Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

'Evet' çıkarsa morali bozmayacağız, 'Hayır' çıkarsa hayale kapılmayacağız
İlker Belek

Kendi haline bırakılsa, sandık güvenliği sorunu olmasa yüksek ihtimalle “hayır” çıkar.

Mevcut gerçeklikte ise bıçak sırtı bir durum var.

*****

“Evet” çıkması AKP’ye ve tabanına moral verir. Bildikleri yoldan yürüme konusunda cesaretlendirir.

Ancak öyle bir ülke yarattılar ki çok yüksek oranda “evet” çıksa bile yönetemeyecekleri kesin.

Boğazına kadar borca batmış. Her ay 2.5 milyar dolar kadar cari açık veren. İşsizlik ve enflasyon oranları %12’ye oturmuş. İstihdam yaratma şansı olmayan. Borcunu ödemek için daha çok borçlanmak mecburiyetinde. Bir Türkiye’den söz ediyoruz.

Sahi ne oldu ? Mali krizi çözmek için Dolar bozacaklardı. İşsizliğe çözüm olarak her işletme 1 ek istihdam yaratacak, toplamda 3 milyon kişiye iş sağlayacaklardı.

Bütün bu altı boş laflardan artık hiç söz edilmemesinin nedeni, hiç başarı sağlanamamış olmasıdır. Anlık propaganda malzemesiydiler. Edildikleri yerde unutuldular.

AKP projesi Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi içindi. Sürdürülebilirliği dışarıdan sıcak para girişine bağlıydı. Bu strateji hem olduğu kadarıyla Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesini yok etti hem de AKP’yi projeye mahkum hale getirdi.

Başlangıçta global piyasalarda para boldu. Türkiye’ye girişini sağlayan faiz oranlarının yüksekliğiydi. 2008 krizinin çözümü olarak daha da çok para basılması tercih edilince bu işten de en çok yararlananlardan birisi Türkiye oldu.

Sonradan ekonomik konjonktür değişti. Türkiye aşırı borçlandı ve borçluluğu yeniden borçlanması için risk olarak değerlendirilmeye başlandı. ABD ise “yükselen” piyasalara pompaladığı parayı geri emmek için faiz yükseltme kararı aldı.

AKP’yi ayakta tutan yüksek faiz, sıcak para döngüsü bu şekilde kırıldı. Yeni bir dönem açılıyor.

Bu yeni iktisadi dönem Ortadoğu’daki güç dengelerinin değişmesiyle de kesişiyor. ABD artık Kürtler üzerinden proje geliştiriyor. Putin AKP’nin ABD’nin her dediğini yapmasına sinirleniyor. Putin’i kızdırmak domateslerin tarlada çürümesine neden oluyor. AKP tam açmazda.

“Evet” çıkması durumunda AKP bildiği yolda yürüyecek, ancak bu kez bildiği yol artık kullanılmayan bir yoldur. AKP’nin birbiriyle tutarsız kararlar vermesinin, bir Rusya’ya bir ABD’ye savrulmasının nedeni de budur.

Bu zikzaklı tavırlar, içerideki saldırganlıklar, defansta boşluklara, hücum hattında koordinasyonsuzluklara yol açıyor. Oyun düzenindeki bozukluk önümüzdeki dönemde daha da bariz hal alacak.

Sosyalist sol bu boşluklardaki olanaklara yoğunlaşacak.

*****

“Hayır” çıkması AKP’nin fiili başkanlık rejiminden vazgeçmesine yol açmayacak. Bunun nedeni “hayır”ın örgütsüzlüğü ve CHP’nin “hayır”ı AKP’ye teslim etmeye hazır tutumudur.

Bu ortamda “hayır” sermaye sınıfı ve emperyalist güç odakları tarafından düzen içi yeni bir oluşumun ortaya çıkarılması açısından değerlendirilecek. “Hayır” enerjisi bu kanalda eritilmeye çalışılacak.

“Evet” nasıl mücadele olanaklarının tükenmesi anlamına gelmiyorsa, tek başına “hayır” da AKP’yi iş başına getiren, AKP’nin içinde güçlendiği düzeni sarsmaya yaramayacak.

“Hayır” şüphesiz 15 yıllık rejimden bıkmış toplum kesimlerine moral verecek. Ancak sermaye sınıfını geri adım atmaya zorlayan bir çizgide örgütlenemediği taktirde bu moral, çok yüksek ihtimalle, kısa süre içerisinde daha büyük bir moralsizliğe doğru savrulacak.

*****

Gerçekçi olmalıyız. “Evet” durumunda üzerinde mücadele edeceğimiz zeminin mevcudiyetini görmeli, somut mücadele başlıkları üzerinden ilerlemeli, bu başlıklar üzerinden örgütlenme çağrısı yapmalıyız.

“Hayır” çıkması durumunda halkın bu yanıtını emperyalist savaş rejimine, kapitalist sömürü düzenine, AKP diktasına karşı örgütlemek için çalışmalıyız.

Sonuç değişmiyor: Görev işçi sınıfını örgütlemek. Yapacak çok iş var. Halk siyasal arayış içinde.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
15.04.2017- 14:29

Ne çıkarsa çıksın…-Metin Çulhaoğlu


Yazının başlığında “bir şey fark etmez” iması yoktur…

Gerçekten de, referandumdan çıkacak “Evet” ya da “Hayır” sonucunun ülkeye hiçbir farklılık getirmeyeceğini düşünmek için karamsarlığın da ötesinde her şeye havlu atmış olmak gerekir.

Böyle olsa bile, referandumun bir gün öncesine denk gelen bu yazıda “Hayır” sonucunun öneminden söz etmenin pek yararı olacağını sanmıyoruz. Bu yazıyı okuyacaklar zaten kararlıdır ve bir gün önce “Hayır” adına söylenecek fazla söz kalmamıştır.

Peki, referandumdan hangi sonuç çıkarsa çıksın değişmesi pek mümkün görünmeyen şeyler hiç mi yoktur?

Kuşkusuz vardır; ama bunlar bizim tarafa değil, bir bütün olarak karşımızdaki sisteme, düzene aittir ve oradaki dinamiklerle ilgilidir.

Örneğin, referandumdan “Hayır” çıkması durumunda, ülkedeki sermaye sınıfının olsun, uluslararası emperyalist odakların olsun bunu vesile sayıp Erdoğan’dan ve temsil ettiği siyasetten büsbütün kurtulma (“deliğe süpürme”) gibi bir niyeti olmayacaktır.

Neden olsun ki?

Sanki ülkedeki sermaye sınıfı eli yüzü bir parça düzgün, oyunun hiç olmazsa belirli kurallara göre oynandığı bir kapitalizm istiyor da Erdoğan ve siyaseti mi bunu engelliyor?

Sanki ABD’si, NATO’su, AB’si bölgeye ilişkin, çizgileri net çizilmiş, taşların yerli yerine oturtulduğu nihai bir plana sahip de Erdoğan’ın dış politikası mı buna taş koyuyor?

İşte, Erdoğan “Böyle bir sisteme ve ülkeye benim gibi liderler yakışır” dese hiç de haksız sayılmaz. “Âlem buysa kral benim” dese de…

Kendi siyaset tarzına ihtiyaç duyulduğunu ve duyulacağını bilmektedir.

***

Şimdi, işin daha ciddi yanına gelelim.

Özellikle günümüz kapitalizminin, üretim, ticaret, dolaşım, teknoloji ve benzeri “teknik” alanlar dışında siyasal, ideolojik ve kültürel yapılanma, bu yapılanmanın sürekliliğini sağlama söz konusu olduğunda kendi kolektif “aklına”, “rasyonalitesine”, “kırmızı çizgilerine” vb. sahip olduğu sanılmamalıdır.

Şöyle de söyleyebiliriz: Doğrudan doğruya maddi üretimin ve yeniden üretimin gerekliliklerini karşılayan düzenlemeler dışında, kapitalizmin üstyapılar alanındaki “kolektif aklından” söz edilebilecek dönemler hep sistemin kendini tehdit altında hissettiği ve kendine buna göre çekidüzen verme gereğini duyduğu dönemler olmuştur.

Ama içeride zorlayıcı, güçlü bir sınıf hareketi, ama karşısında dikilen bir sosyalist sistem…

Eğer bunlar yoksa ya da henüz çok zayıf kalıyorsa, dünyada olsun tekil ülkelerde olsun sisteme bu dediğimiz alanlarda “kolektif akıl” yakıştırılmasına kuşkuyla bakılmalıdır.

Gelgelelim, sermaye sınıfının organik aydınlarının Türkiye’ye ilişkin tasavvur ve modellerini, bu sınıfın “kolektif”, fiilen gerçekleştirmek istediği/gerçekleştirebileceği kurgular sananlar vardır.

Bu da bizi kritik bir başka tartışmaya götürmektedir.

***

“Referandumdan ne çıkarsa ne olur?” sorusu da bu kritik tartışmayla ilgilidir.

Önce, referandum olayından bağımsız, iki temel yaklaşım üzerinde duralım: 1) Burjuva/düzen siyaseti, uyum ve denge gözeten ilkeler temelinde önsel olarak kurulu modeller çerçevesinde, bunların çizdiği sınırlar içinde gelişen süreçlerden oluşur. 2) Burjuva/düzen siyaseti, kendi çelişik iç unsurlarıyla sürecin her uğrağında yeni durumlar ortaya çıkarır; her yeni durum kendi içinde çatallaşır, yeni yönlere, yollara işaret eder ve süreç böyle ilerler.

Biz, yukarıdakilerden ikinci yaklaşımın Türkiye dâhil günümüz kapitalizminin bir sistem olarak tümü için geçerli olduğunu düşünüyoruz. İlkinin burjuva siyasetinin ancak kimi özel ve geçici dönemlerini tanımlayabileceği, ikincisinin ise hepsini örten bir başatlık taşıdığı kanısındayız.

O zaman özetleyelim:

Türkiye’de düzenin, referandumdan çıkacak şu ya da bu sonuca göre hazırladığı, kendi başat aktörleri tarafından ortaklaşa onaylanmış ve benimsenmiş herhangi bir modeli, “senaryosu” falan yoktur.

O da “bakacaktır.”

Biz de kendi aklımızı üst akıl olarak karşı tarafa izafe edip kendimizi şu ya da bu senaryoyla sınırlamak yerine duruma “şöyle bir bakıp” yolumuzu ona göre çizsek iyi ederiz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]