Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

20.04.2014- 10:32

[size=2]Sol nerede?
Aydemir Güler



Solun nerede olduğunu “hali vakti yerinde kentliler solcu, yoksul emekçiler sağcı” şeklindeki kalıp da açıklamaz. Bu kahvehane sohbetini, bazen bir marksist alıp bilimsel kavramlara dökmeye kalkmıyor mu! Neler çıkmıyor ki oradan...

“Halkımız bizi anlamıyor” çıkıyor mesela... Neden? Biri çok yüksek, diğeri aptal mı? Anlaşılmayacak kadar gelişkin olmak, siyasette geçmez. Gelişkin olan, kendini “sıradan” halka taşımasını da bilir.

Ya da tersi: “Halk yerine elitlere gitmişiz.” Yani AKP’ye oy veren yoksullar masalı... Oysa 21. yüzyılın Türk yobazı 19. yüzyıl tebasından geri. Hırsızlığı caiz sayıp, kendine “kıl” diyor.

İsteyen bu duyularla buluşsun. Biz almayalım.

İşimiz gücümüz var, solculuğu yeni bir hamleye hazırlıyoruz...

Sol nerede mi? Kökü sağlam. Hazırlıklar yolunda giderse, geleceği de...

[/size]

Sizleri bilmiyorum ama, ben TKP ileri gelenlerinin yazılarını okuduğumda Türkiye sosyalist solunun bir yerlere gelebilmesini hep bu tür yorumların içinde saklı olduğunu düşünüyorum. Türkiye solu bir yerlere taşınacaksa bu yaklaşımların ışığı altında olacaktır. Kuram hiç kuşkusuz önemli, yadsınmaz biçimde önemli hem de, ama   pratiğe yönelik bir açılımı içermiyorsa, günceli yakalamaktan uzaksa halkta pek de karşılık bulmuyor. Solun sorunu da bu değil mi? Metin Çulhaoğlu'nun geçen gün yazdığı bir yazıyı (''Soru sormak'') tekrar okuyun, hatta bu yazıyla birlikte okuyun, bir daha okuyun ve sonra üzerinde uzun uzadıya   düşünün, eminim yararı olacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.04.2014- 15:52

Metin Çulhaoğlu'nun yazısı da bu: Yorumunu daha sonra yaparız.

Soru sormak /Metin Çulhaoğlu  

Geri planında samimiyetin ve iyi niyetin yattığı su götürmeyen kimi soruların bir bakıma pek de “yerinde” sorular olmayabileceğini kabul etmek ve bunu açıkça söylemek güç iştir.

Şimdi, düşünelim:

“Yeterince geriletilemeyen AKP’yi nasıl geriletiriz?”

“Sınıf genel olarak hareketsiz gibi; nasıl hareketlendirebiliriz?”

“Sosyalizm adına geniş kesimlere hitap ederken neler söylemek, nasıl bir dil kullanmak gerekir?”

“Haziran’da on binlerce insan sokağa çıktı; bu insanlar nasıl örgütlenebilir?”

Öyle sorulardır ki, örneğin sonuncusunda sanki şöyle bir cevap bekleniyor gibidir: “Haziran kitlesi önce ılık suda yarım saat kadar bekletilir; sonra ince bir tülbentten süzülerek…”

Bu mu yani?

Sorular, kuşkusuz can alıcı önemdedir. “Yerinde” olmayan (başlarken “bir bakıma” demiştik), bu soruların hemen doyurucu cevaplar alınabileceği beklentisiyle sorulmasıdır…

O zaman, bir soru da bizden: Akla gelebilecek her tür sorunun cevabı peşinen verilmiş olarak mı bir yola devam edilir, yoksa kimi soruların cevabı yürünen yolda, süreç içinde mi ortaya çıkar?

İşte, bu sorunun cevabı vardır ve şöyle verilmesinde hiçbir sakınca yoktur: Eğer az önceki şıklardan birincisi her durumda mutlak doğru olsaydı, insanlık tarihinde ne yeni keşifler yapılabilir ne de devrimler olabilirdi…

Demek ki, şıklardan doğru olanı ikincisidir.

Topu taca atmıyoruz, gerçekten böyledir…

Bugün Türkiye’de solcuların ve sosyalistlerin kafasında başta örneklenen türde soruların şekillenmesi kuşkusuz “yanlış” değildir. Ama hadi “yanlış” demeyelim de “yerinde olmayan”, insanların bu soruların karşılığının zamanla biriken pratikle ve deneyimle bulunabileceğini pek dikkate almadan hazır cevap arayışı içinde olmalarıdır…

“Teori” dediğimiz kategori ayrıdır; kendi özel yerinde durması gerekir. Ama eğer pratikten, mücadeleden ve örgütlenmeden söz ediyorsak “deneyimcilik” her Marksist, her devrimci, her solcu-sosyalist için “teori” kadar vazgeçilmezdir.

* * *

Ya hemen ilk planda, bugünden yarına yapılması zorunlu olan işler?

Bu sorunun cevabını da mı sürece bırakmak gerekir?

O kadar da değil…

Örneğin, hemen ilk planda yapılması gereken, eldeki örgütlülük her ne ise onun temsil kabiliyetini mümkün olduğunca artırmaktır.

Yani, öyle bir örgütlülük olsun ki, nicelik şimdilik bir yana, bu toplumun kritik önemdeki kesimlerini temsil eden unsurları kendi içinde barındırsın: İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, öğrenciler, aydınlar, akademisyenler ve şu mahut “orta sınıftan” kişiler…

Bu anlamda temsil kabiliyeti (nitelik de diyebiliriz) nicel büyümenin ön koşuludur. Başka bir deyişle, “sola nasıl insan kazanılır” sorusundan önce sorulması gereken soru, bu toplumda şöyle ya da böyle değişim isteyen ve belirli bir dinamiğe sahip kesimlerin ne ölçüde temsil edilebildiğidir.

Sahip olunan temsil kabiliyeti, ardından, pratiğin ve biriken deneyimlerin beraberinde getirdiği cevaplarla nicel büyümenin de önünü açacak, yollarını döşeyecektir.

“Nicel büyüme” dedikten sonra bir de uyarı: Nicel büyüme, ancak belirli bir noktaya kadar yükselen düz bir çizgi olarak düşünülmelidir; bu kritik noktadan sonra asıl önemli olan, “niteliğin” özel bir konjonktürde ya da önemli uğraklarda kendini aşan niceliklerle ne ölçüde buluşup örtüşebildiği, bu nicelikleri ne kadar yönlendirebildiğidir.

Öbür türlüsü, parlamenter versiyonları da dâhil çoğunlukçuluk olur.

60’lı yıllarda hükümetin başı olan Süleyman Demirel Meclis’teki muhalefete “bulun 226’yı düşürün bizi” derdi.

Biz herhalde “bulalım yüzde 51’i, yapalım devrimi” demeyeceğiz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]