yerel seçimlerin çok yakın olmasıdır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti, sürekli seçim zaferi söylemi ve gösterileri yapmayarak Millet İttifakı partilerinin ve tabanlarının yeniden bir araya gelmelerini önlemek istiyor. Bu böyle bir tutumun muhalefeti yeniden birleştirmesini, birlikte hareket etmeye yönelmesini, ortak aday çıkarma kararı almasını sağlayacak bir ortam yaratmaktan kaçınıyor.

İçerden ya da dışarıdan birçok kişi CHP’de bir değişim gerekliliği üzerinde konuşuyor. Peki, ekonomide çarkların yavaşladığı, işsizliğin arttığı; gelir dağılımda adaletsizlik olan, yoksullaştırılan ülkede değişim olacaksa nereye doğru bir değişim olmalı? CHP bu ortamdaki taleplere nasıl bir politika ile cevap vermeli?

CHP Türk siyasetine hâkim olan kimlik siyasetinin üzerine çıkmalıdır. Sosyal demokrat bir parti olarak kimsenin kimliğine, etnik veya dinî aidiyetine bakmadan sosyal demokrat politikaları öne çıkaran bir söylemi öncelemelidir. CHP, işçi ve emekçi kesimlerin partisi olmalıdır. Yoksulların yaşam koşullarının düzeltilmesi, güçlü bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması, işsizlere iş olanaklarının yaratılması, örgütsüz kesimlerin örgütlenmesi için “Toplumsal Hareket Sendikacılığı” CHP’nin temel politikalarından biri haline getirilmelidir. İşverenle toplu sözleşme pazarlığı için masaya oturma sendikacılığını aşan bir yaklaşımla toplumsal muhalefetin desteğini kazanan, onunla bütünleşen ve birlikte ortak mücadele veren sendikacılık anlayışıyla CHP, hem sendikalaşmanın yaygınlaşmasını sağlayabilir hem de neoliberal yaklaşımın acımasız sömürü düzenini bozabilir. Bu itibarla sendikalaşmanın yaygınlaştırılması, toplumsal muhalefetle bütünleştirilmesi, kooperatifleşmenin özendirilmesi ve belediyeler tarafından desteklenmesi sağlanmalıdır.

Asya ve Uzakdoğu’da başarılı örnekleri görüldüğü gibi doğrudan sendikalaşmanın zor olduğu alanlarda, sendikalar yerine sendika-kooperatif benzeri farklı örgütlenme modelleri denenmelidir.

CHP; işçi sendikaları konfederasyonları, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği ve güçbirliği yaparak kayıt dışı çalışanların örgütlenmesi amacıyla ortak çalışma yürütmelidir. Yerel yönetimlerden başlayacak değişimle kayıt dışı çalışanların kayıt içine alınması ve örgütlenmesi yaygınlaştırabilir.

CHP; mavi yakalı kol işçilerinin toplumsal hareket sendikacılığı anlayışı içinde örgütlenmelerine katkı sağlarken, sendika, sivil toplum kuruluşu ve meslek kuruluşları olarak aynı örgütlenme modellerini tercih eden beyaz yakalılarla da daha sıkı bir bağ kurmalıdır. Beyaz yakalılar CHP açısından geleceğe yönelik olarak da çok büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’nin sanayileşmesi, kentleşmesi, bilgi toplumunun gelişmesiyle paralel olarak büyüyecek olan beyaz yakalı sınıftan CHP’nin aldığı destek de büyüyecektir. Laik, çağdaş yaşamın yaygınlaşması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının, orta gelir tuzağından kurtulmanın, toplumun tarikat-cemaat ilişkilerinden ve baskısından çıkabilmesinin, bireylerin özgürleşmesinin en önemli itici gücü beyaz yakalılar olacaktır. CHP bu beyaz yakalıların temsilcilerine parti örgütü içinde yaygın ve etkin rol vermelidir.

CHP, 11 büyükşehir olmak üzere yerel yönetimlerde iktidarı büyük ölçüde üstlendiği dönemde su, elektrik ve doğalgaz gibi hizmetlerinin belediyelere devredilmesini sağlamak üzere harekete geçmelidir. CHP’li belediye başkanlarının yönettiği illerde kolektif mülkiyet tarzı olarak kooperatifçilik yaygınlaştırılmalıdır.

6’lı Masa’nın iki büyük partisi seçim sonrası bir tartışma içine girdi. CHP’de değişim isteyenler tam olarak neyi savunuyor, istemeyenler neyi savunuyor? Ortada fikrî/ideolojik bir tartışma var mı?

Seçim yenilgisinden hemen sonra CHP’de “değişim” tartışmaları başladı. Değişim talebini en güçlü şekilde dile getiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Bu tartışma devam ediyor.

Bu talep ve tartışma da doğaldır.

Bugüne kadar dile getirilen değişim talebinin amacı CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi ve yerine Ekrem İmamoğlu’nun genel başkanı olmasıdır.

Bu talebin dayanağı ise İmamoğlu’nun Erdoğan’ı İstanbul’da iki kez yenilgiye uğratan isim olması ve seçim kampanyası öncesi ve sürecinde katıldığı mitinglerde ilgi görmesi, halkla kolay iletişime geçebilmesi, dolayısıyla halkta karşılığı olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasıdır.

Bugünkü talep ve tartışmalar CHP’de lider ve kadro değişikliğiyle sınırlıdır.

Henüz ideolojik düzeyde bir değişim talebi yoktur.

CHP’de değişimin kişi değişikliği değil, ideoloji üzerine olması gerektiğini, ideolojinin güncellenmesinin bir ihtiyaç haline geldiğini, dolayısıyla kurultay öncesinde tartışmaların ve hazırlıkların ilkesel ve ideolojik boyutu da bulunmasını savunan bir kesim de var.

İYİ Parti’de Akşener’in sert çıkışı sonrası parti ne yönde konumlanacak? Akşener partiyi merkeze mi çekecek; yoksa ülkücü köklerine mi dönmek istiyor?

İYİ Parti Lideri Meral Akşener partisini merkez sağda konumlandırmayı hedeflemişti. Türk siyasetine bakıldığında buna ihtiyaç vardı. Bu nedenle doğru bir karardı. AK Parti’yi iktidara getiren ve iktidarda tutan merkez sağın dağılmış ve seçmenlerinin de bu partiye gitmiş olmasıdır.

Akşener bu amaçla zaman içinde partisinin vitrininde olan ülkücü yönleriyle tanınan isimleri arka plana aldı. Partinin vitrinine merkez sağa daha yakın isimleri getirdi.

Ancak süreç içinde partideki koyu ülkücü kadronun etkisini kıramadı. Merkez sağa doğru attığı adamlar, özellikle Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda bu kesimden gelen direnci kıramadı. Nihayet 3 Mart’ta 6’lı Masa’yı devirerek çok sert bir tepki gösterdi. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmalarının kabul edilmesiyle yeniden masaya döndü. Ancak, masayı “kumar masası” olarak niteledikten, tabanına Kılıçdaroğlu’nun adaylığının bir dayatma olduğunu söyledikten sonra, bu tutumun tabanda yarattığı tahribatı onaramadı.

Seçim sonuçları da İYİ Parti’nin yüzde 15’ler düzeyinde beklenen oyunun yüzde 10’un altında kaldığını, hatta 2018 seçimlerinden aldığı oyu bile alamadığını ortaya koydu.

Bu sonuç Akşener’in merkez sağa yerleşme amacının çok uzağına düştüğünü gösterdi.

Akşener’in partisinin kurultayında, 15 milletvekili verdiği Kılıçdaroğlu’na ömür boyu şükran duyacağını birçok kez ifade etmiş olmasına karşın bu kez “en büyük pişmanlığım” demesi 180 derecelik bir dönüştü. Kurultay konuşması ve sert çıkış İYİ Parti’yi yeniden ülkücü Türk milliyetçiliği sınırlarına çekilme mesajı olarak yorumlandı.

Yerel seçimde bazı bölgelerde ittifak bekliyor musunuz; yoksa tüm kapılar kapandı mı?

Bir de Akşener’in kongrede: “İstanbul'u HDP kazandırdı, diyenlere başarılar diliyorum" sözleri için ne diyorsunuz?


Akşener ittifaka kapıları kapayan bin konuşma yapmasına karşın siyasi gerçekler bunun mümkün olmadığını gösteriyor.

İYİ Parti’nin özellikle CHP ile ittifak yapmadan kent belediye başkanlıklarını kazanması şansı yok. Bu büyükşehirlerde CHP için de geçerli.

Eğer Akşener’in Cumhur İttifakı’na veya AK Parti’ye yanaşmak gibi bir amacı yoksa yerel seçimlerde CHP ile ittifaka girmesi olasılık dışı değildir.

Akşener “İstanbul'u HDP kazandırdı, diyenlere başarılar diliyorum" sözleriyle Millet İttifakı’na veda ettiği mesajı verdi. “Siz birlikte devam edin,” demek istedi. Ancak İstanbul Belediyesi’nin kazanılmasında CHP, İYİ Parti’nin katkısını reddeden bir söylem kullanmadı hatırladığım kadarıyla. Kılıçdaroğlu, Akşener’e ve İYİ Parti’ye karşı her zaman nazik bir üslup kullandı. Teşekkürlerini hep iletti. Bu nedenle Akşener’in çıkışı CHP’nin tutumu karşısında dayanaksız kalıyor. Akşener, Türk milliyetçi ülkücü alana dönmeye bu çıkışında özellikle CHP’yi HDP üzerinden eleştiriyor, tıpkı iktidar gibi.

DEVA, Saadet, Gelecek kesimi olası bir anayasa referandumunda, İslami öğeler anayasaya eklenmek istendiğinde AKP’ye destek olur mu? Cevap evetse CHP bu gelişmenin altından nasıl kalkar?

Millet İttifakı bir bütün olarak seçimi kaybetmiş olsa da seçimden kazançlı çıkan patiler var. CHP listelerinden seçime girdikleri için ne kadar oy aldıkları belli olmayan ancak Meclis’te temsil edilen Gelecek, DEVA, Saadet ve Demokrat Parti kazançlı çıkan partilerdir.

AK Parti’den koparak kurulan Gelecek ve DEVA partileri ile Saadet Partisi’nin bazı konularda AK Parti ile benzer düşüncelere sahip oldukları bir sır değil. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun türbanı güvenceye alan yasa teklifine karşı Erdoğan’ın anayasa güvencesi önerisine Gelecek Partisi sıcak yaklaşmıştı. Bu ve benzeri inanç esaslı anayasaya değişikliği önerilerine bu partilerin destek vermeleri olasılık dışı değil. Sağ cenahta kendisine ve partisine rakip istemeyen Erdoğan bu partileri de kendi safına çekecek öneriler getirebilir.

Ancak, bu partilerin altına imza attıkları bir de “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” var. Bu metni liderlerin katılımıyla kamuoyuna sundular. Bu uzlaşma sadece bir seçim için geçerliydi, “artık bu imzaların bir hükmü yok” diye düşünmüyorlarsa, imzalarına bağlı kalmaları beklenir. Kılıçdaroğlu’nun düşüncesi de bu yöndedir.

Oğul Erbakan’ın “14 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir, 14-15 yaşındaki çocuklar evlenebilir” açıklamasını 100. yılında cumhuriyet, kadın mücadelesi ve laiklik ekseninde nasıl değerlendiririsiniz? Yeri geldiğinde Özlem Zengin’i bile hedef alabilen bu gerici ittifakın AKP’nin yeni dönem pozisyonunda belirleyici bir hat oluşturacağını düşünüyor musunuz?

Fatih Erbakan’ın bu yaklaşımı tipik siyasal İslamcı bir yaklaşımdır. Kız çocuklarının okula gönderilmemesi, kadınların sadece evde oturup çocuk doğurmaları, eşlerinin kölesi gibi yaşamaları, sosyal hayattan tümüyle çekilmeleri, iş ve meslek sahibi olmamaları gibi… Bunun örneklerini Afganistan’da Taliban yönetiminde görüyoruz. Suudi Arabistan’da kadınların yanlarında erkek olmadan sokağa çıkabilmeleri, araba kullanıp kullanamayacakları, evden kaç kilometre uzaklaşabilecekleri tartışılıyor. Oysa Büyük Atatürk yüz yıl önce gerçekleştirdiği devrimlerle Türkiye’yi çağdaş bir devlet olarak kurmuş ve çağdaş uygarlığı da hedef göstermişti. Kadın-erkek eşitliğini savunmakla kalmamış hayata geçirmişti. Kadınların seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce düzenlenmişti. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ise Türkiye AK Parti iktidarında çok geriye gitti. Atatürk’ün devrimlerine karşı bir karşıdevrim süreci başlattı ve önemli ölçüde mesafe aldı. Bugünün Türkiye’si Atatürk’ün gösterdiği hedeflerden çok uzaklaşmış bir Türkiye’dir. Erbakan’ın seslendirdiği zihniyet bir karşıdevrim zihniyetidir.

Son olarak; geçtiğimiz hafta sonu tüm dünya, Rusya’nın büyütüp serpilmesine katkısıyla bilinen Wagner’in “isyanı” ile meşgul oldu. Kemal Kılıçdaroğlu da attığı bir tweette “Rusya’nın Wagner’i, Türkiye’nin SADAT’ıdır.” sözlerini kullandı.   Bu türden paramiliter yapıların organizasyonu devlet aygıtı içinde nasıl değerlendirirsiniz? Bir de Wagner-Putin, Erdoğan-SADAT ilişkilerini değerlendirdiğinizde Erdoğan, Putin’in yaşadığı durumu yaşayabilir mi; yoksa Erdoğan ve SADAT ilişkisi başka bir düzlemde mi değerlendirilmeli?

Güç kullanma tekeli devlete aittir. Bu nedenle devletin ordusu ve kolluk güçleri olur. Silahlı güçlerin bir şirkete ait olması kabul edilemez. Bu kapitalizmin, paranın dünyayı sürüklediği bir yapıdır. Blackwater, Wagner gibi özel silahlı güçler aslında o devletlerin aynı zamanda kirli işlerini yapan paravanlar olarak kullanılıyor. Bunu Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da gördük. Ancak belli bir güce ulaşınca da arkalarında olan devlet yönetimine ve yapısına karşı da tavır alabiliyorlar, pazarlığa oturabiliyorlar. Rusya’da yaşanan son Wagner krizi bu niteliktedir. Daha da güçlenmeleri halinde devletin silahlı kuvvetlerini de kontrol altına alabilir, yeni bir iktidar modeli geliştirebilirler.

Bu ve benzeri oluşumlar demokratik hukuk devletlerinde yer bulmaması gereken oluşumlardır. Bu tür kurumların yaygınlaşması ve etkili hale gelmesi vatan, vatan görevi, bayrak, şehit gibi kavramlarının anlamını da değiştirir. Bu nedenle kabul edilemez. Devletin ordusu olur, şirketlerin ordusu olmaz.

SADAT konusuna gelince. SADAT’ın faaliyetlerini tam olarak bilmiyoruz. Personel sayısını ve niteliklerini de bilmiyoruz. Yabancı ülkelerde askerî eğitim verdiği biliniyor. Bir de kurucusunun bir devlet kurma ideali var: Asrika Devleti. Şeriatla yönetilecek bu devletin başkentinin İstanbul olması ve dilinin de Arapça olması isteniyor. Bu hedefler demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti yerine, içinde eritileceği bir federasyon öngörüyor. Amacı bu olan bir kurumun kurucusunun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kısa bir süre önceye kadar danışmanlık yaptığı düşünülürse ileriye dönük çok ciddi sorunlar çıkabilir.

https://www.birgun.net/makale/fikret-bila-iktidari-degistirme-istegi-yeniden-canlanacak-449802

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
02.07.2023- 08:06

DEVA, Gelecek ve Saadet'ten, Erdoğan'ın '1994 planı'na karşı hamle: İttifak yerine işbirliği

6’lı masanın ortakları, Erdoğan’ın yerel seçime 1994’te olduğu gibi “muhalefeti bölerek girme planı”na yanıt verdi. DEVA, Gelecek ve Saadet partisi kurmayları, “İttifak olmasa da işbirliği devreye girebilir. Kimi yerde aday kimi yerde parti desteklenir” dedi.

Resim Ekleme

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2024 yılının mart ayında gerçekleştirilecek yerel seçimlerin, “1994 gibi milat olacağını” belirtirken 6’lı masadaki DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi’nden (SP) “işbirliği” çıkışı geldi.

Üç parti de yerel seçimlerde 14 ve 28 Mayıs genel seçimlerinde olduğu gibi “bir ittifakın oluşmayabileceğini” belirtirken büyükşehirler, iller, ilçeler ve beldeler özelinde muhalefet cephesinin “işbirliği ve dirsek teması modelinin devreye girebileceğini” vurguluyor. Aksi takdirde, Erdoğan’ın söz ettiği 1994 seçimlerinin bir benzerinin 2024’teki seçimlerde de yaşanabileceğine dikkat çekiliyor.

Resim Ekleme

‘OYUNA GELMEYELİM’
Cumhuriyet, DEVA, Gelecek ve SP temsilcilerine “partilerinin yerel seçimlere ilişkin yaklaşımlarını” sordu. Açıklamalar şöyle:  

Gelecek Partisi Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı Selçuk Özdağ: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 6 siyasi parti, yüzde 50+1 koşulu olduğu için bir araya geldi. Yerel seçimlerde ise en çok oyu alan kişi, belediye başkanı seçilecek. Bazı il, ilçe ve beldelerde partiler, bazılarında şahıslar, bazılarında ise hem parti hem de şahıslar güçlüdür. Muhalefet, ilçe ilçe, il il, belde belde şimdiden hazırlığını yapmalı. Bloklar doğru kurulmalı. Erdoğan, şunu söylüyor; ‘Muhalefet parçalansın, yerel seçimlerde blokları doğru kurmasın. Ben buradan çıkarım; bunların iç kavgalarından yararlanırım.’ Muhalefet partileri özeleştirilerini hızlıca yapmalı, hesaplaşmasını ise seçim sonrasına bırakmalı. ‘Erdoğan’ın oyununa’ gelinmemeli. Biz bölünmeyeceğiz, kavga etmeyeceğiz. Gelecek Partisi olarak muhalefetin işbirliğinden yanayız. Muhalefet eğer 2019’da kazandığı belediyelere yenilerini ekleyemezse Türkiye’de bir daha muhalefet diye bir şey kalmaz. Konya, Balıkesir, Amasya, Samsun, Zonguldak gibi illeri de almalıyız.

‘ANLAYIŞ BİRLİĞİ SÜRÜYOR’
Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın: Bir bütün olmasa bile muhalefet çeşitli yerlerde, çeşitli büyükşehir, il, ilçe ya da beldelerde seçim işbirliği ve teması halinde seçime girecektir. Her ne kadar Millet İttifakı’nın ittifak hali 28 Mayıs itibarıyla bitmiş olsa da Türkiye’nin ortak sorunlarına ilişkin anlayış birliği devam etmektedir. Bu durumun yerel seçimlerde nereye evrileceğini söylemek şimdiden mümkün değil ama anlayış birliği devam ediyor.

‘AYRI HAREKET ZARAR’
DEVA Partisi Seçim İşleri Başkanı İdris Şahin: Erdoğan’ın 1994 seçimleri hususu doğru. Muhalefetteki dağınık görüntü devam eder ve her parti yerel seçimlerde, özellikle büyükşehirlerde ayrı ayrı seçimlere girmeye karar verirse büyük ihtimalle büyükşehirlerin, 2019’da CHP’nin kazandığı yerlerin çoğunluğunun kaybedilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalınır. Her il, ilçe, büyükşehir, belde seçimleri ayrı ayrı değerlendirilmeli, ayrı birliktelikler kurulmalı. Birlik ve beraberlik olmaz ise Erdoğan’ın dediğinin çıkma ihtimali kuvvetle muhtemel. Biz, yerel seçimlerde yetkili kurullarımızdan çıkacak kararlar doğrultusunda hareket edeceğiz. Muhalefetin ayrı ayrı hareket etmesinin Türkiye demokrasisine son derece zarar verebileceğini düşünüyoruz.

Cumhuriyet

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]