Tayyip Erdoğan seçim sandığından, beklendiği gibi, birinci çıksa aklanmış mı olacak?.. Yolsuzluk dosyaları kapanacak mı? Hırsızlıktı, rüşvetti, vurgundu, bunların hepsi buharlaşacak mı? Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve vurgunların hesabı seçim sandığında mı sorulur? Ve 30 Mart'ta seçmenin karşısına konacak o sandık bir "son" mu, yoksa...
Tayyip Erdoğan gelecek pazar günü seçim sandığından, beklendiği gibi, birinci çıksa...
Hatta 2011deki kullanılan ve geçerli sayılan oylar içindeki yüzde 50lik oy oranını korusa...
Veyahut daha güçlenip yüzde 50 eşiğini de geçse...
Aklanmış mı olacak?..
Temizlenmiş mi olacak?..
Bir başka deyişle:
Yolsuzluk dosyaları kapanacak mı?
Hırsızlıktı, rüşvetti, vurgundu, bunların hepsi buharlaşacak mı?
Seçimlerden büyük zaferle çıktı, bunların hepsi yalanmış! mı denecek?
Elbette hayır.
Aklanmanın, gerçek temizlenmenin yolu seçim sandığından değil, bağımsız yargıdan geçer.
Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve vurgunların hesabı seçim sandığında değil, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde sorulur.
Demokrasiler böyle çalışır.
Seçim sandığında ne oy alırsan al, eğer demokratik hak ve özgürlükleri çiğnemişsen, bu konuda temize çıkamazsın.
Demokrasiler böyle işler.
Bir:
Seçim sandığından çıkan çoğunluğa dayanarak demokratik hak ve özgürlükleri kuşa çeviremezsin.
İki:
Yargı bağımsızlığını yok edemezsin.
Üç:
Bağımsız medyanın canına okuyamazsın.
Dört:
İfade özgürlüğünün kolunu kanadını kıramazsın.
Beş:
Kuvvetler ayrılığını hiçe sayamazsın.
Bunların tümü demokrasiyi demokrasi yapan temel değerlerdir.
Sandık çoğunluğu, bu temel değerleri yok sayarsa, demokrasiyi yok saymış olur.
Seçim sandığı ve oy gibi, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, özgür medya da demokrasinin olmazsa olmaz ön koşuları, temel ilkeleridir.
Onun içindir ki, bir kez daha yinelemekte yarar var:
Temize çıkmanın, aklanmanın yolu seçim sandığından geçmiyor.
Böyle bir kafada demokrasi olabilir mi?
Demokrasilerde temizlenmek için tek yol, bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir.
Yatak odalarından, ayakkabı kutularının içinden milyonlarca dolar ortalığa saçılacak...
Yatak odalarından para sayma makinaları çıkacak...
Yandaş medya kurmak için işadamlarından para havuzları oluşturulacak...
Alo Fatih, Alo Mustafa hatlarından haber attırılacak, gazeteci kovdurulacak...
Bir telefonla beraat kararları bozdurulmak istenecek...
Bir telefonla ihale kararları değiştirilecek, hatta ihaleye fesat karıştırılabilecek...
Bir telefonla Danıştaya başkan belirlenecek...
Bir telefonla üniversite rektörü seçilecek...
Say say bitmiyor.
Bir de bütün bunların üstüne kalkıp hiç utanmadan sıkılmadan Twitter yasaklanacak...
Ve cümle âleme meydan okunacak:
- Uluslararası camia mamia tanımam. Twitterın mivitırın kökünü kazıyacağım. Devletin gücünü göstereceğim, denilecek.
Sıranın YouTube ve FaceBooka gelmekte olduğunun tehdidi de savrulacak.
Allah aşkına söyleyin.
Böyle bir kafada demokrasi olabilir mi?
Bu kafa, istikrar getirebilir mi?
Bu kafa, barış yolunu açabilir mi?
Kitap yakmak neyse Twitter'ı yasaklamak odur
Twitterı yasaklayan, sıranın YouTube ve FaceBookta olduğunun işaretlerini veren bir Başbakana, Tayyip Erdoğana barış ve demokrasi adına hâlâ umut bağlanabilir mi?
Evet doğrudur, kitap yakmak neyse, bugün Twitterı yasaklamak da odur.
Erdoğan, Türkiyeyi karanlığa çekmek istiyor.
Çünkü aydınlıktan korkuyor.
Aydınlıkta, kendisinden hesap sorulacağını biliyor, yüce divanların kendisini beklediğini biliyor.
Aydınlık, demokrasi demek.
Aydınlık, yargı bağımsızlığı demek.
Aydınlık, kuvvetler ayrılığı demek.
Aydınlık, bağımsız medya demek.
Aydınlık, ifade özgürlüğü demek.
Aydınlıktan korkan Tayyip Erdoğan, 30 Martta sandıktan çıkartacağı çoğunlukla demokrasi ve hukuku tam olarak gömmenin hesaplarını yapıyor.
'Dış macera'ya sürüklenme ihtimali
Erdoğan, bu tehlikeli hesaplarının arasına hafta sonu birini daha kattı:
Dış macera!
Suriye sınırında yaşanan uçak düşürme olayı ürkütücü.
Kendini kurtarmak için, bir yandan polis devleti yolundaki adımlarını hızlandıran Tayyip Erdoğan, diğer yandan Türkiyeyi dış macera tuzağına da sokmak isteyebilir.
Bölge buna elverişlidir.
17 Aralıkta paralel darbe velvelesi ile ortalığı toza dumana katarak, nasıl kendi darbesini sahnelediyse, bu yolda -Twitterı da kapatarak- nasıl kararlılıkla yürümeye devam ediyorsa, bir dış macera ile Türkiyeyi, örneğin bir olağanüstü hâl düzenine de geçirebilir.
Diktaların, polis devletlerinin tarihte görülen klasik şemalarına uyar böylesine gelişmeler...
30 Mart son değil, sonun başlangıcı
Bir noktayı daha akılda tutmak lazım.
30 Martta bitmeyecek Türkiyenin bütün bu zorlukları.
30 Martta seçim sandığından ne çıkarsa çıksın, Türkiye ne yazık ki istikrarsızlık sularında yol almaya devam edecek.
Bir başka deyişle:
30 Mart bir son değil, bir sonun başlangıcı olacak!
Şunu yazın bir kenara:
Türkiye ve AK Parti, Erdoğandan kurtulmadıkça, bu memlekete barış, huzur ve demokrasi gelmez.
Hasan Cemal tam bir AKP muhalifi haline gelmiş. Başbakandan kurtulmadıkça Türkiye içine girdiği karanlıktan kurtulamayacak diyor ve salvolarına devam ediyor.
Önemli olan halka yutturabilecekler mi? Olsun, dokunmayın Hasan ıma CHP ye çalışıyor gibi bir çizgi, bir on yıl daha bu adamları "lüküs hayat içinde" yaşatır. Özür dilemeli, özeleştiri vermelidir. Yok AKP son bir yıl içinde çizgisini bozdu derse "diktatörlüğün alt yapısı oluşturulurken nerelerdeydiniz?" sorusu ortadadır...
şibusa, sosyalist bir düzen kurulmadıkça bu adamlar hep suyun başını tutacaklar. Bundan emin olabilirsin. Hasan Cemaller tükenmez. Hiç olmazsa AKP muhalifi bir çizgiye gelmiş olması. Ehveni şer deyip geçelim.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.