Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

14 ve 28 Mayıs seçimlerinin önemi saray rejiminin oylanıyor oluşuydu. Saray rejimi için ya tamam, ya devam diyecektik. Başaramadık, sandıktan devam kararı çıktı. Bu durum kaybedlmesi kazanılmasından çok daha zor olan bir seçimdi ve kaybettik; düzen muhalefeti falan da değil, hepimiz kaybettik. Ve artık yeni bir dönemin eşiğindeyiz ve artık cumhuriyetin yüzüncü yılına da saray rejimiyle, cumhur ittifakıyla, cumhuriyet tarihinin en gerici parlamentosuyla giriyoruz. Yorgunluk, yılgınlık diz boyu. Peşi sıra büyük bir umutsuzluk. Bir tanıdığım var, CHP'liydi, geçenlede biraz dokunur oldum, arkasından bin ah işittim. Ne Kılıçdaroğlu, ne Özel diyor, TİP de demiyor, '' ya oy vermeye gitmeyeceğim ya da HDP'ye oy vereceğim'' diyor. HDP'ye de oy vermeyeceğini biliyorum. Bir öfkeyle söylüyor bunu, ama CHP'nin soluna da gitmeyecek gibi geliyor bana, büyük olasılıkla sadece bu seçimde de değil, CHP'de bir değişimin yarattığı bir ''rüzgar'' omazsa eminim uzunca bir müddet sandığa gitmez.

Tekil bir örnek olduğunu sanmıyorum. Toplumda bir byük umutsuzluk dalgası hakim. Tepkinin en büyüğü de Kılıçdaroğlu'nun üzerinde. Kılıçdaroğlu da kulağını bu toplumsal yıpranmışlığa, umutsuzluk ve tepkiye tıkamış hala koltukta kalmanın hesaplarını yapıyor. Anlaşılmaz bir şey. 4-5 Kasım kurultayından Kılıçdaroğlu çıkarsa bu umutsuzluk, yılgınlık ve yenilmişlik duygusunun   çok daha yaygınlık kazanacağını düşünüyorum. Saray rejiminin hayal ettiği gerici yapılanmanın kurumlaşması yönünde bundan daha iyi bir iklim olabilir mi?

Memleketin ahvali böyle de   sosyalistler ne yapıyor?

TİP yürüyor. TİP Can Atalay özelinde ülkedeki hukuk sistemi başta olmak üzere hemen her şeyin çivisinin çıktığını ve bunun da bu şekilde sürdürülemez olduğunu gözler önüne serebilmek için yürüyor. Yürüyüş 17. günü geride bıraktı. (Umarım bir sağlık sorunu da yaşanmadan bu yürüyüş bir şekilde tamamlanır.) Ve umarım bu yürüyüş sadece bir protesto yürüyüşü olarak da kalmaz ve geniş kitleler üzerinde bir etki de yaratır.

Aslında şuraya gelmek istiyorum: Ülkenin durumu, gidişatı hiç iyi değil, tamam da, bu koşullarda bir sosyalist, ya da parti, örgüt, her neyse, bugünün Türkiye'sinde ne düşler, ne ister, nasıl bir Türkiye için mücadele yürütülmesini savunur? Ne yapmalı, neyi savunmalıyız? Pazar günü TİP'li kadınların Kadıköy toplanmalarını izliyor, içime bir umut filizleniyor, sonra face'e geliyor ve yazılıp çizilenleri gördüğümde içimi bir karamsarlık duygusu basıyor. Buradaki kes-yapıştırlardan sonra en fazla rastlanlan şey de bir CHP düşmanlığı ya da ''parlamentodan bize ne, biz sosyalistiz'' çığırtkanlığı... Aynen böyle.

Bir kaç kez değindim, bizim, biz sosyalistlerin iki temel sorunumuz var. Bunlardan birincisi bu saray rejiminden kurtulmak ve içinden geçtiğimiz bu karanlık süreci bir şekilde geride bırakmak ve ikincisi sola, sosyalizme alan açıcı siyasetlerden yana olmak, sosyalizmi toplumsal alanda bir güç haline getirebilmenin   mücadelesini vermek. Bu iki temel konu üzerinde yoğunlaşılması ve bu iki konuda mücadele verilmesi gerektiğini   ve ayrıca bu iki konunun da birbirinden soyutlanamayacağını ve biri olmadan diğerinin de kendi başına çok anlamlı ve yararlı bir mücadele alanı olmayacağını düşünüyorum.

Sosyalizmin toplumsal alandaki etkisinin arttırılmasının yolu saray rejimine karşı verilen mücadeleye bağlıdır ve bu mücadelenin kitlelerde   yaratacağı etki ve ilgiyle doğrudan ilişkilidir. Saray rejimini ve düzen siyasetini önemsemez bir havada ve adeta   yok sayarak sadece kendi gündemlerimizle, kendi kuramsal gerçeklerimizle sürdürülmeye çalışılan bir stratejinin kitlelerde karşılık bulabilmesi mümkün değildir. Güncel olandan, Türkiye'nin içinde debelendiği karanlık tünelden soyutlanmış bir kurtuluş mücadelesi olamaz ve toplumda hiçbir şekilde karşılık bulamaz.

TİP'li kadınların Kadıköy toplantısı, Erkan Baş'ın bu uzun yürüyüşü ve benzer eylemsellikler elbette önemli ama yeterli değil. Her solcu, her sosyalist elinden geldiğince bu söz konusu iki temel konu üzerinde doğru bir konumlanış almalıdır. Örgütlü olmak da gerekli ama yeterli değil, hiç değil. Az çok belli bir donanım içinde olmak zorunluluğu da var. Bu zorunluluk ille de bilimsel sosyalizmin teorik konularının ezberlenmesinden geçmiyor, bence bundan da daha önemli olarak güncel siyasette doğru bir konumlanış almaktan ve temas ettiğimiz çevrelerde bu konuları doğru bir şekilde işleyebilmek becerisi ve donanımına sahip olmaktan geçiyor. Umutsuzluk da bu noktalarda mı ortaya çıkıyor ne?

Spesifik örnekler üzerinde de sürdürülebilir bu konular, bir sonraki yazı da bu konuda olsun.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]