Sosyalistlerin kürt sorununa yaklaşımları konusunda bir değerlendirme
Kürt sorunu konusunda nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiği Türkiye sosyalistleri arasında bir tartışma konusudur. Öteden beri savunulan ve daha çok ses veren görüş sosyalistlerin UKKTH konusunda destekleyici bir tutum almaları yönündedir ve bu destekleyici tutumun da kürt ulusal önderliğine (doğrudan dile getirilmese de) kayıtsız koşulsuz bir yedeklenme biçiminde olması gerektiğidir. Özellikle adında sosyalist ya da sol olan forumlarda bu görüş Lenin'den bir dizi alıntılarla süslenmekte ve bu şekilde bir duruş sergilemeyen ve konuya daha eleştirel bir boyut katabilen kesimlere yönelik sosyal şoven, ulusalcı gibi yaftalamaların havada uçuşmasına ve sosyalist sempatizanlarda da çeşitli yanlış algıların oluşmasına yol açmaktadır. Bu başlıkta bu konunun tartışılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle doğrudan kürt sorununun ne olduğuyla değil de, sosyalist yapıların bu sorun konusunda nasıl bir ideolojik ve politik bir konumlanış içinde olmaları gerektiği konusunun tartışmaya açılması amaçlanmıştır.
Sosyalistler açısından ortada bir kürt sorunu olduğu açık. Nedenlerini bir kenara bıraktığımızda kürt halkının böyle bir sorun karşısında, ayrılma hakkı da dahil her türlü demokratik ve kültürel haklarının peşinde koşmasının bir sosyalist için yadırgatıcı hiç bir yanı olmaması gerekir. UKKTH herşeyden önce "ezilen halkın" ayrılma hakkı da dahil her türlü demokratik hakkın ezilen ulus tarafından istenebileceği, savunulacağı ve bunun için mücadele edebileceği perspektifini içerir ve sosyalistler bu perspektifin meşru olduğu ilkesinden konuya yaklaşır. Bunun aksi bir sosyalist için düşünülemez bile. Lenin'in 1913-14 ve sonraki yıllarda UKKTH konusunda söylediklerinden çıkarmamız gereken bir kural varsa öncelikle ezilen ulusun ayrılma hakkı da dahil her türlü demokratik haklarının bulunduğu ve bunun meşru haklar olduğu konusudur. Lenin'in "sosyal şoven" nitelemesi sosyalist jargon içinde kullanılacaksa bunun çerçevesi bu koşulla sınırlı olmalıdır. Yoksa UKKTH hiç bir zaman ulusal bir mücadelenin sosyalist bir mücadelenin önüne koyulacağı, sosyalistlerin kayıtsız koşulsuz ulusal hareketleri destekleyeceği, ulusal hareketin amaçlarını gerçekleştirmek için sosyalist mücadelenin yerine ulusal mücadeleyi ikame edeceği, yani kuyrukçuluk yapacağı anlamına gelmemektedir. Konuya böyle yaklaşılmadığı sürece üstünkörü değerlendirmeler yapılacak ve hatta bu kavramlaştırmayı Bund ve Ukrayna konularındaki tutumu göz önüne alındığında Lenin için bile söylemek olası hale gelecektir.
Lenin o dönemde, özellikle 1913 koşullarında tam bir halklar hapishanesi durumunda olan rus imparatorluğunun avrupanın doğusundan asyanın batısına kadar uzanan devasa bir coğrafyada oldukça karmaşık özellikler gösteren ve bu yüzden sosyalistler arasında bile çeşitli görüş ayrılıklarına ve şiddetli tartışmalara yol açan bir konuda bu karmaşaya son vermek istemiş ve konuya ilkesel bir nitelik vermek istemiştir. Lenin'in konuya dahlinin nedeni de budur.Aslında tam bu noktada şu soruyu kendimize sorabilmek mümkün; ezilen ulusun ayrılma hakkı da dahil her türlü isteminin meşru olduğunu kabul etme "ilkesi", sosyalistlerin bu mücadelenin bir parçası olmasını gerekli mi kılıyor? Lenin'in söylemlerinden böyle bir perspektif çıkarabilmek mümkün mü? Hiç sanmıyorum, bir sosyalist için en temel ilke işçi sınıfının enternasyonalist çıkarlarıdır. Sosyalistler UKKTH de dahil her konuya bu temel ilke açısından bakar. Bu durum bir sosyalist için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Sosyalist örgütlenmelerin bağımsızlığını yadsıyan, sosyalist mücadeleyi ulusal mücadelelerin ardına takan, ulusal mücadeleye verilen desteği "negatif destek"ten öteye taşıyan her sözümona marksist de yine Lenin'in deyimiyle "milliyetçi bir ahmaklık" içindedir.
Ulusal sorun konusu bugün Lenin'in temel bir ilke geliştirmeye çalıştığı momentten çok daha karmaşık koşullara sahiptir. Geçen yüzyılda emperyalizme darbe vuran hareketler olmaktan çıkmış bugünse, emperyalizmin doğrultu verdiği hareketlere dönüşmüştür. Kaldı ki, kürt sorunu, yine aynı dönemdeki ezilen ulus koşullarından çok farklı, onlarla hiç bir benzerlik taşımayan niteliklere de sahiptir. Bütün bunları göz önüne almadan kürt sorunu konusunda sosyalistlere kuyrukçuluk öneren yaklaşımların hiç bir haklılığı bulunmamaktadır.
Bitirirken, konunun daha da açılabilir oluşunu da belirterek kısaca şunu vurgulamak gerek; kürt halkı ve türk halkı bu topraklarda yüzlerce yıldır birlikte yaşamaktadır ve belki hiç bir coğrafyada olmadığı kadar iç içe girmiştir. Kürtlerin tıpkı türk halkı gibi anayasal çerçevede her türlü eşit demokratik hakkının yanında bulunmak sosyalist olmanın bir gereğidir. Bu noktada tartışılacak bir şey yoktur. Ama bu iki halkı bu topraklarda birbirinden koparacak veya aralarına çitler örecek bir perspektifi savunmak da tarihsel süreçte bu kadar iç içe geçmiş iki halkın arasına bir daha asla aşılmayacak düşmanlık tohumları ekmek anlamına gelecektir. Bu coğrafyada böyle bir sürecin yaşanması iki halkın boğazlaşması gerçekleşmeden de asla mümkün olmayacaktır. Bu yüzden kürt sorunu, bütün bu karmaşıklığı ve gerçekliği içinde ele alınmadıkça ve herşeyden önce ulusal haklar da içeren bir emek sorunu olarak değerlendirilmedikçe sosyalist bir konumlanış içinde olunduğu iddiası havada kalmaya mahkum olacaktır.
Bu ileti en son melnur
tarafından 26.02.2018- 16:04 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Ulusalcılık üzerine çok başlığımız var; bıktırdı, usandırdı, handiyse gına geldi de denilebilir. Ama bu kavramın ne olup ne olmadığı bir yana, özellikle kendini sosyalist olarak niteleyen ve olan bitene sadece kürt hareketini turnusol kağıdı olarak gören kişilerce farklı bir biçimde kullanılıyor. Bu farklılığın ne olduğunu da açıklamada pek yeterli argümen ileri süremiyorlar, yazdıklarından kimi zaman "sosyal faşist", kimi zaman "kimi zaman "sosyal şoven" anlamında kullansalar da, bu kavramlara da kafalarına göre anlamlar yükledikleri için ne söylemeye çalıştıkları pek de anlaşılmıyor. Ama eminim kendilerinin anladıkları bir şey var: Onlar bu kavramı kürt hareketine karşıtlık ekseninde kullanıyorlar ve kendileri gibi kürt hareketine kuyrukçuluk yapmayan, kürt siyasetine biat etmeyen her türlü eleştirel yaklaşımı karalamanın bir kavramlaştırılması olarak kullanıyorlar.
Yine bir arkadaşımız, bir forumda kırık dökük cümleler kurarak bu kez Suriye konusunda müdahaleye hayır diyen başta TKP, ÖDP ve Halkevleri olmak üzere pek çok sosyalist parti ve örgütü "sinsi ulusalcılık" yapmakla nitelendirmiş. Bir araba dolu yazı içinde bu konuda söylenen şey bu. Herhalde bu arkadaşlar tv.lerde kendilerini, liberal olarak tanıtan sol dönekleri fazlasıyla izliyor ve onların söylemeye çalıştıklarını marksizmle soslayarak önümüze koymaya çalışıyorlar. Neymiş; Suriye konusunda anti-emperyal söylemin altında Baas diktatörlüğünü desteklemek varmış! Başka bir şey yok; sadece bu. Bir de ne anlatmaya çalıştığı belli olmayan bir yığın ilgili ilgisiz ifadeler...Bu mantıkla adama sormazlar mı; "konuya böyle yaklaşıyorsanız, siz de suriye'de savaş çığırtkanlığı yapmış olmuyor musunuz? ABD ve batının AKP; Katar ve Suudi Arabistan eliyle bölgede emperyalist yapılandarmaya çanak tutuyor olmuyor musunuz?
Tabii, amaç bölgede olan bitenin çözümlemesini yapmak değil. Amaç Suriye'nin batısında ortaya çıkan PHD kontrolundaki kürt bölgesine yönelik düşünceler. Esad onun için gitmeli, bölge ABD'nin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılanmalı, ve olabiliyorsa tıpkı Irak'ta olduğu gibi otonom bir kürt bölgesinin ortaya çıkması ve meşruluk kazanması. Amaç bu da, doğrudan bu konuya girip düşüncelerinizi açıklasanız olmaz mı? Böyle ucube
yorumlamalar ve arkadan dolanmalarla pek çok şeyi birbirine karıştırdığınızı göremiyor musunuz?
Sosyalistler her koşulda sorunlara işçi sınıfının enternasyonalist çıkarları doğrultusunda bakarlar. Belki yüz defa söyledik ve bu gidişle yüz defa daha yinelemek durumunda kalacağız. Emperyalizmin bölge ülkeleri üzerindeki baskısı ve kendi emperyalist çıkarları doğrultusundaki her girişimi sosyalistler için karşı çıkılması gereken bir durumdur. Bu somut gerçekliği göz ardı ederek konuya sadece etnik bir milliyetçilikle yaklaşmak ve bunu etnik milliyetçiliği kırk dereden su getirerek marksist yaklaşım gibi göstermek, kendileri gibi davranmayan, düşünmeyen her yapıyı da ulusalcılık ve dolayısıyla "sosyal faşist" olarak nitelemek, gerçekten kürt hareketinin mücadelesinde kimi sol soslu milliyetçi tavırlarda bir akıl tutulmasının yaşandığını ortaya koyuyor.
Sanıyorum kürt sorunu sadece onbinlerce insanımızın canlarını yitirmesine yol açmadı ve aynı zamanda kimilerinde sağlıklı düşünebilme becerisinin de yitirilmesine yol açtı. Bu tür yorumlardan başka hiç bir anlam çıkmıyor çünkü.
Bu ileti en son melnur
tarafından 26.02.2018- 16:07 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Konuya ulusalcılık bağlamından devam edeceksek, "kürt sorunuyla ne ilgisi var?" şeklinde bir soru da akla gelebilir ama, unutmamak gerekir ki, bu kavramın ulu orta kullanılması da hep bu sorun noktasında ortaya çıkmakta. Bu yüzden ulusalcılığın ne olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar var.
Ulusalcılık konusunda yapılacak en temel saptama sosyalizmle hiç bir ilgisinin bulunmadığıdır. Sosyalizm en basit tanımıyla özel mülkiyet karşılığı, işçi sınıfı iktidarı ve proleter diktatörlüğü ( işçi sınıfı devleti) içerir. Sosyalizm bu temel çıktılar üzerinde biçimlenen işçi sınıfı ideolojisidir ve sonal amacı da sınıfsız dünya toplumudur. Sosyalizm genel hatlarıyla budur ve ulusalcılığın bu taraflarda hiç bir bezi bulunmamaktadır.
Peki ulusalcılık nedir? Tanımını kendisine ulusalcıyım diyenlerin bile ( hemen hemen) yapamadığı bir kavramdır. İleri sürülenlere bakıldığında anti-emperyalist olduklarını söylüyorlar ama, yüzeysel bakıştan biraz sıyrıldığımızda bu anti-emperyalizmin daha çok anti amerikancılık olduğu görülmektedir. ( Aralarında bayağı fark var.) Ulusalcılık konusunda ikinci olarak laiklikten ve burjuva aydınlanmasından yana oldukları söylenebilir. Bunlar ulusalcılığı pek tanımlamaya yetmediği gibi, kürt sorununda sürekli gündeme getirilmesinin bir nedeni de olamaz. Ulusalcılığın kürt sorununda sürekli ortaya atılmasının nedeni, bu konuda tipik milliyetçi, egemen milliyetçi tavrı sergilemesidir. Bu konuyu da çok genelleştirmek gerekmiyor. Çünkü kendisine ulusalcıyım ya da Kemalist-Atatürkçü deyip de, bu konuda tipik milliyetçi davranışlar göstermeyenler de var. Ama bu konuda genel olarak MHP ile benzer görüşleri dillendirdiğini söyleyebilmek mümkün. Ulusalcılığın kürt sorununda sürekli bir yaftalama olarak kullanılmasının ve dolayısıyla işin kolayına kaçmanın nedeni de budur. TKP, ÖDP, Halkevleri ve benzer parti ve örgütler kürt sorununda kürt ulusal hareketinin ardında sıraya girmiyorlarsa ve "dayanışmaya evet" ama "ulusal hareketin içinde erimeye hayır" diyorlarsa bir türlü içe sindirilemeyen durum ve ulusalcılık yaftalamasıyla karşılaşmalarının nedeni de budur. İşin en ilginç yanı da bu yaftalamayı ulusal hareketin önderliği de yapmıyor. Birtakım sözümona sol forumlarda kendilerini marksist-leninist olarak niteleyen bir kısım dostlarımız ve onlardan esinlenen kürt etnisitesine dayalı siyaset yapan arkadaşlarımız yapıyor. Sayıları üçü beşi geçer mi bilmiyorum ama, bu ulusalcılık komedisinin altında yatan yaklaşım basitçe bu.
***
Kürt sorununda sosyalistler çoğu kez bir aşağılık kompleksiyle hareket etmektedirler. Kürt halkının toplumsal-tarihsel süreçten bu yana gelen ezilmişliği UKKTH'nin yedeklenme olarak algılanmasıyla birlikte ortaya farklı bir yaklaşım, ve farklı bir bakış açısının gelmesine yol açmaktadır. Sosyalistler her soruna olduğu gibi kürt sorununa sosyalist bir pencereden sınıfsal bir yaklaşımdan bakmak yerine, tam tersi bir tutum alarak sosyalizme kürt sorununun penceresinden bakmaya çalışmaktalar. Özellikle internetin sözde sol-sosyalist forumlarında bu tutum çok açıkça görülmektedir. Bir sosyalistin öncelikli ve temel sorumluluğu sanki kürt ulusal hareketine biat etmek ve UKKTH'nin temel çıktısı olan "ayrılmayı" sürekli dillendirmekmiş gibi bir algı bu sözde sol-sosyalist forumlara iyice hakim olmuş durumda. Bir kere, bir an önce bu kompleksten sıyrılmak ve bir sosyalistin temel mücadele alanı olan sınıf mücadelesine yönelmek ve kürt sorununa da ancak bu perspektiften bakmak gerektiği anlaşılmak durumundadır. Önceliğimiz, bakış açımız böyle bir perspektif olmadığı sürece "komünist" olmayı dillendirmenin bir anlamı olabilir mi?
Sosyalistler her soruna olduğu gibi kürt sorununa sosyalist bir pencereden sınıfsal bir yaklaşımdan bakmak yerine, tam tersi bir tutum alarak sosyalizme kürt sorununun penceresinden bakmaya çalışmaktalar. Özellikle internetin sözde sol-sosyalist forumlarında bu tutum çok açıkça görülmektedir. Bir sosyalistin öncelikli ve temel sorumluluğu sanki kürt ulusal hareketine biat etmek ve UKKTH'nin temel çıktısı olan "ayrılmayı" sürekli dillendirmekmiş gibi bir algı bu sözde sol-sosyalist forumlara iyice hakim olmuş durumda. Bir kere, bir an önce bu kompleksten sıyrılmak ve bir sosyalistin temel mücadele alanı olan sınıf mücadelesine yönelmek ve kürt sorununa da ancak bu perspektiften bakmak gerektiği anlaşılmak durumundadır. Önceliğimiz, bakış açımız böyle bir perspektif olmadığı sürece "komünist" olmayı dillendirmenin bir anlamı olabilir mi?
Sürekli yinelemek gerek, sosyalistler-komünistler her soruna olduğu gibi Kürt sorununa da sınıfsal bir perspektiften yaklaşmak zorunluluğundadırlar. Detayına girmiyorum; Lenin'in çok farklı bir konjöktürde söylediklerini komünistler için bir ilkeymiş gibi ele almak sınıfsallığın zorunluluğuyla çelişir. İlkeyle anlatılmak istenen zamana, mekana ve koşulla bağlı olmaksızın savunulması gereken tezler-düşünceler anlamındadır. Oysa UKKTH'nin böyle bir özelliği yoktur. Lenin pek çok yazısında koşul ileri sürer. Önceliğin sınıfsallık olduğunun altını ısrarla çizer.
Sosyalistlerin bu konuda nasıl bir tutum almaları gerektiği konusu bundan böyle, reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte UKKTH'ye emperyalizmin yön verdiği gerçeğini görmemizle başlamalıdır. Kürt ulusalcılığının Türkiye'de işçi sınıfına bir alan açtığı onun mücadelesine katkı verdiği hiçbir şekilde iddia edilemez. Dahası, ulusal mücadelenin yükselişinin her iki ''taraf''ta da milliyetçiliği yükseltmekten başka bir işe yaramadığı ve patlayan her silahın ve yükselen şiddet olgusunun her iki halk arasında giderek duygusal bir bölünmeye yol açtığı da görülmelidir. Kürt hareketi artık liberal bir yolda ilerlemektedir, yasal partisinin eş genel başkanlığına bir ''yetmez ama evet''çinin getirilmesi başka nasıl açıklanabilir?
Sınırlarımızın dışında da durum bundan pek farklı değildir. Rojava Devrimi olarak yıllardır köpürtülmeye çalışılan bölgenin tepesinde Amerikan bayrağı, zemininde ise 13-14 tane ABD emperyalizmin hava üsleri olduğu ortaya çıkmıştır. Kürt hareketinin sadece bölgeye değil, dünyaya özgürlük getireceğini iddia edenlere bölgede ABD emperyalizminin bir kara gücü haline gelmekle ve emperyalizm bayrağının egemenliğine girmekle halklara barış, özgürlük ve adalet gelmeyeceğini de hatırlatmak gerekir.
Böyle bir siyaset sol tarafından desteklenemez.
Ve çok net olmak gerekir; UKKTH bir ayrılık öyküsüdür, ayrı bir devlet kurmak hakkıdır. Türkiye koşullarında bu temeldeki mücadele iki halkın birbirini boğazlamasından başka bir sonuç vermez. Bir iç savaş gerçekleşmeden Kürt ve Türk halklarının birbirinden koparılması mümkün değildir. Bunu mu destekleyecek Türkiye solu?UKKTH bunlar mıdır?
Kendimizi kandırmanın bir anlamı yok!
Türk halkı için olduğu gibi Kürt halkı için de kurtuluş sosyalizmdir.
Türk halkına dönüp kurtuluşu ''ya sosyalizm, ya barbarlık'' perspektifiyle değerlendiren sosyalistler Kürt halkını ABD bayrağına, ABD silah ve mühimmatı ve ABD ideolojisine teslim edemez.
Hazır böyle bir başlığımız varken ve Ufuk Uras arkadaşın da anlaşıldığı kadarıyla durumdan vazife çıkarıp Öcalan açıklamaları ve gösterdiği siyasi tavır nedeniyle önce D.Bahçeli'yi ve sonra DEM yöneticilerini ziyaret etmesi Kürt sorununda ''yepyeni'' bir hazırlığın başlangıcı gibi ses getirdi. Bence biraz da şaşkınlık. Bu konuda face'e kısa bir mesaj yazmıştım. Bu konuda donanımlı bir arkadaşın katılımıyla bir düşünce alışverişi oluştu. Arkadaşın yazdıkları ve yanıtlarım bu başlığa uygun. Face'teki başlık yazım.
Ufuk Uras'ın devreye sokulmak istenmesini anlarım, Ufuk Uras'ın Bahçeli ve DEM yöneticileriyle görüşmesini de öyle ama, DEM'in barış, özgürlük ve demokrasi beklentisiyle Saray Rejimine kapıyı açık tutmasına bir türlü anlam veremiyorum. DEM beklentilerinin ( onlar da ne ise artık) bu tek adam sisteminde gerçekleştirilebilir olduğuna mı inanıyor?
Arkadaşımın yorumu: ''Ben de soruyu tersten sorayım yoldaşım.DEM, beklentilerinin olası bir CHP iktidarında da gerçekleştirilebilir olduğuna inanmıyor mu?''
Yanıtım: ''Şimdi bunu yazmaya başlarken, Halk tv. açıktı ve sunucu hanım arkadaşın karşısında bir gazeteci var ve sanıyorum Bahçeli'nin Öcalan'la ilgili açıklamasın konuşuyorlar. Gazetecinin bir cümlesi dikkat çekici ''Kürtler ne yaptığını biliyor'' diyor. Kürtler dediği de DEM. Bu konu bence açıkça tartışılmalı; DEM ne yaptığını, somut olarak Kürt sorununu nasıl tanımladığını açıklamalı. ''Demokratik bir yönetim'' demek bence artık yeterli değil. Anayasaya Kürtlerin adını geçirmek birtakım yasal hakların kazanımını garanti altına almak isteniyorsa bu ''yasal haklar'' ne demek= Hepimizin yurttaşlık bağı ile eşit olmamız yeterli gelmiyor mu? Ana dilde eğitim konusu falan. Yani sonuçta DEM Kürt sorunu dendiğinde bunu maddeler halinde basit ve net olarak ortaya koymalı ki, kimin, hangi partinin bu konularda nerede durduğunu anlayabilmek mümkün olsun. Bir de şu konu var; DEM homojen bir parti de değil. Sizin sorunuza yanıt olarak söyleyeyim, içlerinde ( Başta Sırrı Sakık) DEM'den sonra ikinci partisinin AKP olduğunu savunanlar var. SF'yi bilir misiniz bilmiyorum, orada bir anket yapılmıştı o zamanki HDP'den sonra kendilerine en yakın partinin AKP olduklarını söyleyenler çoğunluktaydı. Liberallerin öncülüğünde AKP ile ortaklaşıldığı zamanlardı ve kendilerine biat etmeyen hemen her siyasete yakıştırdıkları gibi CHP'yi de faşist ve sosyal şoven görüyorlardı. İçlerinde ayrılıkçılar da var. Demirtaş gibi Türkiyelileşmeyi öne çıkaran ve Kürt sorununu Türkiye'nin demokratikleşme sorunu olarak görenler de var. DEM'in bu konuda bence bir açıklığa ihtiyacı var diyeceğim de, o da hiç kolay değil.''
Arkadaşım: ''DEM önce şunu kafasına iyice koymalı.Bu rejimde Kürt sorunu değil çözülmek tartışılamaz bile.Kürtlerin talepleri ne olabilir,Bagımsizlık, federasyon, özerklik, anadilde eğitim, Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabulu vb.Bu yasalarla ve bu dikta yönetiminde bunlarin birini ya da birkaçıni dile getiren Kürt yurttaşlar cezaevini boylar.O yüzden DEM önce Türkiye'deki bu tek adam rejiminin gitmesi ve yerine özgürluklerin güvence altına alındığı parlamenter demokratik rejim için mücadele eden toplumsal muhalefete destek vermelidir.Peki olası bir CHP iktidarı bu taleplere sıcak bakar mı? Bir devlet koruma partjsi olan CHP elbet bu taleplere karşı durur ama en azından tartışılmasının önüne set çekmez.Kürtler taleplerinin ancak genjş kitlelerce tartışılmasıyla yol alabileceğini görmek durumundadır.AKP'den demokrasi beklemek, tekeden süt beklemektir.''
Ve yazıma eklemişim: ''CHP'nin demokratikleşmeye karşı çıkacağını ve ulusal devlet içinde Kürtlerle birlikteliğin nasıl başarılacağı konusuna kayıtsız kalacağını düşünmüyorum. Sizi sıraladığınız ''istekler'' konusuna da açıklık getirmek gerek. UKKTH bağlamında ayrılıkçı ve ayrılığa götürecek ''haklara'' sadece CHP ve düzen partileri değil, sosyalistler de karşı çıkmalılar ve bildiğin kadarıyla TİP de bu görüşte.''
Arkadaş: ''UKKTH'nı bazı sosyalist arkadaşlar yanlış anlıyor.Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı bjzim onların kararını doğru bulmamız anlamına gelmez.Kürtler bir şeriat devleti kursa kabul mü edeceğiz ya da ortadoğuda ABD-İsrail kuklası bir uydu devlere alkışmı tutacağız.Elbette hayır.Sosyalistlerin bu konuda bakısı nettir.Bağımsız devlet dışındaki seçenekler zaten uygulanabilir maddelerdir.Bağımsız sosyalist bir Kürdistan cumhuriyeti de safa gele hoş gele.''
Yorumum: ''Türkiye koşullarında Kürtlerin bağımsız bir devlet ve hatta federasyon isteme konusu bile sosyalistlerin destek vereceği talepler değildir. Klasik bir söz ama Türk ve Kürt bu topraklarda et ve tırnak gibi olmuştur. Bağımsızlık ve ayrı bir devlet talebi burada bir iç savaş olmadan, o iç savaş kazanılmadan ve kardeş kardeşi boğazlamadan gerçekleşemez. Bu yüzden Kürt'ü Türk'ten ayıracak her türlü siyaset sosyalistler tarafından kabul görmemelidir.''
Bir ek yapayım da yanlış anlaşılmasın. Bu durum, yani ayrılıkçılığa karşı çıkmamız, Kürtlerin bu ülkede eşit yurttaşlık talebinin, ulusal ve demokratik haklarının yanında olmayacağız anlamına da gelmez. Bu yüzden Erkan Baş Kürtlerle birliktelik konusuna ''gidebildiği yere kadar'' ibaresini koymakta. Katılıyorum.
Arkadaş: ''Buna katılmıyorum.Kürtler sosyalist bir devlet kurarlarsa şapka çıkartırım.''
Yanıtım: ''''kurarsa'' dediğimizde kurulsa, ne ala, bölgede böyle bir şey olabilir mi? Kürtler sosyalizmi çoktan terk etti. Sınırlarımız dışında ABD ile içli dışlılar ve bu ülkeden bir toprak koparılması da iç savaş nedeni... Sosyalistler böyle bir süreci neden desteklesin. Bu konuda çok temel bir ilkemizden söz edeyim. Marks, Engels ve Lenin'de kayıtsız koşulsun bir ilkedir ve o da devrimin-sosyalizmin çıkarları... Sosyalizme alan açmayan halkları birbirine yaklaştırmayan hiçbir ulusal hareket desteklenmez.''
Arkadaşım: '' Kanımca aynı şeyleri söylıyoruz.Lenin mealen der ki.Bir konuda ne yapmamız gerektiğine karar veremiyorsak konuya işçi sınıfının çıkarı açısından bakarız, isçi sınıfının yararınaysa dogrudur.Gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ayrı bir tartışma konusu ama aynı şey Türkiye için de geçerli.Ben 50 yıllık mücadele hayatımda Nasrettin hocayı örnek aldım.Göl maya tutmaz ama ya tutarsa.''
Yorumum: ''Türkiye ve bölgedeki koşullar Kürt hareketinin tek başına bir sosyalist mücadeleden yana olmadığı-olamayacağı gerçeğini ortaya koyuyor. Ayrılıkçı Kürt siyasetini savunanlar ise örnekse Öcalan'ın kardeşi ( mealen söylüyorum)'' ABD bölgede devlet kurmamıza yardım etsin, ona İsrail'den bile yakın oluruz.'' demiştir. Sosyalist mücadeleyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur bu siyasi tutumun. Bu yüzden sosyalistler ( TİP) demokratikleşme bağlamında ve Kürt halkına yönelik baskılara karşı dayanışma ve ittifak ilişkilerine girebilir ama o kadar.''
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.