Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Yar bana bir fırsat medet!
Metin Çulhaoğlu
 

Açık konuşmakta yarar var.

Türkiye sosyalist hareketinin (TSH) öbekleri olarak yıllarca hepimiz yaptık: Sosyalist hareketin yaşadığı tıkanmanın aşılmasına vesile olacak, kimileri büyük ölçüde dışsal, “hava döndürücü” özel durumlar arayıp durduk. Öyle bir özel konjonktür yakalanacaktı ki TSH makûs talihini yenecek, bir siyasal güç olarak yeniden ülke gündemine oturacaktı.

Epey önceleri belirli kesimler bu anlamdaki umutlarını “TC”nin Kürt direnişi karşısında yaşayacağı yenilgiye bağlamışlardı. Bu yenilginin, Rusya’nın 1905’te Japonya karşısında uğradığı yenilginin o ülkede yarattığı etkilere benzer etkileri olacaktı...

Özal döneminde başlayan Türkiye’nin bölgesel güç olma hevesleri bir başka beklentiyi beraberinde getirdi: Türkiye’nin girişeceği ya da içinde yer alacağı, askeri yönü de olan maceralar ülkedeki iç dengeleri sarsacak, içerdeki tepkiler TSH’nin önünü açan fırsatlar yaratacaktı…

Özal’la ve Irak’la başladı, AKP ve Suriye’yle devam etti…

Sonra, 2004 yılında İstanbul’da NATO Zirvesi yapılacaktı. TSH ve anti-emperyalist güçlerin yoğun kitlesel tepkileriyle bu toplantının gerçekleşmemesi sağlanabilirdi. Düşünebiliyor musunuz: Koskoca NATO karşı tepkiler yüzünden bir toplantısını gerçekleştiremiyor… Böylece işin rengi değişecek, yepyeni bir döneme girilecekti.

Ha bir de 1 Mayıs’lar…

Gerçi o kadar “dışsal” sayılmaz; ama 1 Mayıs tarihlerine de hep kırılma noktası beklentileriyle bakıldı. Öyle bir 1 Mayıs olacaktı ki ardından…

Hiçbiri olmadı. Tamam, olmadı, ama her biri büsbütün temelsiz, hatta saçma mıydı?

Böyle denemez.

Kimileri sosyalist harekete dışsal sayılabilecek özel durumların harekete eşik atlattırıcı etkileri olabilir. Mümkündür. Ancak, pek çok işin başında olduğu gibi bu işin de başında bir “verili ölçek” sorunu vardır.   “Kritik kütleye” ulaşılıp ulaşılmadığına ilişkin bir sorundur.

O zaman sonucu özetleyelim: Ölçek henüz küçükse, belirli bir kütleye ulaşılmamışsa, “hava döndürücü” dışsallıklara fazla bel bağlamamak, sürekli “özel durum” beklentisi içinde olmamak gerekir.

Bir de, bu doğruda durmayı, daha ötesine geçmemeyi bilmek gerekir. Şunu söylüyoruz: Eşik atlama beklentilerini karşılama potansiyeline bakılmaksızın her özel durumda elden geldiğince aktif ve müdahaleci olunmalıdır. Çünkü ardından sıçrama gelmese bile sosyalist hareket politikayı böyle öğrenir, kendi kadrolarını böyle yetiştirir ve politikleştirir. Sonra, “pek ses getirmedi” diye hayıflanılan müdahalelerin bile derinlerde bir şeyler biriktireceği, bu birikimin kritik kütleye ulaşılmasına katkıda bulunacağı da unutulmamalıdır.

***

Az önce söylenenler bağlamında, TSH’nin önümüzdeki dönemine ilişkin ne gibi çıkarsamalarda bulunulabilir?

Bugünden kestirilmesi mümkün olmayan, büyük ölçüde dışsal ve çok özel durumlara ilişkin falcılıktan uzak durarak belirli noktalara dikkat çekilebilir.

Birincisi: Ekonomik kriz ciddi bir olasılıktır; ama “sola yazmasının” peşin bir güvencesi yoktur. Yazması için hazırlıklı olmak gerekir.

İkincisi: Seçim sonuçları ne olursa olsun, düzen siyasetinde suların durulmayacağı açıktır. “Sol” olduğunu iddia edenlerle sağda ve en sağda olanların hep birlikte aynı tablo içinde zaman zaman “asgari müştereklerde buluşma” ve “mutabakat” mesajlarının da verileceği sürekli bir didişme içinde yer alacak olmaları TSH için bir fırsat sayılmalıdır.

Üçüncüsü: Sınıf dinamiği es geçilmemelidir.   İleride bir patlamaya dönüşmesi ihtimali vardır. “Bunlar hep oluyor, gelip geçiyor” düşüncesi bir kenara bırakılmalıdır. 60’larda Kavel de, Sungurlar da, Paşabahçe de “gelip geçmişti”; ama gelip geçtikten sonra Türkiye’ye bir 15-16 Haziran ayaklanması hediye etmişti…

***

TSH’nin eşik atlamasına ilişkin fırsatlardan söz ettik.

İki önemli unsuru es geçtiğimiz sanılmasın: “Birlik” ve “seçim başarısı”… Öyle ya, bunlar da başta sıralananlarla aynı yere konulamasalar bile TSH’nin eşik atlama beklentileri çerçevesinde üzerinde durulan temalar olagelmiştir.

“Birlik” kavramının bugünkü gerçek ve gerçekçi karşılığı “birleşik”tir ve onun da karşılığı Birleşik Haziran Hareketi’dir.

“Seçim başarısı” mı?

Bunu da hemen öncekiyle birlikte şimdiden düşünmekte yarar vardır.  

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
19.05.2015- 16:00

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Yar bana bir fırsat medet!
Metin Çulhaoğlu
 

Az önce söylenenler bağlamında, TSH'nin önümüzdeki dönemine ilişkin ne gibi çıkarsamalarda bulunulabilir?

Bugünden kestirilmesi mümkün olmayan, büyük ölçüde dışsal ve çok özel durumlara ilişkin falcılıktan uzak durarak belirli noktalara dikkat çekilebilir.

Birincisi: Ekonomik kriz ciddi bir olasılıktır; ama ''sola yazmasının'' peşin bir güvencesi yoktur. Yazması için hazırlıklı olmak gerekir.

İkincisi: Seçim sonuçları ne olursa olsun, düzen siyasetinde suların durulmayacağı açıktır. ''Sol'' olduğunu iddia edenlerle sağda ve en sağda olanların hep birlikte aynı tablo içinde zaman zaman ''asgari müştereklerde buluşma'' ve ''mutabakat'' mesajlarının da verileceği sürekli bir didişme içinde yer alacak olmaları TSH için bir fırsat sayılmalıdır.

Üçüncüsü: Sınıf dinamiği es geçilmemelidir.   İleride bir patlamaya dönüşmesi ihtimali vardır. ''Bunlar hep oluyor, gelip geçiyor'' düşüncesi bir kenara bırakılmalıdır. 60'larda Kavel de, Sungurlar da, Paşabahçe de ''gelip geçmişti'' ama gelip geçtikten sonra Türkiye'ye bir 15-16 Haziran ayaklanması hediye etmişti''.





Çulhaoğlu yazısında Türkiye sosyalist hareketinin eşik atlayabilmesinin bir fotoğrafını çekmeye çalışmış. Kuşkusuz alıntısını yaptığım üç koşul Türkiye'de önümüzdeki süreçte olabileceklere-yaşanabileceklere dikkat çekiyor. Bu olasılıkların öngörülmesi, buna hazır olunması, değerlendirilebilmesi sol için yaşamsal önemde denilebilir. Ama hepsi bu kadar mı? Eşik atlamayı Türkiye sosyalist hareketinin toplumsal bir güç olabilme yolunda sıçrama yapması olarak anlıyorsak parti-örgüt işleyişinin de buna uygunluk göstermesi gerektiğinin de altı çizilmelidir. TKP'nin bölünmesine kadar gelişen süreçte TKP'nin Türkiye sosyalist hareketinin belkemiğini oluşturduğu apaçık bir gerçekken içerde yaşanan gerginliklerin bir bölünmeye yol açması düşündürücü değil mi; sorgulanması gerekmiyor mu? Haziran ayaklanmasına parti içi gerilim ve sancılarla yakalanan bir TKP'nin bölünme süreci aynı zamanda sosyalist hareketin yapısal hastalığının aşılması konusunda bölünmeden başka bir şey üretemediğini de ortaya koymuyor mu? Bölünmeye kadar yıllarca süren bir mücadele tam da bir ''eşik atlama'' noktasına varmışken, gerekçesi ne olursa olsun o mücadelenin ortaya çıkardığı kitleselliğin ve dinamizmin bir anlamda heba edilmiş olması anlamına gelmiyor mu?

Türkiye sosyalist hareketinin eşik atlayabilmesi, toplumsal alanda bir güç olabilmesinin yolu kuşkusuz yaşanan ve yaşanması muhtemel olan süreçleri iyi okumak ve ona göre siyasetler oluşturmaktan geçiyor. Tartışmasız bir doğru bu. Ayrılıktan sonra bir HTKP'li yönetici söylemişti, ''aramızda ideolojik bir sorun yok''! Sorun süreçlerin ideolojik olarak doğru okunması, buna uygun siyasi bir söylem ve eylem planları oluşturulması ve toplumsal alana bu yönde müdahalelerin yapılmasını gerektirdiği gibi, bu konuda ortaya çıkan farklılıkların parti içinde bir ''sorun'' oluşturmayacak biçimde muhafaza edilmesini de gerektiriyor. Parti yapılanması Türkiye sosyalist hareketinin özgün gerçeği de göz önüne alındığında bu türden esnekliğe de sahip olabilmeli. İdeolojik bir farklılık yoksa, iç ve dış koşulların okuması yetkin bir biçimde yapılabiliyor ve bu konuda iyi kötü bir pratik sergileniyorsa, TKP bölünmemeliydi ve farklılıkları bir şekilde dengede tutabilecek bir çözüm üretilebilmeliydi. Türkiye sosyalist hareketi amip gibi bölündükçe ne kadar doğru okuma yaparsa yapsın, koşullara özgü ne kadar doğru pratikle siyasete müdahale etsin, toplumsal güç olma konusunda sorun yaşamaktan kurtulmaktan zorlanacaktır.

Sadece Çulhaoğlu değil, Aydemir Güler de, Okuyan da ve Kurtuluş Kılçer de kısaca KP ve HTKP'nin tüm yöneticileri de bu konu üzerinde tekrar tekrar düşünmelidir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]