Son kuşak anlatıyor... Köy Enstitu'lerinin 74'üncü yıldönümü 1
O mavi tumanlı çocuklar ellerinde mandolin, keman çalıyordu. Atatürkün çağdaş devrimlerinden biriydi. Saffet Arıkan ile erlerin, başçavuşların eğitilmesi projesini birlikte hazırladılar. Geliştirmek ve yasalaştırmak Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücele kısmet oldu
Mustafa Durmuş, 1929 doğumlu bir başöğretmen. 1942 yılında Malatya Akçadağın Ören Köyünde, yalın ayak başı kabak bir köylü çocuğuydu. İlkokulu bitirmişti, ama o yıllarda ilkokul sadece 3 yıldı. Beş sınıf okutacak halde değildi Cumhuriyet. Askerdeki çocuklar, başçavuşlar, Atatürkün önerisiyle okuma-yazma öğrenmiş, kursa tabi tutulmuş, eğitmen olarak kendi köylerine gönderilmişti. Mustafa Öğretmen, Çok vefakar, çok candan, bize okumayı sevdiren eşsiz insanlardı onlar diye saygıyla anıyor eğitmenlerini. Mavi tumanlı Mıstık da, 1942 yılında, bir eğitmen mezunuydu.
Sanki sihirli bir el değdi
Mustafa Öğretmen anlatıyor: Dokuz kardeş, kıtlık, 2. dünya savaşı, bir gram tahıl yok, ekmek yapacak buğday yok. Hayvanlarımızı da ekinlerimizi de askere göndermiştik. Hani İnönünün Sizi aç bıraktımsa babasız bırakmadım sözü, işte o yıllardan geliyor.
- Nasıl tanıştınız Köy Enstitüsü ile?
Beni sanki yukarıdan görünmez bir el aldı, götürdü, aydınlığa çıkarttı. İlk kez elektrik gördüm okulda. Mavi bir tumanım vardı, annem dikmişti. Gittiğimde üstümde o vardı. Aldılar beni, önce güzelce hamama soktular. Hamamı da ilk kez gördüm. Yeni çamaşırlar, çoraplar gömlekler, takım elbise ve bir çift postal verdiler. Traş da ettiler tabii. Aynaya bir baktım ki, Bu ben miyim yav? Cennete mi geldim? dedim.
- Köy Enstitüsünden nasıl haberiniz oldu?
Son sınıfa gelen öğrenciler, uygulamalı olarak ders görmek üzere, 10-15 kişilik gruplar halinde köylere gelirlerdi. Bize de geldiler. Kim okula devam eder diye sormuşlar, Muhtar beni ve iki arkadaşımı tavsiye etmiş. Biri gelmedi, ailesinden ayrılmak istemedi, biz iki çocuk gittik.
- Aileniz niçin razı oldu?
Karnımız doyacaktı. Sene 1942, kıtlık var. Ot yerdik. Akçadağ Köy Enstitüsüne gittikten sonra yemek gördük. Hafta boyunca yemeklerde çıkan ekmekleri biriktirir, haftasonu aileme götürürdüm. Yatılı kaldık. 4 ve 5i okumamıştık, iki sınıfı bir yıla sığdırdılar.
- Okumak diye bir rüyanız var mıydı?
Başka hiçbir şansım yoktu. Köydeki ilk devlet memuru ben oldum.
İş içinde iş
- Neredeyse 10 yaşında falansınız, okulda iş yaptınız mi?
Köy Enstitüleri hiçbir okula benzemeyen bir okul. İş içinde iş yapardık. Derslerin yüzde 50si kültür dersleri, yüzde 25i tarımsal dersler, kalanı da teknik dersler, atölye çalışmaları falan...
Hiç vaktiniz olmuyor. Asker gibisiniz, nefis bir disiplin vardı. Ama ilk sene bize iş yaptırmadılar, kuralları öğrettiler.
- Öğretmen sıkıntısı yok muydu?
Usta öğretmenler vardı... O kadar özlüyorum ki onları. Nasıl insanlardı, nasıl baba gibiydiler bizlere. Hababamdaki Münir Özkulu gördükçe gözlerim dolar, benim öğretmenlerim işte öyleydi.
Köy Enstitülerine gelen öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığı t arafından eğitilen en seçkin öğretmenlerdi. Coğrafya, fizik, Fransızca, tarım öğretmenlerimiz vardı... Fidan dikerdik, onları ellerimizle çocuk gibi besler, bakardık. Ben, diktiğim ağacın meyvesini yiyerek mezun oldum.
- Tarlada da çalıştınız...
İşlikleri, loljmanları, yatakhaneleri, hepsini elele verip biz yaptık. İlk yıl kuralları öğrendik, ikinci yıl öğrendiğimiz kuralları uygulamak için demir atölyesine, marangoz atölyesine, tarlaya, inşaata çalışmaya gittik. Kız erkek tarlaya giderdik. İnekler, koyunlar vardı, tam bir köy örneğini canlandırıyorduk. Amaç, köye gittiğimizde köyümüzü geliştirmekti.
- Kız erkek birlikte okuma konusu yadırgandı mı?
Bir sürü iftira attılar. Oysa, hepimiz kardeş-bacıydık. Hiç birbirimize aşık olmazdık, okuldan sevgilimiz olmazdı. Geziyorduk, tozuyorduk, ama ders konuşurduk, tiyatro konuşuyorduk. Kütüphanemiz çok zengindi. Jean-Jacque Roussou, George Washington okurduk.
Köylere uçma zamanı
Mezun olmak için kurul sizin öğretmen olacağınızı onaylayınca, köylere uçuruyor. 19 yaşından biraz küçüktüm, 1948de 6. Dönem mezunu olarak öğretmen oldum. İlk görev yerim olarak, uça uça Maraşın Göksu ilçesinde, Binboğa dağının eteğinde, küçücük 35 hanelik bir köye (Yeniyapan) kondurdular. Ormancılıkla geçinen bir köy. Lamba bilmez kimse, soba bilmez hiç kimse. Yağlı odunları yakıp ısınıyorlar, demet halinde yakıp asıyorlar, o da aydınlık veriyor. O köye gençliğimin 5 yılını bıraktım. Kız istemeye ben gidiyorum, doktoru ben oluyorum, 35 hanelik koca bir aile olduk. Ölürsem de burada öleceğim, dedim. Birinci sınıfta aldığım çocukları 5. sınıfta mezun ettim. Giderken de okuyacaksınız diye yemin ettirdim. Kimisinin ailesi ırgatlık yaparak okutmuş, kimisi Çukurovaya gidip okumuş. Şimdi o küçücük köyde 3 doktor, 1 vergi müfettişi, bir Milli Eğitimci, 3 öğretmen, 1 emniyet amiri,
1 tarım memuru, 1 de avukat yetişmiş. Benim bildiklerim bunlar...
Destandan
* Demir atölyesinde demir ustası yetiştirirlerdi. Demirden güzel bir şey yapamazsak not alamıyorduk.
* Tiyatromuz vardı, tiyatro oyunları üzerine mülazaralar yapıyorduk. Namık Kemalin Vatan yahut Silistre oyununu oynamıştık.
* Sabahlara bayılırdım... Yaklaşık 500 kişi, güneşle beraber kalkar alana giderdik. Elele, harmandalı oynardık.
* Öyle bir eğitimcimiz vardı ki, Remzi Bey, ensesine kar dolar, yine de üşümezdi. Onu öyle görünce biz de üşüdük diyemezdik tabii...
* Kız veya erkek öğrencilerin hepsinin yüzde 80i mandolin çalardı. Akordeon, piyano, keman çalan arkadaşlarımız vardı. Konserler yapardık.
* Bey yıl boyunca ağır pedagoji öğrendik. Öğretmenlik formasyonunu alarak yola çıktık.
* 1947de yüksek öğretmen okulu olarak hizmet veren Hasanoğlan kapandı, Köy Enstitüleri de 1954te kapısına kilit astı.
* Köy Enstitülerinde yurttaşlık bilgileri, devletin onlara karşı görevleri öğretiliyordu. Bu bilgilerle yetişen Köy Öğretmenleri, köylere gidince ırgatlık yapmadı, bu da ağaların işine gelmedi.
Öğretmen bekleyen vatan toprakları
1933-1934de şehirlerde çocukların yüzde 75i, köylerde yüzde 20si ilkokula gidebiliyordu. 1935 yılında, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin, kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olması kararı alındı.
17 Nisan 1940ta çıkarılan 3803 sayılı kanunla bu okullar Köy Enstitüsüne dönüştürüldü. DPnin ve toprak ağalarının yoğun baskısıyla 1947de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, DP iktidarında da 1954te Köy Enstitülerinin tamamı kapatıldı.
Füsun İkikardeş
Aydınlık
Bu ileti en son abbas
tarafından 17.04.2014- 16:38 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.