Yerel seçim sonuçları öncelikle düzenin iç dengelerindeki tabloda esasa dair bir değişim olmadığını gösterdi.
Son bir yılın temel gündemlerinden biri olan, gerici güçlerin son aylardaki dalaşmalarıyla genel seçim havasına bürünen 30 Mart yerel seçimleri, AKPnin galibiyetiyle sonuçlandı. AKP, hem beklentilerin üzerinde bir oy aldı, hem de onca hileye, şaibeye ve bunlar üzerinden sürmekte olan kavgalara rağmen son ana kadar seçimlerin meşruiyetine dair esaslı bir sorunla karşılaşmadı. Bu açıdan umduğundan fazlasını bile aldı denebilir. Onun dışındaki güçler (bunlara oylarını arttırmış olan MHP de dahil) her ne kadar sonuca izahlar üretseler, kimileri oy oranındaki küçük artışları başarı diye sunsalar da seçimlerden umduklarını elde edemediler.
Fakat AKPnin başarısı sermaye düzeni payına hayırlı bir sonuç değil. Emperyalist merkezlerin tepkisine bakıldığında, bu sonucun düzenin siyasi krizini derinleştirmekten başka bir işe yaramayacağı görülecektir. Bir yanda Haziran Direnişinin sarsıntıları sonucunda emperyalist efendilerin desteğini kaybetmiş ve gözden çıkarılmış, sermaye düzeninin selameti için tehlike arzeden ama oy desteğini korumayı başarmış AKP, diğer yanda onun karşısına kitlelerden yeterli oy desteği alan bir alternatifin çıkarılamamasının anlamı budur. Seçimlere katılım oranının yüksekliği düzen payına bir başarı olsa ve bu egemenleri bir nebze sevindirse bile, seçim sonuçları düzen için sorunların büyümesi demektir.
Bunu AKP şefinin, aile boyu tüm hırsız ve zorba takımını yanına alarak yaptığı balkon konuşması yeterli açıklıkta gösteriyor. Efendileri tarafından gözden çıkarılmış olmanın, eski kirli ortağı tarafından ihanete uğramanın, 17 Aralıktan bu yana sayısız pisliğinin ortaya çıkmasının yarattığı hınç, şimdi yerel seçim galibiyetinin verdiği gözü dönmüşlükle birleşmiş bulunuyor. Tayyip Erdoğandan, dolayısıyla AKP iktidarından yumuşamasını bekleyen, emperyalist efendileriyle köprüleri tekrar kurmasının başka mantıklı yolu olmadığını ileri sürenler, yalnızca huzursuzluklarını yatıştırmaya çalışıyorlar. Mısır ve Mursiye bakıp akıbetinden derin kaygılar duyan, fakat ondan farklı olarak işçi ve emekçi kitlelerin oy desteğini uzun yıllardır sağlayabilen, ipliği pazara çıkmış ama devleti elde tutan bir despotun, burjuva siyasetinin gerçekliğine uygun davranması eşyanın doğasına aykırıdır.
Daha yoğun baskı ve zorbalık dönemi
12 yıllık sürecin seyrine bakıldığında, balkon konuşmasının hiç de unutulmak üzere yapılmış olmadığı görülecektir. AKP iktidarı, dolayısıyla Tayyip Erdoğan yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sağ-salim atlatabilmek için, baskı ve zora daha çok başvuracaktır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ekonomik olarak yatıştırılmasının koşulları giderek zorlaştıkça, öte yandan Haziranın ruhu Berkin Elvan cenazesinin de gösterdiği üzere canlılığını korudukça, AKP iktidarının başka bir seçeneği zaten kalmıyor.
Günümüzde giderek tırmanan, Suriye ve Ukrayna örneklerinde görüldüğü üzere açık biçimler alan emperyalist hegemonya krizi, bunu ayrıca tetikleyen bir etkendir. Zira batılı emperyalist merkezler nezdinde sistemi tehlikeye atan AKP ve şefi, mevcut tabloda kolay kolay terbiyeye yanaşmamakta, bu ise onların alternatif yaratma uğraşlarının yeni boyutlar kazanarak (ekonomik, askeri vb.) süreceği anlamına gelmektedir.
Seçim aldatmacasının mağlupları
Sonuçların ardından düzen cephesindeki hoşnutsuzların ve elbette parlamenterist solun temel uğraşı, tabloyu gerekçelendirmek sınırlarında seyrediyor. Yapılan analizlerin, şu ya da bu izahın kendi içinde bir anlamı var şüphesiz. Fakat hiçbiri düzen ufkunu aşmaya yanaşmıyor. Zira tümü de burjuva demokrasisinin gerçekleşme biçimi olarak tekrarlanan seçim aldatmacasına sonsuz bir güven ve inançla bağlılar. Düzen güçleri ve partileri payına bunun tartışılacak bir yanı yok zaten. Onlar burjuvazinin çeşitli kesimlerinin çıkar ve özlemlerini temsil etmek veya bu kesimlerin desteğini almak bakımından kendi kulvarlarında eşit sayılacak bir yarış içindeler. Hangisi kitleleri daha iyi kandırabiliyorsa, çalıp çırpmada hangisi daha maharetliyse o önde gidiyor. 30 Mart göstermiştir ki halihazırda bu konuda AKPyi ve hırsız şefini geçen yok.
Sorun işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin çıkarlarını savunduklarını iddia edenlerin sandıklara bu denli körü körüne bağlı olmasıdır. Bu ikinciler, daha açık ifadeyle reformist-parlamenterist sol, her defasında hezimet yaşadığı halde dönüp dönüp sandıklardan alternatif olarak çıkma hayaline kapılmaktan kendini alamıyor. Ve her nasılsa bunun gerçekleşebilmesinin yolunun bile sınıf ve emekçi kitlelerin bir parça politik-militan mücadelesinden geçtiğini her defasında unutmayı ihmal etmiyor. Burjuva düzen altında yegane meşruiyete sahip kitlesel militan mücadele ancak seçim hezimetlerinden sonra ve o da hezimeti izah etmek, sonra da hızla unutulmak üzere akıllara geliyor.
Bu koşullarda düzenin ideolojik hegemonyası altında tutulan, dört koldan bilinci kirletilen, alabildiğine yozlaştırılan yığınların, her bakımdan eşitsiz, baştan sona aldatmacaya, hile ve düzenbazlığa dayalı bir yarışta gidip düzen partilerinden birine oy vermeleri, demokratik iradenin tecellisi olarak kabul görüyor. Bu durumda örneğin iliklerine kadar çamura batmış AKP ve despot şefinin hırsızlık ve zorbalığı birden bire meşruiyet zırhına bürünmüş oluyor. Seçimlere işçi sınıfı ve emekçilerin bilinç ve örgütlenme durumlarını gösteren bir ölçümün ötesinde anlam yükleyen, daha da ileri gidip iktidarlaşma yolu sayan parlamenter sol, alternatif olma hevesi her defasında kursağında kalsa bile böylece burjuvaziye ve çürümüş düzene paha biçilmez bir hizmette bulunuyor. 30 Mart yerel seçimlerinde yaşanan bundan başka bir şey değildir.
Şimdi Kürt hareketinin nispi seçim başarısından giderek bu gerçeğin üzerini örtmeye çalışmaktadırlar. Fakat Kürt hareketinin İmralı görüşmelerinin ilanından bu yana izlediği siyasetin, kendisinden çok AKPye yaradığı yerel seçimlerle tescil olmuştur. Diğer türlü onca parti ve grubun peşine takıldığı HDPnin yaşadığı fiyaskonun başka bir açıklaması olamaz. HDP adına konuşanlar kitlelerde sandıklara dair yarattıkları yanılsamaların düzene, ama özellikle de AKPye sağladığı faydalar üzerine düşüneceklerine, kimlik siyasetinin ne denli belirleyici ve öncelikli olduğunu vazediyorlar. Zira onlar için işçi sınıfı ve emekçi kitleleri üretim alanlarında, fabrika ve işletmelerde sınıfsal sorunları üzerinden giderek kazanmak, AKPyi ve sermaye düzenini alt edebilecek yegane yoldan yürümek, çoktandır klişeleşmiş, eskimiş, işe yaramaz bir yöntemdir. Oysa iki ayı aşkındır sermayenin kutsal özel mülkiyet yasasını ayaklar altına alan Greif direnişi, burjuvazinin ideolojik-politik hegemonyasını kırmanın başka bir yolu olmadığını döne döne göstermektedir.
Devasa kaynaklara hükmeden, iktisadi, sosyal, kültürel, ideolojik-siyasal, askeri vb. her açıdan tepeden tırnağa örgütlü burjuvazinin örgütlü partileri karşısında işçi sınıfı ve emekçilerin yegane çıkarı burjuva parlamentarizminin ve seçim oyununun iç yüzünü teşhir etmektir. Seçim dönemi boyunca güç ve olanaklarını bu çerçevede seferber eden işçi sınıfı devrimcileri, yeni dönemde de tek gerçek meşruiyete sahip birleşik, devrimci, militan mücadeleyi büyütmeye devam edeceklerdir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.