Emperyalist sistemin çıkarları ulus devletleri bitirme noktasına getirmiştir deniliyor, bunun ne kadar gerçekliği vardır?
Küreselleşen bir dünyada ulus devletlerin sonunun geldiği söylenebilir mi? Bu koşullarda sınıf mücadelesinin ölçek sorunu konusunda neler söylenebilir?
Bu ileti en son melnur
tarafından 03.02.2014- 18:40 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Emperyalist sistemin çıkarları ulus devletleri bitirme noktasına getirmiştir deniliyor, bunun ne kadar gerçekliği vardır?
Küreselleşen bir dünyada ulus devletlerin sonunun geldiği söylenebilir mi? Bu koşullarda sınıf mücadelesinin ölçek sorunu konusunda neler söylenebilir?
Sonradan daha da açılabilir bir konu olmakla birlikte, şunu rahatlıkla söyleyebilmek mümkün. Ne ulus devletlerin sonu gelmiştir ki, sonunun geldiği liberal bir palavra olmaktan öte bir anlamı yoktur ve ne de sosyalist mücadelenin ölçek sorununda bir değişiklik vardır. İşçi sınıfı hala ulus devlet ölçeğinde ulusun egemen olmak durumundadır ve bunun için de ulusal ölçek içinde siyasi devrim perspektifine sahip olmalıdır.
Ulus devletler kapitalizm ile birlikte ortaya çıkmış ve kapitalist çıkarlar doğrultusunda şekillenmiştir. Emperyalizmin küreselleşmesiyle birlikte ulus devletlerin bu gelişmeye bir ayak bağı oluşturduğu da gerçek. Bu durumda ulus devletlerin ömrünü tamamladığı ve Avrupa Birliği projesinin de bu kapsam içinde ortaya çıktığı söylenemez mi? Bana göre emperyalist gelişme dünyasal anlamda ekonomik bütünleşme anlamına geliyor. Bir anlamda burjuvazinin komünizmin altyapısını kurduğu da söylenebilir. Böyle bakıldığında bu gelişmeye karşı durmak işçi sınıfının yararına olur mu? Bana göre sorun, bu gelişmeler karşısında siyasal devrim ölçeğinin ulusal sınırlar dışına taşması olacaktır. Bu konudaki kaygılar noktasında benim de karşıma soru işaretleri çıkmıyor değil.
Yıllardır ulus devletlerin bittiği yalanları yayılır durur. Bu yalanların kaynağı emperyalizmdir. Emperyalizm hem böyle yalanlarla her ülkede kendine yandaş arayışı içine girer ve hem de Yugoslavya örneğinde olduğu gibi ulus devletlerdeki etnik farklılıkları kaşıyarak, kışkırtarak yeni ulus devletler oluşturur. Ülkelerin parçalanması, bölünmesi gerekiyorsa insan hakları, özgürlük yalanları, ülkeleri siyasi anlamda dışa bağlamak gerekiyorsa küreselleşme, ekonomik bütünleşme yalanları.
Dünya sosyalist sisteminin çöküşünden sonra, herşeye rağmen tarihsel olarak sosyal evrimin en ileri noktasında emperyalist ülkeler bulunuyor. Eğer ulus devlet dönemi bitmiş olsaydı, en önce en ileri noktadaki ülklerde, yani emperyalist ülkelerde biterdi. Yani ABD, Almanya, Britanya v.b. ulus devlet olmaktan çıkardı. Var mı böyle birşey? Tam tersine ulusal çıkarları söz konusu olunca aslan kesiliyorlar.
AB olayı da asla ulus devletin bittiğini göstermez. Burada emperyalist tekellerin bütünleşmesi ve tüm Avrupa'nın bunların sömürü alanına açılması var. Ancak ulusal çıkarlar çatıştığı zaman kolayca birbirlerine giriyorlar. Esasen ortada gerçek bir birlik de yok. Sömüren devletler ve sömürülen devletler var. Büyük emperyalist devletler, tüm Avrupa'yı sömürgeleştirmiştir. AB denilen birlik başta Almanya ve Fransa büyük emperyalist devletlerin tekellerine çalışıyor. AB, bırakın federasyonu, bir konfederasyon bile değil. Sık sık çökeceğinden de söz ediliyor.
Emperyalizmin günümüzdeki biçimi olan globalizm tüm dünyayı ekonomik olarak (yeri geldiğinde siyasi olarak) tam bağımlı hale getirmek, ülkeleri işgal edebilmek ve sınırları işine geldiği gibi değiştirmek için "ulus devlet bitti" palavraları atıyor. Eğer ulus devletler bittiyse, AB ulus devlet esasına göre çalışmıyorsa, neden Türkiye'yi AB'ye almıyorlar?
Bu ileti en son yorum2006
tarafından 22.01.2014- 01:32 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Kapitalizmin üst aşaması olan emperyalizm döneminde dünya ekonomik anlamda birbirine eklemlenme dönemine girmiştir. Kapitalizmin ortaya çıkışı kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderecek proleteryayı ortaya çıkarmış, emperyalist küreselleşme de sosyalist sistemin ihtiyaç duyduğu ekonomik altyapıyı hazırlamıştır. Bu dönem ulus devletlerin de aşıldığı bir dönemdir. Modern ulus devleti kapitalizmle birlikte ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin emperyalist döneminde de daha üst birliklere dönüşme eğilimindedir. Bu sürecin önüne geçmek, sosyalizmin altyapısının oluşmasına karşı çıkmaktır. Sosyalizmin tek ülkede ortaya çıkamayacağı da düşünüldüğünde, bu sürecin önüne geçmek, karşısına dikilmek sosyalizmin altyapısının oluşumuna karşı çıkmak demektir. Objektif koşullar bu yönde ilerlerken, ulusal ölçekte iktidarı ele geçirmek enternasyonal bir tavır olarak ileri sürülemez. Marks'ın veciz sözünü hatırlayalım: ''işçilerin vatanı yoktur.'' O vatan bütün bir dünyadır. Bu yüzden enternasyonal dünya toplumu enternasyonal anlamda proletaryanın ortak mücadelesi ile gerçekleşecektir, ulusal ölçekte değil.
Kapitalizmin üst aşaması olan emperyalizm döneminde dünya ekonomik anlamda birbirine eklemlenme dönemine girmiştir. Kapitalizmin ortaya çıkışı kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderecek proleteryayı ortaya çıkarmış, emperyalist küreselleşme de sosyalist sistemin ihtiyaç duyduğu ekonomik altyapıyı hazırlamıştır. Bu dönem ulus devletlerin de aşıldığı bir dönemdir. Modern ulus devleti kapitalizmle birlikte ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin emperyalist döneminde de daha üst birliklere dönüşme eğilimindedir. Bu sürecin önüne geçmek, sosyalizmin altyapısının oluşmasına karşı çıkmaktır. Sosyalizmin tek ülkede ortaya çıkamayacağı da düşünüldüğünde, bu sürecin önüne geçmek, karşısına dikilmek sosyalizmin altyapısının oluşumuna karşı çıkmak demektir. Objektif koşullar bu yönde ilerlerken, ulusal ölçekte iktidarı ele geçirmek enternasyonal bir tavır olarak ileri sürülemez. Marks'ın veciz sözünü hatırlayalım: ''işçilerin vatanı yoktur.'' O vatan bütün bir dünyadır. Bu yüzden enternasyonal dünya toplumu enternasyonal anlamda proletaryanın ortak mücadelesi ile gerçekleşecektir, ulusal ölçekte değil.
Kapitalizmin bir üst aşamaya geçip emperyalizme ulaşması, emperyalist sürecin gelişerek yaygınlık kazanması ve sosyalist devletlerin çökmesiyle birlikte küreselleşmesi komünizmin altyapısını hazırlamasıyla birlikte olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Başka bir yönü de var bu sürecin. O da emperyalist dönemle birlikte sömürünün uluslararası bir nitelik kazanması. Küreselleşme böyle ikili bir anlama sahip. Bu ikinci anlamı bir solcunun görmezlikten gelebilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Şuna benziyor; kapitalist ilişkilerin yeni yeni geliştiği bir ülkede siyasal devrim yapılmasına gerek yok. O ülke gelişsin, kapitalizm, teknolojiyi daha da geliştirsin ve sosyalizmin altyapısını oluştursun. Ya da şöyle bir şey; kapitalizm geliştikçe çelişkileri daha da artacak ve yıkılma sürecine girecek. Sosyalist devrim konusunda zorlamaya gerek yok. Bunun gibi bir şey. Böyle bir tavrın doğru bir sınıfsal bir tavır olduğunu düşünmüyorum.
Ulusal sınırlar içinde sosyalizm kurulamaz. Sosyalizm otoritenin olmadığı sınıfların ortadan kalktığı bir toplumsal yapıdır ve ancak dünya ölçeğinde kurulabilir. Ekonominin küreselleşmesiyle birlikte komünizmin altyapısının oluşup geliştiği bir sürece karşı çıkmak sınıf mücadelesinden yana olmak değil, insanlığın özgürleşebilme olanağının önüne set çekmek demektir. Ulusal sınırlar içinde sosyalizmi savunmak, sosyalizmi sınıflı ve devletli bir yapı olarak yorumlamaktır. Bunun da sosyalist ideolojiyle ilişkisi bulunmamaktır. Bu tavır ulusalcılıktır. Sosyalizm ise ulusalcı değil enternasyonal bir ideolojidir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.