Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

Sadece soruyoruz… -Metin Çulhaoğlu  

Gündemdeki konu, Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin en büyük aydın aldanışı ile aynı tarihin en önemli siyasal katliamı arasındaki ilişkidir.

Cumhuriyet tarihinin en büyük aydın aldanışı 2002-2010 dönemine denk düşer.

Yaklaşık 8 yıl sürmüştür.

Kuşkusuz, önceleyen örnekler de vardır. 1930’larda “biz bambaşkayız” sarhoşluğunu yaşayanlar; 1950’den hemen önce Demokrat Parti’nin demokrasi getireceğine inananlar; 1970’lerin ikinci yarısında Ecevit’in mavi dalgasına kapılanlar diye gider ve o kadardır.

2002-2010 aldanışı hepsinden uzun sürmüştür. Daha derinden, militanca, hatta “azgınca” yaşanmıştır ve daha etkili olmuştur. Ancak, son aldanışı “en büyük” yapan sadece bunlar değildir. Aldananlar, bu kez kendi adlarına olmasa bile Cumhuriyet’in yıllarca mağdur ettiğine her nasılsa inandıkları bir kesim adına Cumhuriyet’le hesaplaşmaya kalkmıştır…

Cumhuriyet’le ileriye bakarak hesaplaşılabilecekken, bu hesabın geriye, geride olana bakarak kesilebileceğini sanmıştır:

Sadece ve sadece dinlerine bağlı oldukları için ezilen, mağdur edilen insanlar…

Özgürlükçü ve demokratik yollardan gerçekleşmesinin bin bir yolu varken (!) tepeden dayatılan laiklik…

Merkeze kurulup çevreye hot zot çekmeler…

Kapatılan tekkeler, zaviyeler, din okulları…

Batının sadece bilimini almak dururken kültürünü de yerleştirmeye kalkışmalar…

Türban yasağı yüzünden istedikleri okulda okuyamayan gencecik kızlar…

Vesaire, vesaire…

Bunlar hep Cumhuriyet’le hesaplaşmanın gerekçeleriydi… O zaman, “sonuna kadar” olmasa bile bir miktar hesap görülmeliydi… Zaten başta öyle bir siyasal güç vardı ki sadece geçmişteki kimi yanlışları düzeltmekle yetinecekti… Cumhuriyet’in huzursuzluk yaratan çarpıklıklarını düzeltip ortalığı yatıştırdıktan sonra uçlara, aşırılıklara meydan vermeden demokratikleşme yoluna devam edecekti… Bunun aksini düşünenler ise paranoyaklar, laikçiler, niyet atfedicileri, gizli gündem arayıcıları ve asker vesayeti heveslileriydi…

İkide bir başlarına kakalım diye söylemiyoruz, böyleydi…

Böyleydi ve 10 Ekim katliamına gelinmesinde “böyle” olmasının hiç mi payı yoktur?

***

10 Ekim 2015: Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasal katliamıdır.

Katliamın ardından olabilecekler… Önceki siyasal katliamlarla, kıyımlarla karşılaştırmalar… Kaybettiğimiz insan sayısı… Bu tür ölçütleri bir kenara bıraksak bile başka bir özellik 10 Ekim’i ayrı bir yere koymaktadır: Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da gerçekleşmiştir ve (kim kullanmış olursa olsun) faillerin de fanatik bir dinci örgütün fedaileri olduğu söylenmektedir.

Cumhuriyet tarihinde Ankara’da ilk kez bu boyutlarda bir siyasal katliam yaşanmıştır.

Ankara… Cumhuriyet’in kurucu kentidir… Cumhuriyet döneminin en radikal kararlarının alındığı merkezdir… Kimilerinin gözünde bu ülkede dinsizliği yaymaya çalışanların başkenti sayılmıştır… Dinsizlik, imansızlık, ahlaksızlık, tepeden inmecilik, Jakobenizm, elitizm, artık hangi musibet varsa bu kenti mesken tutanların kafasından çıkmıştır…

Ve dinci fanatizm (bir kez daha kim kullanmış olursa olsun) sonunda böyle bir merkezi vurma zamanının geldiğine kanaat getirmiştir… Daha doğrusu, kendisine böyle bir kanaate varıp gereğini yerine getirme imkânları ve ortamları sağlanmıştır…

İmkânlar ve ortamlar…

İmkânlar neyse de, ortamların yaratılmasında büyük aldanış neferlerinin hiç mi payı yoktur?

Kabahatin çoğunun olmasa bile birazının da kendilerinde olduğunu hiç mi düşünmüyorlardır?

Cumhuriyet’le hesaplaşmanın, Cumhuriyet’in mağduru sayılan bir kesimin şöyle ya da böyle temsilciliği iddiasını taşıyanlar tarafından Cumhuriyet’in kurucu başkentinde kıyım biçimini de alabileceği hiç mi akıllarına gelmemiştir?

Sadece soruyoruz…

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
18.10.2015- 05:16

Cumhuriyet’le hesaplaşmanın, Cumhuriyet’in mağduru sayılan bir kesimin şöyle ya da böyle temsilciliği iddiasını taşıyanlar tarafından Cumhuriyet’in kurucu başkentinde kıyım biçimini de alabileceği hiç mi akıllarına gelmemiştir?


Gelmemiştir, gelmemenin ötesinde akıllarına getirmemişlerdir, dahası akıllarına getirmemek için özellikle çabalamışlardır. ''Çok ağır oldu?'' diyorsak o zaman bu kesimlerin çok saf olduklarını ve her koşulda kullanılabilir olduklarını söylemeleyiz. Bu daha mı hafif olur?

Türkiye ''çıkmaz'' bir sokakta duvara toslamışsa bunu sadece AKP elitlerinin maharetlerine bağlayamayız. Bu kadronun ne kadar beceriksiz ve öngörüsüz olduğu sadece Suriye konusunda izlenen siyasetten belli. Bu kadroların Türkiye'de ileri demokrasiyi getirip, burjuva demokratik devriminin tamamlanacağını vaaz etmek başka nasıl açıklanabilir? Sadece ''yanılmışlar'' diyebilir miyiz, ''yanılmışız'' demeleriyle yetinebilir miyiz?


hakkı  |  Cvp:
Cevap: 2
19.10.2015- 09:28

Aydınlar çıplak gezen insanlar onları sosyal demokratlar sosyalistler de aldatır aldanmaları çok normaldir onlar dünyanın her yerinde aldanmıştır.

Ama liberaller in aldanmaları süprizdir çünkü liberaller sermayenin özgürlüğünü ve kapitalizmin enine doğru büyümesini savunurlar onun için onlara demokrasi şarttır.
Çünkü demokratik koşullarda düşüncede ve ekonomide rakabet çok hızlı ilerler onlarda rakabetin gelişmenin en iyi faktörü olduğunu bilir.
Bazı durumlar vardır insanlara ağır gelir mesela 12 eylül yönetimi MHP lilere ağır gelmiştir bu AKP nin bağnazlaşmasıde Türkiyeli liberallere ağır gelmiştir hiç beklemedikleri şeylerle karşılaşmışlar ve çok alınmışlardır.

Ama Suriye konusu farklı onu liberal görüşlü olanların eleştirdiğini sanmıyorum.

Suriyede sistem yanlışmı yaptı ben sanmıyorum ama ABD ve NATO tarafından aldatıldığı kesin.
Aslında suriye konusunda ve yaşadığımız son durum dünya kapitalist sisteminin türkiyeye attığı büyük kazıktır. Türkiye şimdide bu kazığı AB ye yidirmeye çalışıyor kim kazanır göreceğiz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]